yazarlar makaleler
Acı bir olayın ardından (*)
9/17/2024

Mesud Tek

aa@aa

Bundan 3 yıl önce Dr. Qasımlo ve arkadaşları Viyana’da alçakça katledildiklerinde, duyarlı insanlar ve İKDP’nin dostları bir yandan olayın şokunu yaşarken, diğer yandan da “Qasımlo gibi karizmatik bir liderin yerini kim doldurabilir” diye düşünüyorlardı. Qasımlo gibi karizmatik bir kişiliğe sahip, Parti’yi İran-Irak savaşının sona ermesinden sonra ortaya çıkan yeni şartlarda yönetebilecek, Qasımlo’nun şehid edilmesiyle ortaya çıkan boşluğu doldurup, Parti’nin bu badireyi en az zararla atlatmasını sağlayabilecek lider kim olacaktı?

Kürdistan toprağı bereketlidir. Hele özgürlüğü için ayağa kalkmış bir halk, her türlü fedakarlığı göze almışsa, güvendiği, inandığı yolda ilerlemeye kararlı ve denenmiş bir siyasi önderliğe sahip ise, yeni liderlerini mutlaka ortaya çıkarır.

Qasımlo’nun yerini de ancak O’nun mektebinden mezun olmuş, O’nu yakından tanıyan, O’nunla mücadelenin sevincini ve üzüntüsünü yaşayan birisi doldurabilirdi. Ve nitekim de öyle oldu. Qasımlo’nun yerine “ben Qasımlo’nun öğrencisiyim” diyen ve parti saflarında “Dr. Said, Dr. Said Bedel” olarak bilinen Dr. Sadık Şerefkendi Genel Sekreterliğe getirildi.

Dr. Said çok kısa sayılabilecek bir sürede, Qasımlo’nun şehid edilmesiyle parti saflarında ortaya çıkan sorunları çözmekle kalmadı. Bununla birlikte, örgütsel, politik alanda parti çalışmalarına yeni bir ivme kazandırdı.

Dr.Said’i 10 yıl gibi uzun sayılabilecek bir zamandır tanıyorum. Tanıdığım Dr. Said kendine has çalışma disiplini olan birisiydi. Birlikte çalıştığı arkadaşlarında, herşeyden önce verim arardı. Onun için parti kadrosunun görevini yerinde ve zamanında yapması, herşeyden önce gelirdi.

Değim yerindeyse Dr. Said, İKDP’nin “jokeri” idi. Partinin aksayan her hangi merkezi bir organında, işleri düzeltmesi için düşünülen kişilerin başında Dr. Said geliyordu. Asıl olarak Parti’nin basın ve yayın işlerinden sorumlu olmasına karşın, O’nu bazan bir bölgenin askeri ve politik alanlarda yeniden örgütlenmesi için çaba harcarken görmek mümkündü.

Kişisel ilişkilerde son derece samimi ve babacandı. Ama örgütsel çalışmalarda disipline büyük önem veriyordu. Birlikte çalıştığı arkadaşlarının özel sorunlarıyla ilgilenir; onlara, bir polit büro üyesi veya Genel Sekreter olarak değil, bir dost, bir arkadaş olarak davranırdı.

Dr. Said bir Kürd yurtseveriydi, demokratıydı. Kürdistan’ın tüm parçalarındaki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyor, Kürd sorununun ortak noktalarını ön plana çıkartmaya özel bir önem veriyordu. Sık sık Kürd liderlerinin biraraya gelip “Şehidler Günü”, Peşmergeler Günü” ve benzeri önemli günleri ortaklaşa saptamaları gerektiğini dile getirirdi. Diğer parçalardaki Kürd halkının kazanımlarına büyük bir değer biçer, kendi kazanımları olarak değerlendirirdi. Sık sık “İran hükümetinin, Irak Kürdistanı’ndaki halkımıza gösterdiği dayanışma ve yardımda samimi olduğuna inanırsak; eğer Irak Kürdistanı’ndaki halkımızın çıkarları gerektiriyorsa, İran’a karşı yürüttüğümüz silahlı mücadelenin şiddetini gözden geçirmeye hazırız” diyordu.

Dr. Said aynı zamanda İran’daki muhalefet güçlerinin işbirliğine de büyük bir değer biçiyordu. Zaten bu amaçla katıldığı bir toplantıda şehid edildi.

 Kısacası Dr. Said 3 yıllık Genel Sekreterliği döneminde, bu onurlu görevi layıkıyla yerine getirdi. Gerçekten de “Qasımlo’nun öğrencisi” olduğunu ispat etti.

Dr. Said’in öldürülmesinden sonra, bu boşluğu kim dolduracak kuşkusuna kapılmamak gerekiyor. Çünkü, Qasımlo’nun bir başka öğrencisi olan Mustafa Hicri, bu onurlu ama o ölcüde de zorlu görevi omuzladı bile.

Dr. Qasımlo’nun arkadaşlarıyla birlikte partiye gerçek kimliğini kazandırıp, inişli çıkışlı yollardan geçirerek, Dr. Said ve arkadaşlarına teslim etiği mücadele bayrağı, onun ve arkadaşlarının elinde daha da yükselmiştir. Mücadelenin Mustafa Hicri ve arkadaşları tarafından daha da ileriye götürüleceğine kuşku yok. Çünkü aslolan mücadele, inançlı, yetenekli kadrolar ve halk yığınlarının desteğidir ki, İKDP bu saydığımız şeyleri bağrında taşıyan bir örgüttür.

(*) 27 Eylül 1992 tarihinde yayınlanan haftalık Azadi gazetesinin 20. sayısında yer alan değerlendirmem.

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar