Türkçe | Kurdî    yazarlar
Suriye'de yanlışı Tekrarlamak

2025-11-18

Haydar Cihaner

El Kaide, IŞİD ve Nusra gibi selefi/cihadi ideolojiden beslenen ve son olarak Heyet tahrir el-Şam adını alarak Suriye’nin İdlip kentine yuvalanan terör örgütü, 8 Aralık 2024’te başkent Şam’ı ele geçirdi. Böylece Suriye’de Esad sonrası yeni bir siyasi yapılanmanın oluşum süreci başlamış oldu. Ancak siyasal İslam referansları ile işbaşına gelen kadronun Suriye’de yeni bir sancılı dönemi başlatacağı en başından belliydi.

Yeni döneme geçişten önce, bazı bölgesel ve küresel güçlerin kendi yol haritaları doğrultusunda HTŞ’ye yardımcı oldukları bilinen bir gerçekti. Dahası bu dış destek olmasaydı, Colani liderliğindeki terör örgütünün Suriye’nin yeni sahibi olması olası değildi. Türkiye bu ülkeler içinde önemli bir rol oynamış ve Suriye’deki stratejisini a) Yeni Osmanlıcılık akımı hayalleri doğrultusunda, miras üzerinde hegemonya oluşturma b) Kürtlerin bu ülkede siyasi statü başta olmak üzere, elde edebilecekleri hak ve özgürlükleri yok etme şeklinde kurgulamıştı. Nitekim Türkiye terör örgütüne daha İdlip’te yerleşik durumda iken yardımda bulunmuş, Cilvegözü sınır kapısı üzerinden silah ve gıda başta olmak üzere her türlü ihtiyaçları karşılanmıştı. Örgütün Suriye ordusu ve Rus birliklerinin saldırılarından korunması da Türk ordusu tarafından sağlanmıştı.

HTŞ’nin Şam’a doğru ilerleme sürecinde Türkiye, kendisine bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) milislerine destek vererek Karakozak Köprüsü ve Tışrin Barajı civarında, Fırat’ın doğusuna geçmek için saldırılar başlattı. Ancak Türkiye bu saldırılardan istediği başarıyı elde edemedi ve ABD’nin araya girmesi ile bir ateşkes anlaşması yapmak zorunda kaldı.

Suriye’de bundan sonra gelişen olaylar kronolojik olarak şu şekilde özetlenebilir.

10 Mart 2025’te Şam’da Mazlum Abdi ile Colani arasında sekiz maddeden oluşan bir mutabakat metni imzalandı. Bu mutabakat metninin gerekleri yılsonuna kadar yerine getirilecek ve Suriye’de yeni dönem başlayacaktı. Ancak bu mutabakatta geçen “entegre olma” dan kimin ne anladığı farklı olunca taraflar arasında anlaşmazlıklar başladı. Kaldı ki Colani’nin Suriye’deki azınlıkların hiçbirinin onayını almadan yeni bir anayasa hazırlaması ve kendi ekibinden bir hükümet oluşturması tepkiler topladı. Bu anlamda yeni anayasa ve kurulan hükümet azınlıklar tarafından kabul görmedi.

Akdeniz kıyısında yoğun olarak yaşayan Alevilere karşı yapılan kıyımlardan sorumlu olanların yeni yönetin tarafından cezalandırılmaması, Colani ve yandaşlarının tekfirci bir ideoloji ile merkeziyetçi bir devlet oluşturmak istediğini açığa çıkardı. Bu yetmezmiş gibi Süveyda kentinde yerleşik olan Dürzilere karşı yapılan saldırılar sonucu çok sayıda insanın kaçırılması ve öldürülmesi, Colani ve taraftarlarının El –Kaide ve IŞİD zihniyetini sürdürdüklerini gösterdi.

Rojava yönetimini temsilen SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, Suriye’de yeni bir iç savaşın çıkmaması için elinden gelen gayreti gösterdi. Müzakere ve diyalog kapılarını sürekli açık tuttu. Bu arada, Suriye’de Kürt birliğini güçlü tutmak ve Şam yönetimine sorunsuz bir siyasi geçiş için KDP Başkanı Mesut Barzani ile görüştü.

26 Nisan’da ENKS ve PYD’nin liderliğinde “Rojava Kürt Birliği ve Tutum Konferansı” yapıldı. Bu konferansta Suriye’nin etnik, dini/mezhebi ve kültürel bakımdan çoğulcu bir yapıya sahip olduğu, bu haliyle devletin eşit yurttaşlık ilkesi üzerinden yapılandırılması vurgulandı. Adem i- Merkeziyetçi bir çerçevede, devletin dinler karşısında tarafsız olması, kadın erkek eşitliğinin sağlanması, çocuk haklarına saygı gösterilmesi, tüm bölgelerin temsil edildiği bir kurucu meclisin ilan edilmesi ve anadilde eğitimin bir hak olarak uygulanası istendi.

Kürt bölgelerinin federal bir idari ve siyasi yapı olarak örgütlenmesi, Kürtçenin Arapça ile birlikte resmi dil olması, Kürtçe televizyon ve radyo kanallarının açılması, vatandaşlıktan çıkarılan Kürtlere, Suriye vatandaşlığının iade edilmesi gibi bir dizi kararlar alındı. Ancak alınan kararlar Suriye yönetimi tarafından kabul edilmedi.

8 Temmuz’da Mazlum Abdi ile Colani arasında ABD ve Fransız temsilcilerinin gözetiminde yeni bir görüşme yapıldı. Bu görüşmede ABD’nin Suriye temsilcisi Tom Barrack, diplomatik olmayan bir dil ile federal bir yapılanmanın önünü kesti, tek bir yol var o da Şam’a çıkıyor diyerek açıkça Colani’den yana tavır aldı. Ancak bu söylemlere Kürtler açıkça tepki verdiler. Şam yönetiminin Bedevi aşiretlerle birlikte Dürzilere yaptığı saldırılar Barrack’ın üslubunu ve düşüncelerini bir miktar değiştirmesine neden oldu. Ancak bu kişinin Trump gibi ticari okumalar üzerinden siyaset yapması, Suriye sahasında yeni krizlerin doğmasının habercisi mesajlarını vermektedir.

Haseke Konferansı

8 Ağustos Cuma günü Şam yönetimine muhalif tüm tarafların katılımı ile Haseke’de bir konferans düzenlendi. Konferansa Rojava Özerk Yönetimi ve bağlı birimleri dışında; Araplar- Kürtler- Dürziler- Aleviler- Türkmenler- Ermeniler ve Süryaniler gibi etnik, dini ve mezhebi kimliklerde katıldı.

Yapılan konuşmalarda, Suriye’nin yeniden inşasında çoğulculuğun esas alınmasına önemli bir vurgu yapıldı. Alınan kararlar Şam yönetimini ama daha çokta Türkiye’yi kızdırmış olacak ki, Şam valisi Colani, Paris’te yapılması düşünülen konferansa katılmayacaklarını duyurdu.

Şam’ın konferansa katılmama kararı almasından bir gün önce, Türk Dışişleri bakan Hakan Fidan’ın Suriye’de olması, alınan kararda Türkiye’nin belirleyici bir etkisinin olduğunu açıkça işaret etmektedir.

Amman’da Suriye, ABD ve Ürdün yetkililerinin Dürzileri ilgilendiren ama Dürzi yetkililerinden hiç kimsenin katılmadığı toplantıdan hemen sonra, Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani, Savunma Bakanı Kasra ve İstihbarat başkanı Selema ile Hakan Fidan’ın Ankara’da görüşmesi, Rojava ile ilgili önemli kararların alındığı ihtimalini kesinleştiriyor.

Fidan, Suriye’de olumlu işlerin yapıldığını ancak PYD’nin bu olumlulukları bozduğunu ve sisteme entegre olmaktan kaçındığını dile getirdi. Fidan’a göre bu bir meydan okumadır, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine karşı koymadır. O’na göre, SDG, Terörsüz Türkiye sürecini kendileri için sorun yapmamakta ve İsrail ile yakın ilişkiler kurmakta ve Avrupa’dan gelen örgüt üyelerini içinde barındırmaktadır.

Hakan Fidan’ın yaptığı konuşma bütünüyle tehdit kokmakta ve SDG’ye karşı Şam yönetimini kışkırtmaktadır. Nitekim Hamza Tugayları ve Süleyman Şah Tugayları Şam ordusu ile birlikte, Rojava bölgesine saldırı girişimlerini başlatma sürecine girdi. Bu gerilim ve çatışmalı sürecin nasıl sona ereceğini zaman gösterecek.

Son olarak şunu söylemek gerekir ki, Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’deki sürecin hangi yöne evirileceğinin de habercisi olacak.

Deng Dergisi, sayı:137

MAKALELER