28.09.2023
Diyar Budak
aa@aa
Uzun süreden beridir tutuklu bulunan Demirtaş’ın suç dosyası giderek ağırlaşmaktadır. İçeri düştükten sonra; eski partili arkadaşları, beraber vekillik görevi yürüttüğü kişiler, Öcalan, Kandil ve de Cumhurbaşkanı, Yargı, sözde gazeteciler, troller dahil olmak üzere dört bir yandan herkes olanca gücü ile ona çullandı. Demirtaş’ın son açıklamalarından beri sessiz bir süreç yaşanırken Avrupa Konseyi’nin Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılması çağrısını yenilemesi üzerine konu tekrar gündeme oturdu. Bu durum hem devleti hem devletin ilişki içinde olduğu partnerlerini rahatsız etmişe benziyor.
Kürt halkı demokratik mücadelede söylem ve kitlesel eylem gücü bakımından ilk defa Demirtaş’ın başkanlığı döneminde yukarı yönlü belirgin bir ivme ve coşku yakalamıştı. Bunu gören derin güçler onu ve diğer parti yöneticilerini hukuksuz bir şekilde içeri atmak konusunda kerhen de olsa anlaştılar. Aksi takdirde başında bulunduğu HDP ile birlikte Kürtlerin daha etkin bir aktör olmaları kaçınılmazdı.
Tüm bunlar Demirtaş’ın yanlışlık ve eksikliklerini görmemek anlamına gelmez. Parti başkanlığını yürütürken, Kürt halkını temsil etmek yerine, dağdan gelen akıldışı taleplere karşı duramamış olmanın cezasını en başta kendisi çekmektedir. Kandırılmış olması da elbette ihtimal dahilindedir. Sivil siyaset yürüten bir lider, sivil olmayan hiçbir aktörün etkisinde kalmamalıydı. Çözüm sürecinin henüz tam manasıyla sona ermediği dönemde iktidar partisi ile yüksek tansiyonlu kavgacı bir tutum takınmasının anlam ve gerekliliği yoktu. Hendek siyasetindeki tavrı Kandil ve İmralı anlayışının tersi olmalıydı. Böyle olmayınca başta kendi özgürlüğü dahil olmak üzere tüm demokratik kazanımlar kayyumlara ve devlete mışıl, mışıl terk edilmiş oldu. Devlet yeni bir paradigma geliştirerek operasyon, zulüm, işkence, taciz ve tutuklamaları yeniden listesinin başına koydu. Demirtaş ve binlerce siyasi tutuklu sessizce ömürlerini içerde hukuksuz bir şekilde heder edilmekte. Hırsızlar, mafya babaları, Alevi katilleri, faili meçhul sanıkları serbest kalırken, hasta tutuklular çeşitli gerekçelerle tahliyeleri ertelenmektedir.
Savundukları değerleri sahiplenmek ve korumak için ağır bedeller göze almalarına rağmen ne yazık ki halkımızı ölüm sessizliği esir almış.
Biz ülkeyi çeşitli nedenlerle terk edenler, Avrupa’da sayısal olarak milyonlarca olmamıza rağmen faaliyet kapasitemiz oldukça azalmış durumda. Kürt siyasetinin bu donukluk ve açmazı her yere sirayet etmiştir. Diasporada yaşayan tüm kurumlar son elli yılın en kötü zamanını yaşamaktadırlar. Adeta bir gönüllü kölelik, umutsuzluk ve teslimiyet dalgası her yeri etkisine almış bulunmaktadır. Oysaki T.C. devleti halka ve ekonomiye hâkim değildir. Temelde bir tuğlanın çekilmesi veya küçük bir kıvılcım bu zulüm sarayını, yerin dibine götürebilir.
Diasporadaki Kürt nüfusunu duyarsızlaşmış, fazlaya kaçan refah arayışı içine girmiş ve ulusal duyguları ziyadesiyle zayıflamıştır. Bunun sebebi yönetim gücünü elinde bulunduranların bulanık ve belirsiz siyasi anlayışlarından kaynaklanmaktadır.
Sadece coğrafik bitişiklik ve din gibi bir ortaklık dışında hiçbir ortaklığımız olmamasına rağmen, devletin zulmünü bu denli nasıl kanıksana bilinir?
Bu iki neden bizim sömürge olarak kalmamızı kolaylaştırmakta ve garantilemektir. İnsanların farklı bir ulus, dil, kültür ve coğrafyaya sahip olduklarının farkına varmaları için fazla bir eğitim ve bilince de ihtiyac yoktur. Bu elma ile armut, çam ile palamut, insanla mamut arasındaki fark kadar bir fark söz konusudur.
Anlaşılan; başta Kürt örgüt ve partilerinin içinde bulunan devlet ajanları, yanlış politik faaliyetler ve ulusal bir cephenin olmaması halkımızı 21. yüzyılda tekrar, yüz karası bir yenilgi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu teslimiyetçi politikalar sonucu, halkımızı giderek edilgen ve umutsuz bir kılığa sokmuştur.
Son dönemde gelişen hendek savaşı başta olmak üzere, 2023 yılı ilkesiz seçim politikaları ve uzun zamandır devam eden kısır siyasi anlayış bu bezginlik ve güvensizliği haklı olarak tetiklemiştir.
İçimizdeki devlet artıklarının kirli anlayışını silip atmamız bir zaruretidir.
Devletler bazen kendi adamlarını rol vererek onları örgütlerin içine sokar, yönetici konuma getirir, kullanır hatta gerektiğinde onları içerde tutarlar.
Bunun dünyada ve Türkiye’de örnekleri çoktur. Örneğin; Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük gibi devlet görevlilerinin içeri girip çıktıkları bilinmektedir.
Bugün geldiğimiz nokta silahlı mücadele, bir bumerang gibi kendi dağlarımızda, keklik gibi gençlerimizi avlanmalarına zemin oluşturmaktadır.
Ancak bunu görmeyenler rahatlıkla başkalarını ihanet ile suçlarlar. Ölüm ve yenilgide bile doğru bir sonuç çıkarmayıp yurtseverleri suçlamaktalar.
“Biz düşmanımızın bu denli barbar olabileceğini düşünmemiştik” diyecek kadar şapşallık olabilir mi?
Bugün bile Kürt örgütleri “ilkel milliyetçilik” ile suçlamaktan kurtulabilmiş değiller. “Kerkük’e halkların şehridir, Peşmerge gelmemeli” diyenlerin kimin yanında olduğunu biliyoruz. Söylemde dost eylemde düşmana hizmet eden bir anlayış!
Bu dava için fedakarlık etmiş ve yıllarını zor kuşlarda geçirmiş aydın geçinen insanların bugün bu anlayışa halen destek olmalarını hayretler içinde izlemekteyiz. Bu yanlışları savunuculuğunu yapan insanlarımız ya çok saflar ya kişisel hırslar peşindeler ya da maddi kaygılardan dolayı konumlarını koruyorlar. Fakat gün geçtikçe oynanan kirli oyun ve ilişkileri fark eden insanlarımızın sayısı artmaktadır.
Halen, iktidar partisinin başkanları, Kandil, İmralı ve ne idüğü belirsizler Demirtaş’a hesap ödetmek istemektedirler.
Demirtaş hapiste eğilmediği müddetçe onların söylemleri hiçbir değeri yoktur.
Bu halk er veya geç onların kimin hizmetinde olduğunu öğrenecektir
- Ne ile cebelleştiğini bilmek!
- Zaloğlu Rustem Kürddür Ama Kürdler Zaloğlu Rustem Değiller
- Antirasyonel Ve Antimodern Bir İdeoloji Olarak İslam
- Kürdistan'da Milliyetçilik: Tarihsel ve Sosyopolitik Bir İnceleme
- Kürt Meselesinde Neredeyiz? *
- Kürdlerin Geleceği Konusunda Birkaç Söz
- Yeni Ortadoğu ve Kürdistan*
- 31 Mart Seçim Sonuçları Kürt Meselesi Bakımından Ne İfade Ediyor?*
- Nasrallah’ın ölümü
- ULUSLARARASI KAMU HUKUKU BAKIŞ AÇISI İLE TRÜKİYE–IRAK-GÜVENLİK PORTOKULU VE KÜRTLER
- Ne ile cebelleştiğini bilmek!
- Seçim değil, devrim…
- Zaloğlu Rustem Kürddür Ama Kürdler Zaloğlu Rustem Değiller
- Zaloğlu Rustem Kürddür Ama Kürdler Zaloğlu Rustem Değiller
- Antirasyonel Ve Antimodern Bir İdeoloji Olarak İslam
- Kürdistan'da Milliyetçilik: Tarihsel ve Sosyopolitik Bir İnceleme
- Kürt Meselesinde Neredeyiz? *
- Kürdlerin Geleceği Konusunda Birkaç Söz
- Yeni Ortadoğu ve Kürdistan*
- 31 Mart Seçim Sonuçları Kürt Meselesi Bakımından Ne İfade Ediyor?*
- Bazan Yüzüne Gülse De Düşman Hep Düşmandır
- Nasrallah’ın ölümü
- ULUSLARARASI KAMU HUKUKU BAKIŞ AÇISI İLE TRÜKİYE–IRAK-GÜVENLİK PORTOKULU VE KÜRTLER
- Kürdistan Bağımsızlık Referandumu Üzerine
- Acı bir olayın ardından (*)
- Çöküş tablosundan çıkmak!
- Türkiye-Irak Güvenlik Muhtırası
- Oxir be Xalê Tarik
- “Pêşî Peya” korkusu
- Enfal ve Kürd Kadını (*)