Türkçe | Kurdî    yazarlar
Ali Duran Topuz: Kuyudaki Yusuf, biçare İrem, çöplükteki Abdurrahman

2025-04-17

14 yaşındaki Yusuf ve Abdurrahman iş cinayetinde, 8 yaşındaki İrem “devletin aşısını karşılamadığı” menenjit yüzünden öldü. Bunlar kaza ya da kader değil mevcut politikaların getirdiği cinayetler.

Sırrı Süreyya Önder’e, acil şifalar dileklerimle…

“Her şey sınıfsal” lafını duyunca alay etmeye başlayan çağın alçaklarından olmayacaksak seyirci kalmaya devam edemeyiz. Bizim derdimiz kurulmakta olan diktatörlük, gerisi hikâye deyip küfretmekten başka iş yapmayanlarla yürünecek bir yol yok. Cumhuriyet elden gidiyor, şu İslamcılarla Kürtler her şeyi berbat etti diye sayıklayan sinirli ehlikeyiflerden gelecek bir fayda da yok.

Kültür kamplaşmaları ve etno politik gerilimlerin kaldırdığı toz dumanın önünde de arkasında da sınıf meseleleri dağ gibi durur. Hepsi önemli, hepsi gerekli ama “esas mesele”ye, lokma meselesine bakmadan, mücadeleyi onun eksenine oturmadan gidilecek her yol çıkmaza saplanır. Esasen inşası süren otoriter/totaliter rejimin baş etmeye çalıştığı en öncelikli mesele de bu: Yoksulluk yaygınlaştıkça ve derinleştikçe ortaya çıkacak sorunları, itirazları, isyanları engellemek için lazım diktatörlük. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada manzara böyle. Trump da aynı ekonomi politik ihtiyacın çıkardığı bir isim, Modi de, Erdoğan da, Le Pen de ve daha ortaya çıkacağı kesin olan niceleri de.

Üç gün içinde üç yoksul çocuk öldü. İkisi işçi, biri daha işçi de olamayacak yaşta. Yusuf Mısri ve Abdurrahman Özkul 14 yaşındaydılar, İrem Aslan sekiz yaşında. Yusuf ve Abdurrahman çalışırken öldüler, iş cinayeti kurbanları. İrem menenjit aşısı yapılmadığı için, aşının maliyeti 10 bin lira, devlet karşılamıyor, aile alacak güce sahip değil, yani yaygınlaşıp derinleşen yoksulluğun vurduğu hanelerden birinin, bir proleter ailenin çocuğu.

Yusuf Mısri, 14 yaşındaydı. Suriyeli. İşçi. Konya Beyşehir’de su kuyusu sondajı sırasında kopan halatın demir kancası yüzüne çarptı. Öldü. Soyadına bakılırsa kökleri Mısırlı olabilir, Yusuf peygamber gibi. Kıssaya göre Yusuf peygamber de çocuk işçidir, 17 yaşında çobandır. Kardeşleri Yusuf’u kuyuya atar. Bir kervan kuyuya yakın konaklar, kervanın sucusu su çekerken Yusuf’u bulur, elbette köle yapacaktır. Yusuf Kıssasına, Kuran’daki kıssaların “en güzeli”ne göre, “(Mısır’da onu) birkaç dirheme sattılar. Zaten ona pek değer vermemişlerdi.”

Yusuf Mısri’ye de pek değer vermemişlerdi, birkaç dirheme köle gibi çalıştırılıyordu ve Hazreti Yusuf kadar şanslı değil, kuyu başında onu ölüm buldu. Hazreti Yusuf erginlik çağına erişince “güçlü bir muhakeme ve ilim” verilir kendisine, Yusuf Mısri ise o çağları göremedi. Muhakeme ve ilim için önce yaşamaya devam edebilmek sonra da eğitim-öğretim imkanı bulmak gerekli. Mısri’nin ülkesi tarûmar oldu, ailesi göçmenleşti, ona kala kala birkaç dirheme işçilik kaldı. “Ensar”lıkla övünenlerin peşine düştüğü ucuz işçilik.

Abdurrahman Niğdeliydi, Yusuf ile yaşıt. İlk sömestr tatilinden önce okulunu bıraktı çalışmaya başladı. Bor’da, bir geri dönüşüm tesisinde yani çöplükte çalışırken kolunu makinaya kaptırdı. Kurtarılamadı.

İrem daha bebe sayılırdı. “Kimsesizlerin kimsesi” iddiasıyla iktidarı elde tutanların yönettiği devlet menenjit aşısını karşılamıyor. Bu, yoksul çocuklar ölebilir demektir. Sınıf meselesi güç meselesidir. Lokmanın ve yaşamın pay edilmesi gücünü elde tutan ekonomik ve siyasi egemenler için “ucuz emek” stratejik bir hedeftir, böylece “rekabet gücünü” korurlar. Hem çalışma hayatını hem eğitim hayatını buna göre düzenlerler, çocukların, yoksul çocukların bir an önce ucuz emek ordusunun neferleri olarak işe başlamasıdır onların hedefi. Eğitim artık “üst sınıf”ların bir ayrıcalığıdır. Şimdilerde liseli çocukların, gençlerin öğretmenleri için giriştiği mücadele, bu politikalara karşı bir mücadeledir aynı zamanda. Liseli çocukları alkışlayıp iş cinayetlerini görmezden, duymazdan gelenler mücadele etmiyor, vicdanlarını tatmin etmeye çalışıyordur en fazla.

İŞ CİNAYETİ ŞAMPİYONU TÜRKİYE

İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, kısa adıyla İSİG Meclisi şubatta bir rapor yayınladı: Buna göre son 10 yılda en az 742 çocuk iş cinayetlerinde katledildi. Türkiye iş cinayetlerinde dünyanın en “katil” ülkelerinden biri, ya birinci ya ikinci ya üçüncü sıraya oturuyor her sene.

Gözaltına alınan, tutuklanan çocuklar ve gençler, okullarda öğretmenleri için eylem halinde olan çocuklar ve gençler ile fabrikalarda, tarlalarda, yollarda iş cinayetine kurban giden çocuklar aynı politikaların vurduğu çocuklar. Ucuz emek politikası, ucuz can politikasıdır. Yıllar önce açıklanan “Dindar nesil yetiştirme” hedefi, eleştirilere verilen “Dindar olmasın da tinerci mi olsun” minvalindeki örtüleyici cevap gerçekte bu politikayı örtüler. Herkes bilir ki “tinerci” çocuk, sanayi bölgelerinin ürettiği çocuktur, dinsel argümanla örtülmek istenen gerçeklerden biri budur.

Diktatörya değil demokrasi istiyoruz diyenler için en öncelikli mesele sınıfsal adaletsizliği ortadan kaldırma mücadelesine girişmek, omuz vermektir. Çocuğu işçileştiren, çocuğu ilaçsız bırakan rejimin adı cumhuriyet olmuş olmamış ne fark eder? Krallıklar, sultanlıklar bundan daha iyi filan demiyorum, elbette “cumhuri” yönetimler esas olmak zorunda ama “diktatörlük” arayışlarının, demokrasinin reddinin temelinde yatan meseleyi görmezden gelip cumhuriyet güzellemelerine girişmek mücadele etmenin değil etmemenin bir yöntemi.

“Andolsun ki Yûsuf ve kardeşlerinde, almak isteyenler için ibretler vardır.” Kutsal metinleri okumanın bin bir yolu var, Yusuf kıssası, “kıssaların en güzeli”, kuyuya atılmış, iki dirheme satılmış bir kölenin öyküsünü içeriyorsa o kıssa ile Yusuf Mısri ve kaderdaşı kuşaklar için de ibretler olmalı. Dindar veya değil önce çocukların demek ki eş zamanlı olarak ailelerinin can güvenliği, geçim güvenliği ve eğitim güvenliği gelmek zorunda; ölümden tesadüfen kurtulsa, “tinerden” hasbelkader uzak dursa bile kendi çocukları için aynı vahim kaderi beklemek zorunda kalmamaları için.

Ya Yusuf’tan yanasınızdır ya Yusuf’u kuyuya atanlardan, kuyudan çıkarıp köle yapanlardansınızdır. Arası yok.

NOT

Ağabeyim, arkadaşım Sırrı Süreyya Önder ağır hasta. Sırrı Süreyya bir çocuk işçidir aynı zamanda. Fotoğrafçı çıraklığıya başladığı “iş hayatı”na sıtmaya karşı mücadele eden (sıtma savaş eradikasyonu teşkilatı) kurumda “mevsimlik işçi” olarak devam eder. Sırrı Süreyya 16 yaşında “gözaltına alınan genç”lerden olduğu künyesine yazılır; Maraş katliamını protesto eden gençler arasında yer aldığı için.

12 Eylül’de 18 yaşındayken tekrar gözaltına alınır, bu sefer “12 Eylül işkenceleri”ne maruz kalan gençlerin kütüğüne adı kazılır.

Bozatlı Xızır yardımcısı olsun, Fatma Ana’nın eli şifa versin.

Artı Gerçek

BASıNDAN