2025-01-14
Ali Haydar Fırat
31 Mart seçimleri sonrası siyasal ortamda sıkça dillendirilen, normalleşme, yeni anayasa ve çözüm sürecinin yeniden başlatılması kavramları, iktidar ve muhalefet aktörlerinin sıkça dilendirdiği bir konu. Beklendiler, gerçekler ve olabilirlikler nelerdi?
Akabinde yaşanan kayyum atamaları ve politik ortamın gerginleşmesi, siyasi ortamın kaotik bir zemine kaymasına yol açtı. Bundan sonraki süreç ne?
Siyasi aktörlerin açıklamaları mesajlarıyla topluma yansıtılanlara bakarak bir normalleşme, çözüm süreci ve anayasa değişikliği yönünde olumluya dair neler oldu, onlara bakarak bir değerlendirme yapmak mümkün mü?
AK Parti yöneticileri ve meclis başkanının vesayet anayasasını değiştirmek girişimleri olarak başlattığı, (açıklamalardan anladığımız kadarıyla esasında mevcut sistemin devamı ve Cumhurbaşkanının yeniden seçilmesini hedefleyen bir girişim olduğu yönünde) MHP liderinin Öcalan gelsin DEM grubunda konuşsun, terör bitsin açıklamaları. Kürt sorununu çözebilecek mi?
Yaşamın her alanın da karşılaştığımız hukuksuzluk ve antidemokratik siyasal zemin, umutlu olmamıza olanak vermiyor. Kayyum atamalarının sürdüğü, gazeteci, yazar ile STK yöneticileri ve demokratik protestoların terör yandaşlığı olarak yansıtıldığı, gözaltı ve tutuklanmaların yaşandığı bir ortamda, hangi sorun nasıl çözülecek bunu anlamak mümkün görünmüyor. Kürt tarafındaki siyası aktörlerin ılımlı yaklaşımı, iktidar cephesinin yarattığı siyasi ortamla uyumlu bir seyir izlememize engel. Suriye’de Esad iktidarının sonlanması sonrası oluşan siyasi ortam, Türkiye’nin siyası ve askeri desteği ile alanda varlığını sürdüren SMO güçlerinin, Suriye Kürtlerine karşı başlattığı askeri operasyonların sorunu hangi aşamaya götüreceği bir bilinmez olarak önümüzde duruyor. İçinde birçok bilinmezi, kaygıyı olumsuzluğu barındıran böylesi bir ortamda, ne kadar iyimser olabiliriz? Kocaman bir soru işareti.
Kasım 2015 den bu yana (daha da geriye gidersek geziden bu yana) başlayan ve 2018 seçimleri ile yürürlüğe giren, ‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle’ oluşan yönetim anlayışı, Türkiye’de her alanda geriye doğru bir gidişat yaşattı ve yaşatıyor. Bir merkezden yönetilen, hesap verebilirliğin, şeffaflığın olmadığı, iktidar eliyle tarafsızlığını yitiren yargı ile yeni bir süreç başladı. Bu durum, ekonomik alanda da giderek derinleşen bir çıkmaza yol açtı. Gelir dağılımındaki eşitsizlik giderek büyüyor. Zenginler giderek zenginleşirken, yoksullar daha da artan bir oranda yoksullaşıyor. Bekir Ağırdır’ın değimiyle ‘Devlet hayatı düzenlemek üzerinden değil hayatı denetlemek üzerinden bakıyor.’
Bugünlerde gündemden düşmeyen İmralı ile görüşme, Kürt meselesinin konuşulması, demokratikleşme ve hukuk devleti bağlamında tartışılan veya gündemde tutulan sorunlara bakarak, iktidar cephesinin çözüm getirdik söylemine inanmak oldukça güç. Muhalif tüm farklı düşünce ve eğilimleri düşmanlaştıran bir iktidar cephesinden, sürdürülebilir tüm toplum katmanlarını rahatlatacak bir çözüm beklenebilir mi? Kanımca beklenmemeli.
Kürt sorunu, Türkiye’nin acılar ve umutsuzluklarla dolu bir yüzyılı aşan meselesidir. Son 40 yılda yaşadığımız çatışma, kayıplar ve acılar toplumu kutuplaştırdı. Türkiye, bu süreçte tüm sorunlarını gerilimli bir zeminde yürüttü. Çatışmalı dönemden güç alarak varlık gösteren ve güçlenen siyasi yapıların varlığı, toplumun farklı kesimleriyle Kürt meselenin çözümünü konuşmayı oldukça zorlaştırdı. Bu duruma yönelik (katıldığım) değerlendirmelerden birisi Kürt siyasetçi ve hukukçu Ayla Akat’a ait.
T 24’de Cansu Çamlıbel’in Ayla Akat’la yaptığı röportajda çözümle ilgili sorulan soruya verdiği yanıtta, ‘ 1993’ten beri her süreç, başlarken çok büyük heyecan yarattı, biterken de çok büyük bir yıkım yarattı. Bunu görerek, neyle yola çıkıp, nerede durmak, nerede nefes almak, nerede toplumla buluşmak lazım hepsi ayrı ayrı tartışılmalı. Benim Bahçeli’yi dinleyince kaygılanmamın sebebi bu. Şimdi 40 yıllık çatışma sürecin de çok ciddi kayıplar var. Türkiye toplumu içerisinde neredeyse her aileye dokunmuş bir gerçeklilikten bahsediyoruz. Bütün Türkiye coğrafyasında herkesin bir şekilde canının yandığı, cebinin yandığı bir meseleden bahsediyoruz. Doğal olarak Türkiye’de evinde oturan yıllardır belki bunun için bedel ödemiş Türkiyeli annemiz ‘Bu nereden çıktı’ der. Ve bu işin tarafları olmayanlar bunu işler. Yani sürece yarar değil, zarar verecek bir noktaya taşınması söz konusu olabilir. O yüzden de ‘Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun’ demek o toplum içerisine atılmış bir bomba gibidir.’
İktidar cephesinin Bahçeli aracılığıyla Kürt meselesi konusunda ortaya attığı çözüm önerisine, Kürt muhalefetinin yaklaşımı ve beklentileri kişiler üzerinden süre giden bir aşamaya döndü gibi. Eğer bakış acısı buysa ve çözüm iktidar cephesindeki aktörlerinin inisiyatifine bırakıldıysa sorun var demektir. Toplumun farklı kesimlerinin içselleştirmediği, yasal ve kurumsal destekten yoksun bir çözüm arayışı sorunu çıkmaza sokar. Verilen sözlerin ve önerilerin toplumda karşılığı olmadıkça sorun kadük kalır. 2017 referandumu sonrası yürürlüğe giren ve tüm kararların bir merkezde yönetildiği yeni sistem, meselenin çözümü önündeki en büyük engellerden birisi gibi duruyor. Yasal dayanaktan yoksun, kuralsız kişilere endeksli bir çözümden umut beklemek, tekrardan hayal kırıklıkları yaşamamıza yol açabilir. İktidar, yasal, kurumsal bir düzen içerisinde, toplumu gerilim ve kutuplaştırmadan uzaklaştıran bir politika ortaya koyar mı? Bunu bilmiyoruz. Özgürlükler, temel haklar ve ekonomi gibi toplumun geniş bir kesimini ilgilendiren sorunlara çözüm arayışı ile başlayabilir. Nedir bu sorunlar:
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, dezenformasyonla mücadele merkezinin hedef aldığı gazeteciler ve siyasetçilere yönelik başlatılan hukuku süreç te tutuklanan birçok gazeteci ve kişinin salıverilmesi,
Cezaevlerinde, ağır hasta binlerce siyası tutsak sorunu ciddi bir hale dönüştü. Sağlık kurumlarından aldıkları raporlara rağmen yaşamlarını cezaevlerinde sürdüren ağır hasta tutsakların salıverilmesi,
Cezaları bitip, disiplin soruşturmaları nedeniyle cezaevlerinden tahliye edilmeyen siyası tutsakların, infaz yasasının öngördüğü sürelerde bırakılmalarının sağlanması,
Derinleşerek giden ve toplumun çok geniş bir kesimini etkileyen ekonomik krizin toplum yaşamında yarattığı olumsuzluklar gözetilerek çözüm yönünde adımlar atılması,
Gün geçtikçe paralı hale dönüşen ve toplumun tüm kesimlerini etkileyen sağlık ve eğitim de yaşanan sorunların çözümü için, soruna taraf kesimlerle yeni çözümler üretmek,
Adalet, başlı başına tüm toplumun yaşamını her yönüyle olumsuz şekilde etkileyen bir soruna dönüşme yolunda ilerliyor. Siyaseti yargı yoluyla şekillendirmeye çalışan bir iktidarla baş başayız. Yargı, muhalif kesimlerin önünde Demokles’in Kılıcı gibi duruyor. Bu ve benzeri sorunlar, normalleşme çözüm için öncelikle gözetilmesi gereken sorunlar olarak önümüzde duruyor.
Her gün onlarca kez önümüze gelen ve yaşamımızı derinden etkileyen bu sorunlar var oldukça ve bunlar tartışılmadan çözüm yolları aranmadan, Kürt meselesi gibi bir sorunu topluma sunup çözüm aramak zor bir şey. Asıl mesele bu galiba. Bu süreçte, soruna taraf Kürt siyasetçilerin iktidar cephesinden talep edeceği, öncelikli konu Kürt meselesinin çözümünün toplumun tüm katmanları tarafından tartışılacağı bir ortamı yaratmaları olmalıdır.
27.12.2024
MAKALELER