2024-12-18
Evrim Kepenek
Siyasal İletişim Danışmanı Özlem Özmen, “Sosyal yardımlar, hak temelli politikalar yerine popülist tercihlerin gölgesinde şekilleniyor; kadın emeği sömürülüyor, toplumsal eşitsizlik derinleşiyor” diyor.
* Sosyal devletin sorumluluklarını aileye ve sivil toplum kuruluşlarına devretmesi, devletin yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçındığını gösteriyor. Aileye kutsiyet atfedilmesi, özellikle kadın emeğinin sömürülmesini meşrulaştırıyor.
* CHS (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin CHS) ile birlikte yasamanın bütçe üzerindeki denetim gücü azaldı ve karar alma süreçleri yürütmenin kontrolüne geçti. Bu durum, sosyal yardımların siyasi tercihlerle şekillenmesine yol açarak hak temelli bir yaklaşımı engelledi. Özellikle, toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBTİ+’lar gibi gruplar bütçe süreçlerinden dışlandı.
* Sosyal yardımlara bağımlılık, bireyleri güçlendirmediği gibi toplumsal eşitsizlikleri artırıyor.
Siyasal İletişim Danışmanı Özlem Özlem, Meclis’tekli bütçe görüşmelerini yakından takip eden bir isim.
Bu konuda, “TBMM 27. Yasama Dönemi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Bütçe Görüşmelerinde Sosyal Yardımlar” başlıklı tezini de Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne sundu.
Özmen’le bütçe süreçlerini konuştuk. “Sosyal yardımlar, yoksulluğu sona erdirmek yerine sürdürülebilir bir bağımlılık yaratıyor” diyen Özmen’in dikkat çektiği başka bir nokta da şu:
"Kadınlar, çocuklar ve engelliler 'dezavantajlı' başlığı altında homojenleştirilerek kapsayıcılıktan uzak bir bütçeye maruz kalıyor."
Hak öznesi mi ihtiyaç sahibi mi?
Merkezi bütçenin sosyal yardımlara ayırdığı payın adil ve kapsayıcı olup olmadığına nasıl karar veriyoruz?
Merkezi bütçeden sosyal yardımlara ayrılan payı sadece artış ya da azalış üzerinden değerlendirmek yeterli değildir. Bugün sosyal yardımlar, yoksulluğu sona erdirmek yerine sürdürülebilir bir bağımlılık yaratıyor.
Neoliberal ve neomuhafazakâr politikalarla bireyler geçici istihdama yönlendirilirken, sosyal yardımlar sınıfsal öfkeyi törpüleyen bir araç haline getiriliyor. Bu durum, toplumsal sınıfların siyasallaşmasını ve değişim gücünü kullanmasını engelliyor. Yardımlar, hak öznesi yerine “ihtiyaç sahibi” tanımıyla ele alınıyor ve bu da bireylerin hak arayışını zayıflatıyor.
Türkiye’de sosyal yardımların adil ve kapsayıcı olup olmadığını anlamak için bütçe harcamalarının hak temelli bir perspektifle düzenlenip düzenlenmediğine bakmak gerekiyor.
Bütçeden pay alan grupların özgül ihtiyaçları hesaplanmalı ve toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçeleme yöntemleri benimsenmelidir. Ancak şeffaflık ve hesap verebilirlik olmadan bu hedeflere ulaşmak mümkün değildir.
“Dezavantajlı” tanımı kapsayıcı değil”
Türkiye’de sosyal yardım bütçesi hangi kriterlere göre belirleniyor?
Sosyal yardımların dağıtımı, bireylerin farklı ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmadan “dezavantajlı” başlığı altında homojenleştiriliyor.
Kadınlar, çocuklar, engelliler ve gaziler gibi gruplar aynı kategori altında toplanıyor ve bu da kapsayıcı bir politika geliştirilmesini engelliyor. Belirli sosyal yardım programları ile sınırlı kalan bütçe, risk altındaki grupların özgül ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalıyor.
Bu durum, kesişimsel politikaların eksikliğiyle açıklanabilir. Kadınların, çocukların ve güvencesiz bireylerin hayatına etkisi ölçülmeden hazırlanan bir bütçede adaletten söz edilemez. Şeffaflık için izleme-değerlendirme süreçlerinin ve Sayıştay raporlarının dikkate alınması gerekir. Aksi halde liyakatsizlik ve popülist söylemler, bütçe hazırlıklarını gölgede bırakır.
“Hak öznelerinin katılımı engellendi”
CHS ile birlikte TBMM’nin bütçe üzerindeki etkisinin azalması ne anlama geliyor?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) ile birlikte yasamanın bütçe üzerindeki denetim gücü zayıfladı. Bütçe kararları artık siyasi iktidarın kontrolünde, hızlı ve yüzeysel görüşmelerle hayata geçiriliyor.
Yasama organı, hak öznesi grupların katılımcılığını sağlayamadan bütçeyi oyluyor ve bu süreçte muhalefetin önergeleri göz ardı ediliyor.
Bütçe, hak temelli bir anlayışla değil, siyasi tercihlere göre şekilleniyor. Özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBTİ+ gruplar gibi kesimler bütçe süreçlerinden tamamen dışlanıyor. Bu durum, toplumsal ihtiyaçların yerine siyasi gündemlerin önceliklendirildiğini gösteriyor ve sosyal yardımların adaletsiz dağılımına neden oluyor.
“Merkezi bütçe yoksul kesimleri güçlendirmiyor”
Sosyal yardımların artması yoksulluğu çözer mi?
Sosyal yardımların artışı, yoksulluğun çözümü anlamına gelmez. İktidar, sosyal yardımları bir refah artışı olarak savunsa da, muhalefet bunu yoksulluğun bir itirafı olarak değerlendiriyor.
Merkezi bütçe, yoksul kesimlerin yaşam koşullarını iyileştirmek yerine onları yardıma bağımlı hale getiriyor. Geçici olması gereken sosyal yardımlar, kalıcı bir bağımlılık rejimine dönüşüyor.
Yardımların sürdürülebilir bir çözüm sunabilmesi için sosyal yardım rejiminin tamamen değişmesi gerekiyor. Toplumsal ihtiyaçlara yönelik, kapsayıcı ve hak temelli politikalar geliştirilmeden yoksulluğun kalıcı olarak çözülmesi mümkün değil. Devletin sosyal yardımları, bireyleri güçlendirip bağımsızlaştıracak bir çerçeveye oturtması şarttır.
“Sosyal yardımlar hak temelli olmalı”
Yardımların hayırseverlik olarak algılanması neyi değiştiriyor?
Sosyal yardımların hak temelli bir yaklaşım yerine hayırseverlik veya sadaka olarak sunulması, bireylerin hak bilincini zayıflatıyor. Bu durum, sosyal devletin temel işlevini ortadan kaldırarak bireyleri yardım alıcısı konumuna itiyor. Ayrıca, toplumsal desteklerin bir lütuf gibi algılanması, imkanı olanların “verme” lüksüne dayanan bir anlayış yaratıyor.
Hak temelli bir sosyal yardım politikası için yasal düzenlemeler yapılmalı ve toplumsal bilinçlendirme kampanyaları düzenlenmelidir. Bireyler, sosyal yardımların hakları olduğunun bilincine varmalı ve kendi haklarını arayabilecek bir güçlenme sürecine dahil edilmelidir. Bu, toplumsal değişimin ve adaletin temeli olacaktır.
Bu tür bir bütçeleme, sosyal adaleti nasıl etkiler?
Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme, kadınların ve yoksul grupların ihtiyaçlarına odaklanan bir anlayışı temsil eder. Ancak Türkiye’de bu bütçeleme yöntemi benimsenmiyor. Kadın emeği, aile içinde tanımlanarak sınırlandırılıyor ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği her geçen gün derinleşiyor.
Sosyal yardımlar, kadınların toplumsal hayata katılımını güçlendirmediği gibi onları aile içinde bakım emeğine hapsediyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir bütçeleme, kadınların, çocukların ve dezavantajlı grupların ihtiyaçlarını gözeterek sosyal adaletin sağlanmasına katkıda bulunabilir. Ancak bu anlayışın benimsenmesi için siyasi iradenin değişmesi gerekiyor.
“Devlet küçülüyor, aile kutsallaştırılıyor”
Sosyal yardımlar devletin sorumluluğu mu kalmalı?
Sosyal devlet, sosyal yardımların asli sorumluluğunu üstlenmelidir. Ancak Türkiye’de devlet bu sorumluluğu aileye devrederek neoliberal ve muhafazakâr politikalarla kadın emeğini sömürüyor. Aileye kutsallık atfedilerek, kamusal hizmetlerin yükü kadınların üzerine bırakılıyor.
Bu durum, kadınların ekonomik bağımsızlığını zayıflatıyor ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor. Devletin sosyal hizmet sunumunu bir hak olarak bireylere sağlaması ve sosyal yardımları bir araç olarak kullanmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Aksi halde, kadın emeği üzerinden kurulan bu sistem, toplumsal eşitsizliği kalıcı hale getirir.
“Hak temelli katılım gerekli”
Bütçe sürecine katılım nasıl sağlanabilir?
Bütçe süreçlerinde hak öznesi grupların, sivil toplum kuruluşlarının ve akademisyenlerin etkin katılımı sağlanmalıdır. TBMM’de görüşülen bütçelerin, ilgili grupların taleplerini içermesi ve toplumsal ihtiyaçlara cevap vermesi için bu katılım elzemdir.
Sosyal yardım yararlanıcılarının örgütlenmesi ve hak arama süreçlerine dahil olması, bütçe hazırlıklarının daha adil ve kapsayıcı olmasını sağlar. Sosyal yardımların hak niteliğinin tanınması, dava edilebilirlik gibi yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi, toplumsal eşitliğe ve adalete giden somut adımlar olacaktır.
Bianet
YAŞAM