2025-01-16
Geçmişteki 'açılım süreçlerinde' adalet bakanlığı yapan Sadullah Ergin BBC Türkçe'ye konuştu
Mahmut Hamsici
2009 ve 2013 yılları arasında adalet bakanlığı yapan Sadullah Ergin, yeni "çözüm süreci" tartışmalarını yorumlarken şartların geçmişe göre daha uygun olduğunu söyledi.
Ancak eğer bir süreç başlayacaksa, geçmiş deneyimlerden çıkarılacak en büyük dersin, bununla ilgili yasal alt yapının mecliste hazırlanması gerekliliği olduğunu vurguladı.
Ergin, 2019 yılında AKP'den ayrıldıktan sonra DEVA Partisi'nin kuruluşunda rol aldı. Halen partinin başkanlık Kurulu üyesi ve Ankara milletvekili.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Ergin, "Bugünün avantajlarının doğru kullanılıp, konunun doğru yöntemlerle meclise ve Türkiye kamuoyunun önüne getirilmesi durumunda iyi sonuçlar alınabileceği" yorumunu yaptı.
Bununla birlikte "iktidarın henüz bunu yapmadığını, kaçamak yaklaşımları olduğunu" söyledi ve ortada ciddi bir bilgi eksiliği olmasını eleştirip kendi tavırlarını ise "ihtiyatlı bir iyimserlik" olarak tarif etti.
Ergin, hükümet üyelerinin dahi hepsinin yaşananlarla ilgili bilgisi olmadığını söyledi, mecliste kapalı oturum çağrısı yaptı.
'Çözüm süreci' neden çöktü?
Kürt sorununun çatışmasızlık ve müzakere anlayışı temelinde çözüm çabaları olarak yorumlanan süreçlerden 2009 yılındaki girişim, daha çok "Milli Birlik ve Kardeşlik projesi" ya da "açılım süreci" olarak tanımlandı.
2013 ve 2015 yılları arasındaki süreç ise kamuoyunda "çözüm süreci" olarak anıldı.
Sadullah Ergin hem 2009'daki süreçte hem 2013-2015 sürecinin başında bakanlık görevindeydi.
Ergin "açılım sürecinin" çöküşüyle ilgili şu yorumu yapıyor:
"2009'da bir tek AK Parti bu işi gündeme getirdi. Bu işin arka planında altyapı hazırlıkları çok yeterli değildi. Mesela Habur girişlerine ilişkin hazırlıklar çokça eleştirildi. Yine toplum psikolojisinin buna uygun hale getirilmesi noktasında bir çalışma da yapılmadı.
2009 ve 2013'ü ise şu sözlerle kıyaslıyor Ergin:
"2013'te başlayan süreçte de AK Parti tek başınaydı. Yine ihtiyaç duyulan yasal altyapı maalesef hazırlanmadan sürece girildi. Ama 2013'te, 2009'dan farklı olarak Akil İnsanlar Heyeti kuruldu. Bu etkin çalışma sonrasında kamuoyunun sürece dair desteği yüzde yetmişlere kadar çıktı.
"Çok güçlü bir iletişim yöntemiydi ve nihayetinde bir yol haritası oluşturulmuştu. Bu yol haritası adım adım işletilmeye çalışıldı. Ancak belli adımlar muhataplar tarafından tam anlamıyla yerine getirilmediği ve süreci sabote eden girişimler de yaşandığı için maalesef akim kaldı."
Ergin "çözüm sürecinin" çökmesini öncelikle PKK'nın tüm silahlı unsurlarını ülke sınırları dışına çıkarmamasına bağlıyor:
"Önce silahların susması gerekiyordu. Sustu. Arkasından Türkiye içerisinde bulunan unsurların yurt dışına çıkarılması işi vardı. O süreçte göstermelik bir çıkış görüntüsü oluştu ama ciddi bir çıkış olmadı. Örgütün Kandil ayağı buna ayak sürüdü. O iş aksayınca maalesef bu, diğer taraflara sirayet etti."
Bununla birlikte Ergin, "Şunu da söylemezsek biraz yanlış olur" deyip ekliyor:
"Doğrusu belki hükümet ayağınında da bu sürece bir hukuki altyapı inşa edilmesi uygun olurdu. Mecliste bu süreç işletilebilirdi. Zannediyorum ki o dönemde muhalefet blokunun bu girişimi sabote etme ihtimali hükümeti bundan uzak tuttu."
"Siz de o dönemde bakandınız. Bunu özeleştiri anlamında da mı söylüyorsunuz?" sorusuna Ergin, "Tabii. O bir eksiklik. Ben o hükümette adalet bakanıydım ama bu kararlar bir tek bakanın inisiyatifiyle oluşacak kararlar değil. Hükümetin bir toplam sorumluluğu var" cevabını veriyor.
"Sürecin" en kritik aşamalarından biri olarak değerlendirilen 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe'de bir toplantı yapıldı ve 10 maddelik bir yol haritası açıklandı ancak dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 22 Mart'ta toplantıyı eleştirdi.
Günümüzde hâlâ tartışılan bu tavrın nedenini sorduğumuz Ergin, o dönem görevde olmadığını belirtip bunu ancak kişisel olarak yorumlayabileceğini söylüyor:
"Bu tür işlerde karşılıklı komisyonlarda çalışan arkadaşların muhtemelen sürece dair yeterli bilgilendirme yapmamış olmaları söz konusu. Bilgilendirme yapılmışsa da daha sonra o dönem Sayın Başbakan'ın 'Bu süreç herhalde kamuoyu önünde bize sıkıntı verecek bir noktaya evriliyor' gibi bir duyguya kapılmış olabileceğini değerlendiriyorum."
"2009'daki süreçte arada dış aktörlerin de olduğu, 2013'teki sürecin ise tamamen iç dinamiklerle yürüdüğü anlaşılıyor. Katılır mısınız?" diye sorduğumuz Ergin şu yanıtı veriyor:
"Evet; 2009, arada üçüncü ülkelerin de bulunduğu bir süreç gibiydi, biz de öyle okuduk. Nihayetinde zaten kısa sürede akamete uğradı. 2013'te başlayan süreç ise tamamen iç dinamiklerle oluşturulmuş bir süreçti. Yine İmralı ve Kandil merkezli olarak, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın iletişimiyle yürüyen bir süreçti. Yerli unsurlar, iç dinamikler, kendi ülkemizin vatandaşlarıyla çalışılmış bir süreçti. Bu, sürecin güçlü yönüydü."
2013-2015 arasında çözüm sürecinde neler yaşandı?
'Süreçten' çıkarılacak dersler nelerdi?
Ergin, günümüzde bir sürece dair çalışma yapılacaksa, "geçmiş deneyimlerin kıymetli" olduğu görüşünde.
Peki Ergin'e göre "çözüm sürecinden" çıkartılacak en büyük ders ne?
Ergin, "yasal altyapıya" işaret ediyor:
"Bir süreç olursa ve bu sürecin sağlıklı işlemesi arzu ediliyorsa böyle bir çalışma için öncelikle bir yasal altyapı oluşturulmalı. Bu süreçte çalışan aktörlerin, inisiyatif alanların nasıl adım atmaları gerektiğine dair yasal bir alt yapının inşa edilmesi buradaki çalışmalarda kolaylaştırıcı olur.
"2013'tekine benzer şekilde; kamuoyunu, sivil toplumu, toplumsal kesimlerin tamamını enforme edip o enformasyon sonucunda kamuoyunu da yanına alma gibi bir çalışma yapılması da zaruri olur."
'Bugünkü siyasal iklim çok daha pozitif'
"Yeni süreç" tartışmaları Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim'de yaptığı açıklamada, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Meclis'e gelerek, PKK'nın lağvedildiğini açıklamasını önermesiyle başladı.
Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder'den oluşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nden (DEM Parti) bir heyet, 28 Aralık tarihinde İmralı Adası'nda Abdullah Öcalan ile görüştü ve Öcalan'ın mesajını kamuoyuna iletti.
Heyet geçen hafta ise siyasi partileri ziyaret etti.
Ergin, hem 2009 hem de 2013-2015'teki "süreçlerde" iktidar partisinin tek başına olduğunu, meclisteki diğer partilerin yaşananlara karşı çıktığını vurguluyor.
Bugün bir süreç başlaması durumunda ise hem iç hem de dış dinamikler anlamında şartların "tartışmasız" bir şekilde daha uygun olduğunu ekliyor:
"Geçmiş süreçlere baktığımızda bugünün avantajlı olduğu çok konu var. O dönemlerde mecliste sürece en çok karşı çıkan MHP ve CHP'ydi. MHP bu işe en fazla karşı çıkacak sosyolojinin ciddi oranda temsil edildiği bir siyasal parti. Şimdi bu işin bayraktarlığını MHP yapıyor. CHP de 'Parlamento zemininde bir süreç işlerse biz de bu sürece destek verebiliriz' noktasında. Burada, geçtiğimiz dönemlerle kıyaslanmayacak artılar var. Yani siyasal iklim geçmişe göre çok daha pozitif.
"Onun dışında, dış etkenler, yani komşu ülkelerde yaşananlar da bu sorunu kendi içimizde, bizim çözmemizin Türkiye'nin hayrına olduğu anlayışını güçlendiriyor."
Ergin, MHP liderinin bu tartışmalar içindeki pozisyonunu da dış dinamiklerle ilgili gelişmelere yoruyor:
"İç dinamiklerin bu hale gelmesinde bence dış dinamiklerin etkisi var. Suriye'de yaşananlar, İsrail'in bu coğrafyadaki pervasız hamleleri ve bölge dinamiklerini Türkiye aleyhine yönlendirme kapasitesi birlikte değerlendirildiğinde; Sayın Bahçeli böyle bir tabloya bakarak böyle bir inisiyatif almış gibi. Ben, kendi penceremden böyle bir resim görüyorum."
'Sürece dönüşmesi için başka aktörlerin de işin içine girmesi gerekiyor'
Ergin, "bugünün avantajlarının doğru kullanılması, konunun doğru yöntemlerle meclise ve Türkiye kamuoyunun önüne getirilmesi durumunda iyi sonuçlar alınabileceğini" belirttikten sonra ekliyor:
"Bunu yapıp yapmamak tamamen yürütme erkinin bileceği bir şey. Yapıyor mu derseniz şu ana kadar bu yönde olumlu bir adım görmüyoruz. Kaçamak yaklaşımlar, mahcup söylemler var."
Ergin, yaşanan gelişmeleri bir süreç olarak değerlendirilemeyeceğini ise iktidar kanadını tavrı üzerinden savunuyor:
"Bir girişim var ama bu bir sürece dönüştü mü? Bunun sürece dönüşmesi için Sayın Bahçeli ile DEM parti dışındaki aktörlerin de işin içine girmesi gerekiyor.
"AK Parti'nin, hükümet ayağının, Beştepe'nin bir miktar işin içine girmesi gerekiyor. Oranın motivasyonu biraz düşük görünüyor. Hakikaten kenarda ve korunaklı bir alanda duruluyor.
"İşin daha çok bilen tarafı olması gerekirken, bu kadar ihtiyatlı durduğu bir yerde bizim hiç bilgimiz olmadan bu işin önüne atılmamız doğru bir tarz olmaz."
DEM Partililerle görüşmeden hangi izlenimleri edindi?
DEM Parti geçen hafta gerçekleştirdiği siyasi parti ziyaretleri kapsamında DEVA Partisi'ni de ziyaret etti.
Ergin de ziyarette yer aldı. Görüşmeden edindiği izlenimleri sorduğumuz Ergin, "Onlar iyimserler. Bu sürecin ikili bir çalışmayı barındırdığını, ilk aşamanın barış sürecini sağlamak olduğunu söylüyorlar. 'Şimdi bununla ilgili çalışıyoruz' noktasındalar" diyor.
Peki izlenimlerine göre bu noktaya gelene kadar başka görüşmeler yapılmış olabilir mi?
"Tabii o konuda birçok spekülasyon yapılıyor ama damdan düşer gibi düşmemiştir diye düşünmüyorum" diyen Ergin devam ediyor: "Ben kendim, bunun bir mutfak döneminin olduğunu değerlendiriyorum."
'Bilgiye ihtiyacımız var'
Ergin, bugüne kadar MHP lideri Devlet Bahçeli'nin açıklamaları ve de DEM Parti heyetinin temaslarında siyasi partilere verdikleri bilgiler dışında, yaşananlarla ilgili bilgi edinmediklerini söylüyor.
"Gayrı resmi olarak da bilgilendirme yapılmadı?" sorusunu "Hayır" yanıtını veriyor.
Sadece kendilerinin değil Cumhur ittifakı partilerinin milletvekillerinin dahi yaşananların içeriğini bilmediği kanısında Ergin:
"MHP milletvekilleri, 'Genel başkanımız böyle diyorsa vardır bir bildiği' deyip destek oluyorlar. İçerik bildiklerini düşünmüyorum. Öbür tarafta iktidar grubuna mensup milletvekilleri de 'Tepedekilerin bir bildiği vardır' diye düşünüyorlar."
Bu nedenle en büyük ihtiyaçlarının süreçle ilgili bilgilendirilmek olduğunu ifade eden Ergin, herkesin tavrını da bu bilgilere üzerinden belirleyeceğini ekliyor:
"Gelen heyetin anlattıkları kadarıyla bir çözüm süreciyle ilgili bir çalışma yok. Söylenen şey, bir barış süreci sağlansın, silahlar sussun. Şimdi salt bu cümleye bir itiraz koymak mümkün değil. Türkiye'nin hayrına olacak, bu ülkede silahların susması, örgütün kendini belki dağıtması vesaire gibi seçeneklere bu ülkede karşı çıkacak kimse olmaz ancak bunun nasılı, ne içini ve altının doldurulması önemli."
"Dolayısıyla bunu netleştirin diyoruz. Bu tür görüşmelerde belli bir zaman içerisinde ikili, kapalı devre götürmeniz gereken irtibatlı işler de olabilir. Bunları anlayabiliriz ama üçüncü ay da bitiyor. Eğer bir mesafe kat etmek istiyorsanız meclisi bilgilendirmek durumundasınız."
Ergin, bu kapsamda mecliste bir kapalı oturumun faydalı olacağını düşünüyor.
BBC Türkçe
POLİTİKA