2025-07-30
Mehmet Ölçer
1968 kuşağı, yalnızca dünyada ulusal ve sınıfsal mücadelelerin ivme kazandığı bir dönem olmakla kalmadı; Türkiye'de de işçi sınıfının, kamu emekçilerinin ve farklı demokratik kesimlerin mücadelesine yeni bir dinamizm kazandırdı. Bu dalga, Türkiye’nin sol, sosyalist ve demokrat hareketlerini olduğu kadar Kürt gençlerini, aydınlarını ve yurtseverlerini de etkiledi. Kürt ulusal mücadelesi, bu dönemde yeni perspektifler ve yeni bir ivme kazandı.
Kürdistan’ın farklı şehirlerinden üniversite eğitimi için Türkiye’nin metropol kentlerine giden Kürt gençleri, gelişmekte olan sosyalist hareketlerde aktif yer aldı. Ancak bununla sınırlı kalmadılar; Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini temel alacak bağımsız bir örgütlenmenin tohumlarını da bu şehirlerde attılar. Öğrenci yurtlarında kurdukları dayanışma yapıları, kurdukları dernekler ve çıkardıkları yayınlar sayesinde mücadeleyi öğrenci hareketinin sınırlarından çıkarıp Kürt toplumunun diğer kesimlerine, işçilere, esnafa ve halkın farklı tabakalarına taşımaya başladılar.
Bu dönemde, Türkiye’deki farklı sol hareketlerin içerisinde yer alan Kürdistanlı aydın ve siyasetçiler, söz konusu partilerin il ve ilçe örgütlerini Kürt illerinde fiilen inşa ettiler. Bu partilerin seçim listelerinden aday olarak milletvekilliği kazanacak güce ulaştılar. Ancak Kürtlerin bu partilerde artan varlığı devletin dikkatinden kaçmadı. Devlet, bu gelişmeye karşı önlemler almaya başladı; partilerin mitingleri yasaklandı, kapatma davaları açıldı.
Özellikle Kürtlerin yoğun örgütlendiği Türkiye İşçi Partisi (TİP), “Doğu Mitingleri” adı altında bölge kentlerinde büyük kitle buluşmaları organize etti. Bu durum devletin tepkisini çekti; TİP hakkında kapatma davası açıldı, yöneticileri tutuklandı. Ancak mahkemeler karşısında TİP’in yöneticileri, Kürt ulusal taleplerini dile getirmekte yetersiz kaldılar. Kürt yurtseverleri bu noktada önemli bir kırılma yaşadı.
Bu kırılmanın ardından, TİP ve benzeri sosyalist partilerde görev alan Kürt aydın ve yurtseverleri bu partilerden ayrılmaya başladılar. Bağımsız bir Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi yürütme kararı aldılar. Türkiye devrimci hareketi ile ayrı örgütlenme ama birlikte mücadele çizgisini benimsediler. Bu dönemin şiarı “Kürdistan’a özgürlük, Türkiye’ye demokrasi” oldu.
Bu yeni perspektifle, Kürt devrimci hareketi dernekler kurdu, Kürtçe dergiler ve gazeteler yayımladı. Yerel seçimlerde Diyarbakır, Ağrı ve Bingöl gibi illerde belediye başkanlıkları ve meclis üyelikleri kazandı. Newroz ve 1 Mayıs gibi kitlesel etkinliklerde on binlerce kişiyi meydanlarda toplayarak halk içindeki tabanını güçlendirdi. Böylece başlangıçta öğrenci hareketi olarak şekillenen Kürt yurtsever hareketi, legal siyasal alanda kitlesel bir harekete dönüştü.
Ancak bu yükseliş devletin sert müdahalesiyle karşılaştı. Kürt legal siyasal hareketi devlet baskısıyla karşı karşıya kaldı; sivil faşist hareketlerin hedefi haline getirildi; yöneticileri gözaltına alınıp tutuklandı. Buna rağmen hareket geriletilemedi.
Tam bu noktada, devlet aklı devreye girdi. Kürt legal hareketlerini bölmek ve birbiriyle çatıştırmak için çeşitli provokasyonlar organize edildi. Kürt ulusal güçlerinin bazı kadroları devletin organizasyonlarıyla birbirine düşürüldü, hatta karşılıklı infazlar yaşandı. Kadro düzeyindeki insanları birbirine kırdırmak, devletin bilinçli bir politikası haline geldi.
Ancak bu da yeterli olmadı. Devlet, bu dönemde sahaya yeni bir güç sürdü: Ankara Çubuk’ta temelleri atılan PKK. Bu yapı, devletin örtülü desteğiyle silahlandırıldı ve sahaya sürüldü. “Bağımsız, birleşik, demokratik Kürdistan” sloganını kullanan PKK, silahlı propaganda ve silahlı eylemi esas alan bir çizgiyle ortaya çıktı.
12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar PKK’nin temel faaliyet biçimi, legal ve silahsız mücadele yürüten Kürt örgütlerini ve önde gelen Kürt aydınlarını hedef almak oldu. “Ağa tasfiyesi” adı altında Kürt yurtseverlerini öldürdüler; bunu onaylamayan kendi arkadaşlarını da infaz ettiler. PKK, bu dönemde Kürt ulusal hareketinin legal-sivil kanadını hedef alarak gelişmesini durdurmaya çalıştı.
Bugünlerde ise, bu tarihi süreci bilmeyen bazı A. Öcalan yanlıları, sürekli “Siz ne yaptınız ki PKK’yi eleştiriyorsunuz?” diyerek sormaktalar. Oysa bilmiyorlar ki biz, devletin meşruiyetini kaybetmemek ve uluslararası kamuoyu önünde zor duruma düşmemek için doğrudan bastıramadığı Kürt legal hareketini, PKK eliyle bastırdığını gayet iyi biliyoruz. Bizler, devlete karşı yürüttüğümüz sivil ve legal mücadelede devletin bize karşı PKK’yi silahlandırarak üstumuze sürdüğünü yaşayarak öğrendik.
Bu gerçek bilinmeden Kürt siyasal mücadelesinin yakın tarihi anlaşılamaz.
27/07/2025
MAKALELER