

2025-11-18
Necat Zanyar
Haruki Murakami’nin “The Elephant Vanishes” adlı öyküsü, kasabada bir gece ansızın bakıcısıyla birlikte bir filin kaybolması ve kasabalının bu kayboluşa pek tepki göstermemesi, toplumsal hafızada iz bırakmayan anlam kaybını anlatır.
Franz Kafka’nın “Bir Köy Hekimi” öyküsünde, uzak bir köydeki hasta çocuk için yardım istenen hekimin yola çıkışı, hızlı bir şekilde yol alması, köye vardığında çocukla aynı kaderi paylaşması gerektiğinden bahisle üzerindekilerin çıkarılıp çocuğun yanına yatırılması, geri dönüşte atının yavaşlaması, yolun uzaması ve kar fırtınası, görevin özneyi iradesinden koparma, hızla başlayan ancak sonsuz süren ve gittikçe yönsüzleşen bir mekansal kayboluş, iyileştiren kimliğini yitirmekle toplumun kolektif ağlarına hapsoluş, başkalarının taleplerini yerine getiren bir araca dönüşme durumlarıyla kaybolmanın sadece nerede olduğumuzu bilememek değil, kendimiz olamamak olduğu anlatılır.
Günlük dilde çoğunlukla yön bulamama, bir yerden bir yere ulaşamama hâlini ifade eden kaybolmak, esas olarak öznenin kendine dair bilgi üretme kapasitesinin elinden alınmasıdır. Kendi varoluş ufkunu yitirmek, kendi anlam çerçevesini kaybetmektir.
Felsefi olarak kaybolma fikri, yabancılaşma, unutma ve kendi olmaktan uzaklaşma temalarıyla yakından ilişkilidir. Heidegger’de unutuluş, yani öznenin kendi varoluşunun anlamını artık sorgulamaması, hazır tanımlara teslim olması şeklinde ifade edilir. Ancak, sözkonusu iktidar olduğunda, bu unutma yalnızca pasif bir süreç değil, Ricaeur’deki “organize unutma” (systematic forgetting) durumudur. Marx’ın yabancılaşma kavramı da epistemik düzlemde öznenin kendi düşünme biçimlerine yabancılaşması şeklinde okunabilir.
Bu bağlamda kaybolmak, öznenin kendine ait anlam haritasını artık kullanamamasıdır. Ancak bundan vahimi kaybettirilmektir. Bu da o haritanın elinden alınması veya yanlış bir haritanın eline verilmesiyle gerçekleşir.
Sömürgeci pratikler, çoğunlukla kaybettirme süreçleridir. Sömürgeci, öznenin dilini, tarihini, anlam dünyasını ve kendine dair bilgisini gasp eder. Türkiye’de sadece tabelalardan değil, yüzlerce yıllık yazılı kaynaklardan ve popüler kültür ürünü eserlerden Kürt’e dair her şeyin silinmesi, sömürgeci kaybettirme sürecinin tipik uygulamalarıdır.
Kürt Aklı’nın kayıp akıl olması, tam da böyle bir sürecin sonucudur. Kürdistan’ı ve Kürtleri aralarında pay eden soyguncular yalnızca toprak gaspı yapmamış, Spivak’ın epistemik şiddet kavramıyla ifade ettiği şekilde bilgiyi de gasp etmiş, Kürd’ün kendi bilgisini üretme kapasitesini yok etmişlerdir.
Dünyayı kurma biçimi olan dilin yasaklanması, düşüncenin kodlarını dönüştürür. Tarihsel anlatının sömürgeci merkezli yeniden kurgulanması, eğitim sistemi ve okullaşmayla her türlü normun yeniden üretilmesi tam anlamıyla bir kaybettirme ve yeniden üretme sürecini anlatır. Süreç sonunda sömürgeleştirilen özne artık başkalarının gözüyle kendini görmeye başlar ve zihinsel zincirlenme gerçekleşir. Kadim Kürt Aklı’nın “Aqilê hinekan, ji kîsê xelkê ye” (Kimilerinin aklı başkalarındandır) kalıbıyla ifade ettiği şey, bir ulus bakımından gerçekleşebilir. Kimin kavram dünyası, söz dağarcığı, düşünce çuvalı ifadeye hükmediyorsa, akıl ve irade de artık onundur. Bu akıl ise, akıl değildir çünkü Montaigne’nin dediği gibi “Başkalarının bilgisiyle bilgin olabilsek bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.”
“Kayıp akıl” kavramı, basitçe unutma ya da cehalet durumunu değil, öznenin kendi varlığını tanıma ve ifade etme kapasitesini kaybetmesidir. Aklın yitimi, yalnızca bireysel aklın zayıflaması değil; kolektif bilinç, epistemik yeti ve tarihsel öznenin kendi varoluşuna dair düşünme biçiminin aşındırılmasıdır.
Kürt Aklı, bin yıllar içinde Kürtlerin coğrafya, dil, din, tarih ve egemenlik deneyimlerinin yoğurduğu kültürel, politik, estetik ve felsefi düşünme biçimlerinin toplamını ifade eder.
Kürt Aklı’nın oluşum süreci, Kürdistan ve Mezopotamya uygarlıklarının kesişim noktasında gelişen çok dilli, çok inançlı, çok kültürlü bir yaşam formuna dayanır. Ancak Türk, Arap ve Fars modern ulus devletlerinin inşası ve bu devletlerin en az bir asırlık homojenleştirme politikaları, egemenlikten yoksun Kürt ulusunun tarihsel hafızasını parçaladı. Eğitim, dil ve kültür asimilasyonu, aklın kendi kendini tanıma imkânını ortadan kaldırdı. Tarihin bu anında, Kürt Aklı kayıp bir akıl olarak varlığını sürdürmeye başladı.
Modernitenin vaat
ettiği özgürleşme fikri, Kürtlerde paradoksal biçimde özne
kaybı ile sonuçlandı. Sömürgeci ulus devletlerin bilgi üretim
araçlarını denetimi, Kürt Aklı’nı kendi kökenlerinden
kopardı. Kendini ancak hâkim ideolojinin diliyle ifade edebilen bir
zihin formu yarattı.
Kendi tarihine yabancılaştırılan ve
başka bir tarihin içinde en fazla “çarpık ve eksik” olarak
konumlandırılan, çoğunlukla da tarihdışılaştırılan akıl,
zamanla kendi varlığını sorgulama kapasitesini yitirdi. Daha
trajik ifadesiyle, kayboldu.
Kürt Aklı kayıptır, çünkü evini yitirmiştir. Kürt Aklı kayıptır, çünkü yolunu kaybetmiştir. Kürt Aklı kayıptır, çünkü yönünü karıştırmıştır. Kürt Aklı kayıptır, çünkü birlik olamayıp dağılmıştır. Kürt Aklı kayıptır, çünkü hafızası silinmiş, belleğini kullanamaz hale gelmiştir. Kürt Aklı kayıptır, çünkü dili budanmış, zihni bulanıklaşmıştır. Kürt Aklı kayıptır çünkü anlam haritası çalınmış, eline sahte hazine haritaları tutuşturulmuştur.
Kürtler açısından Heidegger’in Seinvergessenheit (Varlığın unutuluşu) kavramı, bu kayboluşu anlamayı kolaylaştırır. Varlığın unutuluşu, burada kimliğin unutuluşu ve kendi anlam ufkunu yitirme olarak karşımıza çıkar. Kürt Aklı, kendi tarihsel varlığını başka bir merkezin epistemolojisi içinde tanımladığında, aslında kendine ait anlam alanından uzaklaşmış olur.
Bu durum, Hegelci diyalektiğin efendi-köle ilişkisini hatırlatır. Efendinin tanıması olmadan kendi değerini kuramayan köle bilinci gibi, Kürt aklı da hâkim anlatının dışında meşruiyet arayamaz hâle geldi.
Ancak iletişim teknolojileriyle okulda inşa edilen bilgi duvarlarının yıkılması, Berlin duvarının yıkılmasıyla kıyaslanmayacak derecede devasa bir devrim ve dönüşümü anlatır. Çünkü okullar sömürgeci devletlerin Prokrustes yatakları ve yeniden yaratma tezgahlarıydı.
Öte yandan Kürtlüğün son elli yılda yaşadığı hicret, bir başka ifadesiyle diasporik özgürleşme ve dünyaya açılma, Kürt Aklı’nın kayıp akıl olmaktan çıkmasını zorunlu kıldı. Ancak bu bulunma, sömürgecinin kavram çuvalını çöpe atmak ve epistemik özerklik ve özgürlükle mümkündür. Yani kendi olma, kökleriyle kopmuş bağlantıyı kurma, kendi kavramlarını üretme, kendi felsefesini yaratma ve kendi hikayesini kendi gözüyle anlatma, kayıp Kürt Aklı’nın evini bulmasını veya kurmasını sağlayacaktır. Çünkü Kürt Aklı, kayıp bir hazine gibi geçmişte aranırken, aynı zamanda gelecekte icat edilmesi gereken bir şeydir.
Murakami’nin öyküsündeki gibi insanlar koca bir filin ansızın ortadan kaybolmasına ilgisiz kaldığı gibi Kürt Aklı’nın kaybını umursamadı belki ama kayboluştan bu yana hep bir boşluk karadelik gibi her şeyi içine çekti.
Kürt Aklı, Kafka’nın öyküsündeki doktor misali iyileştirmek için yollara düşerken, yüzyıllar içinde yolunu kaybetti. Bugün eline tutuşturulan hazine haritalarını yol haritası sanması bu travmanın son semptomları.
Kayıp akıl metaforu, bir geri çağırma ihtiyacını imler. Kaybolmak, çoğunlukla yok oluş değildir. Kürt Aklı için kaybolmak, hafızanın derin katmanlarına çekilerek, zamanın ve baskının aşındıramadığı bir çekirdek gibi saklanmaktı.
Bulunmak, ilkel haliyle ortaya çıkışı ifade etmez. Kürt Aklı için bulunmak, tam olarak geri dönmek değil, yeniden doğuştur. Başka bir biçimde, ama kaybolmuş olanın kalbini taşıyarak.
Deng Dergisi, sayı:137
MAKALELER
2025-11-18Suriye'de yanlışı Tekrarlamak
2025-11-19Bilimsel Sosyalizm: Tarihsel Gelişim, Eleştiriler ve Yeniden Yorumlama Denemesi
2025-11-06Ulusal Taleplerden “Cumhuriyetin Unsuru”na Dönüştürülen Bir Halk
2025-11-01Kürt Sorunu mu Çözülüyor, PKK mi Tasfiye Ediliyor?
2025-10-14Rojava’nın İdari ve Güvenlik Statüsüne Dair Mutabakat Taslağı
2025-10-12Peki, ya sonra? (*)
2025-09-29Büyük hırsızların “cumhuriyeti” veya sefaletin ekonomi politiği…
2025-08-30Solun Köklü Yanlışı: İşçi Sınıfı Merkezli Bakış ve Gelenek'in Gölgesi
2025-08-24Barzani Enfalı (**)
2025-08-08Bayram Bozyel: Silahsızlandırma Süreci Kürt Halkının Ulusal Haklarının Tanınmasıyla Tamamlanmalıdır
2025-08-08Sendikalara dair söylem ve gerçek!
2025-07-31Yeniden İnşa Sürecinde Nesneye Dönüşen Siyaset Kurumu
2025-07-31Dersim Soykırımının edebiyata yansıması
2025-07-301968 Kuşağı ve Kürt Legal Siyasal Hareketinin Doğuşu
2025-07-30Suriye Pratiğinde İslam, Demokrasi ile Sınavda
2025-07-29Otoriteryanizm Olarak İslam
2025-07-24Dersim Soykırımı Ve Gerçekler
2025-07-23Demokrasi Olmadan Kürt Meselesi Çözülür Mü?
2025-07-22Dünya Ve Bölge değişirken Yeni bir Paradigma İhtiyacı
2025-07-22Sermayenin ve “kutsal devletin” bekası, toplumun ve canlının bekasına karşı…