2025-04-19
19 Mart hamlesi bizzat siyasi rejimin bir beka meselesi olmaya başladığını, bildik bir beka meselesini geride bırakmaya hazırlanan Türkiye’nin yeni ve daha büyük bir beka meselesiyle baş başa kaldığını gösteriyor.
Daha ziyade çok partili sisteme geçişle beraber siyaset sahnesine çıkan kalabalıkları rayda tutmak üzere manipüle edilip köpürtüldüyse de, beka kaygısı, ülke, devlet parçalanacak korkusu memlekette yok yere bunca güçlü olmadı. Kuvvetli tarihsel kaynakları, anlaşılır güncel sebepleri oldu memleketi kuşatan beka kaygısının. Varisi olunan Osmanlı Devleti’nin son 100-150 senesinde, bilhassa da 1877-1922 arasında olanlar, olanların bilgisi, hatırlananlar ve aktarılanlar, ülkenin bekasından endişe etmeyi norm kıldı. Olanlar niye oldu, Osmanlı Devleti’nin herhangi bir formda devam etmesi olanaksız olduğundan mı, devlet ve tebaa arasında yeni bir sözleşme yapmakta gecikildiği için mi, ‘emperyalistler hain emellerini’ icra ettiklerinden mi, bizden olanlar bize sadakatten sıyrıldıklarından mı, bir çırpıda cevap vermek zor. Ancak, sebebi her ne olursa olsun, Cumhuriyet’i önceleyen 100-150 senede, bilhassa 1877-1922 arasında olanlar kalabalıkları ilerde olabilecekler hakkında kaygılı ve tetikte kılmaya yetti. Kaldı ki, geçmişte olanlar hepten geçmişte de kalmamıştı. 1877-1922 arasında olanların önemli bir kısmının arkasında olduğuna inanılan Rusya 1960’larla beraber Türkiye dahil dünyanın her yerinde kalabalıkları cezbedip radikalleştiren komünizm fikrinin ev sahibi olmuş, 1923’ten önce ikna, 1923’ten sonra da tedip edilerek devletin yanında hiza aldırılan Kürtler de 1960’larla beraber hizadan çıkmıştı. Hülasa, devletlularca manipüle edilip büyütülse de, kalabalıkların geride kalan 60-70 sene boyunca ülkenin ve devletin bekasından endişe etmeleri için gerek tarihsel gerek güncel ‘gerçek’ sebepleri hep oldu. Komünistler ya da Kürtler, komünizm ya da bölücülük ayrı ayrı ya da birlikte şeylerin seyrini değiştirebilir, bu da devleti ve ülkeyi zaafa uğratabilirdi.
Tarihsel sebepler kataloğuna dahil olup beka kaygısını eskisi kadar olmasa da canlı tutmaya devam edebilirler etmesine, lakin güncel sebeplerin her ikisi de geçmişe uğurlanmak üzere. Daha doğrusu, güncel sebeplerin ikincisi de ilki gibi geçmişteki yerini almaya, hiç olmazsa form değiştirmeye hazırlanıyor. Malum SSCB’nin çökmesinin üzerinden bir zaman geçtikten sonra komünizm fikrinin cazibesi azaldı ve kalabalıkların komünizm fikri etrafında hareketlenerek şeylerin seyrini kökten değiştirme eğilimi güçten düştü. Buna uyarlı olarak, komünizm fikri ve komünistler beka meseleleri kataloğundan ve beka kaygısının kaynakları arasında olmaktan çıktı. 1 Ekim 2024’te açılışı yapılan “terörsüz Türkiye” süreci de ikinci güncel sebebi zayıflatmaya aday görünüyor. İşler yolunda gider de PKK kendini feshederse, Kürt meselesinin Türkiye ve Suriye’deki tezahürleri buharlaşmasa da beka kaygısı üretmeyen formlar alabilecek görünüyor. Olur da başarılırsa, PKK’nin feshiyle beraber, belki de hiç olmamış olan Türkiye topraklarında Kürdistan kurma riskinin ortadan kalktığı tescil olunmuş olacak. Keza, olur da başarılırsa, PKK’nin feshiyle beraber, Türkiye’de devlet ve kalabalıklar Türkiye ve Suriye Kürtlerinin Kürt kalmalarını, Kürt milletinin fertleri olarak Türkiye ve Suriye devletlerinin vatandaşı olmalarını beka meselesi olarak görmeme yoluna girecek.
Hülasa, olur da her şey yolunda giderse, bir asırlık Kürt meselesi 2025 senesinde beka meselesi olmayan, beka meselesi olarak görülmeyen bir forma bürünecek. Olur da her şey yolunda giderse 2025 senesinde, son 60 senede beka kaygısını canlı tutan meselelerin ikincisi de geçmişteki yerine doğru yol almaya başlayacak.
Bekanın Büyüğü: 2017 Rejimi
Bir büyük beka meselesini geçmişe uğurlama hazırlıklarının yapıldığı 2025’i çok da uzak olmayan bir gelecekte yeni ve daha büyük bir beka meselesinin billurlaştığı sene olarak anmamız kuvvetle muhtemel görünüyor. İktidarın 19 Mart hamlesi ve sonrasında olanlar şuna işaret ediyor: 2016 sonrasında içine yuvarlandığımız siyasi rejim doğal mecrasında ilerleyip gerçek bir beka meselesine dönmüş durumda. 19 Mart ve sonrasında olanlar 2017’de tesis edilen tek adam rejiminin Türkiye’yi olduğu biçimiyle sürdürmeyi zorlaştırdığını gösteriyor.
Yerli ve milli olanlar ve olmayanlar diye ayrılan vatandaşların neredeyse yarısının bizden olmayanlar şeklinde kodlanıp toplumsal kutuplaşmanın pekiştirilmesi, yine nüfusun neredeyse yarısının kaynaklara adil erişim imkânından mahrum edilip, müzakere ve istişare edilebilir olmaktan çıkarılması, kaynakların ve pozisyonların bizden olmayanlardan esirgenip bizden olanlara hasredilmesiyle yağma bağımlısı bir sermayenin ve liyakatsiz bir bürokrasinin oluşturulması, nüfusun nitelikli kesimlerinin hicrete teşvik edilmesi ve bundan rahatsız olmak bir yana memnun olunması, yasamadan sonra yargının da tek adamın hakimiyetindeki yürütmenin emrine girmesi ve mülkiyet hakkı gibi temel hakların bile yoğun şekilde ihlal edilebilmesi, anayasanın ve anayasanın üstünde olduğu anayasa tarafından kayıt altına alınan uluslararası sözleşmelerin bağlayıcı olmaktan çıkması… Başkaları da eklenebilir lakin 2017’de tesis edilen siyasi rejimin kendi mecrasında ilerlemesinin yarattığı büyük sonuçlar bunlar.
Nüfusun yarısının ayrı bir ulus, ulus içinde bir ulusmuşçasına kaynaklara eşit erişim imkânından mahrum edilip, müzakere edilebilir olmaktan çıkarılması başlı başına beka sorunu olmakla beraber, 19 Mart hamlesi bizzat siyasi rejimin bir beka meselesi olmaya başladığını, bildik bir beka meselesini geride bırakmaya hazırlanan Türkiye’nin yeni ve daha büyük bir beka meselesiyle baş başa kaldığını gösteriyor. Muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kurmaylarıyla beraber hapsedilmesi, 2017 rejimiyle birlikte oluşan durumun geçici olabileceği ümidinin, vatandaşların seçimler yoluyla kaderlerine hükmedebilme ihtimalinin iptal edilebilir olması demek. 2017 rejiminin doğal işleyişi içinde varılan bir merhale olmakla beraber bu son durum, Türkiye’nin olduğu biçimiyle sürdürülmesinin zorlaştığı bir ana doğru ilerlediğimizi gösteriyor. İşler geride kalan yedi-sekiz senede olduğu gibi, durdurulamadan, kendi doğrultusunda ilerlerse, seçimlerin manasızlaştığı bir Türkiye’ye doğru evriliyor olma ihtimalimiz yüksek.
Öte yandan, aşağı yukarı 75 senedir, dört-beş senede bir de olsa, seçimler yoluyla kaderine hükmetmiş, bir asırdan fazla bir zamandır da seçimler yoluyla geleceğin farklı olabileceği ümidini korumuş bir toplumu seçimsiz ya da seçimlerin hepten manasız olduğu, amorti ihtimalinin bile kalmadığı bir duruma ikna etmek de kolay olacağa benzemiyor. Bütün bu hal Türkiye’nin yeni ve daha büyük bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. 19 Mart bizzat siyasi rejimin bir beka sorunu olmaya başladığına işaret ediyor.
Olur da önümüzdeki aylarda işler yolunda giderse, olur da Kürt meselesi artık beka meselesi olarak görülmeyen bir yeni forma kavuşursa, fırsat bu fırsat deyip yeni ve büyük beka meselemize el atmakta fayda var. 2025’i bir beka meselesini geride bırakıp diğerine çarptığımız bir sene kılmak yerine, beka meselelerimizi iyi kötü geride bıraktığımız bir sene yapabilsek iyi olacak.
Perspektif
BASıNDAN