yazarlar makaleler
“Birlik Sorunu”
12/4/2023

Nevzat Karakeçi

a@aaa

Arkadaş, Deng dergisinin bu sayısı için bir yazı yazmamı istediğinde, olur dedim ve devamında; belirli bir konu var mı? diye sorduğumda, “evet, ‘Kürtlerde birlik’” cevabını alınca, biraz duraksadım, birkaç saniyeliğine de olsa; gerçekten Kürtlerin böylesi bir sorunu var mı, Kürtlerin halen özgürleşememelerinin nedeni bu mu, gibi birkaç cevapsız sorudan sonra tamam, bir şeyler yazarım dedim.

Doğrusu dava adamlarının işi olan böylesi derin ve ağır bir konuya nerden ve nasıl giriş yapacağımdan çok da emin değilim. Ama bildiğim bir şey var ki; başınızı akademik, politik, felsefi, ideolojik vs. kavram, tespit ve belirlemelerle ağrıtmayacağım. Çünkü bugüne kadar konuyla ilgili binlerce ve hatta on binlerce sayfa yazı yazılmış. Maalesef çözüm konusunda bir arpa boyu yol alınmamış.

Konuya giriş yapmak için sanırım yine nenemden yardım isteyeceğim.

Nenem kardeşim için diyordu; “Lice’nin bütün akıllarını Plolag Meydanında toplasalar ve git aralarında en iyisini, en işine yarayanını seç getir deseler, O gider hepsini karıştırır, ne eder eder en dipte de olsa kendi aklını bulup getirir.”

Bilmiyorum sizin de dikkatinizi çekmiş midir? Belki de bütün insanların doğasında var, ama biz Kürtlerde daha yaygın olan bir şey var ki bir tek şey dışında birbirimizin her şeyini kıskanırız; gücümüzü, servetimizi, güzelliğimizi, yakışıklılığımız, çocuklarımızı, aklınıza gelebilecek her şeyimizi… Bir tek şey dışında; Akıl. Birbirimizin aklını kıskanamayız. Çünkü en birinci akıllı biziz!

Kendimi bildim bileli Kürt siyasal örgütleri “Birliği” konuşuyor, “Birliği” tartışıyor. Ama ismini yanlış koyarak tartışıyorlar. Çünkü bana göre Kürtlerin birlik diye bir sorunu yoktur. Olsa olsa Kürt siyasal örgüt ve kurumlarının böylesi bir sorunu vardır. O da beni aşar! Bu konuda siyasal örgütlerin yöneticilerine yol göstermek, akıl vermek, çözüm sunmak bizim gibi hiçbir ajandası olmayanların işi değil.

Coğrafik olarak parçalı olsak da Kürtler birdir. Tarih boyunca Şırnaklı, Hakkârili, Nusaybinli bir Kürd Duhoklu, Ormiyeli, Kamışlılı bir Kürde, çizilen suni sınırların ötesindendirler diye düşmanlık etmemişler. Ve hatta birçok kez birbirlerinin yardımına koşmuşlar. Ta ki işin içine siyasal örgütlerin güç olma, iktidar olma hırsları girene kadar.

Ondan sonra da “en güçlüsü benim örgütüm, en doğru programa sahip benim partim, en demokratik, en özgürlükçü benim kurumum, her şeyin en iyisini ben bilirim, sadece ben Kürd Halkını özgürleştirebilirim. Benim dışındakilerin hepsi ihanetçidir vs.”

Böylesi bir yapıya sahip olan siyasal yapıların birlik anlayışı da doğal olarak kendisi dışındakilerden talebi ve beklentisi “Biat” etmeleri olur.

Söz konusu yapıların en büyük talihsizlik ve handikaplarından biri de ülkelerinin parçalı olmasıdır. Koşulların dayatması sonucu her biri farklı komşu ülkelerle ilişki geliştirmek zorunda kalmışlar. Bu bile başlı başına bir araya gelmenin önünde ciddi bir engeldir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da ilişki geliştirmenin dozunu, mesafesini ayarlayamamışlar, ayarlayamıyorlar. Komşumuzla komşuluk hukuku çerçevesinde kuracağımız maddi, manevi, insani, karşılıklı çıkar ilişkilerinin dozunu iyi ayarlamak gibi bir mecburiyetimiz olmalı. Aksi halde yatak odamıza kadar girmelerine müsaade etmeme hakkını da elden bırakmış oluruz.

Bugün yaşanan aynen de budur; Güç olma, iktidar olma uğruna rakip olarak görülen kardeş yapılarla olan çelişkileri konusunda üstünlüğü ele geçirmek için barbarlıkta sınır tanımayan komşularla geliştirilen ilişkilerin sınırı çoktan aşılmış ve kendi coğrafyalarını savaş alanı haline dönüştürmüşler. Bir yandan Türk ordusu ve istihbaratı, bir yandan İran ordusu ve istihbaratı, bir yandan yeniden işgal etme duyguları depreşen Irak ordusu ve Haşdi Şabi denen Devrim Muhafızlarının taşeronu, bir yandan da Suriye rejimi kalıntıları ve taşeron haline dönüştürülen Arap aşiretleri...

Sınırları kevgire dönüştürülen coğrafyamızın “dostane” ilişkiler adı altında her karışında işgal provaları yapılmakta. Yüzyıllardan beri tek dost olarak gördüğümüz ve bizi hep koruyan dağlarımız, vadilerimiz, mağaralarımız artık korunduklarımızın kontrolünde. Şehir, ilçe ve köyleri saymıyorum bile. Savaşlarla, katliamlarla, sürgün ve talanlarla zapt edilemeyen korunaklarımızı kendi kişisel ve örgütsel çıkar ve hırslarımıza kurban ederek, kendi ellerimizle korunduklarımıza teslim etmiş durumdayız. Güvenip ilişkilendiğimiz komşularımız savaş postallarıyla artık yatak odalarımızda. Hepimize hayırlı uğurlu ola!

Keşke komşularımıza gösterdiğimiz toleransı, yakınlığı, yaptığımız fedakârlığı, verdiğimiz ödünün yüzde onunu birbirimize verseydik, birbirimize gösterseydik…

Uzun süre önce şu an ismini hatırlayamadığım Pentagon’un yetkililerinden birinin bir yazısını okumuştum. Aynen şöyle diyordu; “Yıllar önce Kosovalıları Avrupa’daki barlardan, birahanelerden, sokaklardan topladık ve onlarla devlet kurdurduk. Bir yandan da on yıllardır, kendi topraklarında yaşayan Kürtlere vermediğimiz destek kalmadı fakat bir türlü mesafe alamadık. Öyle ki daha iki partiyi bir araya getiremedik.”

İşte bütün meselemizin özeti bu,

Evet bizde politikacı, lider, önder, başkan, örgüt yöneticisi, aydın, akademisyen çoook. Say say bitmez. Tek eksiğimiz var o da bizdeki dava adamının yokluğudur. Biliyorsunuz bu tür problemleri de ancak ve ancak dava adamları çözer. Çünkü dava adamı demek, yeri geldiğinde egolarını ayaklarının altına almasını bilendir.

Mevcut tablomuzda ben öyle birilerini göremiyorum. Gören, bilen varsa söylesinler, onları imdadımıza çağıralım.

Daha önceki toplantılardan sızdırılan bilgilerde ve Peşmerge yetkililerinin verdikleri demeçlerde, Kürdistan'ın müttefikleri ile Kürdistan’a dost olan ülkelerin, Peşmerge güçlerinin bir parti gücü olmaktan çıkarılıp ulusal bir güç haline gelememesi nedeniyle endişe duydukları hissediliyordu. Endişelerinin seviyesi uyarıya kadar yükselmiş oldu. Her iki partinin (KDP ve KYB) bu şekilde devam etmesi halinde bu durumun ABD ve müttefiklerin desteğini etkileyeceği açıkça ifade ediliyor artık.

Kürtlerin söz konusu uyarıları görmezden geldiği aşikardır; bu nedenle geçtiğimiz günlerde IŞİD'e Karşı Uluslararası Koalisyon Güçlerinin Komutanı Matthew McFarlane, üst perdeden ve dünya kamuoyu önünde yüksek sesle şöyle bir açıklama yaptı: “Eğer Kürdistan Hükümeti imzalanan mutabakata ve reformlara uymayacaksa, ABD Savunma Bakanlığı askeri ve güvenlik yardımı sağlamaya devam edemeyecek.”

Koalisyon komutanı Peşmerge Bakanının görevinin başında olmamasının kurumu zayıflattığını ve Peşmerge güçlerinin birleşme sürecini sekteye uğrattığını söyledi. “Bu nedenle Kürdistan Bölgesi'ni iyi niyet göstergesi olarak bir an önce Peşmerge Bakanlığı'na bir bakan atamaya teşvik ediyoruz” dedi.

Bu akıllarda sadece soru işareti oluşturmuyor, aynı zamanda KDP ve KYB’nin neden bu şekilde davrandığına hayret ediyorum? ABD ve müttefikleri Peşmerge güçlerine silah veriyor, onları eğitiyor ve maaşlarının bir kısmını ödüyor. Bunun karşılığında da KYB ve KDP'den ağır bir talepte de bulunmuyorlar. Sahip oldukları ve parti organları ile yetkililerin gözetiminde olan silahlı güçlerin hükümet çatısı altında birleştirilmesini ve hükümet yetkililerinin denetimi ait olmalarını talep ediyor. Ancak her iki parti de bunu yapmaya istekli değil.

KYB, Mam Celal'in partisi. Mam Celal'in oğlu KYB’nin hükümet içerisindeki ekibine başkanlık ediyor ve aynı zamanda başbakan yardımcısı. Ancak buna rağmen KYB, kendi silahlı güçlerini onun komutası altına alınmasına hazır değil. KDP’ de Barzani'nin partisi ve Barzani'nin oğlu şu anda KDP’ nin hükümetteki ekibinin başında, başbakan olarak görev yürütüyor. Ne var ki KDP de silahlı güçlerinin komutasını ona devretmeye yanaşmıyor.

Bu çıkmaz öyle bir hal aldık ki, ABD açık bir şekilde taraflara söz konusu talepleri yerine getirmedikleri takdirde verilen desteği keseceklerini ve onlara sırtlarını döneceklerini söylüyor. Buna rağmen KDP ve KYB uyarıları dikkate almıyor.

Böylesi bir tutumun arkasında gizli nedenlerin olması sadece dikkat çekici değil, aynı zamanda şüphe uyandırıcıdır. Her iki taraf da Peşmerge güçlerinin birden fazla ortak bölük veya tugay çatısı altında birleştirilmesinin silahlı güçlerin ellerinden alındığı anlamına gelmediğini biliyor. 1990'ların başında her iki taraf güçlerinin bir kısmını birleştirip ortak bir tugay oluşturdular, ancak birbirlerine karşı savaşmaya başladıkları anda bu birlik yarım saat içinde dağıldı. Hatta barış sürecinden sonra, koalisyonun gözetiminde birleşen ve IŞİD'e karşı silahlandırılan güçlerin de hükümetin birleşmesi ve aralarındaki stratejik anlaşma sonrasında 16 Ekim'de ne kadar çabuk dağıldığını gördük.

Şu anda bile herhangi bir baskı altında ve herhangi bir isim altında silahlı güçlerinin birleştirilmesi karıştırırlarsa, olası bir olumsuz durumda ve birbirlerine karşı tehlike hissettikleri anda birleşen güçler yeniden "babalarının evine" geri döner. Bunu neden sorun haline getirdiler ve Kürt dostların tepkisine yol açacak bir soruna dönüştürdüler anlamıyorum. Bu öyle bir sorun ki dost ve müttefiklerin sırtını Kürt meselesine tamamen dönmesiyle de sonuçlanabilir. ABD'yi ve Kürdistan'daki müttefikleri giderek hayal kırıklığına uğratan böylesi bir sorundan şüphe duymak sizce de mantıklı değil mi?

Peşmerge Bakanı ne istifa etti ne de görevinden alındı ancak iki yıldır görev yapmıyor. Söylentilere göre görevinin başına geçmesine müsaade edilmiyor. Geçtiğimiz hafta medyaya yansıyan haberlere göre Goran Hareketi'nin hükümetteki Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı üç haftalığına izne çıktı. Aynı gün yine Goran Hareketi'nin Maliye Bakanı üyesinin yerine vekâleten biri atandı. Peşmerge Bakanlığı’na da vekâleten bir bakan atayıp Kürdistan Bölgesi'ndeki müttefiklerin endişeleri giderilemez miydi?

Belki de ABD ile Kürdistan Bölgesi ve Peşmerge güçlerini destekleyen ülkelerin endişe ve hayal kırıklığı sadece bu konuyla sınırlı olmayıp, Peşmerge meselesini bahane olarak kullanıyor olabilirler. Aksi takdirde Kürdistan'daki silahlı güçlerin ulusal bir güç haline gelmesinin hiçbir temelinin olmadığını biliyorlar. Çünkü söz konusu güçler parti temeli üzerinde oluşturulmuşlar. Birleşmeleri için daha önce pek çok deneme başarısızlıkla sonuçlandı.

Müttefikler, söz konusu güçlerin parti nezdinden çıkarılıp hükümetin kontrolüne verilmesi için IŞİD'e karşı mücadelenin başlangıcından bu yana Peşmerge Güçlerini resmi olarak silah, eğitim ve hatta mali desteğini devam ettirmişti. Ancak çabaları karşılıksız kaldı. Diyelim ki, onların gönlü olsun diye güçlerini birleştirseler dahi her hangi bir parti mensubunun yapacağı bir telefon görüşmesiyle dağılır ve yeniden parti güdümünde hareket etmeye başlarlar.

Eğer müttefikler, Kürdistan Bölgesi'nde partisiz bir güce sahip olmak isteselerdi, ABD'nin sağladığı mali yardım, silah ve askeri malzemeleriyle bu iki partili gücün dışında bir ulusal güç oluşturmaya yetecekti. Ancak bunu yapmadılar. Aksine KYB ve KDP'nin güçlenmesi için değirmenlerine su taşımaya devam ettiler. Her ayrıntısına kadar biliyorlar, verdikleri silah ve askeri teçhizatın ne kadarının taraflarca aralarında bölüşüldüğünü ve müşterek kuvvetlerin arasında dağıtıldığını biliyorlar, ama bunu görmezden gelerek Peşmerge Güçleri’ne destek vermeye devam ediyorlar.

Kürdistan Bölgesi iki gerçek tehditle karşı karşıya kalmıştır. Ensar el-İslam ve IŞİD. Söz konusu çatışmalar sırasında ABD ve müttefiklerinin yardımı ve desteği olmasaydı, Peşmerge Güçleri bu tehditlerle tek başına mücadele edemezdi. Şu anda bile bölgesel güçler ABD ve müttefiklerinin korkusu olmasa Kürdistan'a karşı her gün yeni güç ve gruplar oluşturup üzerimize gönderebilirler. Yani Kürdistan'ın istikrarını ve barışını koruyanlar hâlâ ABD ve müttefikleridir. Dolayısıyla hangi sebeple olursa olsun Kürt dostlarının halkımıza sırtlarını çevirmesine mahal vermemeliyiz.

Deng Dergisi

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar