Türkçe | Kurdî    yazarlar
Mehmet Tatlı: Molla rejimi çatırdarken

2025-01-05

Pezeşkiyan İran’ın Gorbaçov’u mu olacak?

İran’da molla rejiminin bölgesel ve iç politikadaki konumu, son bir yılda dramatik bir şekilde değişti. Suriye’de Esad rejiminin çöküşü, Lübnan’da Hizbullah’ın İsrail karşısında aldığı ağır darbe ve Hamas’ın Gazze’deki yenilgisi, İran’ın “Direniş Ekseni” stratejisini derinden sarstı. Bu gelişmeler, reformist Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın ülke içinde elini güçlendirirken, molla rejiminin geleceğini tartışmaya açtı.

Sistemik kırılmanın anatomisi

İran İslam Cumhuriyeti’nin mevcut krizi, üç temel dinamiğin kesişiminde şekilleniyor. Birincisi, “ileri savunma doktrini” olarak adlandırılan bölgesel proxy (vekalet) stratejisinin çöküşü. Kasım Süleymani ve Hasan Nasrallah’ın ölümünden sonra Suriye’nin kaybı, sadece lojistik bir koridor kaybı değil, aynı zamanda İran’ın 1979’dan bu yana inşa ettiği jeopolitik vizyonun iflası anlamına geliyor. İkincisi, ekonomik zorluklar ve uluslararası yaptırımların yarattığı toplumsal baskı. Üçüncüsü ise, reformist hareketin Pezeşkiyan ve Cevad Zarif liderliğinde yeniden canlanması.

Meşruiyet krizi ve reform girişimleri

Sistemin meşruiyet krizi, seçim katılım oranlarında dramatik düşüşle kendini gösteriyor. 2024 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 41’e gerileyen katılım oranı, 1979’dan bu yana en düşük seviye. Yeni cumhurbaşkanının, seçmenlerin sadece yüzde 32’sinin oyuyla göreve gelmesi, rejimin temsil krizini derinleştiriyor.

Pezeşkiyan yönetiminin WhatsApp ve Google Play’i serbest bırakma kararı, reform sürecinin ilk somut adımı olarak görülüyor. Bu kararın doğrudan cumhurbaşkanlığı kurullarında alınması ve dini lider ile tartışılıp tartışılmadığının belirsizliği, reformist kanadın inisiyatif alma cesaretini gösteriyor. İran’ın eski Dışişleri Bakanı ve şu an Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Cevad Zarif’in The Economist’teki yazısında İran’ın dersler çıkardığını ve işbirliği arayışında olduğunu belirtmesi, reformcu hareketin yeni bir momentum kazandığına işaret ediyor.

Dış politika ve yeni dengeler

İran, Trump karşısında tarihinin en zayıf döneminde bulunuyor. Hava savunma sistemleri zayıflatılmış, inanması zor istihbarat açıkları vermiş, proxy ağı dağılmış ve ekonomisi çökmüş durumda. Devlet televizyonu bile elektrik kesintilerinden dolayı sağlıklı yayın yapamıyor. İsrail ise Suriye’nin düşüşünü fırsat bilerek, İran’ın nükleer tesislerine yönelik olası bir operasyonun hazırlıklarını yapıyor. Trump ve Netanyahu hükümeti, İran’ın mevcut zayıflığını “tarihi bir fırsat” olarak değerlendiriyor.

Üç senaryo ve Gorbaçov analojisi

İran’ı önümüzdeki dönemde üç olası senaryo bekliyor:

Hızlı siyasal ve ekonomik reform: Pezeşkiyan yönetiminin uluslararası sistemle entegrasyonu hedefleyen, kontrollü bir dönüşümü başarıyla gerçekleştirmesi ilk seçenek. Bu senaryo, mevcut dinamikler göz önüne alındığında en düşük olasılığa sahip. Molla rejimi özellikle kendi halkına karşı tavrında en ufak dönüşüm çabası göstermiş değil.

Reform girişimlerinin tetikleyeceği çöküş: Tıpkı Gorbaçov‘un glasnost (şeffaflık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) hamlelerinin Sovyetler Birliği’ni çok hızlı bir biçimde çöküşe götürmesi gibi, Pezeşkiyan’ın reform girişimleri rejimin sonunu getirecek bir sivil örgütlenme ya da kaos dalgası yaratabilir. Pusuda bekleyen Trump ve Netanyahu için de en kansız ve maliyetsiz seçenek bu olabilir.

Dış müdahale senaryosu: İran’ın özellikle nükleer programı gerekçe gösterilerek ABD ve İsrail’in olası askeri operasyonlar ve hibrit savaş yöntemleriyle rejimi bilfiil çökertmesi. Mollaların nükleer programa dair kararlı mesajları mevcut güç ilişkilerinde bu senaryoyu öne çıkarıyor. Fakat bu seçeneğin çok maliyetli ve tehlikeli olduğunu unutmamak lazım.

Yeni konjonktür İran’da değişimi zorunlu kılıyor

Molla rejimi, 1979’dan bugüne tarihinin en kritik kavşağında bulunuyor. Bir yandan Mesud Pezeşkiyan ve Cevad Zarif’in temsil ettiği reformist hareket sistemin içinden değişim umudu vaat ederken, diğer yandan İsrail ve ABD gibi dış aktörler rejimin zayıf anını kolluyorlar. Bu iki dinamik arasında sıkışan rejim, artık klasik baskı yöntemleriyle ayakta kalamayacağının farkında.

Üstelik batı cephesindeki sorunlar yetmezmiş gibi, Afganistan ve Pakistan arasında giderek tırmanan çatışmalar, İran’ı doğu sınırlarında da yeni güvenlik önlemleri almaya zorluyor. Bu çok yönlü baskı, rejimin kaynaklarını ve dikkatini bölüyor.

İran’ın geleceğini şekillendirecek en kritik faktör, belki de toplumun değişime olan arzusu ve inancı olacak. Şimdiye kadar İran’daki reform girişimleri genellikle siyasi elitlerin kendi içindeki güç mücadelelerinin yansıması olarak görüldü. Ancak sinyallerini gördüğümüz bu yeni dönüşümün yönünü ve hızını belirleyecek olan, multikültürel yapısıyla İran toplumunun bizatihi kendisi olabilir.

Medyascope

BASINDAN