2024-12-13
Ya tutarsa!
Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin çökmesinin ardından Devlet Bahçeli’nin Öcalan açılımını devlet aklı olarak değerlendiriyor, Erdoğan’ın Suriye yatırımını büyük kazanım olarak övüyor, Özgür Özel’in devrilmeden hemen Önce Beşar Esad’la görüşülmesi çağrısını ise vizyonsuzluk olarak gösteriyorlar.
Meğer her şey büyük bir planın parçasıymış. Peki, sorarım size, madem Esad’ın devrileceğini biliyor ve bu yüzden Kürtlerle bir açılım planlanıyordu, öyleyse Erdoğan neden Esad’la görüşmek istedi? Minnet etmeseydi, tehdit etseydi, sonra devrildiğini görseydik çok daha büyük bir şov yapmış olmaz mıydı? Şimdi biz uyarmıştık diyebiliyor Esad devrildiği için ama eski hasmını neden uyarmak, kurtarmak istedi ki?
Suriye’deki rejim değişikliğinden haberdar olan büyük devlet aklı Kürt açılımını neden yıllar önce yapmadı da yumurta kapıya dayanınca yaptı? Neden bir yandan PKK’dan silah bırakma taahhüdü isterken öte yandan kayyım politikasıyla Kürt siyasetçilere baskı uyguladı?
Erdoğan ve Devlet Bahçeli büyük bir oyunun aktörleri olarak stratejik karar almaktan ziyade, onları neyin beklediğini bilemez bir halde biri bir ihtimale, diğeri başka bir ihtimale yatırım yapmış gibi görünüyor. Böylelikle yaptıkları siyasetin derinliği devlet aklını değil, “Ya tutarsa” taktiğini çağrıştırıyor. Her halükârda bu muhteşem ikiliyi büyük devlet aklı diye alkışlamaya hazır bir kitle var nasıl olsa.
Hakan Fidan’ın Meclis’te DEM grubuna çıkışması da Öcalan açılımında nereden u dönüşü yapacaklarının sinyalini veriyor.
Ana muhalefet lideri Özgür Özel’in dış politikaya bu kadar yabancı olduğu bir ülkede elbette keçinin bulunmadığı yerde kuzuya Abdurrahman Çelebi muamelesi yapılacak. Ancak ana muhalefet liderinin milli konularda bu kadar dışarıda bırakılması da normal bir durum değil.
Erdoğan şirket gibi yönettiği devleti kendi devleti gibi görmeseydi, ana muhalefeti bu kadar kritik konularda bilgilendirirdi. Ülkemizin geleceğini ilgilendiren hayati meseleler sır olarak saklanmazdı. Bizi yarın neyin bekleyeceğini sis perdeleri ardından görmeye çalışmaz, Erdoğan ve ekibinin bizi nereye götürdüğünü biliyor olurduk.
İşini bilen, nereye varacağından emin bir şekilde bu konularda daha şeffaf olabilir ve bu şeffaflıkla da vatandaşına güven verebilir. Ancak yarın ne yapılacağına bugünkü gelişmelere göre karar verilirken o güven sağlanamıyor.
İç politikada dahi, bir adım atmadan önce halkın olaya bakışını mayın eşekleriyle ölçüp buna göre belirlemeye çalışan bir yönetimde devlet aklı olduğunu zannetmiyorum.
Her daim kazanan ata oynayan bir noktada illa ki kazanacaktır, değil mi? Erdoğan ABD ve İsrail ile müttefik olarak bir şekilde kazanan tarafta yer almış oldu.
Bu arada milyonlarca sığınmacı ülkemizin demografisini bozmuş, sığınmacılar yüzünden kayıtsız iş gücü ekonomimizin dengesini bozmuş, yüzlerce insan sömürülmüş, kendi vatandaşı işsiz kalmış, emlak piyasası patlamış, milyonlarca insan ölmüş, yüzlerce Türk askeri bir hiç uğruna hayatını kaybetmiş, ne gam?
Ama kazanan Erdoğan. Ne kazandı peki?
Kaos ve genel seçimde bozdurup harcayacağı bir mesele. O zamana kadar bu olayın rüzgârı kalır mı, yoksa içinden çıkılmaz bir bataklıkta mı debeleniriz, bilen yok.
Medyascope
BASINDAN