Türkçe | Kurdî    yazarlar
Ulusal Taleplerden “Cumhuriyetin Unsuru”na Dönüştürülen Bir Halk

2025-11-06

Mehmet Ölçer

DEM Parti İmralı Heyeti’nin 3 Kasım 2025’te Abdullah Öcalan’la yaptığı son görüşmede ilettiği mesaj, bir kez daha “Kürt meselesinin” hangi aşamaya getirildiğini açıkça gösteriyor. Öcalan bu kez, “Kürt olgusunun tüm boyutlarıyla Cumhuriyetin yasallığına dahil edilmesi” gerektiğini söylüyor.

Dikkat çekici olan kelimedir: Kürt olgusu.

Ne “Kürt milleti”, ne “Kürt halkı”, ne “Kürt toplumu”...

Artık sadece bir “olgudan” söz ediliyor.

Bu kelime seçimi tesadüf değildir. Çünkü dil, ideolojik yönelimin en açık aynasıdır. “Olgusal” bir tanımlama, artık bir tarihsel, siyasal veya kolektif varlıktan değil; sosyolojik bir “durumdan”, istatistiksel bir “veri kategorisinden” bahsedildiğini gösterir. Bu, ulusal taleplerin reddinin yeni bir biçimidir — hem de “demokratik modernite” gibi süslü kavramların arkasına gizlenmiş şekilde.

Ayşe Hür’ün Tespitinin Derinliği

Tarihçi Ayşe Hür bu dönüşümü çok yerinde biçimde özetlemişti:

Öcalan, uzun zamandır Kürtlerin ulusal taleplerini, hatta kültürel taleplerini bile reddederek birey düzeyine indirgemişti. Son görüşmesiyle ise, bu bireyselleştirici anlayışı bir adım öteye taşıyıp, “Kürt olgusunu” devletin kurucu paradigmasına, yani Cumhuriyetin yasallığına monte etme çabasına girişmiştir.

Bu, tarihsel olarak Kemalist inkâr politikasının yeni versiyonudur.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde “Kürt unsuru” denirdi; şimdi Öcalan’ın ifadesiyle “Kürt olgusu” deniyor. Yalnızca kavram değişmiş, öz aynı kalmıştır: Kürtler yine kolektif bir özne değil, devletin içinde “çözülmesi gereken” bir “olgu”dur.

Demokratik Modernite’den Cumhuriyet Entegrasyonuna

Öcalan’ın bu yaklaşımı, aslında kendi ideolojik evriminin doğal sonucudur. 1999 sonrasında Bookchin’den esinle geliştirdiği “Demokratik Modernite” paradigması, ilk bakışta ulus-devlet karşıtı gibi görünse de, pratikte devletsiz ama devlet denetiminde bir çözüm arayışına dönüşmüştür.

Yani, Kürtlerin kolektif haklarını savunmak yerine, Kürt kimliğini devletin “demokratikleşmesi” içinde eritme formülüne dönüşmüştür.

Bu görüşmede kullanılan “Cumhuriyetin yasallığına dahil edilme” ifadesi, aslında 1924 Anayasası’ndan beri süregelen Türk ulus-devletinin meşruiyetini yeniden üretmektedir.

Öcalan’ın söylemiyle, Cumhuriyetin kendisi sorgulanmamakta, aksine “yenilenmiş biçimde meşrulaştırılmaktadır.” Bu da Kürtlerin tarihsel mücadelesini, “dönüştürülmüş bir rıza mekanizmasına” indirger.

Kemalistlerden Daha Kemalist Bir Dil

Bugün ironik biçimde, Öcalan’ın dili, klasik Kemalist literatürden bile daha “entegrasyoncu” bir çerçeveye oturuyor.

Kemalistler “Kürt unsuru” derken en azından bir etnik farkı ima ediyordu; Öcalan ise “olgu” diyerek bu farkı da ortadan kaldırıyor.

Bu noktada artık Kürtler bir halk değil, Cumhuriyetin içinde çözülmesi gereken bir “sosyolojik fenomen” haline getiriliyor.

Kürt Kamuoyuna Yönelik Sessiz Manipülasyon

Bu kavramsal değişim, aynı zamanda Kürt kamuoyunun duygusal belleğini yönlendirmeyi amaçlıyor.

Çünkü “Kürt olgusu” dendiğinde, kavramın belirsizliği politik sorumluluğu ortadan kaldırır. Artık ne özgürlük talebi, ne statü arayışı, ne de kolektif hak mücadelesi vardır. Geriye sadece “bireysel kültürel varoluş” kalır.

Bu da, devletin istediği türden bir Kürt profilidir: siyasetsiz, sınıfsız, statüsüz.

Sonuç: Kürt Olgusunun Son Perdesi

Ayşe Hür’ün dediği gibi, Öcalan artık Kürtlerin ulusal taleplerini değil, onların “cumhuriyet içi bireyler” olarak yeniden tanımlanmasını savunmaktadır.

Bu, bir dönüşüm değil, bir tasfiyedir.

Ulusal taleplerin kültürel düzleme, oradan bireysel düzleme, şimdi de “olgusal” düzleme indirgenmesi, Kürt meselesinin siyasal içeriğini tamamen boşaltmıştır.

Ve bu boşaltma, sadece devletin değil, artık “İmralı merkezli ideolojik aygıtın” da ortak çabasıyla yürütülmektedir.

Bu nedenle diyorum ki;

Bugün “Kürt olgusu” diyenler, yarın “Kürt meselesi zaten kalmadı” diyebilsinler diye konuşuyorlar.

Ama tarih, halkların “olgular” değil, özne oldukları zaman yazılır.

05/11/2025

MAKALELER