yazarlar makaleler
Zaloğlu Rustem Kürddür Ama Kürdler Zaloğlu Rustem Değiller
10/14/2024

Mesud Tek

aa@aa

Mesud Tek

 

Konferansımızın konusu Kürd meselesi ve nasıl bir gelecek? Bu her iki konu birbiriyle ilintili ve birbirini tamamlıyorlar.

 

Kürd meselesinden ne anlaşıldığı, tanımı, çözümü, çözümü için izlenmesi gerekli yol ve yöntemler konusu, uzun yıllardır siyasetin temel konuları arasında yer alıyor.

 

Kürd meselesinde yer alan tarafların, nasıl bir gelecek sorusuna verecekleri cevabı, onların meseleyi nasıl gördükleri belirliyor. Bu nedenle Kürd meselesinin ne olduğu konusu öncelik taşıyor. 

Sorunun taraflarından birisi ve aynı zamanda yaratıcısı olan devlettir. 

Değerli araştırmacı-yazar Mehmet Bayrak, devletin Kürd meselesini nasıl gördüğünü özlü bir biçimde şöyle ifade ediyor: “Devlet aklı resmi planda ret ve inkarcı, gizli planda itirafçı ve kabulcüdür.” 

Resmiyette “Kürd diye bir millet, Kürdistan diye bir ülke yoktur” diyen devlet, Kürd ulusal hareketlerini bastırmak amacıyla yaptığı araştırmalarda ise olabildiğince gerçekcidir.

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra kurulan yeni Türk devleti, Osmanlı’dan arta kalan çok etnisiteli toplumu tek bir kalıba sokmayı, Türkiye’de yaşayan herkesi “Türk-Müslüman” yapmayı temel hedef olarak belirledi. “Tek vatan (Türkiye), tek millet (Türk), tek devlet (Türkiye Cumhuriyeti) , tek bayrak (Türk bayrağı), tek dil (Türkçe) ve tek din (İslam)” hedefli tekçi bakış, devletin temel siyaseti haline geldi. Süreç içinde bazı ufak-tefek değişiklikler görülse de, gnümüzde TC’nin Kürd meselesine ilişkin siyasetine bu üniter anlayış yön veriyor. Bugüne kadar Türkiye’yi yöneten siyasal iktidarlar bu anlayış doğrultusunda davrandılar. Red-inkar-sürgün ve asimilasyon politikasını amansızca sürdürdüler, Soykırım dahil tüm yollara başvurdular. 

 

Devletin resmi görüşüne göre Kürd sorunu Türkiye düşmanı bazı iç ve dış mihrakların yarattığı ve kışkırtığı bir sorunudur. Türkiye’nin birliği ve bekası herşeyin üstündedir ve bunların korunması için yapılan herşey meşrudur.

Bu anlayış değişmediği müddetçe devletin biz Kürdlere uygun gördüğü gelecek ise malum. İşgal, ulusal baskı ve asimilasyonun devam etmesidir. Kürdün anasını görmeyeceği bir gelecektir. 

 

Meselenin bir diğer temel tarafı da Kürd halkıdır. Tüm renkleriyle Kürd siyaseti, çözüm önerisi ve izlenilecek yol ve yöntemler konusunda farklı önerilere sahip olsalar da, meselenin tanımı konusunda hemfikirler: Kürd meselesi ülkesi emperyalistler ve bölgesel işbirlikçileri tarafından dörde bölünen bir halkın kendi kaderini tayin hakkının gasp edilmesidir, devletini kurma hakkının elinden alınmasıdır. 

 

Bu durumda biz Kürdler de nasıl bir gelecek konusunda hemfikiriz. Kendi geleceğimizin tarafımızdan belirlendiği, kendi ülkemizde nasıl yaşayacağımıza kendimizin karar vereceği bir gelecek. Tüm renklerimiz ve seslerimizle barış içinde bir arada yaşadığımız bir gelecek. Bu amaca uluşmak için izlenecek politikalar, yol ve yöntemler konusuna gelince...

 

Ne yapmalı?

Her şeyden önce Kürd meselesi sömürgecilerin iddialarının aksine siyasi bir

sorundur ve çözümü de siyasi olacaktır. Siyaset ise mümkünü gerçekleştirme, fırsatları değerlendirme ve sonuç alma sanatı olarak tarif edilir. Geleceğimizi planlarken siyasetin sözkonusu tariflerini gözönünde bulundurmalı ve buna uygun davranmalıyız. 

 

Kürd ulusal demokratik mücadelesinin başarıya ulaşması noktasında, Kürd tarafının meselenin doğru bir tanımında ortaklaşması olumludur ama tek başına yeterli değildir. Kısa ve uzun vadeli ortak hedeflerin tespitinde, bu hedefler uğruna yürütülecek mücadelenin biçimi konusunda da hemfikir olunmalıdır. 

Bir başka ifade ile özgür bir gelecek için ortak bir stratejiye ve buna uygun mücadele anlayışı ve örgütlere ihtiyacımız var. 

 

Ortak strateji belirlenirken, Kürd sorunun sadece bir toplumsal kesimin değil, tüm Kürdlerin sorunu olduğu gerçeğinden hareketle, hiçbir kesim dışlanmamalıdır. Ulusal streteji, tüm toplumsal kesimlerin katılımıyla, ortak ulusal talepler ekseninde oluşturulmalıdır.

 

Ortak ulusal strateji belirlenirken Kürdistan’ın parçalı yapısı, bölgedeki siyasal durum, sömürgeci devletlerin birbirleriyle olan ilişkileri ve bölgeyi dizayn eden büyük devletlerin bölgeye yönelik politikaları da mutlaka dikkate alınmalıdır. 

 

Geleceğimizi planlar ve strateji belirlerken, en büyük yardımcımız, özgürlük mücadelemizde bize pahalıya mal olan tecrübelerimizdir. Kürd halkı Ortadoğu gibi, hiç bir zaman istikrar yüzü görmeyen, iç savaşların eksik olmadığı bir bölgede, 200 yılı aşkın bir süredir ulusal hakları için mücadele ediyor, direniyor ve savaşıyor. Bu uzun mücadele sürecinin bize gösterdiği bir gerçek var, o da bölgemizde, Kürdleri de ilgilendiren siyasal değişikliklerde iç dinamiklerden ziyade dış dinamiklerin daha etkin olduklarıdır. Bilmeliyiz ki Kürd ulusal demokratik mücadelesi ne kadar güçlü ve örgütlü olursa olsun tek başına değişimi sağlayamaz. Bir başka ifade ile, tek başına Diyarbekir Ankara’yı, Mahabad Tahran’ı, Qamışlo Şam’ı değiştiremez. Kürd ulusal demokratik mücadelesi bu ülkelerdeki değişim ve demokrasi mücadelesinin motoru değil, ancak ve ancak kararlı ve etkin bir partneri olabilir. Unutmayalım ki Rustemê Zal Kürd’dür ama Kürd halkı karşısına çıkan her pehlivanı yenen Rustemê Zal değildir.

 

Ulusal kurtuluş mücadelemizde biriktirdiğimiz deneylerin en önemlilerinden birisi de, Kürd ulusal hareketinin temel amacına ulaşması, yani kendi kaderini tayin etme hakkını elde etmesi, eğer Ortadoğu’da tüm bölgeyi kapsayan köklü alt-üst oluşlar yaşanmazsa, adım adım ilerleyen reformcu bir sürecin ürünü olacağıdır. Bu nedenle Kürdistan ulusal demokratik hareketi, hamasi söylemleri bir kenara bırakmalı, gerçekçi olmalı, verili şartlarda elde edilmesi mümkün talepleri ileri sürmelidir. Mam Celal, sık sık “markette yapacağınız alış-verişi ihtiyaçlarınız değil, cebinizdeki para belirler. Eğer cebinizde 10 dinar varsa ancak 10 dinarlık alış-veriş yapabilirsiniz” derdi.

 

Mücadele ile elde edilen bir kazanımı, daha ileri bir kazanım için bir mevzi olarak görmeliyiz, amaca adım adım ilerlemeli, ilerlerken de nihayi amacı hep göz önünde bulundurmalıyız.

 

200 yıllık deneyimimiz bize, verili ulusal, bölgesel ve uluslararası şartlarda Kürd ulusal kurtuluş hareketinin silahlı mücadele yolu ile başarıya ulaşamayacağını gösteriyor. Elbette diğer tüm ezilen haklar gibi bizim de özgürlüğümüz için silaha başvurma hakkımız var. Ayrıca bu hak uluslararası sözleşmelerde de yer alıyor. Silah ve silahlı mücadele Kürdlerin tercihi olmadı, aksine Kürdler bugüne kadar mecbur kaldıkları için, kendilerine dayatıldığı için ve korunma amaçlı silaha başvurdular. Yaşananların gösterdiği gibi, Kuzey Kürdistan’da, varolan durumda yürütülen silahlı mücadele Kürd davasına faydadan çok zarar veriyor. Bu nedenle silahlı şiddeti reddetmeli, barışta ve barışcıl mücadelede israrcı olmalıyız.

 

Parça bütün ilişkisi

Kuzey’deki Kürd ulusal demokratik hareketinin tartışma konularından birisi de Kürd sorunu ile Türkiye’deki demokrasi ve değişim mücadelesi arasındaki ilişkidir. Bazı güçler Türkiye’deki demokrasi mücadelesini küçümser, demokrasi güçleriyle ilişkiyi önemsemezken, bazıları da Türkiye’nin demokratikleşmesini ön plana çıkarıyor, ulusal demokratik güçlerle ilişkilere gereken önemi vermiyorlar.

 

Kuşkusuz Türkiye’de Kürd sorunu ile demokrasi sorunu arasında kopmaz bağlar vardır. Bu her iki sorun karşılıklı olarak olumlu-olumsuz biçimde birbirini etkiliyorlar. Kürd sorunu Türkiye’de yaşanan bir çok ekonomik, sosyal ve siyasal sorunun nedenlerinden birisidir. Eğer bugün Türkiye’de demokratik bir yapı yoksa, açlık ve yoksulluk yaşanıyor, hukuk işletilmiyorsa, toplumsal eşitsizlik en üst seviyede ise, tüm bunların temel nedenlerinden birisi de Kürd sorununun varlığı ve şiddet yoluyla çözümünde israr edilmesidir. Değim yerindeyse Türkiye’nin geri kalmasının nedenlerinde birisi, Kürd sorunun çözümsüz kalmasıdır. Dolayısıyla Türkiye’de değişim ve demokrasi isteyen güçler, Kürd sorunun çözümü için de mücadele etmelidirler.

 

Öte yandan, Kürd hareketi de Türkiye’de demokrasi mücadelesi ve sürecinden etkileniyor. Kürd sorunu bazılarının iddia ettiği gibi salt demokrasi sorunu değildir. Unutmayalım ki Türkiye’de demokrasinin, kurumlarıyla işlediği dönemlerde de Kürd sorunu vardı. Bununla birlikte deneylerin gösterdiği gibi, kısmi demokratik değişimler Kürd ulusal hareketine de nefes aldırıyor, güçlendiriyor.

 

Şu bir gerçek ki Türkiye’de siyasal iktidarın yapısı, demokrasi, hukuk ve insan hakları konusundaki politikaları, Kürd sorunun çözümünde olumlu veya olumsuz rol oynuyorlar. Tecrübelerimiz bize Türkiye’de demokratik bir yapının, Kürd meselesinin köklü çözümünü sağlayamayacağını, ama Kürd sorunun çözümünün Türkiye’yi demokratikleştireceğini gösteriyor.

 

Geleceğimizde Türk ve diğer halklarla ilişkiler önemli bir yere haizdir. Dünya varoldukça komşu halklarla yan yana yaşayacağız. Bu nedenle daha şimdiden yapmamız gereken şeyler var. Bunlardan başlıcası Kürd halkına altından kalkamayacağı yüklerin bindirilmemesi, kurtarıcı misyonunun yüklenmemesidir. 

Kürdler sol ve demokrasi güçleriyle islam ümmetinin hamalı olarak görülmemelidir.

 

Geleceğimize ilişkin politikalar belirlenirken dikkate alınması gereken bir başka husus ise Kürd meselesinin, bölgesel sınırları aşıp uluslararası bir konuma ulaştığıdır. Ortadoğu dünyanın muhtaç olduğu enerji kaynaklarının bulunduğu, Doğu ile Batı arasında, stratejik öneme sahip bir bölgedir. Dünya politikasına yön veren büyük devletler, bu bölgede yaşanan her gelişme ve gerginliğe çıkarlarının gerektirdiği biçimde müdahil oluyorlar. Bölgenin en önemli sorunu aynı zamanda 4 bölge devletini ilgilendiren Kürd meselesidir. Büyük devletler bugüne kadar, Kürd sorununda yaşanan her gelişmede taraf oldular, sürece olumlu veya olumsuz biçimde müdahale ettiler; edecekler.

 

Kürd sorunu çözülmedikçe Ortadoğu’ya barış ve huzur gelmez” görüşünün dünya kamuoyunda giderek kabul gördüğü günümüzde, geleceği inşaya yönelik Kürd siyaseti dünyadaki gelişmelerle uyumlu olmalıdır. Uluslarası areneda sadece hükümetler ve siyasi partilerle değil, sivil toplum kuruluşlarıyla, insan hakları örgütleri ve insani kurum ve kuruluşlarla da ilişki kurmayı siyasetinin temel taşlarından biri haline getirmelidir. 

 

Kürdistan’ın tek bir ülke, Kürd halkının tek bir halk olduğu bir gerçektir. Bununla birlikte Kürdistan’ın dörde bölünmesinin sonucu olarak, irademizin dışında her parçada farklı siyasal, kültürel ve sosyal yapılar oluştu ve her parçadaki ulusal mücadele o parçanın örgütleri tarafından yürütüyor. Bununla birlikte ülkemizin herhangi bir parçasındaki bir gelişme, olumlu veya olumsuz olarak doğrudan diğer parçaları etkiliyor. Bu etkileşim ve karşılıklı yardım ve destek talebi, yoğun bir globalleşme sürecinin yaşandığı günümüzde. daha derinden hissediliyor. Bu bağlamda Kürdistan Ulusal Kongresi sorunu önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Kürdistan Ulusal Kongresi uzun bir dönemdir Kürd siyasetinin gündeminde. Ulusal kongre için farklı zamanlarda girişimler de oldu. Ayrıca bugün PKK ve periferisindeki yapıların içinde yer aldığı bir ulusal kongre de var.

 

Kuşkusuz 4 parçayı temsil edecek bir ulusal yapıya ihtiyacımız var. Böylesi bir yapı parçalar arasındaki ilişkileri güçlendirecek, olası sorunların çözümüne yardım edecek, daha da önemlisi uluslararası alanda Kürdlerin güçlü ve meşru bir temsilcisi olacaktır. Ama birçok iyi niyetli girişime karşın, burada bahsedemeyeceğimiz bir çok nedenden dolayı bugün böylesi bir oluşuma sahip değiliz.

 

Günümüzde parçalardaki yurtsever partiler arasında diyalog ve işbirliği önem kazanmıştır. Kürdistan Ulusal Kongresi’nın kurulmasının subjektif şartları yoktur. Ama yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesine, tüm yurtsever güçleri kapsayan bir platform oluşturulabilir. Böylesi bir platform ulusal demokratik mücadelemize güç katmakla kalmaz, aynı zamanda istenmeyen olayların da önüne geçebilir.

Evet bir ulusal kongremiz yok ama bu noktada yapacaklarımız ve uymamız gerekenler var. Öncelikle her parçada ulusal kurtuluş mücadelesinin kendine has özellikleri olduğunu kabul edip saygı duymalı, içişlerine karışmamalıyız. Her parçadaki ulusal harekete destek olmalı, kazanımlarını kendi kazanımımız olarak görmeli ve sahip çıkmalıyız. Kısaca her parçadaki ulusal harekete destek olmayı, destek olamayınca da köstek olmamayı politikamızın temel taşı haline getirmeliyiz.

 

Geleceğe yönelik program yapılır, politika belirlenirken yurtdışında yaşayan Kürdleri unutmamak gerekiyor. Avrupa ve Amerika’da geniş bir Kürd kitlesi, demokratik kurum, kuruluş, dernek ve inisiyatifler var. Bu önemli gücün diyasporanın şartları gözönüne tutularak, usulüne uygun, her türlü dayatmadan uzak ve hiç bir yapıyı dışarıda bırakmayacak bir biçimde örgütlenmesi, ülkedeki özgürlük hareketine önemli katkılar sunmakla kalmaz, aynı zamanda yurtdışında güçlü bir Kürd lobisinin temelini oluşturur.

Geleceğimizi planlarken, Kürd mesesinin Ortadoğu’nun sınırlarını aşıp uluslararası bir nitelik kazandığı, bölgedeki değişimlerin ağırlıkla dış dinamiklerin eseri olduğu gerçeğini de dikkate almamız gerekiyor. Bu nedenle uluslararası ve insani değerlere sahip çıkıp, mücadelemizin değerleri haline getirmeli ve dünyada esen değişim rüzgarlarını arkamıza almalıyız.

 

Dünya ölceğinde yerelleşmenin önem kazandığı bir süreçte, yerelleşmeye ve ve yerinde yönetimi önplana çıkartmalıyız.

 

Dış dünya ile ilişkilerimizde ulusal çıkarlarımızı gözönünde bulundurmalıyız, tüm toplumsal ve siyasal kesimlerle ilişki kurup geliştirmeliyiz. Bu noktada Şehid Dr. Qasımlo’nun sık sık tekrarladığı “bir düşman çok, bin dost azdır” sözünü düstur edinmeliyiz.

 

Kısa vadede ne yapmalı?

Buraya kadar söylediklerim, ülkemiz özgürleşene, kendi kaderimizi elimize alana kadar geçen sürece ilişkindir. Bir başka ifada ile uzun vadeli hedefler için vereceğimiz mücadelenin, politikanın nasıl olması gerektiğine yöneliktir. Ama siyasette uzun vadeli hedeflerin yanısıra bir de kısa ve orta vadeli hedefler de vardır.

 

Kürd halkı da, Türkiye’de yaşanan ekonomik siyasal ve sosyal sorunlardan ağır bir biçimde etkileniyor. Bunun yanısıra kuruluşundan itibaren devletin uyguladığı ulusal baskı, sürgün ve asimilasyon politikası da sürüyor.

 

Kürdistan’da yapılan son araştırmalarında gösterdiği gibi Kürd dili, kültürü ve kimliğine yönelik talepler öne çıkmış bulunuyor. Bazı yurtsever Kürd partilerin özellikle de PSK ve PWK’nin israrlı çabalarının da etkisiyle, bugün Kuzey Kürdistan’da;

Kürd kimliği ve dilinin tanınıp resmi statüye kavuşturulması,

TC’nin imza attığı uluslararası anlaşmaları, koyduğu çekinceleri kaldırıp eksiksiz uygulaması,

İdam edilen kürd liderlerinin mezar yerlerinin açıklanması,

Değiştirilen Kürdçe isimlerin geri verilmesi,

Kürdistanlı partiler, kurum ve kuruluşlar hakkında açılan kapatma davalarından vazgeçilmesi,

Siyasi tutuklular için af ve TC’nin Güney ve Batı Kürdistan’a yönelik saldığı ve işgal eylemlerini sonlandırması gibi talepler tüm yurtseverlerin ortak talebi haline gelmiştir. Ve bu uzun çabalar sonucu elde edilmiş kazanımdır, geleceğimize yönelik kısa vadeli program yaparken temel alınmalı ve uygun strateji belirlenmelidir.

 

Her siyasi yapının kendisine özgü proğramı ve bu proğramı hayata geçirmek için faaliyet yürütmesi normaldir. Bunun yanısıra yukarıda dile getirilen ortak hedefler için birlikte mücadele etmek gibi bir görevimiz de bulunuyor. Belirtilen ortak talepler uğruna mücadelede, hiç bir kesimi dışarda bırakmayan işbirliği oluşturmak, tüm kesimlerin katılımıyla ortak bir strateji belirlemek, başarı için elzemdir.

 

Kürdler olarak geleceğimizde önemli bir yer tutacak olan bu taleplere ulaşmak için Türkiye’deki değişim ve demokrasi güçlerinin desteğini almak da önemlidir. Bunun için sözkonusu güçlerle diyalog içinde olunmalı, iş ve güç birliğine gerekli önemi vermeliyiz. 

Barışta ve barışçıl mücadelede israrlı olmak, demokratik ve diyaloga önem veren bir mücadele yolu tutturmak kadar önemli olan bir başka husus ise, sivil toplum örgütlenmesine önem vermek, Kürd dili ve kültürünün yaygınlaştırıp gelişmesi için çaba sarfetmek, demokratik kitle örgütleri ve meslek kuruluşlarıyla doğru ilişkiler kurmaktır. 

 

Bugünü yarına feda etmek kadar, yarını unutup bugünü önplana çıkartmak ta yanlıştır. İki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Doğrusu geleceğimiz planlar, kısa vedeli hedefleri belirler uğruna mücadele ederken uzun vadeli hedefimizi (kendi kaderimizi tayin etme hakkını elde etmek) unutmamalı, hep gözönünde bulundurmalıyız.

Amed, 29 Mayıs 2024

01 Haziran 2024 tarihinde Deng Dergisi’nin Diyarbekir’de “Kürd Meselesi ve Nasıl Bir Gelecek” adı altında düzenlediği konferansta yapılan sunum.

Deng Dergisi, sayı:133

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar