

2025-11-19
KÜRT TECRÜBESİ IŞIĞINDA ÖZGÜRLÜĞÜ ANLAMLANDIRMAK
Özgür Kawa
Özgürlük, bir toplumun tarihsel, sosyal, kültürel, duygusal, manevi ve siyasal tecrübesinde sürekli olarak anlamlandırılarak üretilen bir amaç, değer ve durumdur. Yüz yıl boyunca yaşanan dünya şartları, Kürt milleti için çok ağır, yıkıcı ve olumsuz olmuştur. Bütün ağır ve yıkıcı şartlara rağmen, yaşayarak öğrenen Kürt ulusu, gerçeklikten kopmayarak, aklı kötümserliğin dehlizlerine hapsetmeden özgürlükten vazgeçmemekte, özgürlüğü akılla ve gerçeklikle anlamlandırmaya devam etmektedir. Akılla ve gerçeklikle anlamlandırılan özgürlüğe yaratıcı ve yapıcı bir iradeyle sahip çıkan tecrübeli ve açık bir halk, özgürlüğü kendi karakteristiği ve niteliği haline getirmek için aşkla, umutla ve inançla dolu olur.
Özgürlüğü yaşadığı ağır ve yıkıcı tecrübeler ışığında anlamlandıran olgun ve açık bir halk, kendini sahte zaferlerle kandırmaz. Açık, akıllı ve özgür bir halk, illüzyonlar icat etmeye gerek duymaz. 1975 Yılında Cezayir Antlaşmasıyla büyük yıkım ve soykırım yaşayan Kürt halkı, sahte illüzyonlar icat etmek yerine kendisini yeniden organize ederek, yeniden örgütleyerek ve dirilterek faşist ve vahşi Baas rejimine karşı mücadele etmeye devam etmiştir. Ortadoğu’da Kürt halkı, tarihsel tecrübesiyle özgürlüğü, demokrasiyi ve insan haklarının anlamını sürekli olarak anlamlandırmakta ve yaşamaktadır. Duygusal, düşünsel, tarihsel, sosyal ve siyasal bir tecrübesi olmayan yapıların, devletlerin, örgütlerin ve toplulukların özgürlüğün ve barışın ne olduğuna dair bir anlam ve pratik çerçevesi üretmesi mümkün değildir. Selefi-radikal bir ideolojiye sahip olan terörist Heyet’üt Tahrir’üş Şam (HTŞ), Amerika-İngiltere’nin jeostratejik çıkarları çerçevesinde Suriye’de iktidara getirilmiştir. Selefi-terörist-radikal bir örgütten başka bir şey olmayan HTŞ’nin Suriye’de özgürlükçü, demokratik, çoğulcu ve barışçıl bir sistem kurması mümkün değildir. Özgürlüğü, barışı ve insan haklarını anlamlandıracak bir tecrübesi olmayan HTŞ tarzı terör örgütleri, sadece otoriteryanizmin, despotizmin ve totaliteryanizmin güncellenmiş biçimlerini üretebilirler. İktidara geldikten sonra HTŞ’nin Alevilere, Dürzilere, Hristiyanlara ve Kürtlere karşı giriştiği saldırıların ve katliamların hayalkırıklığı ve korku yaratması şaşırtıcı değildir.
Bedevi vahşetin zihin dünyasında özgürlük, barış, hukuk ve eşitlik yoktur. Kürt halkının tarihsel ve sosyal deneyimi bağlamında özgürlüğü, hukukla, eşitlikle, barışla ve çoğulculukla sahici ve dinamik bir şekilde anlamlandırması ve üretmesi, insanlık medeniyeti, bölgesel ve küresel barış için çok olumlu bir kaynak ve tecrübe niteliğindedir. Metanetle, sabırla ve canlılıkla özgürlüğü anlamlandıran Kürt halkının kolektif tecrübesinde barışın, hukukun ve çoğulculuğun sahici bir tasavvuru ve pratiği vardır.
Ortadoğu’da sahici anlamda devrim olarak nitelenebilecek özgürlük, demokrasi ve barış yanlısı büyük değişimler ve dönüşümler yoktur. 1979 Yılında İran’da Mollaların iktidara gelişi, demokrasiye ve özgürlüğe katkı sunan bir değişim sunmaktan çok, halkların ve dünyanın gerçekliğinden kopuk, mollaların tasallutunu ve tahakkümünü amaçlayan bir vahşet durumu yaratmaktan başka bir işe yaramamıştır. Suriye ve Irak’ta Baas Devrimi olarak nitelenen Arapçı-ırkçı-mezhepçi, bedevi güç odaklarının işbaşına gelişi, katliam, soykırım, savaş ve despotizmden öte bir şeyi sonuç vermemiştir. Kolektif Kürt tecrübesinde özgürlüğü, demokrasiyi ve eşitliği geliştirmek için organize olmak ve mobilize olmak, insani durumun yerel, bölgesel ve küresel gerçekliğinden kopmak veya yabancılaşmak anlamına gelmemektedir.Kürtlerin son yüzyılda yaşadıkları yıkımlar, mağlubiyetler ve kayıplar, onları dışlayıcı ve yıkıcı bir kimliğe ve kültüre hapsetmemiştir. Yaşadıkları büyük trajedileri sürekli değişen insani durumları olarak yeni bir düşe, düşünmeye ve duyguya dönüştürmeye çalışan kolektif Kürt bilinci, özgürlüğü sürekli olarak anlamlandırmaktadır.Kürt kolektif bilinci, zalim Dahhak’a karşı efsanevi mücadele veren Demirci Kawa’nın efsanesini modern medeniyetin dayandığı değerler olan özgürlük, barış ve eşitlik açısından sürekli olarak üreterek yeni bir mitoloji ve düşünme kanalı açmaktadır. Mitoloji, Kürt düşünme dünyasında, öncekilerin hikayesinden ibaret değildir. Mitoloji, bugünü ve geleceği kurgulamada ve yorumlamada ilham alınan özgürleştirici bir kaynak olarak görülmektedir.
Kürt halkı, 1975 Cezayir antlaşması sonrası yaşadığı büyük yıkımı, Enfal soykırımını, Halepçe soykırımını, on iki yaşından küçük iki yüz elliden fazla çocuğun öldüğü Amude katliamını (13 Kasım 1960), Arap kemerini, Şengal soykırımını, Kürt örgütleri arası yapılan kanlı ve kirli mücadeleleri yaşamıştır. Yenilgilerini ve yıkımlarını inkar etmek veya karartmak yerine Kürtler, yaşadıklarının bütün karanlık ve kirli taraflarını yazmaktadırlar, konuşmaktadırlar, tartışmaktadırlar.Yaşadıkları büyük felaketleri ve faciaları ümitsiz ve umutsuz bir kaderin devamı olarak konuşmaya devam etmek yerine Kürtler, yaşadıkları ışığında diğer halkların kimliğini ve varlığını tanıyarak özgürlük, barış ve hukuk temelinde yeniden birarada yaşamanın yollarını aramaya çalışmaktadırlar. Baas rejiminin tahakkümü boyunca vatandaşlık haklarının inkar edildiği Suriye’de Kürtler, Dürzilerin, Alevilerin, Sünni Arapların, Hristiyanların varlığını tanıyan, onlarla ilişki kuran, çoğulcu ve demokratik birarada yaşamnın yolunu bulmaya çalışan demokratik ve özgürlükçü bir sosyal model geliştirebilmiş modern bir toplum durumundadırlar.
Araplar, Farslar, Azeriler, Türkler, Sünniler arasında derin bir üstünlükçülük ve seçilmişlik duygusu, düşüncesi, kuruntusu ve yanılgısı vardır. Seçilmişlik ve üstünlük kuruntusu ve yanılgısı, insan onurunun, özgürlüğünün ve haklarının ortadan kaldırılması için çok kolaylıkla kullanılan bir zehirli bir kaynaktır. Seçilmişlik ve üstünlük kuruntusunun ve yanılgısının insana dair her şeyi zehirlediğinin farkında olan Kürt kolektif bilinci, eşitliğe dayalı yeni bir insani ilişkiler modelini öne çıkarmaktadır. Kürtler, Ortadoğu’da ne istiyor? sorusu sıklıkla sorulmaktadır. Bu sorunun net ve açık cevabı şu şekildedir: Kürtler, eşit olmak istiyor. Kürtler, hiç kimsenin kendilerine üstün olduğu yalanıyla kendilerine hükmetmesini istemiyor. Kürtlerin eşitlikçi insan tasavvuru, özgürlük ve hukuk temelinde siyasetin ve devletin yeniden inşasını gerekli kılmaktadır.
Din, dil, mezhep, etnisite, kabile, ideoloji, cinsiyet ve coğrafya ayırımı yapmadan herkes için eşitlik ve özgürlük talebinin gerçekleşmesi için su ve hava gibi ihtiyaç duyulan şey, hukuk devletinin varlığıdır. Tarihsel tecrübeleri ışığında Kürtler, yaşadıkları bütün yıkımların, ihlallerin ve inkarların kaynağının hukuk devletinin yokluğu olduğu gerçeğini çok iyi kavramışlardır. Hukuk devleti yoksa, özgürlük de ve barış da yoktur. İran molla rejimi, hukuk devleti olmadığı için Mahsa Amini isimli Kürt kızını işkenceyle öldürmüş, her gün onlarca Kürt gencini keyfi yargılamalarla asmaya devam etmektedir. Baas rejimi, hukuk devleti olmadığı için Kürtlerin varlığını tanımamakta ve vatandaşlık haklarını inkar etmekteydi. Selefist HTŞ rejimi, hukuk devleti anlayışından yoksun olduğu için Kürtlerin varlığını tanımamakta ve kendisini Suriye Arap Cumhuriyeti olarak sunmaktadır. Özgürlük ve hukuk devleti arasında kopmaz bir bağ ve ilişki vardır. Hukuk devleti, bireysel ve kolektif özgürlükleri devletin müdahalesine karşı koruyan ve insan haklarını korumak için devlet gücünü hukukla koruyan anlayıştır. Suriye’de, İran’da, Irak’ta ve Ortadoğu’nun diğer ülkelerinde hukuk devleti ve eşitlik anlayışlarıyla bağdaşmayan bütün politikalarla, ideolojilerle ve pratiklerle yüzleşmeden ve onlardan arınmadan çatışmaların barışçıl çözümünün imkanları çok cılız ve zayıf gözükmektedir. Çatışmaların barışçıl çözümü, hukuk devletiyle mümkündür. Hukuk devleti olmayan hegemonik devletler tarafından coğrafyasına ve varlığına tahakküm edilmesi, Kürt milletinin en büyük açmazıdır. Hegemonik devletler, Kürtler üzerindeki tahakkümlerini sürdürmek için tek çözümün hukuk devleti olmamaya devam etmek olduğu şeklinde bir anlayışa mahkum olmaya devam etmektedirler.
Ortadoğu’de devletlerin, cihatçılığın, mezhepçiliğin ve jeostratejik güçlerin beslendiği ana damar, ırkçılık ve kabileciliktir. Biz ve onlar ayırımına dayalı bedevi kabileciliğin, barış, demokrasi ve eşitlik şeklinde medeni değerleri ve talepleri bulunmamaktadır. Bedevi Arap kabilelerini Kürtlere karşı silahlandıran ve onları Kürtlerin eşitlik ve özgürlük taleplerini işlevsizleştirmede bir baskı unsuru olarak kullanma şeklinde hegemonik bir strateji izleyen HTŞ ve onun arkasındaki bölgesel-küresel oyuncular, Kürtlere karşı ırkçılığı ve milliyetçiliği kışkırtmaktadırlar. Milliyetçiliğin, ırkçılığın ve kabileciliğin kışkırtılmasıyla ve organize edilmesiyle barış mümkün değildir. Kürt kolektif bilinci, özgürlük ve ırkçılığın birarada olmasını mümkün görmemektedir, çünkü birinin varlığı diğerinin yokluğunu gerektirmektedir. Milliyetçilik, ırkçılık ve bedevi kabileciliğe karşı demokrasiyi, özgürlüğü ve eşitliği siyasal-sosyal bir proje olarak ortaya koyan Kürt kolektif bilincinin varlığı, barış için çok değerli bir sermayedir. Kürt kolektif bilincinde dinamik bir şekilde üretilen barış ve özgürlük merkezli anlam dünyasının hegemonik mücadelelerde istismar ve israf edilmemesi Ortadoğu’da barış, özgürlük ve eşitlik umutlarının ve ümitlerinin devamı için büyük önem taşımaktadır.
Kürt tecrübesinde özgürlük, hukuk ve eşitlik sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. Eşitlik, sosyal ve siyasal hayatın bütün alanlarında ve kurumlarında temsili ve katılımı içermektedir. Eşit vatandaşlık kavramı, eşit tanıma, eşit temsil ve eşit katılımı içeren üç saç ayağına dayanmaktadır. Kürtler, bugün Ortadoğu’da, Suriye’de, Türkiye’de, Irak’ta ve İran’da varlıklarının tanınmasının, temsil ve katılım haklarının eşit bir şekilde elde edilmesinin mücadelesini vermektedirler.
Kürtlerin tecrübesinde insani açıdan büyük rakamlarla ifade edilen kayıplar ve yenilgiler mevcuttur. Her yenilgi, Kürtlerin özgürlük ve eşitlik umutlarını daha ilerilere taşımış, özgürlüğü rafine ve incelikli bir şekilde anlamlandırmalarına kaynaklık etmiştir. Yaşanılan büyük mağlubiyetler ve yıkımlar, Kürt kolektif bilincinde eşitlik ve özgürlük umudunu hiçbir şekilde geriletmemiştir. Kürtler, hayatın, coğrafyalarının ve hegemonların, belirsizliklerine, ihanetlerine, oyunlarına, tuzaklarına alışmış durumdadırlar. Yaman çelişkilerin ve çatışmaların içinde yer alan Kürtler, düşünmenin, direnmenin ve dirilmenin önemini ihmal etmeden siyasal ve sosyal açılardan kendileri etrafında kurgulanan açmazları, çelişkileri ve çatışmaları aşarak diğer sosyal kesimleri ötekileştirmeden kendilerine özgü yön ve yollar bulma arayışını sürdürmektedirler.
Kürt kolektif bilincinde özgürlük, eşitlik, çoğulculuk ve demokrasi sıcak, kapsayıcı ve yaratıcı bir pınar olarak akmaktadır. Hegemon devletlerin yeni hakimiyet planlarında ve projelerinde Kürtleri araç olarak kullanma girişimleri, Kürt kolektif bilincinde akan diğer soğuk, katı, dondurucu ve donuklaştırıcı buzlanmayı temsil etmektedir. Özgürlük umuduyla akan sıcak pınar ile yeni hakimiyet ve paylaşım politikalarıyla buzlaşmış ve taşlaşmış statüko arasındaki çelişki ve çatışmanın varlığı devam etmektedir. Özgürlüğün anlamının form ve içeriğini sürekli olarak yenilemeleri, Kürt kolektif bilincinin buzlaşmış ve taşlaşmış statükoyu bütün belirsizliklerine ve risklerine rağmen ısıtmalarına, yumuşatmalarına ve ona angaje olmalarına imkan vermektedir. Bütün şüpheciliklerine ve ihtiyatlı sorgulamalarına rağmen Kürtler, tarihin, tabiatın, toplumun ve siyasetin kendisinde özgürlük lehine öngörülemeyecek sınırsız potansiyeller ve imkanlar taşıdığı şeklinde olumlu ve verimli bir tutum geliştirebilme yeteneğine sahiptirler.
Kürtler yaşadıkları bütün yıkımlara rağmen, ümütsizliği ve kötümserliği siyasal olarak örgütlemek yerine anlamını tecrübeleriyle inşa ettikleri özgürlüğü ve eşitliği esas alarak umudu, aklı, gerçekliği ve sabrı siyasal ve sosyal düzeyde kurumsallaştırmaya çalışmaktadırlar.Özgürlük, kişidir, kimliktir, kültürdür, kaynaktır ve kurumdur. Kürt tecrübesinde özgürlük, bir yaşam çığlığıdır. Kürtler, Suriye’de, Irak’ta, İran’da, Avrupa’da, Amerika’da, dünyanın bütün coğrafyalarında özgürlük olarak attıkları yaşam çığlığının duyulması, tanınması ve anlaşılması için her türlü çabayı göstermektedirler.
Deng, sayı:137
MAKALELER
2025-11-18Kayıp Akıl: Kürt Aklı
2025-11-18Suriye'de yanlışı Tekrarlamak
2025-11-19Bilimsel Sosyalizm: Tarihsel Gelişim, Eleştiriler ve Yeniden Yorumlama Denemesi
2025-11-06Ulusal Taleplerden “Cumhuriyetin Unsuru”na Dönüştürülen Bir Halk
2025-11-01Kürt Sorunu mu Çözülüyor, PKK mi Tasfiye Ediliyor?
2025-10-14Rojava’nın İdari ve Güvenlik Statüsüne Dair Mutabakat Taslağı
2025-10-12Peki, ya sonra? (*)
2025-09-29Büyük hırsızların “cumhuriyeti” veya sefaletin ekonomi politiği…
2025-08-30Solun Köklü Yanlışı: İşçi Sınıfı Merkezli Bakış ve Gelenek'in Gölgesi
2025-08-24Barzani Enfalı (**)
2025-08-08Bayram Bozyel: Silahsızlandırma Süreci Kürt Halkının Ulusal Haklarının Tanınmasıyla Tamamlanmalıdır
2025-08-08Sendikalara dair söylem ve gerçek!
2025-07-31Yeniden İnşa Sürecinde Nesneye Dönüşen Siyaset Kurumu
2025-07-31Dersim Soykırımının edebiyata yansıması
2025-07-301968 Kuşağı ve Kürt Legal Siyasal Hareketinin Doğuşu
2025-07-30Suriye Pratiğinde İslam, Demokrasi ile Sınavda
2025-07-29Otoriteryanizm Olarak İslam
2025-07-24Dersim Soykırımı Ve Gerçekler
2025-07-23Demokrasi Olmadan Kürt Meselesi Çözülür Mü?
2025-07-22Dünya Ve Bölge değişirken Yeni bir Paradigma İhtiyacı