yazarlar makaleler
Kürt Meselesinde Neredeyiz? *
10/10/2024

Mesut Yegen

a@aaa

Dr. Mesut YEGEN

Ez jî dixwazim çend peyvan Kurdî bêjim. Gelek spas jibo dawetîya Kovara Deng û birêz Bayram Bozyel. Ez gelek kêyfxweşim ku îro ez li vir im, li Amedê me.  Amed mala min e. Lê axaftina min jî dê bi tirkî be, biborin.

Başlayayım izninizle bu Kürtçe denemeden sonra. Konuşmamın başlığı “2024’te Kürt Meselesinde Neredeyiz? Konuyu üç aktör üzerinden değerlendirmeye çalışacağım. İktidar, CHP ve Kürt partisi üzerinden…

2018’de Medyascope’da bir programda aktardığım bir iki kez de yazdığım bir tespitle başlayayım. 2018’deki programda, Kürt meselesinde geride kalan 20 yıla kıyasla en kötü döneme girdiğimizi iddia etmiştim. Tespitimin arkasında birbirini takip eden üç önemli gelişme vardı. 2015’te malum Çözüm süreci çökmüş, çökertme politikası başlamıştı. 2016 yılında Suriye’de Fırat Kalkanı Operasyonu, 2017 yılında da Irak Kürdistanı’nda referandum yapılmış, ardından da bildiğimiz sonraki gelişmeler yaşanmıştı.

Şunu demek istemiştim: 2017’den önce, aşağı yukarı üç parçada birden Kürtler önemli başarılar elde etmiş, Kürt hareketi her üç parçada da zirve yapmış, ancak ardından üst üste darbeler yemiş ve bahsettiğim karanlık döneme girilmişti.

Şimdi, 2024 itibariyle söyleyeceğim ilk şey şu: En kötüsü geride kaldı. Yani 2018’de girdiğimiz karanlık dönem üç parçada birden gerileme eğilimine girmiş durumda. Ama Suriye ve Irak Kürdistanı üzerine değil Türkiye üzerine konuşmaya çalışacağım. Üç aktör üzerinden bakıp bu sonuca nasıl vardığımı açıklamaya çalışacağım kısaca.

İktidar ya da AKP-MHP ittifakı açısından bakıldığında ilk söylenebilecek olan şu: İktidar 2016-2024 arasında Kürt meselesinde yapmak istediklerinin büyük kısmını yapmış durumda. Ancak yapamadıkları da var ve yapamadıkları hem yapabildiklerini muhafaza etmeyi güçleştirmeye başlamış durumda hem de önemli arızalara, bir takım komplikasyonlara yol açıyor. Açıklamaya çalışayım.

Öncelikle, iktidar esas yapmak istediğini, Kürt meselesini yönetilebilir kılmayı ve Kürt meselesinin ayakta tuttuğu iki aktörü zayıflatmayı başardı. 2015’ten sonra çok kısa bir zaman içerisinde PKK Türkiye sınırları içerisinde aşağı yukarı sıfırlandı ve Kürt partisi Türkiye siyasetine istikamet verebilme, Türkiye siyasetinde oyun kurucu aktör olma kapasitesinden mahrum edildi. İkincisini gerçekleştirebilmek için nelerin yapıldığını anlatmama gerek yok. Malum, olağanüstü hâl süreklileştirildi, belediyeler neredeyse sekiz boyunca kayyımla yönetildi, Kürt partisinin önemli isimleri cezaevine konuldu, Kürt kimliği, Kürt meselesi kriminalize edildi, vs.

Ama bütün bunlardan çok daha önemli birkaç bir şey yapıldı. Evvela, 1876’dan beri Türkiye siyasetinin en önemli kurumu olan meclisi önemsizleştirecek bir hükümet sistemi değişikliği gerçekleştirildi.  Aynı anda müesses nizamın kimyası değişti. İslamcılığı törpülenip, milliyetçiliği ve devletperestliği kuvvetlendirilen AKP MHP’yle beraber müesses nizamın esas aktörü oldu.

Bütün bu yapılanlar iktidar açısından sonuç verdi. 1990’dan sonraki 25 sene boyunca siyasi gündemin tepesinde kalan Kürt meselesi gündemin gerilerine düştü ve Kürt partisinin Türkiye siyasetindeki gücü budandı. Malum, terör meselesi koduyla anılan Kürt meselesi kamuoyu yoklamalarında artık Türkiye’nin en önemli meseleleri arasında ilk beşte bile yer almıyor.

Bunlar iktidarın yapabildikleri.

Ama bir de iktidarın yapamadıkları var ve onlar da yapabildiklerini sürdürmeyi zorlaştıracağa benziyor. İktidarın yapamadıkları tabii ki yapabildikleriyle yakından ilgili. Meselenin kaynağıyla değil de tezahürleriyle uğraşmasının doğal sonucu olarak Kürt meselesi ya da Kürt vatandaşların Türkiye devletinin onlar için takdir ettiklerinden duydukları memnuniyetsizlik, geride kalan on sene boyunca değişmedi. Kürt kimliğinin kriminalize edilmesine, olağanüstü hâlin süreklileştirilmesine, Kürt siyasetçilerin cezalandırılmasına rağmen Kürtlerin büyük çoğunluğu Kürtlüklerinden, Kürtlükle ilgili haklarının peşinde olmaktan ve Kürt partisini desteklemekten vazgeçmedi.

Özetle, geride kalan on sene içerisinde Kürt meselesi gündemden düştü ve Kürt siyasetinin Türkiye siyaseti üzerindeki etkisi azaltıldı ve lakin Kürt meselesi olduğu yerde kaldı.

Bu durum iktidar açısından bazı komplikasyonlara yol açmış durumda.

Komplikasyonlardan ilki eksik meşruiyet. 2011’de her iki Kürdün biri iktidar partisini desteklerken bugün ancak her on Kürdün ikisi iktidar partisini destekler durumda. Bu hal Kürt meselesinde takip edilen siyasetin ve iktidarın Kürtler nezdindeki meşruiyetinin zayıfladığını gösteriyor. İktidar açısından bir meşruiyet açığı ortaya çıkmış durumda.

İkinci komplikasyon Kürt meselesinin kriminalizasyonunun doyum noktasına ulaşmış olması. Hem PKK’nin etkisizleştirilmesi hem de kriminalizasyon ve beka kartlarının aşırı kullanımı Kürt meselesini ve Kürt siyasetini kriminalize etmenin doyum noktasına ulaşmış olabileceğini gösteriyor. Suriye Kürdistanı’na büyük bir operasyonla kriminalizasyon marjı genişletilebilir ancak bu da ekonomik ve diplomatik açıdan yeni komplikasyonlara yol açabilir.

Üçüncü komplikasyon iktidardan düşme riskinin oluşması. AKP kaybettiği Kürt seçmenleri geri kazanamazsa ve kriminalizyonun doyuma ulaşmasından ötürü CHP önümüzdeki süreçte Kürt meselesine ve Kürt siyasetine yakınlaşmaya başlarsa AKP-MHP ittifakı iktidardan düşebilir.

Bu vaziyet iktidarın Kürt meselesinde 2015 sonrasında yaptıklarına bağlı olarak bir miktar başarılı olduğunu ancak elde edilen başarının maliyetinin 2024 sonrasında başarısızlık olabileceğini gösteriyor. Bu da 2024’ten sonra Kürt meselesi etrafında yeni siyasi gelişmelerin yaşanabileceği anlamına geliyor. Kürt meselesini de kapsayan bir normalleşme, Kürt meselesini dahil etmeyen ya da zayıf biçimde dahil eden ve esas olarak AKP’yle CHP’yi yeni bir anayasada uzlaştıran bir normalleşme ve tabii sertleşme bu muhtemel gelişmelerden başlıcaları.

Kürt meselesinde neredeyiz sorusuna CHP açısından baktığımızdaysa görünen şu: Kürt meselesinde iktidarın takip ettiği Kürt meselesini baskılama ve Kürt siyasetini etkisizleştirme siyasetine aman aman itiraz etmemesine, hatta bazı durumlarda bu siyasete onay vermesine rağmen, CHP sadece muhalefetin merkezinde olduğundan hem Kürt partisinin neredeyse karşılıksız kurumsal desteğini alabildi hem de Kürt seçmenlerin ilgisine mazhar olmaya başladı. Bu durum şu anlama geliyor: İktidarın Kürt meselesini gündemden düşürmesi, Kürt siyasetini etkisizleştirmesi ve Kürtlerin Türkiye siyasetinden beklentilerinin düşürmesi, CHP’ye maliyeti düşük bir fırsat penceresi açmış durumda. Bu da şu demek: Kürt meselesinde 2018’de bulunduğumuz durumdan daha iyi bir durumdayız. Çünkü meselenin gidişatına müdahil etmeye hazır yeni bir aktör var. Başka bir şey yapmanın imkânı var mıdır diye düşünmeye ya da yoklamaya başlayan bir aktör katılıyor siyaset sahnesine.

Üçüncü olarak, Kürt partisi açısından değerlendireyim. Kürt partisi derken HEP’ten DEM’e uzanan geleneğin partisini kastediyorum. 2015 – 2024 arası iktidar açısından başarısızlığın eşiğine getirmiş bir başarı dönemi olmuşken, Kürt partisi açısından, bekleneceği üzeri hemen hemen tam tersi olmuş durumda. Kürt partisi 2015-2014 arasında epey etkisizleşmişken şimdi yeni imkanlarla karşılaşmış görünüyor. Kürt meselesinin çözülmeyip baskılanması iktidar açısından komplikasyonlara yol açarken, Kürt partisi açısından yeni imkanlara, taze fırsatlara kapı aralamış görünüyor.

Bu yeni imkân ve fırsatlara geçmeden önce 2015-2024 dönemine dair birkaç tespit yapmak istiyorum. Kürt partisinin oyun kurucu parti olmaktan çıkıp etkisizleşmesinin ardında tabii ki aldığı seçmen desteğinin azalması ve adeta vebalı muamelesi görmeye başlaması, ‘dokunulmazlar’ statüsüne itilmesi vardı. Lakin, 2015’ten sonra çözüm sürecinin çökmesi ve devreye alınan kesif baskı siyaseti bu iki sonuca yol açan esas sebep olmakla beraber tek sebep olmadı. Türkiyelileşme ve sivilleşme eğilimine rağmen Kürt partisinin üzerine PKK’nin gölgesinin düşmesi ve Türkiyelileşme siyasetini yeni duruma göre güncelleyememek gibi Kürt partisiyle ilgili sebeplerle beraber toplumsal ve demografik değişim gibi daha nesnel faktörler de bu sebepler arasında oldu. Kürt nüfusun giderek daha genç, daha eğitimli, daha şehirli ve daha az yoksul hale gelmesi Kürt partisine olan bağlılığı azaltırken, siyasete ilgisizliği ve başka siyasi aktörlere olan ilgiyi artırdı. Keza, doksanların HEP’ini 2010’ların BDP’sine ulaştıran düşük yoğunluklu çatışma ya da kirli savaş mağdurlarının nüfus içerisindeki payı azalırken, olanların da enerjileri azaldı.

Bütün bu sebeplere bağlı olarak geride kalan yaklaşık on sene içerisinde Kürt partisinin gücü ve etkisi azaldı ve lakin birkaç şey daha oldu. İlkin, Kürt partisinin gücü beklendiği ya da hedeflendiği kadar azalmadı. Son iki seçimin de gösterdiği üzere Kürt partisi halen % 10’a yakın oy alabiliyor ve Kürt şehirlerinde rakipsiz. İkincisi, iktidar partisinin Kürtlerden gördüğü destek dibe vurdu. Ama hepsinden önemlisi Kürtler Kürtlüklerinden vazgeçmeye niyetleri olmadığını gösterdi. Hem kamuoyu yoklamaları hem de seçimlerde Kürt partisine verilen desteğin azalarak da olsa süregitmesi ama daha önemlisi iktidardan uzaklaşma Kürt meselesinin orta yerde durduğunu gösterdi.

Bu vaziyet Kürt partisinin önünde yeni imkanların ve taze fırsatların açılması anlamına geliyor. Vaziyet Kürt partisine her şeyden önce şunu söylüyor: Dayanacak kuvvetli bir zemin, açılacak yeni alanlar var.

Ancak bu fırsatların ve söz konusu kuvvetli zeminin hakkınca kullanılabilmesi ayrı bir bahis. Bunun olabilmesi için yapılması gerekenler var. Yapılması gerekenler kanımca şunlar…

Öncelikle şunun idrak edilmesi gerekiyor: Kürt partisinin 2019 - 2024 arasında takip ettiği, muhalefetle yanaşık düzen siyasetinin Kürtlere bir faydası olmadı. Olmadı, çünkü bu siyaset bir yandan iktidarla müzakere imkanını ortadan kaldırırdı, diğer taraftan da muhalefete kan kaybedildi. Üstelik bir de iktidar Kürt partisinin muhalefet verdiği destek üzerinden muhalefete şantaj yapabildi. Bu yanaşık düzen siyasetinin olumsuz çıktılarını ortadan kaldırabilmek için Kürt partisinin iktidardan da muhalefetten de özerkleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir de mevcut Türkiyelilik programının güncellenmesi gerektiğini.

Güncellenmiş bir Türkiyelilikten kastım Kürt partisini Kürdistanî olmayan bir Kürt partisi olarak yeniden inşa etmek. Kürt partisini Kürtleri tüm dertleriyle ve kesimleriyle temsil edebilecek bir Kürt partisi kılmak. İhtiyacın bu olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemin ardında şu türden bir tespit var: DEM geleneğinin 2012’ten beridir peşine düştüğü ve esas olarak Türkiye soluyla ittifak yaparak Türkiye’yi demokratikleştirmeye ve Kürt sorununu çözmeye çalışmak stratejisine yaslanan Türkiyelileşme siyaseti giderek daha az Kürdü heyecanlandırıyor ve Kürt olmayanları da partiye çekmiyor. Seçim sonuçları Türkiyelileşme adıyla anılan siyasetin ya da bu siyasetin hâkim yorumunun artık çalışmadığını, en azından işe yaramadığını gösteriyor. Bunun ardında da zannımca şu var: Kürtlerin genel olarak Türkiye demokrasisi için mücadele etme enerjileri kimlikleri için mücadele etme enerjileri kadar kuvvetli değil. Daha doğrusu Kürt partisinin siyasetinin odağına Kürtlük yerine Türkiye demokrasisinin konması Kürtlerin enerjisini düşürüyor. Fikrim bu. Aslında bunda çok şaşıracak bir şey de yok. Demokrasi Kürtler de dahil kalabalıklar için rasyonel bir mevzuyken, kimlik Kürtler de dahil kalabalıklar için daha çok duygularla ilgili ve ikincisinin yarattığı siyasi enerji daha yüksek. İnsanlar dilleri için, dinleri için gösterdikleri hassasiyeti demokrasi için göstermeyebiliyor. Nitekim, Türkiyeliliğin hâkim yorumunda kimlikle, Kürtlükle ilgili talepler geri planda kaldı, bu da Kürtlerin siyasi enerjisini azalttı. Sözünü ettiğim enerji kaybını durdurmanın bir yolunun güncellenmiş bir Türkiyelilik programından ve Kürt partisini kuvvetli bir egemenlik iddiası olmayan bir Kürt partisi kılmaktan geçtiğini düşünüyorum.

Öte yandan, Türkiyelilik programını güncellemek ve Kürt partisini Kürdistanî olmayan bir Kürt partisine dönüştürmek ihtimalinin kuvvetli olmadığını da belirtmek zorundayım.  Şundan dolayı: Kürt partisinde kadrolarının tek tipleşmesi, Öcalan’ın süregiden tecridi, Selahattin Demirtaş’ın siyaset orucu, Kürt kalabalıklarının büyüyen ilgisizliği, DEM’in kulvarındaki alternatifsizliği, bütün bu faktörlerin hepsi birlikte düşünüldüğünde, bugünkü Kürt siyaseti vasatından Kürt partisi için yeni bir rota ya da mevcut rotanın yeni bir yorumunun çıkması pek muhtemel görünmüyor.

Dolayısıyla, şu iki öngörüyle bitirebilirim: 1. Kürt partisinin önünde yeni imkanlar, taze fırsatlar olmakla birlikte, Kürt partisi bu imkân ve fırsatları kullanmak üzere kendisini yenilemek yerine şimdiye kadar yapılanları yapmaya, şimdiye kadar söylenenleri söylemeye devam edecek görünüyor. 2. Kürt meselesinde en kötüsü geride kalmış olmakla birlikte hızlı bir ferahlama dönemi henüz ufukta görünmüyor.

Teşekkür ederim.

*Dr.Mesut Yegen’nin Deng Dergisi’nin 01.06.2024 tarihinde Diyarbakır’da gerçekleştirdiği “Kürt Meselesi ; Nasıl Bir Gelecek Konferansı”nda yaptığı konuşma…

Deng Dergisi, sayı:133

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar