Türkçe | Kurdî    yazarlar
Ali Bayramoğlu: 2025’e başlarken Kürt meselesi

2024-01-02

Anlaşılan, Kürt meselesi-çatışması 2024 yılı kadar 2025 yılının da en önemli gündem maddesi olacak. Yıl geçişine birkaç gün kala, 28 Aralık’ta yapılan Öcalan DEM heyeti görüşmesi ve ardından gelen açıklamanın sürmekte olan bir tartışmaya, iktidarın açılım hamlesine ivme kazandırdı.

Buluşmanın iki önemli sonucu olduğu söylenebilir.

Öncelikle, iktidarın açılım hamlesinin kapsayıcı bir çatışma çözümü sürecine dönebileceğine dair bir umut, hatta beklenti doğurdu. Zira Öcalan’la birlikte hem devletin önerisine bir yanıt geldi, hem çatışmanın iki ucundaki taraf “çözüm” önerisi ve istikametinde yüz yüze geldiler.

İkinci önemli sonuç, DEM çevrelerinde ve Kürt kesimde, Öcalan çıkışıyla birlikte açılım hamlesine bakıştaki tereddüttün kaybolması, bir sahiplenme ve destek dalgasının doğması oldu.

Çatışma çözümleri, her şeyden önce barış fikrine doğru bir iklim, bir eğilimi ifade ederler, daha doğrusu yol alabilmek için böyle bir iklime ihtiyaç duyarlar. Bu bakımdan gelinen nokta önemlidir. İlk adımı Bahçeli attı. Bir süre sonra Erdoğan sahiplendi. En nihayet Öcalan benimsedi. Bu tablo, mevcut koşullarla açılımın zaman içinde yol alarak ciddiye bindiğini göstermeye yeter.

Peki, mevcut koşullar neler? Kimilerinin açılım, Öcalan’ın ise paradigma olarak adlandırdığı “model” hangi unsurlardan oluşuyor? Bu modelin bilinenleri ve tarafların mutabık oldukları ögeleri neler? Üç husus öne çıkıyor. Bunlar sırasıyla, 1. Silahların bırakılması; 2. Siyaset yolunun açılması; 3. Türk-Kürt ittifakı-bütünlüğü olarak gözüküyor.

Ancak bundan sonra nasıl yol alınacak, mümkün olursa açılım sürece nasıl dönecek? Esas soruları bunlar oluşturuyor. bu bakımdan modelin bilinenleri kadar (şu an itibariyle) bilinmezleri de belirleyici olacak.

Ufukta üç bilinmez alan görünüyor.

İlk bilinmez alan ve ilgili sorular şunlar Kürt meselesinin talepler ve haklarla ilgili boyutu bir noktada devreye girecek midir? Bu soruya bağlı olarak, çözümün biçim alacağı mecra neresi olacaktır? İlişki Öcalan-iktidar arası dolaylı ilişkilerle mi yürüyecektir yoksa mevcut siyasi partilerin meclis üzerinden devreye girecekleri başka bir zemin mi oluşacaktır? Bu zemin, akla kaçınılmaz olarak anayasayı getirir. Yeni bir anayasa, silahların bırakılmasının, siyaset yolunun açılmasının dışında, Kürt tarafının, en azından yeni bir vatandaşlık tanımı, yerel yönetim yetkileri gibi taleplerinin karşılanmasının yolunu açabilir. Bu bilinmez alan, iktidar-devlet ve Öcalan arasındaki görünür bir beklenti farkını oluşturuyor. İktidar demokrasi sözcüğünü, Kürt meselesi vurgusunu hiç kullanmazken DEM’in Öcalan adına yaptığı açıklamada “demokrasi” öne çıkan bir kavram oldu. Nitekim, Öcalan’ın açıklamasında sorunu meclise taşımak ibaresi yer alıyor ve DEM’in ilk hamlesi de siyasi partilerle görüşeceği yönünde oldu. Bunlar yeni bir toplumsal sözleşme hedefini akla getiriyor. İktidarın bu konuda alacağı olumlu tavır, açılımı sürece dönüştürebilir. Bu olmaksızın silah bırakma konusunda tek yanlı ısrarın ne tün gelişmelere işaret edeceğini kestirmek şu anda pek mümkün değil.

İkinci belirsizlik Kuzey Suriye’yle ilgili görünüyor. Bu bölgede yıllar içinde, Kürt hareketi için toplumsal, siyasal, hatta ekonomik bir yaşam alanı oluşturdu. Türk devleti bu durumu geleceğe yönelik güvenlik tehdidi olarak görüyor. Türkiye’nin talepleri, PKK’nın bölgeden çekilmesi ve PKK’sız bir Kürt dokusunun Suriye merkezi hükümetine, üniter devlet yapısına entegre olması yönünde. Kürt hareketinin varoluş meselesi de ortada. Bu paradoksa çözüm, farklı beklentilere yanıt nasıl bulunacak? Kürt hareketi, Kuzey Suriye’deki varlığını tamamen sona erdirebilecek mi? Yoksa Kuzey Suriye’de Kürt hareketine dolaylı bir alan mı bırakılacak? Bu çerçevede elbette bir de Öcalan ve PKK mensuplarının hukuku meselesi var. “Umut hakkı” bir af mekanizmasına dönüşecek mi? Zor, ama gerçek sorular bunlar.

Üçüncü belirsizlik Kürt Hareketi’nin bizzat kendisine ilişkin. Kürt Hareketi, tek parçalı değil. PKK, 45 yıldır bir ayaklanmanın öncüsü ve lideri. Bu süre içinde Kürt hareketinde silahlı unsurların yanına sivil siyasi ve toplumsal unsurlar eklendi. Bölgede göç, kırsal alanların boşalması, kentlerin aşırı büyümesi, sınıfsal yapının yenilenmesi gibi unsurlar üzerinden toplum-siyaset ilişkileri yeniden şekillendi. Bu gelişmeler, Kürt aktörlerinin tek bir özneye indirgenemeyeceğini, farklı eğilimlerden ve parçalardan oluştuğunu gösteriyor. Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, Kandil’in tavrı, Öcalan’ın tavrı, DEM’in tavrı, Türkiye’deki Kürt topluluğunun tavrı gibi faktörler arasındaki uyum atılacak muhtemel adımlarda önemli bir mesele ve muhtemel bir sorun alanıdır.

İzlemek, beklemek ve olumluyu desteklemek gerek.

Karar

BASINDAN