Türkçe | Kurdî    yazarlar
Otoriteryanizm Olarak İslam

2025-07-29

Bilal SAMBUR 

İslam, insanlardan kendisinin mutlak doğru olduğuna inanmalarını dayatan bir dini ideolojidir. Müslümanlar, İslami kaynakların şeksiz şüphesiz doğru olduğuna, hiçbir şekilde eksik olmadığına inanırlar. Kaynaklarıyla birlikte İslam’ın, her şeyiyle Tanrı’nın eseri olduğuna, içinde hiçbir şekilde insani bir katkı ve değişim bulunmadığına inanılmaktadır. Müslümanlar, İslam’ın Tanrı’nın en mükemmel ve son dini olduğuna inanırlar. Kur’an ve sünnet başta olmak üzere dini kaynakların ilahi ürünler olduğuna dair inanç, Müslümanlar arasında hakimdir. Köktencilik ve otoriteryanizm, Müslüman yaşantısının iki önemli boyutudur. Köktencilik ve otoriteryanizm, İslam’ın bizzat kendisinden kaynaklanmaktadır. 

Müslümanlar, İslam hakkında doğmatik bir zihniyete ve tutuma sahiptirler. İslam’ın hiçbir doğması hakkında düşünülmesi, sorgulanması, tartışılması ve konuşulması mümkün değildir. İslam’da düşünme, dini doğmalara şeksiz şüphesiz iman edilmesini desteklediği sürece mümkündür. İslam, doğmatiktir. 

Her kişi, doğumdan itibaren ailesi ve toplum tarafından İslam ideolojisinin doğmalarına ve pratiklerine maruz kalmaktadır. Ebeveynler, İslam esaslarını çocuklara empoze eden ana kaynaktırlar. Dindar ebevenler ve aileler, dini doğmaları ve pratikleri çocuklarına benimsetmek için çok çaba sarf etmektedirler. Ebeveynler ve aileler, hiçbir şekilde çocuklarına dindar olma veya olmama şeklinde bir imkan, seçenek ve özgürlük tanımamaktadırlar. Aileden sonra dini yapılar ve toplumsal çevre, kişilerin dine bağımlı olması için harekete geçmektedirler. Bağlanma ve ait olma ihtiyacının tatmin edilmesi için kişiler, dini gruplara ve yapılara daha fazla ait olmak için yoğun bir çaba içine girebilmektedirler. Kişi, dini kimliğini güçlendirmek için daha fazla dini aktivitelere katılmakta, dini cemaatlerin organizasyonlarının bir parçası olmakta ve toplu dini ritüellere katılmaya önem vermektedir. Ailenin, akranların ve dini yapıların sürekli olarak kişilere dini dayatması, dini çok güçlü bir yapı haline getirmektedir. 

İslam’ın fundamentalist doğası İslam’ın kendisini sürekli olarak tehdit ve tehlike altında hissettiğini göstermektedir. Müslümanlar, Yunan felsefesiyle karşılaştıklarında çok yabancı oldukları bu tecrübe biçimini İslam’a tehdit olarak değerlendirmişlerdir. Günümüzde de Müslümanlar, modern medeniyetin demokrasi, hukukun üstünlüğü, bireysel özgürlükler, kadın-erkek eşitliği, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü değerlerinin İslam’da olmadığından hareketle moderniteyi ve Batı medeniyetini İslam için tehdit ve tehlike olarak kabul etmektedirler. Farklı olanı sürekli olarak tehdit ve tehlike olarak algılamak Müslüman zihninde fundamentalizmin kökleşmesine, genişlemesine ve kalıcılaşmasına neden olmaktadır. 

İnsanın en önemli özelliği duyarlılığı, duygulanması ve düşünmesidir. İnsanın duyarlılığı, duygulanması ve düşünmesi dondurulamaz ve katılaştırılamaz. İslam, duyumsamayı, duygulanmayı ve düşünmeyi dondurmakta ve katılaştırmaktadır. İslami sınırlar, kalıplar ve kurallar çerçevesinde sınırlı bir duygu ve düşünce mümkündür. İslam’da düşünme yoktur, doğma vardır. Dini emir ve nehiylere uyma, dini otoritelere ve kurumlara itaat etme asıldır. Müslümanın görevi, dini buyrukları dinlemesi ve itaat etmesidir. İslam’da duygulanma ve düşünme yerine merkezde olan şey, doğma ve dinlemedir. Otoriteryanizm, erdem olarak düşünmeyi değil, dinlemeyi görmektedir. 

Otoriteryanizm ve köktencilik, İslam’ın iç bünyesinden kaynaklanmaktadır. İslam’da merkezde olan şeriattır, siyasettir, devlettir ve hakimiyettir. İslam’ın din ve ibadet boyutları, şeriate, siyasete ve devlete göre çok geri planda ve teferruat durumundadırlar. Otoriter, köktenci ve doğmatik bir ideoloji olarak İslam, insan psikolojisinin duygulanma, düşünme ve davranma boyutlarının tamamını şekillendirme ve onlara hükmetme amacı taşımaktadır. Fundamentalistler, İslam’ın insanın tuvalete hangi ayakla gireceğinden devletin nasıl idare edileceğine dair kişi, toplum, devlet ve dünya düzeyinde yeryüzündeki hayatın bütün aşamalarını kontrol ve yönettiğini iddia etmelerinin arkasında İslam’ın otoriter, köktenci ve doğmatik nitelikteki doğası vardır. 

Fundamentalizm ve otoriteryanizm, dinin temel, vazgeçilmez, zorunlu, değişmez mutlak ilahi doğrular içerdiğine dair kişinin psikolojik tutumundan ibaret değildir. İslam otoriteryanizmi ve fundamentalizmi, insan, Tanrı ve dünya hakkında doğal, değişmez, asli ve hatasız nitelikte hakikatler içeren bir ideolojidir. Otoriteryan ve köktenci bir ideoloji olarak İslam’ın temel karakteristikleri şunlardır:

1. İslam, insan ve Tanrı hakkında değişmez, eksiksiz ve mükemmel nitelikte asli hakikatların tamamını kapsamaktadır. İslam’ın doğmaları, insandan değil, Tanrı’dan gelmektedir.

2. İslam, mutlak hakikati kapsadığından dolayı insanlık tarihi boyunca hak ve batıl, tevhid ve şirk, Şeytan ve Rahman arasında ezeli bir çatışma ve mücadele vardır. İnsanlık tarihi, hak ve batıl, küfür ve şirk mücadelesinden başka bir şey değildir.

3.1400 Yıl önce İslam’ın esasları ve pratikleri, mükemmel bir şekilde oluşturulmuştur. İslam’ın esaslarında, pratiklerinde, kurallarında ve kaynaklarında hiçbir değişim mümkün değildir. Geçmişin kuralları ve pratikleri konusunda hiçbir değişime ve gelişime gerek olmadığı için ictihad kapısı tamamen kapatılmıştır.

4.İslam’ın esaslarına ve akidesine inanan ve bunları takip eden kişi, Allah’ın gerçek kuludur ve Tanrı’nın yanında özel ve üstün nitelikte bir statüsü, kimliği ve ilişkisi vardır. İslam ideolojisinde fundamentalizmi ve otoriteryanizmi, ortodoksiden ayırmak mümkün değildir.İslam ideolojisi, neye inanıldığı kadar, inanca nasıl bağlılık gösterildiğini de kapsamaktadır. İslam, mutlak doğru gördüğü doğmalarına şeksiz şüphesiz inanmayı gerektirdiği gibi, o inançlara sıkı sıkıya sarılmayı ve kayıtsız şartsız uygulamayı zorunlu kılmaktadır. 

Hak-batıl savaşı ve mücadelesi şeklinde insanlık tarihini okuyan ve bütün insan ilişkilerini bu çatışmacı anlayış üzerinden kurgulayan İslam ideolojisi, fundamentalizmi ve şiddeti birlikte beslemektedir. Suriye, Afganistan, İran, Irak, Pakistan gibi yerlerde selefi, fundamentalist hareketler, hak-batıl mücadelesi retoriğini kullanarak farklı mezheplere ve milletlere karşı her türlü şiddeti uygulamayı kendilerine Tanrı tarafından verilmiş meşru bir hak olarak görmektedirler. İslam fundamentalizmi ve otoriteryanizmi, din adına yapılan şiddeti meşrulaştıran, yoğunlaştıran ve derinleştiren bir yaklaşımdır. 

İslam ideolojisi, mensuplarından İslam’ı yaymak için her türlü çabayı göstermelerini istemektedir. Müslümanlar, farklı inanç sahiplerine kendi dinlerini benimsetmek için büyük bir arzu, tutku ve motivasyon içindedirler. İslam ideolojisinin misyoner ve tebliğ boyutu, dindar insanların ve dini grupların İslam doğmalarının yayılması için güçlü bir şekilde mobilize olmalarını sağlamaktadır. İslam fundamentalizmi veya selefilik, dini kaynakların çoğulcu bir şekilde yorumlanmasına olumlu ve sıcak bakmamaktadır. Dini fundamentalizm, tek din, tek doğma, tek kaynak anlayışı içinde geleneksel, kurumsal ve ortodoks nitelikteki yorumun süreklilik içinde tekrar edilmesini ve benimsenmesini istemektedir. Dini anlatılar, hikayeler, yorumlar, duygu ve düşünmeyi katılaştıran bir şekilde kurgulanmakta ve sunulmaktadır. Fundamentalizm, din, bilim ve felsefe ilişkilerinde bilim ve felsefeye hiçbir değer vermemekte, mutlak değerin, ölçünün ve temelin din olduğunu savunmaktadır. 

Dini fundamentalizm ve otoriteryanizm, çok güçlüdür. Mensuplarının katı ve değişmez bir şekilde dini kaynaklara, kurallara ve kimliklere yapışmasını buyuran dini fundamentalizmin en önemli özelliği, katılık ve sertliktir. Katı, değişmez, temel ve tekçi olan bir din yolunun otoriter ve fundamentalist olması kaçınılmazdır. 

Deng Dergisi, sayı:136

MAKALELER