yazarlar makaleler
Kürt Devleti Tarihi
17.02.2024

Necat Zanyar

a@aa

Yazar Kürt değil, Arap bir tarihçi. 12 ve 13. yüzyıllarda Mısır, Şam, Fas ve Cezayir’de yaşamını sürdürmüş. Kahire kütüphanesindeki “Selamet el-Milel” gibi başka kitaplar da yazmış.

Kürt Devleti Tarihi’nin dili Arapça. Orijinal adı: Tarikh Davlat al-Akrad. 1257’de yazılan, 398 sayfalık eserin el yazma bir nüshası İstanbul Süleymaniye kütüphanesinde bulunuyor.

Kitap, özel olarak Kürtleri odağına alan bir eser değil. Kürtlerin kurduğu devletlerden bahsetmiyor.

Kürt Devleti Konusu Kürtlerin kim olduğu, özellikleri, Kürt dili ve kültürü değil. 13. yüzyılda “Kürt Devleti” olarak isimlendirilen Eyyübiler’i anlatıyor.

Bugün kimi Kürt çevrelerinde bile Kürtlüğü tartışma konusu yapılan Eyyübiler, 800 yıl önce Kürt Devleti olarak isimlendiriliyor. Arap kaynakları Eyyübi hâkimiyetinden bahsederken “Kürtler döneminde, Kürt hâkimiyeti döneminde” şeklinde bir dil kullanıyor.

Kürt Devleti Tarihi adlı kitap, Eyyübiler’le ilgili yıl yıl yaşanan gelişmeleri kaydediyor. Savaşlar, ölümler, Kürt-Türk çatışmaları, hastalıklar, doğal felaketler, Aşura matemleri, evlilikler vs.

Kitap, 1175 yılında Halep'te bulunduğu sırada sultan Selahaddin Eyyübi'ye Haşhaşiler’in gerçekleştirdiği suikastın anlatılmasıyla başlıyor.

Bu suikastta sultan Selahaddin başından aldığı bıçak darbesiyle yaralanıyor ve İsmaililer'in elindeki Musyaf kalesine sefer düzenleyip hadlerini bildiriyor.

Yıl yıl anlatımın olduğu kitabın giriş paragrafları "O yıl" diye başlıyor ve gerçekleşen olayları aktarıyor. Kitap 1257'deki olayların anlatımıyla son buluyor.

Kitapta kimi zaman özel olarak Kürtlere atıfta bulunuluyor. “Kürt emirleri o dönemde Mısır askerlerinin gözdesi ve ana güçtü”, “Sultanı koruma birliğinden sultana şiirler yazan bir Kürt yiğidi” ifadeleri gibi.

1191 yılındaki Akka savaşı bölümünde, savaşın Kürtler ve Frenkler arasında gerçekleştiği ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor: “Kürtler Akka’daki arkadaşlarının başına gelenleri görünce, diz çöküp sultan Selahaddin’in huzuruna vardılar ve şöyle dediler: Nasıl olur da bizim ve senin arkadaşlarının yarın başı kesilecek ve biz oturacağız?

Sultan dedi ki: Allah biliyor, Akka’dakiler kurtulacaksa ben ve çocuklarımın tümden feda olmasına razıyım.

Onlar dediler ki: Bizler düşmanın hendek ve surlarına atılacağız, ta ki amacımıza ulaşıp arkadaşlarımızı özgürleştirelim veya bizler de ölelim; o zaman Allah’ın ve kullarının huzurunda alnımız ak olacağız.

Sultanın yardım davulları çaldı, savaşçılara çağrıda bulunuldu ve asker peşi sıra yürüdü. Kürtler meydana indi, uzun kalkan ve mızraklarını kuşanıp hendeklere atıldılar. Ama Allah’ın düşmanları demirden bir set gibi surları tutmaktaydı. O gün Kürtlerle Frenkler arasında cahiliye döneminde bile anlatılmamış bir savaş yaşandı ve Seyfeddin Maştub’un kardeşinin sancağı, Mir Hüsameddin Ebül Heyca Semin’in sancağı, Mihraniler’in sancağı, Sarimuddin Kaymaz Necmi’nin sancağı ve Alameddin Süleyman İbn Cender’in sancağı onların surlarına çıktı, öyle ki görülmeye değer bir gündü…

Kürtlerden birçok kişi öldürüldü. Sultan, kuvvet ve gaziler arasında gidip geliyor ve en yüksek sesle ‘ey savaşçılar' diye bağırıyordu. İnsanlar çok yorulmalarına rağmen gece aralarına girene kadar durmadı. Kürtler o zaman da dönmüyordu. Sultan yanlarına gidip onları çadırlara döndürdü. Önceki milletlerin başına gelenleri anlatarak gönüllerini yatıştırmaya çalıştı.”

Kitapta sultan Selahaddin Eyyübi ile Abbasi halifesi arasındaki anlaşmazlık da anlatılıyor. Kudüs’ün alınmasından sonra Abbasi halifesinin sultan Selahaddin’e gönderdiği mektupta “Sen Kudüs’ü almakla bize minnet ediyorsun, ancak orası Divan askerleri ve bayrağı altında alındı” demesi sultanı çok kızdırmış ve elçiye “Ordumda Selahaddin lakabıyla anılan on bin Kürt ve Türkmen vardır. Nerede onun asker ve bayrakları? Allah’a yemin ederim ki orayı sadece kendi bayrağım ve askerlerimle aldım” diyerek bağırmıştır.

Hac’ta sultan Selahaddin’in bayraklarına müdahale nedeniyle Selahaddin’in taraftarları ile Abbasi taraftarları savaşmış, birçok kişi ölmüştür.

Tüm bunlar sultan Selahaddin’in İslamiyet ve halifelik adı altında egemenlik hakkına yönelen hiçbir saygısızlığı kabul etmediğini gösteriyor.

Kitapta ilginç anekdotlara da rastlamak mümkün. Sözgelimi sultanın görüşlerini aldığı remilcilerin zaman zaman gerçekleşecek felaketlerden haber verdikleri bunun üzerine insanların sığınaklar kazıp erzak stokladıkları ancak çoğu zaman verdikleri haberlerin çıkmadığı anlatılıyor.

Yine sultan Selahaddin’in Mir Mecdedin Mueyyed Devle’nin şiir divanını çoğu kez okuyup mütalaa ettiğini öğreniyoruz.

Eyyübiler’i anlatan Kürt Devleti Tarihi adlı eser, Kürt tarihinin belli başlı kaynaklarından olmayı hakkediyor.

Ulus devletin modern döneme ait olduğu savıyla kimileri 800 yıl önce Kürt devleti adıyla bir devletin olamayacağını düşünebilir.

Oysa gerek kitabın adı, gerekse de kitapta “Kürtlerin devleti olacağı korkusuyla Melik Nasır’ın Mısır’a sahip olmasını istemiyordu.” şeklindeki ifadelerle, ulusların o dönemlerde egemenlik için rekabet ettiğini, devletin bir ulusa ait olabildiğini tarihi kayıtlarla biliyoruz.

Eyyübi Devleti’nin son bulması da Usami Mekki gibilerinin ifadesiyle “Melik Eşref Musa Eyyubi’nin düşüşüyle Kürt Eyyübi Devleti son buldu.” şeklinde ifade edilmiştir.

Tarih, ulusların hafızasıdır. Hafızasını yitirenin hükmü kalmaz. Düşmanlarına hamal ve hizmetkâr olması mukadderdir.

Kürtler yenildikçe nice değerlerini kaybetmekle kalmadı, belleğini de yitirdi. Kürt tarihine ilişkin en eski kaynaklardan, 1100 yıl önce (9.yy) Ebu Hanife Dinaveri tarafından yazılan “Kürtlerin kökeni” (Ensab el-Ekrad) gibi eserler bugün elimizde yok. Elimizdekilerden de haberdar değiliz.

Günübirlik gündemlerle sürüklenmeyi keramet sanıyor, politik bilincimizin yüksek olduğuna inanıyoruz.

Ama kader, tarih sahnesinden çekilmemize razı değil. İsmi, ansiklopedi değerindeki kitaplarla kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi hatırlatıyor her defasında. Kürt Devleti Tarihi de böyle.

Rudaw

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar