Türkçe | Kurdî    yazarlar
Kürt Meselesinde Silahların Susması Tamam da, Ya Gerisi?

2025-12-21

Ali haydar Fırat           

Terörsüz Türkiye söylemi ile yola çıkılan bu süreçte, konuşulanlar yazılanlar ne, Kürt meselesi, hukuk, demokrasi alanında kazanımlar neler, bilen var mı? Yok galiba. Toplumun tüm kesimlerine ne vaat edileceği, edildiği konusunda tek kelam yok. Ne iktidar cephesi ne de Kürt Cephesini temsil eden kesimden (DEM) bir program proje sunan yok. Tek söylenen, neler oluyor bizde bilelim veya görüş belirtenlere susun görüşmeler yapılıyor. Söyleminin ötesine henüz geçemedik.

Kürt Meselesini komisyon üyelerinin, İmralı görüşmelerine katılan ve katılmayanlar eksenine getirerek bir dar alan sıkıştırma soruna bir katkı sunacak mı, sanmıyorum. 2 yılı aşkın bir süredir devlet yetkilileri ve bir yılı aşkın süredir de İmralı heyeti ile görüşen Öcalan’ının görüşleri ve çözüm önerileri konuya taraf kesimlerce biliniyor. İktidar cephesinin de Kürt meselesinin çözümünden ne beklediğinin ve ne anladığını yetkili kesimlerin açıklamalarından öğrendik. Sorun şu ki, 100 yılı aşkın acılar ve travmalarla dolu bu meselenin tartışıldığı ortamı, PKK ve İktidar cephesinin çizdiği bir eksenin içerisine sıkıştırıp tartışmak, bunun dışında görüş belirtenlerin Kürt meselesinin çözümüne karşı olan kesimler olarak görmek ve değerlendirmek ne kadar doğru, konuşmamız, gereken sorunumuz bu.

Kürtlerin Cumhuriyet döneminde, Koçgiri, Ağrı, 1925 Şeyh Sait ve Dersim gibi onlarca başkaldırılarda yaşadıkları, Kürtlerin ulusal talep ve istemleri için verdikleri mücadelenin sonucudur. Kürtler bu süreçte ağır bedeller ödedi. Bu gün bunlar olmamışçasına, süreci, PKK’nin silahlı mücadele sürecine indirgemek ve PKK’nin silahları bırakması ve feshi ile çözüleceğini düşünmek ve yorumlamak, Kürt meselesini çözmez, bir süreliğine erteler. Bir sorunun üstünü örtmek ile çözmek arasında büyük farklar var. İktidar, kendi belirlediği muhataplarla sorunun üstünü örtüyor. 1900 yılardan günümüze Türkiye’nin kanayan bir yarası olan ve gelecek nesillere miras olarak kalacak olan bu meselenin çözümü, toplumun soruna taraf tüm kesimlerinin (hem Türkler hem de Kürtler) tartışarak çözüm üreteceği bir sürecin ortaklaştırılmasından geçiyor. Gizli kapılar ardında günü kurtarmaya yönelik çözümler, sorunu çözmeyeceği gibi gelecekte benzer acılar ve sorunların yaşanmasına yol açacaktır.

Bu gün, Kürt meselesini çözmek üzerinden yürütülen politika, içerisinde birçok sorunu barındırıyor. Öcalan, İmralı heyeti ve DEM parti tarafından topluma sunulan öneriler neyi içeriyor bilmiyoruz. Yasal düzenlemelerden söz ediliyor olsa da bunlar neyi kapsıyor bilmiyoruz. İktidar cephesi ile Öcalan ve DEM arasında yürütülen görüşmelerden, AHİM, AYM kararlarının uygulanıp uygulanmayacağı konusu, hasta tutsaklar, infazı ertelenen siyası tutsaklar, demokratik bir ortamın sağlanması ile evrensel Hukuk’un uygulanması konusunda neler görüşüldü bilmiyoruz, iktidar cephesinin sorunu sadece silahların susmasına indirgemesi ve meselenin bununla biteceğini hedeflemesi bir çıkmaz olarak ortada duruyor.

Kürt meselesine iktidar cephesinde bakışın ne olduğuna dair görüşlerden birisi Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’ ait, bu güne kadar hukuk alanında söyledikleri, iktidarın görüşü olarak kabul gördü. Mehmet Uçum ’un Bursa Mudanya Üniversitesin de ‘Terörsüz Türkiye’ye Geçiş Süreci’ konulu konferansta söyledikleri, meselenin iktidar tarafından bakışını görmemize vesile oldu. Mehmet Ucum’ un değerlendirmesi: Devlet ‘Terörsüz Türkiye’ hedefine ilişkin konuyu, bir devlet inisiyatifi olarak başlattığında, bunu bir Kürt meselesi olarak ele almadı. Bu tamamen sistematik terörün sona erdirilmesi, terör örgütünün sona erdirilmesi, fiilen ortadan kaldırılması, demokratik siyaset alanının açılması, demokratik siyaset üzerindeki terör vesayetinin kaldırılması konusu ele alındı. Bu iki şeyin birbirine karıştırılmaması gerekiyor.

‘Terörsüz Türkiye hedefi Kürt sorununun çözümüne ilişkin bir projedir’ bağlantısı kurup, kimlik hakları üzerinden bir takım müzakereler yapmaya çalışanlar, ya da bilinçli bir bicimde karıştırıyorlar. Terörsüz Türkiye hedefiyle bizim Kürtlerimizi özleştiren bütün yurttaşlarımız gibi onların demokratik taleplerini bir kimlik grubu üzerinden buraya bağlayan yaklaşımları, biz fikri manipülasyonlar olarak görüyoruz, hatta bunun üzerine yapılan, sürece yönelik fikri sabotajlar olduğunu düşünüyoruz.

‘Kürtler ayrı bir millettir, orta doğuda en çok nüfusa sahip devleti olmayan millettir. Kürtlerin ayrı bir devlete ihtiyacı vardır. Hatta 4 parçayı birleştirecek bir devlete ihtiyaç vardır; Bu da İsrail destekçisi emperyalizm kontrolünde uydu bir Kürt devleti kurma projesidir. Bu emperyalist bir projedir. Bu da dış Kürt sorunudur, bize dayatılan da budur. Terörsüz Türkiye’ye geçiş süreci tamamlandıktan sonra dış Kürt sorunun da çözüm koşulları hemen hemen tamamlanmış olacaktır.

‘Türkiye’nin Kürtleri bakımından ayrı bir devlet, ayrı bir millet tarifi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürtlerin de milli devletidir ve bu iş bitmiştir.

Bu bakış açısı iktidarın Kürt meselesine nasıl baktığını görmemize vesile oldu. Kürt meselesine bu açıdan bakmak, toplumu rahatlatan geçici bir çözüm olarak doğru olabilir ama Kürt meselesinin çözümü açısında yeterli değildir. Kürt meselesine bir çözüm getirmiyor, çatışmasızlık ortamı rahatlatıyor ama gelecek için bir umut ve çözüm üretmiyor.

İkinci bir konu da yüzleşmedir. 1925’de, 1938’de yaşanan acılarla yüzleşemediğimizi için kanayan bir yara olarak halen yaşanıyorsa, 1990 yılların başında yaşanan onlarca acı ve katliamlar da yıllar içerisinde unutulmayacaktır. Açılan davaların birçoğu, uzun yıllara yayılan yargılamalar sonrası, ya delil yetersizliği veya zaman aşımı gerekçesiyle cezasızlıkla kapatıldı.

Cizre, Derik, Kızıltepe, Kulp, Dargeçit ve Ankara jitem davaları gibi sivillere yönelik onlarca davaların çoğunluğu, zamanaşımına götürülerek cezasızlıkla sonuçlandırıldı. Muş Vartinis (Altınova) de 7 çocuk bir Anne ve baba yakılarak katledildi. Dava zaman aşımı nedeniyle kapatıldı. Ailenin, evde olmadığı için kurtulan tek çocuğu Aysel Öğüt’ün mahkeme çıkışında söylediği (yargılananlar için) ‘hiç kimse bir gün bile cezaevinde yatmadı’ sözü ve çığlıkları zihinlerden silinmedi. Şırnak’ın Giver, Basuke köylerinde 7 bebek 24 çocuk 38 kişinin havadan bombalanarak öldürüldüğü davanın sanığı yok. Bunlar olmamış gibi görmezden gelerek mi hareket edeceğiz, yüzleşmeden söz eden yok.

Erzincan’ın Kemaliye ilçesi Baş bağlar köyünde Camiden çıkarılıp köy meydanına getirilen, 29 canın (33 sivil yaşamını yitirdi) ve Elazığ Bingöl karayolunda 33 silahsız askerin kurşuna dizilmesi katliamlarını konuşmayalım mı? Tüm bu yaşananlar da payı sorumluluğu olanların toplumla yüzleşmesi ve hesap vermesi gerekmiyor mu?

Tüm bunları konuşmadan tartışmadan, kalıcı bir çözümün gerçekleşmesi oldukça zor derim.

14.12.2025

MAKALELER