yazarlar makaleler
‘Ezidiler, Aleviler ve Yaresanlar arasında bir sınır yok, ortak çatı üzerinden yol almalılar’
5/22/2024

Ersin ÖZGÜL

Sosyal Antropolog Hasan Harmancı, Ezidilerin en önemli kutsal mekanlarından Laleş ve Şeyh Adi Dergahı’nı ziyaret etti. Harmancı, “Laleş Şeyh Adi’nin mekanı olmakla birlikte Ezidilerin de Rıza Şehri diyebiliriz. Alevilik ile karşılaştırıldığında da Yol, erkan ve pratikte aralarında şaşırtıcı düzeyde benzerliklerin olduğunu gördüm” dedi. Harmancı ekledi: Aslında Ezidiler, Yaresanlar ve Aleviler arasında bir sınır yok. Bu toplulukların bir araya gelmelerinin ortak örgütler, ortak çatılar, ortak güzellikler ve evrensel değerler üzerinden yol almasını çok isterim.”

2017 yılından bu yana İran’ ve Irak’a giderek saha çalışmaları yapan, çeşitli diyaloglar geliştiren ve karşılaştırmalar yapan Sosyal Antropolog Hasan Harmancı’nın son durağı Ezidi toplumunun merkezi kutsal mekanlarından olan ve Irak Duhok’a bağlı Laleş Vadisi’nde bulunan Şeyh Adi Türbesi ve Dergahı’ydı.

Saha araştırmalarını, “Antropolog eğer gidip alanı görmemiş ise o alan ile ilgili susması gerekiyor. Benim de konuşabilmek, yazabilmek ve karşılaştırma yapabilmek için gitmem gerekiyordu ve gittim” sözleriyle anlatan Sosyal Antropolog Hasan Harmancı, Laleş’te bulunan Ezidi toplumu ve Şeyh Adi Dergahı’na dair temaslarını ve izlenimlerini PİRHA’yla paylaştı, sorularımızı yanıtladı.

Ezidilerin, kendi yaşam alanlarında, öz değerleri olan ziyaret mekanlarında günlük yaşamlarına devam ettiğine dikkat çeken Harmancı, bu mekanların bir dergah mantığıyla halen işlevini koruduğunu söyledi.

Alevi toplumunun cemlerini yaptıkları, adaklarını adadığı, lokmalarını paylaştığı, özel günlerinin öncesinde gittikleri ve güncel hali ile zayıflamış olan dergah, ocak kültürünün Ezidilerde çok daha güçlü olduğunu belirten Harmancı, Ezidi inancında kadının yolu yürüten, hizmet eden noktada olduğuna dair belirlemede bulundu. İbadetleri yürütmede kadınların daha belirleyici rolü olduğuna dair izlenimleri olduğunu belirten Harmancı, üzerlerindeki baskı sistemlerinin etkilediği yaşam tarzlarına bağlı olarak yazılı kültürden ziyade sözlü edebiyat, kültür ve geleneğin çok daha güçlü olduğuna işaret etti.

Konuya sosyolojik pencereden bakıldığında da özellikle aynı coğrafyada yaşayan ancak aralarına resmi devlet sınırları çekilen Aleviler ve Ezidilerin kültürleri, felsefeleri, dergah işleyiş biçimi ve inanç ritüelleri arasında şaşırtıcı derecede birbirine yakın benzerlikler taşıdığını gördüğünü söyleyen Harmancı, Ezidi toplumunun tüm soykırım ve sürgüne rağmen hep yeniden ayağa kalktığını dile getirdi.

“Aslında Ezidiler, Yaresanlar ve Aleviler arasında bir sınır yok” diyen Harmancı, dünyanın dördüncü toplulukları dediği sınırsız ve devletin dışında (resmi devlet dinlerinin) yaşayan Aleviler, Ezidiler ve Yaresanların bir araya gelmelerinin ortak örgütler, ortak çatılar, ortak güzellikler ve evrensel değerler üzerinden yol almasının çok değerli bir yerde olduğuna vurgu yaptı.

İşte Hasan Harmancı’nın sorularımıza verdiği yanıtlar:

“EZİDİLER, ALEVİLERDEN ÇOK DAHA FAZLA KATLEDİLMİŞ BİR TOPLUM”

PİRHA- 2017 yılından bu yana çeşitli inançlar ve topluluklar üzerine saha çalışmaları yapıyorsunuz. En son durağınız ise Ezidiler oldu. Sizi yakın zamanda Ezidilere götüren ne oldu?

HASAN HARMANCI: Alevileri biz kendimiz yorumladığımızda başka, gözlemlediğimizde başka, dışarıdan başka biri yorumladığında bambaşka sonuçlar çıkıyor. Kendi aramızda dahi ayrı ayrı yanıtlar veriliyor. Bunu Yaresanlar üzerine çalışırken de gördüm. Ezidiler üzerinde ise bunu çok başka bir boyutta gördüm. Çünkü Ezidiler, Ortadoğu’da Alevilerden daha çok katledilmiş bir toplum. Ezidilik Ortadoğu’da İslam’ın, Hristiyanlığın her an gözüne batan bir topluluk. Yine İŞİD en çok Ezidilere, Kürtlere ve Alevilere saldırılar yaptı. Ezidi kadınları köle olarak kullandılar ve esir pazarlarında sattılar. Ezidilerin durumunu sorgulamak açısından önemli bir durumdu. Alevilikle ilgili çalışmalar yürütürken Ezidilerin varoluş tasarımı çokça ilgimi çekmişti. Çıkmak üzere olan bir çalışmamda Ezidilerin ölüm sonrası düşünceleri, felsefeleri, görüşleri ve ritüelleri üzerine çalıştım. Bu da tabi bende çok etkili oldu. Yaresanları ve Ezidileri bu nedenle çalışmak ve Alevi toplumu ile hem karşılaştırmak hem de bu toplulukların ortak noktaları, farklılıkları ve ritüel kayıplarını öğrenmek istedim.

“HACI BEKTAŞ VELİ DERGAHI’NDA GİBİ HİSSETTİM, SANKİ TAŞLARI BİLE AYNI”

-Beyta Laleş veya Laleşa Nurani denilen topraklarda bulunan Şeyh Adi’nin Dergahı’nı ziyaret edip niyaz oldunuz. Neyle karşılaştınız? Hacı Bektaş Veli, Düzgün Baba, Munzur gibi bir yerde midir?

Duhok’a bağlı Laleş’te bulunan Şeyh Adi Türbesi’nin olduğu yer olağanüstü bir yer. Girdiğimde Hacı Bektaş Dergahı’ndan bir farkını görmedim. Sanki taşları bile aynıydı ve dokunduğumda onu hissettim. Simgeler de çok yakındı. Benzer bir duyguyu Yaresanlara ait bir dergahta daha hissettim. Üçü de birbirine çok benzeyen merkezler. Üçünde de su kutsal ve insanlar su neredeyse oraya niyaz ediyorlar. Simgeler de çok benzer ve üç dergahın da ortak özelliği ise niyaz edilerek girilmesi. Nasıl ki Munzur’dan veya Hacıbektaş Veli Dergahı’ndaki aslanlı çeşmeden suya niyaz edip içiyorsak, Şeyh Adi Türbesi’ndeki Kanîya Sipî de (Beyaz Çeşme) su da o anlama gelir ve içilerek niyaz edilir. Yine Yaresan piri Pir Yadigar’ın dergahında bununla karşılaştım ve oradaki suyun da Munzur gibi bir mitolojisi vardır ve kutsaldır, bir parça alınır. Laleş’te ise üstüne üstlük daha güçlü bir motif var.

“LALEŞ, TOPLUMSAL YAPININ SÜRDÜRÜLDÜĞÜ BİR MERKEZ”

-Şeyh Adi Dergahı’nın etrafında mekanların sonradan oluştuğunu sizin yaptığınız yayından izlemiştim. Şeyh Adi’nin bulunduğu mekanın nasıl bir özelliği var?

Laleş bölüm bölüm kurulduğu anlaşılan bir bölge. Her inanç bir başka toplumsal yapının üzerine düşünsel ve felsefi olarak inşa edildiği gibi binalarda öyle yapılır. Laleş’in olduğu yeri ilk kez Ezidiler görmedi, ilk kez onlar yaşamadı. Oradan çokça toplumlar geçti ama şimdi Ezidi toplumunun inanç merkezi, kutsalı. Bu Hacıbektaş ya da Sultan Sahak’ın yeri için de geçerli. Laleş binalarıyla ve kurgusuyla artık toplumsal yapısının sürdürüldüğü ve yönetim organlarının olduğu bir merkez. Şeyh Adi’nin mezarı yaklaşık 40 metrelik bir mağaranın içerisinde. Bana daha çok bir Mithras Tapınağı hatırlattı. Mithras tapınakları Ortadoğu’da kurulur ve Ortadoğu’nun önemli bir figürüdür. Mitra’nın tapınak biçimine benzeyen bir yapıya sahip. Ama tabi bu yüzde yüz öyle olduğu anlamına gelmemeli.

Aynı şey Yerasanların kurucu ikinci piri Şeyh Hoşin’de de var. Şeyh Hoşin ve yanında onun gibi düşünen mürşitler düşmanlarından kaçarken bir mağaraya sığınırlar. O mağara dipsiz ve sonsuz bir mağaradır. O mağarada sır olurlar. Düşmanları onları yakalamayınca, kurtulmalarına atfen 3 günlük bir bayram kutlalar ve bu Hızır orucuna benzer bir yerdedir. Şeyh Adi’de böyle bir durum yok ama kutsal bir mağaracılık söz konusu.

“DERGAHA VE İÇ MEKANLARA NİYAZLAŞMALARI ALEVİLER İLE AYNI”

-Ziyaret kültürleri nasıldı? Bu mekanlara ne atfediyorlar? Nasıl giderler, ne gibi hazırlıklar yaparlar? Bu mekanlardaki iletişimleri ne boyutta? Niyazlaşma ritüelleri Alevilere benziyor mu?

Bunu konuşmanın bir bütünü konuşmak açısından çok yararlı ve doğru olduğunu düşünüyorum. Yaresanları ziyaret ettiğimde en dikkat çekici şey niyazlarıydı. Dergaha ve iç mekanlara girişteki niyazlaşma biçiminin Alevilikteki niyazlaşma biçimiyle zerre farkı yok. Önce yere sonrasında ise kapının her iki yanına niyaz ediyorlar. Sonra içeriye giriyorlar. Ezidi piri Şeyh Adi’nin türbesine insan boyunun yarısındaki bir kapıdan girerek niyaz ediyorsunuz. Yine Yaresanlarda da eşiğe basmadan geçilerek bir niyazlaşma var.

Yine kendimi Hacı Bektaş’ta düşündüm. Onun sandukasının etrafında dolaşırken saat yönünün tersine yani Alevilikteki semah dönme biçiminde bir dönme var. Yine Yaresanlarda Pir Davud’un dergahında bir kadın canımızın saat yönünün tersine dönmesini de öyle gördüm. Belki de tesadüftür ama durum bu. Hacı Bektaş Dergahı’nda da böyle niyazlaşılır.

“BU NİYAZLAŞMA BENİM İÇİN BELİRLEYİCİYDİ”

-Yaşlı bir Ezidi piri ve ananın birbirine niyaz olma görüntüsünü paylaştınız, nasıl bir izlenimdi?

İki pir sanırsam o gün bir araya geliyorlardı. Niyazlaştılar ve birden dikkatimi çekti. Diğer pirin yanına geçerken bir ana ve pir niyazlaşıyordu. O an şaşkınlığım artıyordu. Alevilikte iki pir, iki mürşitin niyazlaşmasının aynısını görünce ben onlardan tekrar niyazlaşmalarını istedim. Bunları topluma sunmak çok önemli ve ikinci kez yakalayamayabilirim. Beni kırmadılar ve tekrar niyazlaştılar. Birbirlerinin omuzlarından, avuç içlerinden ya da ellerinin üstünden niyazlaşıyorlar. Bu dikkat çekici ve bu toplulukların birbirlerine yakınlıklarını gösteriyor. Bu niyazlaşma benim için belirleyiciydi.

“ALEVİLER VE YARESANLARA GÖRE DAHA ÖNEMLİ KAST SİSTEMLERİ VAR”

-Kast sistemi var mı kendi aralarındaki görev paylaşımı, hizmetler nasıl oluyor?

Ezidilerde, Aleviler ve Yaresanlara göre daha önemli bir kast sistemi var ve bu işliyor. Ezidiler bu sistemi çift isimliler ve tek isimliler diye ikiye ayırmışlar. Emirler, prensler, mirler, peşiman, şemsettin şeyhleri ve pirler var. Birbirlerinin sorumluluk alanlarına girmezler ve bir zincirin halka biçimde birbirlerine bağlılar. Sonrasına hakka yürüme erkanlarından ilahiler okuyan kavallar geliyor. Sonrasında fakirler var ve bunlar çok zor bir grup. Oruç ve perhizden sorumlular. Fakirlerden sonra köçekler var ve bunlarda rüya yorumlayanlar oluyor.

KADINLARIN PİR OLMA VASIFLARI VAR

Fark ise sadece kadınlara ait kastlar olması. Ama bu kastta mücerret olma koşuluyla yer almış kadınlar vardır. Örneğin hiç evlenmemiş, eşi belli bir zaman sonra Hakk’a yürümüş kadınlar kendilerini dergaha adıyorlar ve burada yaşıyorlar. Kanîya Sipî ( Ak-beyaz su) için görüntü çekmemize izni duygudaşlık hissetmemizden sonra verdiler. Bu suyun aktığı yerin tamamını türbe biçiminde kapatmışlar. Gidip o sudan içebiliyorsunuz. Kanîya Sipî’deki sorumluluk ise kadın pire ait. Orada kadınların çok daha belirleyici bir özelliği olduğunu görüyoruz. Bir dönem Alevilikte kadın ana-erkil göstergeleri yüksek bir inanç görüyoruz. İşte ortak kaynakta Ezidiliği kaynak alırsak kadınların pir olma vasıflarının Alevilikte nasıl söndüğünü görmek açısından önemli bir başvuru olduğunu söyleyebilirim.

“ALEVİLİK EZİDİLİKTEN KOPMA DEDİLER,  BU ÇOK KESKİN BİR İFADEYDİ”

-Alevileri tanıyorlar mı? Sizin buna dair sorunuz oldu mu?

Dergaha çıplak ayakla gitmek gerekiyor. Toplum günlük hayatta nasıl yol alıyorsa ben de öyle gezmeye başladım. Kendi içten duygularımla hareket ettim ve niyaz ederek gitmek çok önemliydi. Bu niyaz muhtemelen onların da dikkatini çekti. Yavaş yavaş sorular sormaya başladım. Yol içi sorular sormaya başladıkça bir yerde konu Alevilere geldi. ‘Türkiye’deki Alevileri, Kızılbaşları tanıyor musunuz’ diye sordum. Bu çok önemli bir başlık aslında; ‘Alevilik Ezidilikten kopma’ dediler. Tabi onlar konuşurken düşünüyordum ve bu çok keskin ifadeydi.

ALEVİLER Mİ EZİDİ? EZİDİLER Mİ YARESAN? YARESANLAR MI ALEVİ?

Laleş’e Ezidilere gitmeden önce şöyle bir başlık atmıştım. Bu çok eleştiri almıştı. Tabi ben tepkileri de ölçmeyi amaçlıyordum. ‘Aleviler Ezidi mi, Ezidiler Alevi mi? Yaresanlar Alevi mi, Aleviler Yaresan mı? Ezidiler Yaresan mı, Yaresanlar Ezidi mi?’ diye. Bilgi, dönüşüm, farklılıklar, bu topluluklarla iç içe geçenleri merak ettim. Gördüğüm ise Ezidiler Alevilerin kendilerinden koptuğunu söylüyorlar.

“İLK KİM SORUSU YARGI DIŞI TARTIŞMAYI GEREKTİRİYOR”

-Bu kopma biçimini nasıl anlatıyorlar?

Ezidilerdeki kavaller (Alevilikte rehberleri karşılıyor) günlük yaşamda gidip Ezidiliği anlatırlar. Ezidilikle ilgili bilgi öğrenmek istersen kavallere gidersin. Bu alan onların hizmet alanı. Bu sorunun yanıtı ‘tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan’ çıkar sorusuyla aynı. Orada da bu cevabın buna yakın bir cevap olduğunu ifade ettim. Aleviler mi Ezidi, Ezidiler mi Alevi sorusunun cevabını sanırsam çokça tartışacağız. Belki de bunu ortak bir kabul ile hareket etmek lazım. Çünkü bu topluklar sanatı, mitolojisi, felsefesi, şiir ve gelenekleri iç içe geçmiş topluluklar. Böyle olunca burada ‘ilk kim’ sorusu anlamsız değil ama yargı dışı tartışmayı gerektiriyor.

-Ezidilerde ahiret kardeşliği dediniz? Nasıl işliyor?

Ezidilerde ahiret kardeşliği var. Bu ahiret kardeşliği Yaresanlar ile neredeyse bire bir aynı. Alevilikte de musahipliğin tam karşılığı. Yaresanlarda ahiret kardeşleri birbirleri ile evlenemezler ve aynı yaştakiler yol kardeşliğine birlikte girerler. Bu evlenememe durumu kuşaklar boyunca devam ediyor.  Bu erkanın toplumsal örgütlenmedeki yeri de çok önemli.

-Kirvelik yine Ezidilerde işleyen bir ritüel. Kimi Arap aşiretlerle de kirvelik geliştirme durumları var. Bu kendini bir nevi dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korumadır da diyebilir miyiz?

Kirveliğin birbirine güven duyma, güven tazeleme amacı taşıdığını düşünüyoruz. Bir de toplumun birbirine yakınlaşması için güzel bir hareket. Bir yandan da farklı olanlarla evliliği engelliyor. Kirvelerde de musahiplik gibi bir süreç var ve birbirleri ile evlenmezler. Aynı zamanda erkek üzerinden kanla bir bağ kurmuş olurlar. Genel Kürt topluluklarında kirvelik çok önemlidir. Neredeyse Kürt toplulukların ortak simgesidir. Yine Tahtacılar ve Balkanlarda kirvelik simgesi bu kadar açık değildir. Kafkasya ve Azerbaycan’ın yüksek yerlerinde Türkmen topluluklarda da bu yok. İslam toplumları içinde Araplarda ritüele bağlı bir kirvelik yok. Örneğin Türkiye’deki Kürt Alevilerde kirvelik çok önemlidir ve belirleyici bir kimliktir. Birbirlerine musahipte olsalar kirveliklerini ifade etmeyi tercih ederler.

“KENDİLERİNİ SÖZLÜ KÜLTÜR ÜZERİNE BİNA EDİYORLAR”

-Peki Ezidilerde sözlü kültür nasıl bir yerde?

Alevilikte olduğu gibi Yaresanlar ve Ezidilikte de sözlü kültür çok önemli. Bu yüzyıla kadar neredeyse Ezidi taliplerin okuması da söz konusu değil. Ezidiler son 20-30 yılda eğitimin kendi oldukları topraklara gelmesi, okulların açılması, Avrupa’ya göç etmeleri biçiminde düşünürsek eğitimle karşı karşıya kalıp okuma yazma öğrenen bir toplum. Ondan önce talipler eğitime karşılardır ve eğitime izin verilmez. Burada toplum için yol ve erkanı bilmemekten bahsetmiyorum. Okuma yazmadan kastım. Ve sözlü geleneğe bağlı bir topluluk. İki önemli kitapları var ve kutsal olarak algılanır. Birisi Kürtçedir ama kendi lehçelerinde değil Hevraman dilinde, diğeri ise Arapçadır. Aslında o kitaplar gösterge ve gerçekte sözlü gelenek önemli. Ve kendilerini onun üzerine bina ederler. Anlıyoruz ki pirler, mürşitler, kavaller köylere giderek toplumunu sözlü gelenekle aydınlatıyor.

“EZİDİLİKTE ÖLDÜRMEK, TOPLUM DIŞINDA KALMAKTIR”

-Önemli gördükleri, asla aşılamayacak ve toplumsallığın dışında bırakacak kuralları var mıdır?

Yine Ezidilerle üç önemli kural var. Bunlardan birisi Alevilerde de çokça belirgin olan öldürmemek. Ezidilerde de birini öldürmek toplumun dışında kalmak demektir. Düşkün olmanın da ötesinde topluma bir daha girmeme koşulu getirilir. O yüzden askere gitmek istemezler. Tahtacılarda askere giden birinin geldiğinde ne yaptığına çok iyi bakarlar. Bir ölüm, yaralama, zarar vermişse ona göre bakarlar ve Yola öyle alırlar. Osmanlı, Ezidileri asker olarak almak istediğinde en büyük sorunlarından biri öldürme sorununu nasıl çözecekler. Çünkü askere gidiyorsun, bir düşman yaratılmış ve onunla savaşmak zorundasın. Bütün sözleşmelerini, bağlantılarını bunun üzerine kurmuşlardır. İşte üç ana kuraldan biri olarak öldürmek düşkünlüğe neden olur. İkincisi ise zina. Eş dışındaki evliliğe karşı çıkıyorlar ve üçüncü kural ise yalan söylememek.

“LALEŞ, EZİDİLERİN RIZA ŞEHRİ DİYEBİLİRİZ”

-Laleş’i Ezidilerin Rıza Şehri olarak nitelendirdiniz. Biraz açar mısınız?

Laleş Şeyh Adi’nin mekanı olmakla birlikte Ezidilerin de rıza şehri diyebiliriz. Oraya giren lokmanın kimden geldiğine bakılmaz, nasıl geldiğine bakılır. Oraya gelen lokma bir bölümü yaşlılara, çaresizlere, hastalara ayrılarak götürülür. Bir kısmı hizmette ve bir kısmı da toplumun ortak arenasında pay edilir. Bu Alevilik için de çok önemli bir şeydir. Rıza şehrini arıyoruz; öyleyse rıza şehrini toplumun yaşama biçiminde görebiliriz. Bizim köylerimizde de Hızır rıza şehrinin başlangıcıdır. Ekonomi, politiğin kurgusu nasıl önemli ve mitolojide anlatılıyorsa bu tür özellikleri bu topluluklarda gördükçe ortak nice özelliğin olduğunu kavrıyoruz.

Ezidi toplumunu küçük bir topluluk olarak görüp asla küçümsemedim. Ama sanki Ortadoğu’nun dağılmış bir toplumu olarak algıladım hep. Çokça katliam yaşamış, devletler saldırmış sonrasında Saddam rejimi ve sonrasında saldırılar gelişmiş. Ama tarumar olmuyor bu toplum.  Elbette değişim var; ticaret yapıyorlar, Avrupa’da yaşıyorlar ve müthiş örgütlenmişler. Ama Laleş simgeden öte yaşam alanlarının neyin üzerine bina edileceğini biliyorlar. Sanatlarını icra edebiliyorlar, toplumsal düşüncelerini gerektiğinde yerine getirebiliyorlar.

-Özgün bir sosyolojik dokusu olan, kendine özgü bir dizi değer ve norm içeren Ezidi toplumunun, tüm baskı ve asimilasyon politikalarına karşı kendisini öz değerleri ile savunduğunu görüyoruz. Resmi devlet dinlerinin dışında kalan, ona tabi olmadan yolunu yürüyen bu inançların birbirlerini tanımasına dair neler söyleyebilirsiniz?

Her ne kadar Laleş ve yaşadıkları köyler bizim köyümüzdür deseler de ben Ezidileri dördüncü dünyanın çocukları olarak algılıyorum. Bunlar topraksız topluluklar aslında ya da devletsiz/devlet dışında. Irak’tan, İran’a, İran’dan Türkiye’ye ve oradan Avrupa’ya ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra göçerek Kafkasya sınırları içerisinde yer almışlar. Dünyanın dördüncü toplulukları dediğimiz sınırsız ve devletsiz yaşayan topraksız topluluklar üzerine bir çalışma yapmak gerekiyor. Maalesef dünya biraz da bunu istemiyor. Çünkü bu topraksızlık ya da sınırsızlık düşüncesi Avrupa Birliği’nde bir yansıma bulmuş ama bundan daha ileri bir düzeydeler. O nedenle dünyanın dördüncü toplulukları üzerine zamanla belki bir araya gelen topluluklar olurlarsa güçlü olurlar. Aslında Ezidiler ile Yaresanlar ve Aleviler arasında bir sınır yok. Fakat bunların bir araya gelmesine engel olan düşünceler ve birbirlerini tanımaması söz konusu. Bu toplulukların bir araya gelmelerinin ortak örgütler, ortak çatılar, ortak güzellikler ve evrensel değerler üzerinden yol almasını çok isterim. Bunun için bir mücadele olduğunu düşünüyorum. Bu topluluklar dünyada huzurlu, barış içerisinde, saygın ve tanınmış olarak yaşamayı hak ediyorlar. Bu üç toplulukta bu çabayı yaratırsak daha büyük bir sinerji doğacağına inanıyorum.

PİRHA

 

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar