2024-12-30
Mècheroutiette-Organe du Parti
Ottomman « Entente Libéral » Sou la Direction du Général hérif Pacha
(N° 51 Ocak 1914)
Le Matin gazetesinden alıntı,
16 Ocak 1914.
Parisin Ortasinda Cherif
Pacha’ya Suikat, Rue de la pompée’deki 115 nolu binanın 5. Katinda Şerif paşanın
oturdugu daire’de
Amerikan tarzı Yüz yüze silahlı
düello : Subay damat ve suikastçi birbirlerine makineli tüfekle ateş
ediyor, Her yer kan
Osmanlı İmparatorluğu'nun tebaasını bölen siyasi tutkular-ki bu tutkular
bizi hayrete düşürüyor- dün Paris'te tiyatro ve kitapların yaşadığı dokunaklı
ve korkunç bir dramın, o kısa, kanlı ve karanlık trajedilerden birinin
bahanesiydi. Bizi bir nevi nihilizmin tekelinde olduğuna inanmaya alıştırdı.
Fransa'da çok tanınan, askeri ve diplomatik kariyeri boyunca adı yüzlerce
kez anılan, eylemleri ve yazıları sık sık yorumlanan bir adam, eski
Saint-Cyrian, Türkiye'nin Stockholm eski Nazırı General Şerif Paşa Legion of
Honor'un büyük subayı, üzücü olayların yaşandığı bir saldırıya maruz kaldı.
Bunları bildirmeden önce, Şerif Paşa'nın bir zamanlar imparatorluğun mevcut
efendileriyle birlikte Hamidiye rejiminin alçaklıklarını kınadığını ve onlarla
savaştığını hatırlamakta fayda var.
Ciddi fikir ayrılıkları ve derin uyumsuzluk, onu 1908 ihtilalinden sonra
İttihat ve Terakki komitesinin önde gelen üyelerinden ayırdı.
General Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldı. Paris'e geldi ve kendi
doktrininin ve lideri olduğu "Liberal İtilaf" partisinin zaferi için
mücadele etmekten asla vazgeçmediği Mècheroutiette dergisini kurdu.
Şerif Paşa'nın Fransa'ya olan dostluğu, hayranlığı, Fransız fikirlerine
olan tutkusu ve dehası meşhurdur. Daha yakın zamanlarda, Konstantinopolis'e
(Istanbul’a) bir Alman askeri misyonu için yapılan çağrıya karşı üzüntüyle ama
enerjiyle konuştu ve ülkesini Germen (Alman) boyunduruğu altında görmekten
duyduğu acıyı dile getirdi. Jön Türk partisi şu an için çok güçlü olmasına rağmen zorlu bir düşmana
sahip. Bu amansız düşmanların barıştığı haberleri defalarca duyulmuş, Şerif
Paşa'nın aziz vatanına döndüğü duyurulmuştu. Bu söylentiler asılsızdı ve tam
tersine, general birkaç ay boyunca hayatına dikkat etmesi konusunda birçok
uyarı almıştı.
Muhbirleri yeterince bilgilendirilmiş miydi? Peki dünkü dram, iktidardaki adamlarıe
acımasızca devirmeye çalışan bir adamı silme‘ye yönelik bir girişim mi? General
Şerif Paşa bunun tam güvencesine sahiptir. Hatta elinde “suikastçı bir örgütün”
varlığına dair kanıt bulunduğunu söylüyor. Paris'te, lideri, emrindeki sekiz ya
da on kişi ve bağlılığıyla iki hafta öncesine kadar, Place de l'Opéra'dan pek
de uzak olmayan büyük bir otelde kalmıştı.
Resmi Osmanlı gazetelerinin, özellikle de Tanine'nin, General Şerif Paşanın
Paris piyasasında Türk tahvillerinin ihracını ne pahasına olursa olsun
engellemek için bağlantılarını ve nüfuzunu kullanmakla suçladığını belirtmek
gerekir.
Bilinmeyen ziyaretçi
Mècheroutiette gazetesinin yazişleri müdürü, General Şerif Paşa, Mısır
Prensesi olarak doğmuş eşi Emine hanım (ünlü Mehmet Ali'nin torunu ve Türkiye'nin
şu anki sadrazamı Said Halim Paşa'nın kız kardeşi)ve iki kızı, en büyüğü ile evli Genç bir Türk teğmen olan
Salih Bey ile hep birlikte Parisin 16.cı arrondissement’nında bulunan rue de la
Pompe'de 115 numaralı büyük bir binanın beşinci katında bir dairede yaşıyorlar.
Önceki gün sabah saat dokuz civarında, hizmetçilerin tanımadığı bir kişi
generalin evine geldi.
Kendisini karşılayan uşak İsmail Hakkı'ya, General Şerif Paşa ile derhal
bir görüşme sağlamak istiyorum, dedi.
"Efendimin bu erken saatte bunu size vereceği şüpheli," diye
yanıtladı ikincisi, "...
— Ama, diye ısrar etti ziyaretçi, bende onun için Selanikli arkadaşı Osman
Bey'den bir tavsiye mektubu var.
Hizmetçi, tuvaletiyle meşgul olan Şerif Paşa'yı bulup, bekleme odasında sabırla
kendisine verilecek cevabı bekleyen yabancının yaptıklarını ona bildirdi.
— Ah!... Hepsi Selanik'te yaşayan ondan fazla Osman Bey'le tanıştım! dedi
general Şerif Paşa İsmail Hakkı'ya. Bu beyden mektubunu bana posta yoluyla
göndermesini isteyin. Eğer onu ilginç bulursam ona yazacağım.
İsmail, efendisinin kararını somurtarak ve homurdanarak ayrılan ziyaretçiye
bildirdi.
Uşak ona adını sormamıştı, kendisini tanıtmayı teklif etmemişti.
Şerif Paşa, Osman Bey'in "koruyucu"sunun ayrılmasından sonra bu
hususu sorduğunda, İsmail ona merak etmediğini itiraf etti ve yabancının
tarifini verdi: Koyu renk kıyafet ve palto, "Rus" şapkası, bıyık,
gözler ve simsiyah saçlar. Hepsi bu kadar. Generalin evinde, militan
"komplocunun" adresini ve cömertliğini bilen çok sayıda dilenciden
biri olduğundan şüphelenilen bu kişi için artık endişelenilmiyordu.
Sağduyulu ve erken gelen ziyaretçi geri dönecekti ve bu sefer
"gelecekteki koruyucusuna" doğru "yolunu açarak" ne kadar
korkutucu bir şekilde göreceğiz.
“Tanıtım mektubumu getiriyorum”
Dün sabah sabah saat 09:30‘da General Şerif Paşa'nın evinin zili çaldı.
Galerideki uşak ön kapıyı açtı. Orada bir adam ona yavaşca (usulca) şöyle dedi:
— İşte generale tanıtım mektubum ve üzerinde hiçbir yazı bulunmayan bir
zarf verdi. Kararsız kalan kâhya, ziyaretçinin kendisine verdiği zarfı
incelerken, çınlamanın cazibesine kapılan İsmail Hakkı ortaya çıktı. Sahanlıkta
duran adama baktı ve önceki günkü dilenciyi tanıyor gibiydi. Üstelik daha önce
bahsettiği mektubu açıklayarak kendisini tanıttığı için kandırmaya da
çalışmamıştı.
Ancak bu adamın görünüşü önceki yaklaşımından tamamen farklıydı. Şapkasını
yumuşak, kahverengi bir keçe şapkayla değiştirmiş ve siyah bıyığını tıraş
etmişti.
Ancak İsmail yabancıdan mektubu aldı ve şöyle dedi:
— Generale vereceğim ama tekrar ediyorum ki şu anda bu pek mümkün değil...
Talihsiz adam cümlesini tamamlamadı.
Aniden paltosunun cebinden kocaman bir Browning çıkaran yabancı, yakın
mesafeden uşağa ateş etti ve öfkeli bir sesle haykırdı:
— Paşa nerede?
İsmail Hakkı birkaç saniye kollarıyla (elleriyle) havaya vurdu; ancak
arkasını dönüp saldırgana sırtını döndüğü anda yeni bir patlama duyuldu.|
Talihsiz adam girişe doğru birkaç adım attı ve inleyerek yere yığıldı.
Paşa nerede?
İlk silah sesini duyan kahya, az önce sebepsiz yere ateş eden adamın deli
olduğunu düşünerek, yardım çağırarak kaçtı. Ancak yabancı, sorusunu bir emir
gibi tekrarlayarak galeriye doğru ilerledi:
— Paşa nerede? Paşa nerede?
Patlama seslerini duyan generalin şoförü Bay Vital Bordères koşarak geldi.
Yaralı İsmail'in düştüğü sırada bekleme odasına girdi.
Geç tanığı olduğu sahne hakkında hiçbir şey anlamayan Bay Vital Bordères,
el kol hareketleri yaparak galeride bir aşağı bir yukarı dolaşan yabancıyı
düşündü.
Muayenesi uzun sürmedi. İsmail'in katili bir kez daha bağırarak konuştu:
— Paşa nerede?
Daha sonra şoförü hedefleyerek ateş etti.
Kendini savunmaya hazırlanan Bordères Bey, şans eseri yere düşürdüğü
saldırganın üzerine atıldı, sonra kendini aynalardan (camlardan)yapılmış kapısı
çok yakında bulunan Şerif Paşa'nın çalışma odasına atarak bu ofiste barikat
kurmaya çalıştı. Ancak haydut hızla ayağa kalktı. Büyük bir güçle kapının
kapanmasına karşı çıktı ve Bay Bordères yerini korurken, korkunç silahını
camlardan içeri doğru ateşlemeye başladı; camlar büyük bir gürültüyle dağıldı
ve bir cam kıymığı sürücünün sol göz alt kısmından yaralanmasına neden oldu.
Mermiler ahşap işçiliğin içinden o kadar güçlü bir şekilde geçiyordu ki,
içlerinden biri odanın diğer tarafına gitti ve panjurun demirini dik konuma
getirdi, Bay Bordères kendisinin büyük bir tehlike altında olduğunu düşündü.
Direnmekten vazgeçerek balkona kaçtı ve “Yardım edin!” diye haykırdı.
Bay Bordères, ofisin hızlı geçişi sırasında, şans eseri ona isabet etmeyen
kurşunlar, deli adamı tabancasıyla dört el daha ateş etti iyiki hiç isabet
etiremedi.
Paşanın şoförü, büyük bir çeviklikle balkonun demir korkuluğunun üzerinden tırmandı ve silah seslerinden paniğe kapılan ve bir trajedi tahmin eden, suikastçıyla uğraştıklarını sanan ve dehşet dolu çağrılarıyla mahallede devrim yaratan Amerikalı kadınların yaşadığı bir daireye kaçtı.
Yüz yüze, subay ve
haydut birbirlerine makineli tüfekle ateş ediyor
Şoför güvendeydi. Ancak az önce terk ettiği dairede, eşit
cesarete ve olağanüstü soğukkanlılığa sahip iki düşman, inanılmaz bir düelloda
karşılaşacaktı.
General Şerif Paşa dün bize, ne kadar verimli olursa olsun hiçbir hayal
gücünün yaratmaya cesaret edemeyeceği bu sahnenin öyküsünü acıyla, son derece
haklı bir duyguyla anlattı.
—Mècheroutiette'in baş editörü buraya bana suikast düzenlemeye gelen
kişinin evime girdiği anda Ben banyomda
bulunuyordum. İnançlı İsmail'imi ağır yaralayarak ilk suçunu işlediğinde
patlamayı duydum ve bir anda orada beni öldürmeye gelen ve bana doğru gelen bir
adamın olduğunu anladım.
“İsmail'in öldürülmesi, sürücünün müdahalesi ve kaçması bunları anlatacak
kadar uzun sürmedi. Tabancamı alıp son nefesime kadar kendimi savunmak için
odama koştum.
“Prenses beni takip etti. Apartmanlarımızı koridora bağlayan küçük
koridorda yürürken bir anda kendini katilin karşısında buldu.
“Korkak onu tabancasıyla tehdit etti ve şöyle dedi:
“—Paşanın nerede olduğunu bilmek istiyorum!
"Cevap vermedi. Ancak bu adam ne kadar aşağılık olsa da savunmasız bir
kadını öldürmeye cesaret edemiyordu. Ancak vahşi, onun göğsüne yumruk attı ve
kadın şoktan düşerken, öfkeden köpürerek onu ayaklar altına aldı:
“—Paşa nerede? Söyle! Paşa nerede söyle!
“Darbelere karşı dayanıklı olan büyük Mehmet Ali'nin torunu sessiz kaldı ve
haydut onu bıraktığında, hiçbir çağrı yapmadan, ağlamadan, arka merdivenlerden
kapıcının lojmanına indi ve ona polise haber vermesi için dua etti.
“Bu çılgın olay yaşanırken ben de telefonla bir imdat çağrısı
yaptım.“Çalışan övgüye değer bir gayretle (tizizlikle) polis karakoluna haber
verdi; o kadar ki, barış muhafızları ile (güvenlik mahfizleri) evimiz dolarken,
trajedi henüz bitmemişti...
“Fakat suikastçı prensesi dövdükten sonra galeriye doğru çekilmişti.
“Daha sonra, büyük kızımın kocası olan Teğmen Salih ve hiçbir şeyden
korkmayan, hayranlık uyandıran cesaretli bir adamla tanıştı.
“Trajedi başladığında Salih hâlâ yataktaydı. Patlamalar ve çığlıklar duyan
Salih, pijamalarını giydi ve odanın kapısını açtı ve galeriye erişim sağladı.
“Zavallı İsmail bu kapının eşiğinde inliyordu. Teğmeni gördü ve kullanmaya
vakit bulamadığı, Enver Bey'in öldürdüğü Harbiye Nazırı Nazım Paşa'nın
kendisine hediye ettiği tabancayı ona verdi.
“Damadım ondan silahını aldı ve suikastçıya doğrultarak iki kez ateş etti.
Tabancada yalnızca iki fişek vardı ve suikastçı iki kez ıskalamıştı...
“Adam düelloyu kabul etti. Browning'ini savurarak, Teğmen Salih'e vurmadan
birkaç el ateş etti. Teğmen Salih, işe yaramaz tabancasını atarak, başka bir
tabanca bulacağını bildiği prensesin yani eşimin odasına girerek çatışmaya geri
döndü. “Adam ona on kez daha ateş etti ve
ıskaladı. Ancak Salih bu sefer sakin bir şekilde doğru nişan aldı ve hepimizi
öldürmeye yemin etmiş alçak suikastçının kafasına iki kurşun sıktı.
“Bu Amerikan tarzı düello kısa sürdü. Teğmen tek bir çizik dahi almadan
galip geldi ve ilginç durumuna rağmen bu eşsiz savaşta arkasında kalan karısı
da mucizevi bir şekilde yaralanmamıştı. »
Siyasi komplo
General, uzak bir düşünceyi takip etmek ya da eski anıları canlandırmak
için hikâyesine bir anlığına ara verdi ve sonra aniden bize şunları söyledi:
— Kalıyorum... ve ölene kadar vatanıma hizmet etmeye devam edeceğim...
Sonra şöyle devam etti:
— Trakya seferinin tüm tehlikelerinden kurtulan Salih'in, bu eşsiz
düellodan yara almadan çıkması, bana öyle geliyor ki, Allah'ın bir lütfu...
“İzleniyoruz, suikastçılar tarafından takip ediliyoruz. Ortadan kaybolmamı
istiyorlar. Kaldı ki ben geçen yılın haziran ayında İttihat ve Terakki
tarafından gizlice idama mahkûm edilmemiş miydim?
“Bu hain liderler, en kötü işler için, ajanları beni gözetleyen
Konstantinopolis'in emniyet müdürü Azmi
Bey'i kiraladılar...
Ve hâlâ girişteki gösterişli halıların üzerinde yatan cesedi işaret ederek:
— İşte bu ajanlardan biri... Kullandığı tabanca Türk hükümetinin mührünü ve 2112 numarasını taşıyor.
Ülkemdeki tüm polis memurlarının sahip olduğu bir tabanca... Bakın, bu adam
müthiş silahlıydı. İki tabanca - çünkü iki tane vardı- ona yetmedi, bir akşam
Konstantinopolisli (Istanbulu) bir gazeteci olan Zeki bey'in ölümüne neden olan
kemerinde hançerin çok benzerini taşıyordu.
Bir suç ortağı mı?
Porte Dauphine mahlesi polis komiseri Bay
Landel ve sekreteri, General Chérif'in evinde olaya karışanların,
görenlerin ifadelerini alırken, bir kişi geldi ve paşayı görmek ve onunla
konuşmak istedi:
"Ben onun arkadaşıyım" diye güvence verdi. Ve kartını uzattı:
“Burhaneddin bey, tiyatro sanatçısı, Osmanlı milli tiyatrosunun yöneticisi.
Tutuklandı. İki saat gözaltında tutulan mahkum hiçbir suçlamada bulunmadı,
ancak generalin ikametgahında sakinlik bir şekilde sağlandıktan sonra durumu
açıkladı ve hemen serbest bırakıldı. Kendisiyle kısa süreli tutukluluğun
ardından tanıştık. Bize şunu söylüyor:
— Bana karşı çok iyi davranan General Chérif'i uzun zamandır tanıyorum. Bu
sabah trajediden habersiz olarak geldim ve suikastçının muhtemel suç ortağı
olarak görülüyordum...
“Tutuklanmaya alışkın olduğum için protesto etmedim! Mesleğim gereği Jön
Türklerin dostu, oportünistlerin dostuyum.” Memleketimde hükümet değişip
muhalif partilerden biri iktidara geldiğinde ben de şüpheli konumuna düşüyorum.
“Ne yapmamı istiyorsunuz?... Ama aslında siyasetle ilgilenmediğim için çok
çabuk serbest bırakılıyorum... Sonra tekrar tutuklanmayı bekliyorum!
"Bu sabahki küçük maceram beni şaşırtmamalı."
Adli soruşturma
Öğleden sonra saat 2'de Şerif Paşanın, ikametgahına geldiler (evine
geldiler) MM.(beyler) Lescouvé, cumhurriyet
savcısi, Soruşturma hakimi Drioux, Genel Sekreter Bacquard ve adli tıp doktoru
Doktor Paul.
Yaptıkları tespitlerden Teğmen Salih'in meşru müdafaa iddiasının sabit
olduğu anlaşılıdı.
Yapılan tespitler sırasında savcılık yetkilileri şu açıklamalarda bulundu:
Teğmen Salih ile suikastçı, şiddetli düello sırasında girişe çapraz ateş açtıler;
biri, teğmen, yatak odasının kapısının önünde; diğeri yemek odası kapısının
önünde. En azından katil düştüğü ve öldürüldüğü anda savaşçılar tam da bu
pozisyondaydı.
Muhtemelen burayı hiçbir zaman terk etmek zorunda kalmamıştır, çünkü
buradaki paneller, odasının kapısı sağlam olduğundan, teğmenin farklı yerlerden
ateş etmiş olması gereken kurşunlarının izlerini taşıyor.
Ayrıca Osman Bey'in şarjörleri tükenen "koruyucu"sunun, vurulduğu
sırada boş kovanları yeni mermilerle değiştirmeye çalıştığını da
varsayabiliriz.
Antropometrik servisler, kimliğini belirlemek için çeşitli parmak izleri
aldı ve suikastçının cesedinin fotoğrafını çekti. Bay Drioux, X... hakkında
kasıtlı cinayete teşebbüs ve suç ortaklığı nedeniyle soruşturma başlattı.
Generalin savcıya yaptığı ciddi açıklamaların ardından dün akşam Sayın
Lescouvé'nin ofisinde ilgili adli birimlerin sorumlularının da katıldığı bir
konferans düzenlendi. Bu conféransa genel güvenlik Direktörü Pujalet; adli
polis müdürü, Mouton ve Soruşturma hakimi Drioux den olusuyordu..
Yakın zamanda Paris'te bulunduklarını general Chérif'in bildirdiği "komplocuların"
izlerini bulmaya çalışacaklar.
Bu ölü adam kim?
General Şerif'in gizemli ziyaretçisinin kıyafetlerinde, iki tabancası ve hançerinin
yanı sıra yüz elli fişek, birkaç şarjör ve kılıfları, gümüş bir saat, işaretsiz
bir mendil ve bir anahtar (görünüşe göre bir otel anahtarı değil), bir Kuran
kopyası ve iki yüz otuz frank bulundu. Adamın üzerinde hiçbir kimlik belgesi yoktu
ve talihsiz İsmail'e verdiği zarfta sadece boş sayfalar vardı.
Yabancının taşıdığı hançer, vurulduktan sonra bir yay tarafından hareket
ettirilen bıçak uzama özelliği taşıyor.
Saldırganın her durumda tanınmamak için her türlü önlemi aldığı
anlaşılıyor.
Ancak biz suikastçinin dün sabah saat 7:50 de Rivoli sokağındaki 146 nolu
adresteki bay Decorde'nin mağazasına girdigini öğrenebildik. O sırada General
Cherif'i ilk ziyaretinde taktığı şapkayı giyiyordu. Bu saç modeli, adını bir
Rus şehrinden bir üreticiden almıştır.
Kahverengi, yumuşak bir fötr şapka seçmişti ve bunun için 5 frank ödemişti.
Şapkasını aldıkten sonra Place du Théâtre-Français yönüne doğru yola çıkmıştı.
Korkunç bir suç planlayan kişi çok sakindi, o kadar sakindi ki Bay Decorde
gittikten sonra pazarlamacısına şunları söylemşi:
— Bu insanların bu kadar sakin olması olağanüstü!
O anda -şapkacının anıları kesindir- müvekkili hâlâ İsmail'in suikastant (saldırıdan)
önceki gün üzerinde gördüğü kahverengi bıyıklara sahipti.
Yaralıların durumu
Sürücü Vital Bordères'in yaralanması önemsiz.
Bir eczanede pansuman yaptıktan sonra tamirci her zamanki işine devam etti.
Ancak İsmail Hakkı'nın durumu çok ciddi. Talihsiz adamın her iki akciğeri de
patladı. Onu Rue de la Pompe'deki bir hastahanede tedavi eden doktorlar
teşhislerini saklı tutuyor. Ancak akşamın ilerleyen saatlerinde her şeye rağmen
yaralı adamın kurtarılma umudu hala vardı. Ismail Hakkı evli ve iki küçük kız
babasıdır.
Resmi bir reddiye (yalanlama)
Siyasi düşmanlarımın iftira niteliğindeki suçlamalarını resmen reddetmek
için, şerefim ve inancım üzerine, Mahmud Şevket Paşa suikastında ne doğrudan ne
de dolaylı olarak yer aldığımı, aynı zamanda olayın ne olduğunu bilmediğimi de
açıkça beyan ederim. Bu olaya karışan kişilerin planlarını yapmamış, onlarla
herhangi bir ilişki sürdürmemiş ve bunun aksini ıspatlayacak kimseye meydan
okumuyorum. O zaman kendimi en onursuz adam olarak görürdüm ve neredeyse
kurbanı olduğum saldırı sırasında bu kadar çok ve dokunaklı not aldığım saygıya
layık değildim. Aldığım ikinci idam cezası da ilki kadar asılsız.
Bundan yola çıkarak, Kâmil Paşa'nın
kabinesi altında, askeri mahkemelerin verdiği kararların revize edilmesinden
sorumlu bir savaş konseyi açık adaletsizliği ilan etmişti. Keşke O anda General
Nazım Paşa kendisi de Enver Bey'in (Harbiye Nazırı) darbelerine maruz kalmasaydı.
ŞERİF
Araştırma/çeviri:
Şeyhmus Özdemir
Lozan 23 Aralık 2024