10/3/2024
Roj Girasun
a@aaa
Şimdi bu 14 Mayıs seçimlerini hepimiz çok yakinen hatırlıyoruz herhalde. Kürt siyasetinin kategorik olarak muhalefet yanında konumlandığı bir görüntü vardı. Ve aynı zamanda ana akım Kürt siyaseti dışında aslında diğer parçaların grupların da Türkiye muhalefetiyle hareket ettiği bir genel tablo görüntüsü vardı. Ve aslında Kürt politik alanlarında bu seçimin kazanılacağına dair büyük bir beklenti hakimdi. Ancak 14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta ikinci turda yapılan seçimlerde elde edilen sonuçlar toplumda bir hayal kırıklığı yarattı, genel anlamda siyasette. Ve devamında aslında bir siyasetten uzaklaşma gibi bir durum ortaya çıkarttı. Ve devamında uzun sürmeden gittiğimiz bir 31 Mart seçimleri gündeme geldi.
Aslında 31 Mart seçimleri Kürtler ve Kürt seçmenler bakımından iki ana temadan oluşur.
Birincisi Kürtlerin hegemonik güç olduğu Kürt coğrafyasında ve Kürt siyasetinin baskın olduğu yerlerde seçim sonrasında bir kayyum atanıp atanmayacağı, yerel yönetimlerin devam edip etmeyeceği tartışması daha çok bir seçim sonrası konusu etrafında bir tartışma yürütüldü. İkincisi de aslında seçimlerin siyasal anlamının odaklanacağı bir İstanbul seçimi etrafında Kürt seçmenler konuşuldu. Aslında 31 akşamı ortaya çıkan sonuçlar seçimleri bir İstanbul seçimleri olmaktan çıkardı bir Türkiye seçimleri haline getirdi. Ve bu durum yeni dönemde Kürt meselesinde ve Türkiye muhalefetinin seyrini de büyük oranda belirleyecek bir yenilenmeye kapı araladı.
Bende Cuma Hocanın bazı belirlemelerinden hareketle bugüne gelmeye çalışacağım. 2002 seçiminden bugüne ve özellikle 2007 seçimleri sonrasında AKP ve HDP arasında konsolide olmuş bir Kürt seçmen vardı. 2007 yılında AKP’nin bölgede önemli bir hegemonik gücünün olduğu ve DEM parti geleneğini geride bıraktığı bir hal, devamında 2007’den 2015’e uzanan süreçte DEM partinin oylarını artırdığı ve 2015 seçimlerinde 7 Haziran seçimlerinde pik yaptığı bir fotoğraf gördük. AK Parti 7 Haziran 2015 seçimlerinde Kürdistan’da tarihinin en düşük oyunu alırken ana akım Kürt siyaseti 1991 seçimlerinden bu yana en yüksek oranda oy aldı.
Öyle ki daha önceki 2002 yerel seçimlerinde 12 ilde birinci parti olmasına rağmen dönüp baktığımızda en yüksek oy aldığı şehir Diyarbakır’da yüzde 56, Karsta 17 ile birinci, Siirt’e yüzde 21 ile birinci vs. ve bunlar hatırlanması gereken durumlar. Geçmişe nazaran birinci olduğu şehirlerde fark yarattığını bize söylüyor.
Peki 31 Mart seçimleri Kürtler ve Kürt seçmenler bakımından neyi ortaya koydu. Birincisi evet Türkiye muhalefetinin elde ettiği başarı ve ana akım Kürt siyasetinin Kürdistan’da belediye sayılarını arttırması ve AK Partinin kısmi gerilemesi nedeniyle belki çok konuşulmadı ama en çarpıcı gelişme sandığa katılımdaki trajik düşüş oldu. Kürt kentlerinde, 16 Kürt kentinde Kürt siyasetinin denge ve hegemonik güç olduğu yerlerde sandığa katılım oranı Türkiye ortalamasının 10 puan aşağısındaydı. Yüzde 69-70 civarında… Öyle ki kırsal ile şehirleri ayırmaya başladığımızda aslında kırsaldaki muhtarlık seçimleri gibi sebeplerin teşvik edici etkisi olmasa bu oy oranın daha da aşağılarda seyredeceğini görüyoruz.
İkinci mesele olarak İstanbul seçimlerinden bahsetmiştik. Bu Türkiye sathına batı metropollerine yayıldı. Kürt seçmenlerdeki toplumsal muhalif kimliği parti kimliği aşındırmaya başladığı gerçeği. Daha önce de taktiksel nedenlerle oy verdiği muhalefet partileriyle Kürt seçmeleri arasındaki yakınlığın arttığı ve artık bu siyasi partilere yakınlaşmanın oluştuğu Cumhuriyet Halk Partisi. CHP’nin şu an itibariyle bölgede henüz olmasa bile Türkiye metropollerinde Kürtlerin ikinci partisi haline geldiğini görüyoruz. Bu da başka bir çarpıcı sonuç.
7 Haziran seçimlerinden bugüne DEM parti her genel seçimde Kürdistan’ın ilçelerinde ve illerinde kadar oy kaybetti. Ve bu oy kaybı öyle tolere edilebilecek bir oranın ötesindedir, Hatta şöyle söyleyebilirim 7 Haziran seçimlerinde DEM parti geleneğine oy vermiş her 10 Kürt’ten 4’ü bugün DEM partiye oy vermiyor. Tabi bununla beraber aynı oranda AKP’nin güçlenmediğini de görüyoruz 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana. Aslından 7 Haziran 2015 seçimleri ve devamında, 2018 genel seçimleri devamında, 2023 seçimlerin bize diğerleri diye konuştuğumuz parantezin güçlendiğini, burada bir birikmenin varlığının aratarak devam ettiğini söylüyor. Son seçimlerde CHP dışında Yeniden Refah, Hüdapar gibi partilerin buraya dahil olduğunu ifade edebiliriz.
Şimdi bu son yerel seçimlerin Türkiye’de muhalefet ve iktidar için bir yenilenme arayışı, bir tartışma alanı yarattığı söylenebilir. Bir kere Türkiye’de siyasete yeniden rekabeti getirdi ve bu rekabet muhtemelen siyasete bir kalite getirecek. Ve tabi bu rekabet alanlarından birinin Kürt meselesi olması muhtemel. Ve burada rekabet unsurunun Kürt meselesinde demokratikleşme mi yoksa otoriterleşme mi yol açacağı soru işaretlerinden birisidir. Bu konunun belki de belirleyici bir başka yansıması Kürt siyasetinde hâlihazırda var olan kategorik olarak muhalefetin yanında konumlanıp iktidarın karşısında konumlanmak ile Kürtlere çekilen ve esnek bir pozisyon alan iki ayrı tutum, yeni dönemde karşıya gelecek gibi görünüyor Kürt siyasetinde ve düşün dünyasında.
Bu da muhtemelen bu aktörler arası rekabet ile siyasi partiler arasındaki rekabetin belirleyicilerinden birisi olma mukabilinde.
Peki bu yeni dönemde bu bahsettiğimiz 31 Mart seçim sonuçlarıyla beraber altı çizilen ama artık trend olabileceğini ifade edebileceğimiz neler var?
Bir defa artık eskisi gibi bölge Kürtleri ile metropol Kürtleri çok benzer denklemlerde yada farklı yada çok küçük farklarla, tonlarla okuyamıyoruz. Çok net bölge Kürtleri ile metropol Kürtleri diye ayırt edebileceğimiz bir ayrışma var. Ve Kürt siyasetinin olağan, alışılagelmiş haliyle bu iki ana eksene iki ana coğrafyaya benzer şeyler söyleyerek aynı oranda güçlenmesi mümkün görünmüyor. Ve yine aynı şekilde metropol Kürtlerinin bir merkez arayışı ile bölge Kürtlerinin, Kürdistan Kürtlerinin bir merkez arayışı arasında bir farklılaşma var. Cuma Hoca bahsetti, bir tarafta bir merkezi partinin zayıflaması var ama metropol Kürtleri aslında o ihtiyacı çoktan doldurmuş görünüyor. Yani Kürtlerin bir devlet partisi arayışları en azından bugün itibariyle CHP’ye bir yönelim sağlamış görünüyor ve bunun küçük refleksif bir tepkiden öte kalıcı olma emareleri görünüyor.
Bu aktörler arasındaki rekabet önümüzdeki dönemde cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmalarında tekrar gündeme gelecek. 2019 ile 2023’a girerken hatırlarsınız 4 yıl boyunca bu aktörler üzerinden biri seçim konuşmuştuk. Bu aktörler arasındaki rekabette Kürt meselesi belirleyici meselelerinden biri haline gelecek görünüyor. Ve yine Kürt toplumu ile kuracakları ilişki ve buradan alacakları oyun ya da desteğin kendilerine ne kadar kaybettirecekleri, ne kadar kazandıracakları veyahut Türkiye’deki farklı toplumsal kesimlere, milliyetçilere ne söyleyecekleri gibi hesaplar belirleyici olacak.
Ama görünen başka bir mesele bundan böyle Kürt siyasetinin ya da genel anlamda Kürtlerin yekûn bir halde bölgede ve metropollerde aynı aktörlere yöneliminin daha zor olacağı, bu da bazı fırsatlarla beraber bazı riskler de getirebilir diye düşünüyorum.
Son 5-6 yılda yaptığımız bütün araştırmalarda gördüğümüz bir trendden bahsetmek istiyorum. Hem kendini Kürt milliyetçisi olarak tanımlayanların sayısı artıyor hem de kendilerini Türkiyeli olarak ifade eden Kürtlerin oranı artıyor. Şimdi Cuma hoca bahsetti, şimdi Türkiyelileşme ile Kürdistanileşmeyi karşı karşıya getirmek doğru bir şey olmayabilir. Ben buna katılıyorum. Aslında biraz Kürtlüğü içeren bir Türkiyelilikle Türkiyeliliği içeren bir Kürtlük formu gelişiyor. Bence bu yeni hal dediğimiz yeni bir mesele. Üzerinde biraz konuşmamız gereken, kafa yormamız gereken milliyetçiliğin form değiştirmesi mi bilmiyorum ya da zor zamanlarda bir korunma alanı mı, ya da son 7 8 yıllık zor zamanda kendini ifade etmenin bir yolu mu bilmiyorum, önümüzde öyle bir fotoğraf var. Evet, 7 Haziran 2015 seçim sonrası DEM parti bir oy kaybı yaşıyor düzenli olarak. Ancak şunu söyleyebilirim, Kürt partisi denilen parti hala tarihinin en yüksek oyunu alıyor, 90’lara kıyasla daha yüksek bir oy alıyor.
Ama bununla beraber 90’lardan bu yana gördüğümüz başka bir şey var; Kürtlerin aynı oranda bir Ankara parti arayışı var. Bu Ankara parti arayışı genel anlamda Kürtlükle barışık bir devlet parti arayışı. Cuma Hocanın biraz önce bahsettiği entegrasyon barış siyaseti bence biraz da Ankara ile barışık bir Kürtlük diye nitelendiriyorum. Aslında 07 Haziran’da HDP’nin aldığı yüksek oy oranı orada dayak yemeden Kürtlüğünü ifade etmek isteyen Kürtlerin arayışıydı. 07 Haziran’dan sonra HDP’den kopan seçmenler, AK Partiye gidenler, devamında ondan kopanlar, bugün CHP ve diğer parantezin yükselişi ilginç bir şekilde HDP’den akan oylarla olmuyor, AK Partiden gidenlerden oluşuyor. Bu tek başına muhafazakârlıkla açıklayabileceğimiz, muhafazakâr Kürtlerle açıklayabileceğimiz bir şey değil, bu daha çok devlete yakınlık ve uzaklıkla anlamlandırmamız gereken bir mesele.
CHP’nin Kürtlükle henüz barışık olduğunu düşünmüyorum tabi ki. CHP’nin böyle bir arayışı var ancak henüz böyle bir ufku yok.
Son yıllarda Kürt gençliği ile ilgili yaptığımız araştırmada Kürtçeden, Kürt kültüründen bir uzaklaşmanın olduğu, ancak Kürt talepleri konusunda bir yükselme, bir sahiplenme olduğunu görüyoruz. Ama aynı zamanda kültürel kürtlük ile politik kürtlük arasında bir makasın açıldığı da bir gerçek.
01.Haziran 2024
* Roj Girasun’un 01 Haziran 2024 tarihinde Deng Dergisi’nin düzenlediği “Kürt Meselesi; Nasıl Bir Gelecek Konferansı”nda yaptığı konuşma.
Deng Dergisi, sayı:133
- Seçim değil, devrim…
- Zaloğlu Rustem Kürddür Ama Kürdler Zaloğlu Rustem Değiller
- Antirasyonel Ve Antimodern Bir İdeoloji Olarak İslam
- Kürdistan'da Milliyetçilik: Tarihsel ve Sosyopolitik Bir İnceleme
- Kürt Meselesinde Neredeyiz? *
- Kürdlerin Geleceği Konusunda Birkaç Söz
- Yeni Ortadoğu ve Kürdistan*
- 31 Mart Seçim Sonuçları Kürt Meselesi Bakımından Ne İfade Ediyor?*
- Nasrallah’ın ölümü
- ULUSLARARASI KAMU HUKUKU BAKIŞ AÇISI İLE TRÜKİYE–IRAK-GÜVENLİK PORTOKULU VE KÜRTLER