2025-06-17
Bayram Bozyel
Sayın Divan
Çok değerli misafirler,
Siyasi Parti ve Sivil Toplum Örgütlerimizin değerli temsilcileri
Basının kıymetli çalışanları,
PSK’nin fedakar ve yiğit üyeleri,
Sevgili mücadele arkadaşlarım,
Kürdistan Sosyalist Partisi 4. Büyük Kongresine hoş geldiniz.
Hepinizi en içten duygularla, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kürdistan Sosyalist Partisi 4. Büyük Kongresi’nin partimiz ve halkımız için hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli dostlar,
Partimizin 4. Büyük Kongresi hem parti tarihimiz hem de ulusal özgürlük mücadelemiz açısından önemli tarihi dönemeçlere denk düşüyor.
Bu yıl PSK’nin kuruluşunun üzerinden 51 yıl geçti
Yarım asrı aşan PSK’nin mücadele tarihi insanüstü fedakarlıklar, davaya adanmışlıklar ve yiğitçe mücadelelerle yoğrulmuştur. Söz konusu mücadele tarihi kutsaldır, soyludur, saygındır.
PSK halkımızın bir parçasıdır, halkımızın engin bağrında, Kürdistan’ın bereketli topraklarında büyüyerek bugünlere ulaşmıştır. PSK, geçen yüzyılda kah hızlanan, kah ağır ve sesiz bir nehir gibi özgürlük menziline doğru kararlılıkla akmaya devam etmiştir.
Bugün gerçekleştirdiğimiz 4. Büyük Kongre vesilesiyle PSK’nin 51 yıllık onurlu mücadelesinde yaşamını yitiren yoldaşlarımızı saygı, sevgi ve minnet duygularla anmak istiyorum. Onlar ölümsüzdür, onlar geleceğimizi ve umudumuzu aydınlatmaya devam ediyorlar.
Bu yıl aynı zamanda Kürdistan’ı parçalayan ve halkımıza köleliği dayatan Kürt karşıtı düzene ilk itiraz ve direniş olan 1925 Şeyh Sait Hareketi’nin 100. yıl dönümü. Bundan yüz yıl önce Kürt ulusal direnişinin liderleri Şeyh Sait, Cibranlı Halit, Yusuf Ziya ve Doktor Fuad gibi yüzlerce Kürt lideri 29 Haziran’da düşman hukuku çerçevesinde şehit edildi.
Şehadetlerinin 100. Yılında Şeyh Said şahsında bütün Kürt liderlerini saygıyla anmak istiyorum. Onlar sonsuza kadar yolumuzu aydınlatmaya devam edecekler.
Değerli misafirler,
Bir Çağ Kapanıyor
Bundan yaklaşık yüz yıl önce, Birinci Dünya Savaşı ardından dünyada ve Ortadoğu’da yeni bir düzen kuruldu. Ortadoğu, bölgenin tarihsel ve sosyolojik gerçekleri yerine emperyalist güçlerin çıkarlarına göre dizayn edildi. Sykes Picot Antlaşması ile başlayan, Paris Barış Konferansı ve Lozan Antlaşması ile devam eden pazarlıklar sonucunda Ortadoğu’da kurulan düzenin en büyük mağduru Kürtler oldu. Ülkeleri Kürdistan dörde bölündü, Kürt halkının ulusal dokusu parçalandı.
Eşyanın tabiatına aykırı kurulan bir düzenin bölgeye barış ve istikrar getirmesi beklenemezdi.
Çünkü ilk döğme yanlış iliklenmişti.
Bunun sonucu ise yüz yıllık zincirleme savaş ve istikrarsızlık oldu.
İran, Irak ve Suriye bir yana, Türkiye yüz yıl boyunca Kürt halkının ulusal varlığını yok etmek, Kürt kimliğini ortadan kaldırmak için her yönteme başvurdu. Kürt diline dönük çağdışı bir asimilasyon politikası uygulandı, Kürtlerin mezarları bile yok edildi.
Kürt halkı ise geçen yüz yıl boyunca ulusal baskı ve sindirme politikalarına karşı kesintisiz ve meşru bir direniş gösterdi.
Sonuç ortada. Bu savaşta kazanan yok. Kaybeden ise hem Kürtler hem Türkler oldu.
Geçen yüzyılda Kürtler her türlü mezalim, işkence ve katliama uğrarken, Türk toplumu da çağdaş, demokratik ve insanca yaşam koşullarından yoksun kaldı. Kürt karşıtı politika Türkiye’de militarizmi ve ırkçılığı güçlendirirken, toplumsal yaşamda çürüme, siyasette yozlaşma, ekonomik alanda büyük bir çöküşe yol açtı.
Yüz yıllık deneyimden çıkan sonuç açıktır; İnkar, asimilasyon ve göçertme politikaları çökmüştür. Çöken sadece Türkiye’nin izlediği Kürt karşıtı politikalar da değil.
Aynı zamanda yüz yıl öce Sykes Picot Antlaşması ile temelleri atılan Ortadoğu’daki nizamın da sonuna gelinmiştir.
Gramsci’nin dediği gibi eskisi öldü, yenisi ise henüz doğmadı. Gelecek olanın nasıl olacağını bilmiyoruz. Sadece bazı işaretlere bakarak yeni bir düzen arayışından söz edebiliriz.
Ortadoğu’da Yeni Bir Düzen Arayışı
Değerli Arkadaşlar,
Geçen yüzyılın başında Ortadoğu’da kurulan düzenin barış ve istikrar getirmediğini büyük güçlerin sözcüleri de artık itiraf ediyorlar. Başta yanlış iliklenen düğmenin sonucu yüz yıllık çatışma, savaş ve kaos oldu. Kürt karşıtlığı üzerine kurulan düzen sürdürülemez hale gelmiş durumda.
1990 ve 2003 Birinci ve İkinci Körfez Savaşları sonrası Saddam Rejimi yıkıldı ve ülkemizin Güney Parçası özgürlüğüne kavuştu. Güney Kürdistan’da halkımızın elde ettiği kazanım özgürlüğe ve zafere olan inancımızı artırdı.
Gelinen aşamada ise Ortadoğu’da köklü bir altüst oluş yaşanıyor. Yeni düzen arayışı hız kazanmış bulunuyor.
Suriye’de halkımızın önüne yeni fırsatlar çıkmıştır
07 Ekim 2023’ten sonra İran ve ona bağlı milislerin aldığı darbe Ortadoğu’da yeni bir düzen arayışının ilk işaretleri sayılabilir. 08 Aralık 2024 tarihinde Esat rejiminin yıkılması ise bu yönde atılmış önemli bir gelişmedir. Esat rejiminin yıkılması ile Rojava Kürdistanı’nda halkımızın önüne tarihi bir fırsat çıkmıştır.
Suriye’de Kürt halkı özgürlüğe her zamankinden daha çok yakındır. Rojava’da Kürt halkının siyasi bir statüye kavuşması en başta ulusal birliğin kurulmasından geçer. Bu çerçevede son dönemde Suriye’deki Kürt tarafların yakınlaşma çabalarını çok değerli buluyoruz.
Sayın Mesud Barzani ile Mazlum Kobani görüşmesi ile başlayan ve 27 Nisan Kamışlo Konferansı ile devam ulusal birlik girişimlerini selamlıyoruz.
04 Haziran’da Şam’la müzakere edecek bütün Kürt siyasi aktörlerin içinde yer aldığı Kürt Heyeti’nin oluşmasını son derece önemli buluyoruz. Birlik içinde ve ulusal bir strateji etrafında hareket etiklerinde Kürtler hem hak ettikleri ulusal bir statüyü elde edebilir hem de demokratik, çoğulcu ve seküler bir Suriye’nin inşasında etkin bir rol oynayabilirler.
Geçen yüzyılın başında Kürt liderlerini barındıran, Bedirhanileri, Cemilpaşazadeleri, Hacoları, Menduh Selim Beyden Nuri Dersimi’ye, Nurettin Zaza, Kadri Can, Osman Sabri’ye varan Kürt liderlerine kucak açan, Kürt aydınlanmasının öncüsü Hawar ve Ronahî’ye ev sahipliği yapan Batı Kürdistan halkımızın geldiği nokta onur vericidir. Onlara desteğimiz tamdır. Yüreğimiz ve beynimiz onlarla birlikte…
Bölgesel Gelişmelerin Türkiye’ye Yansımaları
Değerli dostlar
Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler doğal olarak Türkiye’yi de etkiliyor.
Elbette Türkiye’nin Kürt meselesinde izlediği inkar ve savaş politikasından dolayı yaşadığı tıkanma yeni değil. Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden kaynaklanan ekonomik, sosyal, siyasal çok yönlü kriz Türkiye’yi tam bir darboğaza sokmuştur.
İçerde ve dışarda yaşanan gelişmelerin etkisiyle Türkiye son dönemde yeni bir arayışın içine girmiştir. Geçen Ekim ayında Bahçeli’nin çağrısı ve 27 Şubat’ta Öcalan’ın açıklamasıyla devam eden süreç PKK’nin kendini fesh etme ve silahları bırakma kararı ile sonuçlanmıştır.
Uzun zamandan beri Kürt halkına zarar veren, siyaseti bloke eden, Güney ve Batı Kürdistan’a saldırı için Türkiye’ye bahane sunan silahların bırakılması olumludur.
Öte yandan devlet yetkilileri yaşananları Terörsüz Türkiye süreci olarak nitelendirmekte ve bununla Kürt meselesinin çözüldüğünü iddia etmektedirler. Kürt meselesini PKK ile özdeşleştirmek ve silahların bırakılmasıyla sorunun çözüldüğü iddia etmek büyük bir yanılgıdır. Kürt meselesi PKK ile başlamadığı gibi PKK’nin kendini fesh etmesiyle de çözülmüş olmaz.
Devleti yönetenlere çağrımız
Ortadoğu’nun yeniden dizayn edildiği, silah ve şiddetin devreden çıkma ihtimalinin yükseldiği bir süreçte Türkiye’yi yönetenlere çağrıda bulunuyoruz.
Türkiye, Kürt meselesinde izlediği inkar ve şiddet politikalarından dolayı yüz yıl kaybetti. Meselenin etrafında dolanarak, gerçekleri çarpıtarak, çözümsüzlükte ısrar ederek Kürtlerin ve Türklerin bir 20-30 yıl daha kaybetmesine izin vermeyelim. Buna kimsenin tahammülü yok.
Kürt meselesini çözdüm demekle çözülmez, yok demekle ortadan kalkmaz, güneş balçıkla sıvanmaz. Kürtler özgürlüğe kavuşmadıkça Türk halkının özgürlüğe, ekonomik refaha ve gün yüzüne kavuşması mümkün değil.
Tarihsel deneyimler göstermiştir ki “Başka bir ulusu ezen ulus özgür olamaz”.
Gelin, Kürt meselesinin çözümü için önce güçlü bir irade ortaya koyalım.
Ardından Kürt meselesinin adını doğru koyalım.
Kürt meselesi Kürt halkının ulusal demokratik haklarına kavuşması ve Kürdistan’da federe bir statüye kavuşma meselesidir.
Benzer şekilde Öcalan’ın statü talebinden vazgeçen yaklaşımı da kabul edilemez. Statü talebi, Kürtlerin kendi ülkelerinde özgürce yaşamanın vazgeçilmez koşuludur.
İki Aşamalı Çözüm Planımız
PKK’nin silah bırakmasıyla Kürt meselesi çözülmez, ancak çözümü kolaylaştıran bir iklimin oluşmasına yol açabilir. Şiddetin gölgesinin kalktığı bir iklimde Kürt meselesinin bütün boyutlarıyla tartışılması ve eşitlikçi bir çözüme kavuşması için uygun bir zemin yakalanabilir.
Bir PSK olarak Kürt Meselesinin çözümü iki aşamalı bir plan öneriyoruz.
a) Birincisi şiddetten arınmış demokratik bir zeminin inşasıdır
Kürt meselesinin bütün boyutlarıyla tartışılması ve bütün kesimlerin katılımıyla çözüme kavuşması için kapsamlı bir yol temizliğine ihtiyaç var.
Bu kapsamda silah bırakanların sosyal ve siyasal yaşama katılımı, siyasi nedenlerle içerde olanların serbest bırakılması, görevlerinden alınan belediye başkanlarının göreve dönmesi için gerekli adımlar hızla atılmalıdır. Her türlü askeri ve siyasi operasyonlar son bulmalı, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalıdır. Kürdistan Partileri hakkında açılan kapatma davaları düşürülmeli, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki bütün bariyerler kaldırılmalı, hukuk güvenliği sağlanmalıdır. Özgür, demokratik, hukukun egemen olduğu eksiksiz demokratik bir ortam oluşturulmalıdır.
b) Kürt Halkının varlığını tanıyan yeni bir anayasa yapılmalıdır
Kürt meselesinin kalıcı ve eşitlikçi çözümü Kürt halkının ulusal varlığını ve ulusal olmaktan kaynaklanan haklarını içeren yeni bir anayasa yapmakla mümkündür
Bunun için parlamento içinde ve dışındaki bütün siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sivil inisiyatiflerin, etnik ve dini gruplar ve aydınların katılımı ile yeni bir anayasa tartışması başlatılmalıdır. Anayasa yapım süreci açık, şeffaf, toplumun tüm katmanlarına açık olmalıdır.
Yapılacak yeni anaya Türkiye toplumunun çok uluslu, çok dinli, çok kültürlü yapısına uygun; çoğulcu, demokratik ve evrensel demokrasi standartları esas almalıdır. Yapılacak yeni anayasa Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle uyum içinde olmalıdır.
Yapılacak yeni anayasa değişmez maddeler içermemeli, boş beyaz bir sayfaya (tabula rasa) yazılmalı, uzlaşı ve müzakereyi esas alan toplumsal bir sözleşme niteliğinde olmalıdır.
Yapılacak yeni anayasada Kürt halkının varlığı tanınmalı, Kürtçe eğitim ve resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtlerin, ülkeleri Kürdistan’da kendilerini özgürce yönetmesine imkan tanımalıdır. Öte yandan yapılacak anayasa Kürt halkına yüz yıldır uygulanan her türlü ayrımcılığın insani, ekonomik, hukuki, sosyal, kültürel yıkıcı sonuçlarını giderecek düzenlemeler içermelidir.
Biz PSK olarak yapılacak yeni anayasanın aynı zamanda Türkiye toplumunun bütün kesimlerinin insanca ve onurlu yaşam taleplerini karşılamasını savunuyoruz. Yeni bir anayasa Alevilerin, bütün etnik ve dini toplulukların etnik ve kültür taleplerine yanıt vermeli, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, hukukun üstünlüğüne bağlı, ayrımcılığı ret eden, barışsever, sosyal adaleti, insan onuruna saygıyı temel alan bir anlayışla yapılmalıdır.
Böyle bir anayasaya denk düşen idari, hukuki ve siyasi sistemin federal bir sistem olduğunu düşünüyoruz.
Ahmedê Xani’nin Vasiyeti; Ulusal Birlik
Değerli dostlar
Öngördüğümüz hedeflerin gerçekleşmesini devletten bekleyemeyiz. Altın kural şudur; hak verilmez alınır. Başarmanın biricik anahtarı birliktir, bir olmaktır. Bugüne kadar hakkıyla yapamadığımız şey budur. Bunu başarmak zorundayız. Bunun için tek yol gücümüzü birleştirmekten geçer. Farklılıklarımızı zenginlik sayarak bütün Kürt siyasi aktörlerin ulusal talepler etrafında güçlü bir birlik oluşturması tarihi bir görevdir. Gücünü birleştirmiş, iç bünyesi güçlü bir halka hiç kimse diz çöktüremez. Halkımız bizden bunu istiyor. Koşullar ulusal birlik ihtiyacını yakıcı hale getiriyor. Gücümüzü birleştirdiğimizde hem halkımız için güçlü umut yaratabilir hem de haklı davamızı ve ulusal taleplerimizi muhataplarımıza kabul ettirebiliriz.
Bu dünyada haklı olmak yetmiyor, kabul görmemiz için güçlü olmamız gerekiyor. Gücümüzü birleştireceğiz ve özgülüğü mücadeleyle kazanacağız.
Kürdistan Sosyalist Partisi geçmişte olduğu bundan sonra da ulusal birlik çabalarında samimi, sorumlu ve ilkeli davranmaya devam edecektir.
Şimdiye kadar ulusal birliği başaramamamız, bundan sonra başaramayacağımız anlamına gelmez. Yaşadıklarımız kader değildir, bu konudaki makus talihimizi tersine çevirmek elimizdedir.
Bu vesileyle gelin bir kez daha büyük Filozof Ahmedê Xani’nin 330 yıl önceki ittifak konusunda çığlığına kulak verelim.
Ger dê hebuwa me îttîfaqek
Vêkra bikra me înqiyadek
Rom û ‘Ereb û ‘Ecem bi temamî
Hemiyan ji me ra dikir xulamî
Tekmîli dikir me dîn û dewlet
Teshîli dikir me îlm û hîkmet
Em jî li vir soz didin Babayê Xan’iyê mezin û dibêjin;
Ji niha û pê ve em ê yekîtî û hevkarîya xwe pêk bînin
Em ê li hev werin û tifaqa xwe çêbikin
Hemî Romî, Ereb û Faris
Ew ê hemî bi rêzdarî li me vegerin
Wê hingê em ê hem ol û hem jî dewlet temam bikin
Wê hingê em ê hem zanîn û hem jî şarezayiyê bi dest bixin
Kürdistan’ın Dört Parçası Arasında Koordinasyon İhtiyacı
Değerli dostlar,
Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler Kürdistan’ın dört parçasını eş zamanlı olarak etkiliyor.
Suriye’de Esat rejiminin yıkılmasından sonra şimdi çanlar İran rejimi için çalıyor. Her gün onlarca Kürt gencini acımasızca idam eden teokratik İran rejiminin sonu uzak değil. Doğu Kürdistan’daki halkımız özgürlük için tetikte bekliyor.
İran’ın bölgedeki etkisinin kırılması ve Haşdi Şabi güçlerinin tasfiyesi Güney Kürdistan halkımıza rahat bir nefes aldıracak ve bölgede daha etkili olmasına kapı aralayacaktır.
Suriye, İran ve Irak’taki gelişmelerin Türkiye’deki süreci Kürtlerin lehine etkilemesi kaçınılmazdır.
Başka bir ifadeyle dört parçada halkımızın kaderi hiç olmadığı kadar içiçe geçmiştir.
Bütün bu gelişmeler Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürt siyasi aktörlerinin yakınlaşmasını ve ortak ulusal bir strateji etrafında birleşmelerini zorunlu kılıyor.
Bu çerçevede PSK olarak Kürdistan’ın dört parçasındaki partilerin katılımıyla bir Ulusal Konferansın toplanmasını öneriyor ve bunu yakıcı bir görev olarak kabul ediyoruz. Böyle bir konferans için çağrı yapacak aktörün Sayın Mesut Barzani olduğunu düşünüyoruz.
Seferberlik Çağrısı
Değerli halkımız
Toplumsal varlığımızı ve geleceğimizi tehdit eden dört temel soruna karşı sizleri ortak mücadeleye çağırıyorum.
Birincisi; Çocuklarımız elden gidiyor
Farkında mısınız, çocuklarımız elden gidiyor. Uyuşturucu madde kullanımı nedeniyle zehirlenen gençlerimiz sessizce ölüme gidiyor. Geleceğimiz yok ediliyor. Uyuşturucu kullanımı ilkokul çağındaki çocuklara kadar inmiş durumda. Gün be gün öldüren ve geleceğimizi yok eden bu tehdide karşı toplum olarak harekete geçmek zorundayız. Siyasi partiler, STK’lar, Meslek odaları, yerel yönetimler, mahalli dernekler olarak el ele vererek gençliğimizi çürüten bu tehdide karşı harekete geçmeliyiz. Geç olmadan, hemen şimdi…
İkincisi; Yaşam alanlarımız yok ediliyor
Yıllarca süren savaş ve çatışma nedeniyle ormanlarımız yakılıyor, Kürdistan’da ekolojik denge bozluyor, yaşam alanlarımız hızla kirleniyor. İçinde nefes alıp varlığımızı sürdürdüğümüz ekosistem yok ediliyor. Bu doğa ve çevre yıkımına hep birlikte dur demeliyiz. Gelecek kuşakların emaneti olan ülkemizin doğasını korumak sadece çevre duyarlığı meselesi değil, ulusal bir görevdir de.
Üçüncüsü; Kürdistan’ın çok kültürlü yapısı çoraklaşıyor
Cigerxwin’in dediği gibi, Kürdistan Bexçê gulan e. Kürdistan sadece Müslüman Kürtlerin değil, bu ülkede yaşayan Aleviler, Êzdiler, Suryaniler, Keldaniler, Ermeniler olmak üzere herkesin yurdudur. Devletin geçmişte başvurduğu katliamlar bir yana, bu gün hala etnik ve dini azınlıkta olanlara karşı haksız ve ayrımcı uygulamalar devam ediyor. Bu durum ülkemizin çok kültürlü yapısının çoraklaşması ve solumasına neden oluyor. Bu tehdide karşı hep birlikte harekete geçmeliyiz.
Dördüncüsü; Dilimiz yoksa yokuz
Geçmişte dil konusuna çok değindik, bir kez daha altını çizmek isterim.
Alman Filozof Heidegger, Dil varlığın evidir, der. Bizim için de Kürtçe varlık nedenimizdir. Kürtçe ulusal hafızamızdır, tarihsel yürüyüşümüzün kaydıdır. Bizi özgürlüğe götürecek bütün şifreler dilimizde saklıdır. Ulusal varlığımızı yaşatmanın yolu dilimize sahip çıkmaktan geçer. Dilimize sahip çıkmak ulusal bir görevdir. Kürtçe dilimizi öğrenmek, konuşmak ve geliştirmek hepimizin boynunun borcudur. Kürtçeyi konuşmak, öğrenmek ve geliştirmek için seferberlik ilan etmeliyiz.
Bunun için zamanımız yok, yarın çok geç olabilir.
Tarihsel bir eşikte bulunuyoruz
Değerli Dostlar
Mücadeleyle dolu bir yüz yılı geride bıraktık. Zor etap geride kaldı. Ulusal haklarımızı gasp eden güçler derin bir çöküş içinde. Eskisi gibi yönetemiyorlar. Ortadoğu’da zulüm, sömürü ve talan üzerine kurulu statüko çatırdıyor. Bölgede yeni bir düzen kuruluyor.
Diğer yandan önümüz hala kesif bir sis perdesi ve belirsizliklerle kaplı. Geleceği tam olarak kestiremiyoruz. Bizi bekleyen fırsatlar kadar riskler de var. Ne rehavete kapılmalı, ne de yenilgi psikolojisine yol vermeliyiz.
Mücadeleye devam edeceğiz, daha güçlü ve kararlı bir biçimde.
Mandela’nın dediği gibi özgürlüğe açılan kolay bir yol yoktur.
Bizi uzun ve zorlu bir mücadele dönemi bekliyor.
Özgürlüğün hüküm sürdüğü tepelere ulaşmak istiyorsak, ölümün kol gezdiği vadilerden geçmek zorundayız.
Karşı karşıya bulunduğumuz engeller ve sorunlarımız ne kadar ağır olursa olsun, bunun üstesinden gelecek mücadele birikim, tecrübe ve gücümüz var. Karamsarlığa yer yok. Umudumuzu diri tutacağız. İrademiz güçlü olacak. El ele vereceğiz. Büyük bir aile gibi kenetleneceğiz. Başımız dik, cesaretle mücadeleye devam edeceğiz. Her şeye rağmen ve her koşulda özgürlük mücadelesini büyük bir inançla sürdüreceğiz.
Tarih şahittir ki direnenler kazanmıştır.
Mutlaka kazanacağız.
15.06.2025
15 Haziran 2025 tarihinde Diyarbekir’de yapılan PSK 4. Kongresi’nde yapılan konuşma
MAKALELER