2025-04-18
Kapitalizmin 500 yıllık bir geçmişi var, son 250 yılı ‘sanayi kapitalizmi’ ki, bu insanlık ve uygarlık tarihinde çok küçük bir parantez… Buna rağmen bir ‘uygarlık krizi’ veya aynı anlama gelmek üzere ‘bir sürdürülemezlik durumu ortaya çıkmış bulunuyor…
Sadece uygarlık krizi de değil… Şimdilerde anhtropocene denilen jeolojik çağ dönüşümünü, Holosen jeolojik çağdan, anthropocene jeolojik çağa geçişi de tetiklemiş bulunuyor ki, vahim sorunların ve sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz…
Balıkların denizde yaşayıp da denizi bilmedikleri gibi, insanlar da kapitalist bir toplumda yaşıyorlar ama kapitalizmi bilmiyorlar… Doğrusu merak da etmiyorlar… Malûm, sorun edilmeyen şey sorgulanmaz, tartışma konusu yapılmaz… Fakat sadece sıradan insanlar değil, yüksek düzeyde eğitimliler de kapitalizmin ne olduğundan habersiz… Buna iktisat profesörleri de dahil…
Üniversitelerde “iktisat bilimi” diye tedris edilen, okutulan, bilimle değil, ideolojiler dünyasıyla ilgilidir… Burjuva düzenini meşrulaştırmaya yarıyor… Gerçek durum öyledir ama burnundan kıl aldırmayan burjuva iktisatçıları ve burjuva politikacıları, kapitalizmin gelmiş geçmiş en rasyonel ‘akla en uygun’ sistem olduğundan şüphe etmezler… Öyle rasyonel, öyle akla uygun bir sistem ki, şu kadarcık zamanda insanlığın geleceğini ve bir bütün olarak canlı yaşamı tehlikeye atmış bulunuyor…
Bir uygarlık krizi, bir sürdürülemezlik durumu ortaya çıktı zira kapitalizm insanlığın ve uygarlığın ‘normal hali değil’ bir ‘sapma’… Araç-amaç tersliği söz konusu... ‘Öküz arabanın arkasına koşulmuş durumda’… Bir dizi çelişki veya terslik üzerinde var oluyor, yol alıyor …
Üretimle tüketim (ihtiyaçların tatmini) ilişkisi ters-yüz olmuş durumda… İlişkinin yönü ‘üretimden ihtiyaçlara doğru…’ İlişki piyasada (pazarda) gerçekleşiyor… Bu üretimin ihtiyaçlara yabancılaşması demek!
Eğer öyle olmasaydı, binlerce, on binlerce, milyonlarca zararlı, değilse gereksiz şey üretilmez, satılmaz, tüketilmezdi…
Kapitalizm dahilinde siyaset ekonomi ilişkisi de ters-yüz olmuş durumdadır… İlişkinin yönünün siyasetten ekonomiye doğru olması gerekirken. Tersi söz konusu… Kapitalizmde para ekonomiyi, ekonomi de siyaseti belirliyor…
Kapitalizm bir meta uygarlığı… Her şeyi seyleştiriyor, nesneleştiriyor, paralılaştırıyor, soysuzlaştırıyor, ölü metalara dönüştürüyor… Etrafınıza şöyle bir bakın… Metalaşmamış, şeyleşmemiş, parayla alınıp-satılmayan bir şey kaldı mı?..
Havayı, toprağı, suyu, denizleri kirletiyor… (Marmara’ya bak anlarsın…)
Her ileri aşamada sosyal kötülükleri (açlığı, işsizliği, yoksulluğu, sefaleti derinleştiriyor… Bir kutupta yoksulluk yaratmadan karşı kutupta zenginlik yaratamıyor…
Sadece bu kadar da değil, nükleer felaket ve nükleer kış riskini de büyütüyor…
Yatay ve dikey bir yayılma, genişleme, yoğunlaşma seyri izliyor… Yatay genişleme halen kapitalist ilişkilerin geçerli olduğu alandan kapitalist olmaya alanlara doğru yayılma… Bu da sömürgecilik ve emperyalizm demek… Bir de halen kapitalist ilişkilerin geçerli olduğu alanda derinleşme söz konusu… Her seferinde daha çok şey meta kategorisine dahil oluyor… Bu insan ve toplum yaşamının tüm veçhelerinin ve doğanın metalaşması demektir…
Ücretli emek sömürüsü, karşılığı ödenmeyen kadın emeği sömürüsü, doğa yağma ve talanıyla yol alıyor…
Sınırsız büyüme, genişleme, yayılma eğilimine ve dinamiğine sahip… Oysa, bu dünyanın kaynakları sınırlı, sonlu… İngiliz asıllı Amerikalı iktisatçı Kenneth E. Boulding, “Sınırlı bir dünya’da sınırsız büyümenin mümkün olduğuna inanan, deli değilse iktisatçıdır” demişti… Bir zaman geliyor, şimdilerde olduğu gibi, sınırsız büyüme, doğal kayrakların sınırına dayanıyor…
Fakat kapitalizmin çöküşü için fazla zaman gerekmeyecek gibi görünüyor…
O halde sadede gelebiliriz… Nelerden sakınılır, neler yapılırsa, çöküş tablosundan çıkılabilir, insanlığın ve uygarlığın geleceği kurtarılabilir…
Şimdilerde kapitalist dünya sisteminin içinde bulunduğu durumu kriz kavramı karşılamıyor… Söz konusu olan kriz değil, çöküş…. Kriz, genel denge durumundan, normal durumdan bir sapma demeye gelir ama geri dönüşü, normale dönüşü de ima eder… İşte ‘kriz geçirmiş’ denir…
Çöküş geri dönüşü olmayan sınırın aşılmasıdır… Eğer bir sosyal sistem, bir üretim tarzı, bir uygarlık modeli, verili yasal-kurumsal çerçeve dahilinde toplum çoğunluğunun temel ihtiyaçlarını (işte, beslenme, barınma, ısınma giyinme-kuşanma eğitim, sağlık, güvenlik…) asgari düzeyde bile karşılayamaz duruma gelmişse, orada artık krizden değil, çöküşten söz etmek gerekecektir…
Fakat, bir sosyal sistemin, bir üretim tarzının, bir uygarlığın çöküşü, bir canlının ölümü, bir binanın çöküşü gibi anlık bir şey değildir… Zamana yayılmış bir süreç olarak tezahür eder… Mesela Roma’nın uzun zamana yayılmış çöküşünü ifade etmek üzere “dekadans” kavramı peydahlanmıştır
Söz konusu olan “sistem içi bir kriz değil, sistemin bütününü angaje ediyor… Sosyal kriz, (işte açlık, yoksulluk, sefalet, manevi yozlaşma, aşağılanma), ekolojik kriz (canlı türlerinin hızlı bir tempoyla yok olması) iklim krizi “atmosferin dengesinin alt-üst olması, anthropolojik kriz (insanî değerlerin aşınması)…
Son dönemde “Dünya Limit Aşımı Günü” diye bir ölçü oluşturuldu… Gezegenin, (doğanın) bir yılda yarattığı yeni kaynağı insanların ne kadar zamanda tükettiğini gösteriyor… Mesela geçen yıl dünya limit aşımı günü 2 Ağustos’a gerilemişti ki, bu yılın 5 ayı doğaya borçlu geçecek demek… Türkiye’de limit aşımı 1 Ağustostu…
Velhasıl, genel bir sürdürülemezlik durumu ortaya çıkmış bulunuyor…
Bu durumdan çıkmak, bu kör gidişi durmak için üretimin vakitlice kısılması gerekiyor… Üretimin yönünün gerçek ihtiyaçlara döndürülmesi gerekiyor… Büyüme değil, küçülme, üretimi azaltmak gerekiyor… Zira, insana, doğaya, canlıya zarar veren on binlere zararlı, değilse gereksiz şey üretiliyor, satılıyor, tüketiliyor, tabii kirletiliyor…
Oysa, bir şey üretmek, doğadan bir şeyler, çekmekle, azaltmakla, eksiltmekle mümkün ve üstelik, üretirken de tüketirken de kirletmek de kaçınılmazdır…
Üretimin planlı kısılması gerekiyor ama kapitalizm varlığını sınırsız büyümeye borçludur… Kapitalizm dahilinde küçülme, (degrowht, décroissance) mümkün değildir…
Ya vakitlice kapitalizmden çıkılacak. Ya da insanlığın ve uygarlığın bir geleceği olmayacak… Eğer geç kalınırsa geriye kurtarılacak bir şey kalmayabilir
O halde sadede gelebiliriz, insanın insanla, toplumun doğayla, kadının erkekle uyumlu-barışık olduğu bir toplumsal düzen, bir dünya düzeni kapitalizm dahilinde asla mümkün değildir…
Aslında bu, kapitalizmden çıkışın öznelerini, aktörlerini de tarif ediyor… İnsanın insanla uyumunu sağlamak, sömürü ilişkisini ortadan kaldırmayı, doğa- toplum uyumunu sağlamak, doğa yağma ve talanına son vermeyi, kadın-erkek uyumunu sağlamak da uygarlıkla yaşıt olan partiyarkayı (erkek egemenliği) sonlandırmayı varsayar…
O halde aktif ve pasif işçi sınıfı, (aktif olan halen çalışanlar, pasif olan da emekliler), aslında bununla proleterleşmiş, üretmek ve yaşamak için gerekli araçlardan yoksun edilmiş geniş emekçi kitleleri kastediyoruz… Radikal olarak kapitalizmden çıkma perspektifine sahip olan ekolojik hareket ve ekolojiyi içselleştirmiş eko-feminizm taşı yerinden oynatabilir, başka bir uygarlığa giden yolu aralayabilir…
Bunu söylemek asla olmayan duaya âmin demek, boş hayaller pesinde koşmak, kavramın olumsuz anlamında “ütopik”, gerçekleşmesi imkânsız şeyler peşinde koşmak değil…
Zira, ütopya bugün olmayan ama ilerle olabilendir… Boşuna “insanlar çözemeyecekleri sorunları ortaya atmazlar” denmemiştir… Eğer soruyu soracak yüksekliğe çıkmışsanız, çözüm de bir olasılık olarak ortaya çıkacaktır…
1980 yılından itibaren neoliberalizmin dayatılması, işçi sınıfının mücadele yeteneğini zaafa uğrattı… 1990’ların başında Sovyet sisteminin çöküşü de sosyalist ütopyayı aşındırdı… Oysa geride kalan en zor zamanlarda, mesela 1920-1945 arasında faşizmin en karanlık günlerinde bile canlı bir ütopya varlığını sürdürmüştü…
Şimdilerde kapitalizmin çoklu krizleri (ekonomik-sosyal- ekolojik- antropolojik) ortaya çıkmış, bir sürdürülemezlik durumu, uygarlık krizi görünür hale gelmişken, kapitalizmden çıkma umudu ve mücadelesi de yükselecektir…
O halde iki şey: 1. insan irade sahibi bir yaratıktır. Her zaman şeylerin seyrini değiştirme istidadına ve yeteneğine sahiptir ve 2. Umut, daima ‘mümkün olanla, muhtemel olan bir yerlerdedir… Hiçbir zaman yok olmaz… Bazen mümkün olana, bazen de muhtemel olana yakındır…
Konuşmayı iki harika şairden iki kısa alıntıyla sonlandırabiliriz… İngiliz Şair- dramaturg Percy Bysshe Shelley’nin “İpleri çözülmüş Promete adlı oyunundan bir pasaj şöyle:
“Tükenmez gibi görünen
Acılara katlanmak;
Geceden, ölümden daha koyu
Yanlışları bağışlamak;
Meydan okumak güce,
O karşı konulmaz gibi duran;
Sevmek ve hayat vermek;
Ve umut etmeyi sürdürmek
Umut yaratana kadar
Düşünü düş kırıklıklarından….
Ve Alman şair Berthold Brecht’in
“Mezbahaların Kutsal Johannası” başlığını taşıyan şiirinden:
“Bir sonuca gitmeyen bilgiyi,
Bilmek mi sanıyorsunuz?
Bu dünyayı gerçekten
değiştirmiyorsa!
Dünya buna muhtaç.
Korkusuz ayrılırken bu dünyadan
hızla;
Bir diyeceğim var:
Bu dünyadan yalnızca iyi bir insan
olarak
Ayrılmayın, yetmez…
Arkanızda iyi bir dünya bırakmaya bakın!”…
*Özgür
Üniversite’nin, 12 Nisan 2025’de, “Kapitalizmden çıkmak, insanlığın ve
uygarlığın geleceğini Kurtarmak” temalı bahar dönemi açılış sempozyumunda
yapılan açış konuşmasıdır…