2025-01-20
Ahmet Faruk Ünsal: “Sürecin başarısı Suriye’de işlerin ne kadar Türkiye’nin kontrolünde gelişeceğine bağlı”
Göksel Göksu
Ahmet Faruk Ünsal 2002 seçimlerinde AKP’den Adıyaman Milletvekili seçildi, insan hakları alanında sivil toplum çalışmaları yürütüyor. 2013’te oluşturulan 63 kişilik Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan Ünsal, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görev aldı. Ünsal yeni süreci Göksel Göksu’ya değerlendirdi.
Ahmet Faruk Ünsal yeni çözüm sürecini Göksel Göksu'ya anlattı
“Birinci süreç, Suriye Kürtlerinin elde ettikleri statüyü korumayı başarmasıyla amaçsız kalıp sonuçlandırıldı”
2013’te MHP, AKP’nin başlattığı çözüm süreci için “ihanet” nitelemesi yapıyordu. Bugünse sürecin kapısını aralayan bizzat MHP lideri Devlet Bahçeli oldu. Adı konulmayan ve en azından müzakere süreci denilebilecek bu süreçten beklentiniz nedir?
2013-2015 arası süreç ile Ekim 2024’te başlatılan süreç arasında çok temel bir benzerlik var. O da, devletin şimdiye kadar Kürtlere yaptığı haksızlığın farkına varması ve telafi etme arzusu değil, “kendi reel politik ihtiyaçları gerektirdiği için” süreçleri başlatmış olmasıdır. Bu benzerlik Suriye’de değişen koşulların Türkiye Kürtlerine vereceği ilhamdan sakınmak olarak formüle edilebilir.
2013-15 sürecini başlatan, Arap Baharı etkisiyle Suriye’de yaşanması olası iktidar değişikliğinin, Öcalan etkisinin bariz olduğu Suriye Kürtlerini siyasi statüye kavuşturması ihtimaliydi.
22 Ekim sürecini başlatan da, Hamas ve Hizbullah’ı ciddi olarak hırpalayan İsrail’in Suriye’ye yönelmesi halinde bu ülkede yaşanması olası iktidar boşluğunun, yıllardır fiili özerklik içinde yaşayan Rojava Kürtlerine resmî statü elde etme imkanı vermesi ihtimaliydi
Her iki sürecin de, Suriye’de oluşması muhtemel Kürt statüsünün Öcalan’ın devreye sokularak Türkiye’yi en az rahatsız edecek hale getirilmesi için başlatıldığı kanaatindeyim.
Eğer öyleyse, süreçlerin akıbeti, başlatılırken umulan amaca ne kadar yaklaşıldığıyla doğrudan ilişkili olmalıdır.
Birinci süreç, tüm saldırılara karşın Suriye Kürtlerinin direngenlikleriyle elde ettikleri statülerini korumayı başarmalarıyla amaçsız kalıp sonuçlandırılmıştı. İkinci sürecin akıbetini de, Suriye Kürtlerinin statülerini ne ölçüde koruyacakları belirleyecektir diye düşünüyorum.
“Süreç başarılı olursa muhtemelen Erdoğan bir kez daha başkanlık için anayasa değişikliğine gidecektir”
Bahçeli ön safta görünüyor olsa da yeni sürecin oyun kurucusu Cumhurbaşkanı Erdoğan. Sizce Erdoğan sürece dair neden daha az konuşuyor?
Ekim 2024 sürecinin temel motivasyonu eğer Suriye kaynaklı tehditler nedeniyle oluşacak olan “beka sorunu” ile baş etmekse, neredeyse tüm siyasi reflekslerini “beka sorunu” ile mücadele etmeye adamış bir devlet partisinin bunu dile getirmekte öncü olmasında şaşılacak bir şey yok.
Ayrıca Kürt sorunu gibi kangrenleşmiş bir meselede takıntılı itirazların sahibi olan bir partinin ezber bozan bir yerden inisiyatif alması, konunun ciddiyeti hakkında toplumun ikna edilmesi için doğru bir tercihtir diye düşünüyorum.
Eğer süreç başarıyla yoluna devam ederse, muhtemelen Erdoğan bir kez daha başkanlık seçimine girmek için anayasa değişikliğine gidecektir. Tüm bu işleri, bir kez daha seçime girme hakkı elde etmek için yapıyor dedirtmemek için – bir başka ifade ile kişisel ikbali için yapıyor dedirtmemek için – küçük ortağın siyasi projesine itiraz etmeyen, rıza gösteren büyük ortak tavrı ile yapmayı tercih ediyor.
“Temkinli iyimserlik hali, kötümserliğe ve Polyannacılığa tercih edilmeli”
2013’teki akil insanlar heyetinde yer alan biri olarak o gün mü daha iyimserdiniz bugün mü?
Tüm çözüm süreçlerinin amacı silah bıraktırmaktır. “Önce silah bırak, sonra gel konuşalım” sıralaması gerçekçi değildir. Konuşma ortamının sağlanması için silahların susması başka şeydir, silahların bırakılması başka şey.
Mamafih toplumun ikna edilmesi için önce silahların bırakılmasından söz etmek anlaşılabilir bir şeydir. Doğru olan, insanları silah kullanmaya yönelten tüm siyasi sorunları belirli mutabakatlar içerisinde çözmeye çalışmak.
Ayrıca bu tür süreçlerde karşılıklı kullanılan dile de dikkat etmek gerek. Toplumda kötü hafızayı çağıran ve nefreti körükleyen dile savrulmamak gerek. Yani siyasi muhataplığın gerektirdiği nezakete uymak gerek.
Bir taraftan barışalım deyip diğer taraftan yerel yönetimlere kayyum atamak ve nefreti körükleyen dil kullanmak toplumun itiraz eden küçük bir kesimini tatmin edebilir ama büyük projeyi bozabilir.
Temkinli iyimserlik halini kötümserliğe ve polyannacılığa tercih etmek gerek.
“MHP’nin devreye girmesi işin ciddiyetinin su götürmez hale geldiğinin ifadesi olarak görülmeli”
2013-2015 arasında gidilen bölgelerde hükümetin tutumu taviz olarak niteleniyor ve karşılaştığınız eleştirilerin başında bu tavizin ne karşılığında verildiği sorgulanıyordu. Bugün değişen nedir?
Sanırım küçük bir kısmı hariç halkın büyük çoğunluğu, düne kıyasla bugün olanı, ihanet olarak veya taviz olarak değil, varoluşsal kaygıya kapılmış devletin kendini korumaya alma refleksiyle hareket etmesi olarak görüyor.
Bu duygunun oluşması da sürecin MHP eliyle başlatılmış olmasından kaynaklanıyor.
Yani bugünkü süreci 2013-2015’tekinden ayıran şey hem MHP’nin devreye girmesiyle işin ciddiyetinin su götürmez hale geldiğinin ifadesi olarak görülmesi hem de Suriye’de yaşanan ve sonuçlarını herkesin her gün televizyonlardan izlediği gelişmelerin somutlaşmış olmasıdır.
“Muhalefet Erdoğan’la başa çıkabilecek aday bulamıyorsa dilini ve kadrolarını gözden geçirmelidir”
Başlatılan müzakere sürecini 2028’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilişkilendirenler var. Asıl hedefin bu sayede DEM Parti’nin desteğini alarak muhalefeti küçük parçalara bölmek olduğu yorumları yapılıyor. Sizin düşünceniz nedir?
Çözülmeye çalışılan meselenin büyüklüğü ile kıyaslandığında, birinin bir kez daha seçilme hakkı elde etmek için bu işleri yaptığını söylemek gayrı ciddi bir analizdir. Ayrıca bir kez daha aday olmak bir kez daha başkan olmak demek değildir.
Muhalefet, Erdoğan’la başa çıkabilecek aday bulamıyorsa oturup dilini ve kadrolarını gözden geçirmelidir.
Daha 10 ay önce yapılan yerel seçimlerde DEM Parti’nin desteğini alan CHP, DEM Parti’nin desteğini rakibine kaptırır ve yaşanan ekonomik ve demokratik felakete rağmen sırf bir kez daha aday olabilmeyi başardı diye Erdoğan karşısında seçimi kaybetme kaygısına kapılıp süreci baltalamaya kalkarsa, affedilmez bir hata yapmış olur.
Başarısızlığın faturası kime çıkar?
2013 – 2015 sürecinde akil heyet Anadolu’da en çok MHP’lilerin başını çektiği milliyetçi kesim ile ulusalcıların tepkisiyle karşılaşmıştı. Bugünse aksine sürecin başını çeken MHP. Bu tablo mevcut süreci daha avantajlı kılıyor mu?
MHP’nin sürecin sahibi gibi görünmesi sürece duyulan güveni arttıran etki oluşturuyor. Çünkü MHP bu kadar ileri şeyler söylüyorsa belli ki devlet çok ciddi bir varoluşsal kaygı yaşıyor demektir sonucu ister istemez akıllarda oluşuyor.
Tabii, MHP’den kopan iki partinin, Zafer ve İYİ Parti’nin bu sürece en sert muhalefet ediyor olmasını da anlamak lazım. Onlar sektör içi rekabet peşindeler. Yani “MHP bitti öz, hakiki MHP biziz” demek istiyorlar. Belki katı ülkücü gelenektekileri yanlarına çekebilirler ama ülkücülüğün ana damarını etkileyebileceklerini sanmıyorum.
Nihayetinde ülkücü siyaset, devletin menfaat olarak görüp tayin ettiği çizgiyi ne pahasına olursa olsun savunmayı gerektiriyor. O yüzden 28 Şubat’ın başörtüsü yasakçılığını savunan da daha sonra serbest olmasını savunan da aynı siyasi çizgi idi.
Toparlayacak olursak MHP’nin işin içinde olması, bu sürecin ardındaki niyet konusunda toplumu ikna eden etkiye sahiptir.
Sürecin başarısı Suriye’de işlerin ne kadar Türkiye’nin kontrolünde gelişeceğine bağlıdır.
Başarısızlık halinde en büyük siyasi maliyeti yine MHP ödeyecektir.
“Gerekli siyasi adımlar atılmazsa maliyeti büyük olur”
Süreç başarıya ulaşır mı ve sürecin sonunda PKK silah bırakır mı?
Temkinli olmak için çok nedenimiz var. Süreç daha çok Suriye’deki gelişmeleri kontrol altında tutmak için başlatılmış gibi görünüyor. O yüzden ne anadilde eğitimden ne anadilin yerel yönetimlerde kullanılmasından ne yerel yönetimler, özerklik şartından ne yerleşim yerlerinin ve coğrafi yerlerin isimlerinin orijinal haline iade edilmesinden ne de siyasal katılım kanallarının açık tutulmasından bahsediliyor.
Sorunun temeli silahlı mücadele değil inkar ve asimilasyondur. İnkar ve asimilasyon ortadan kalkmadan sadece silahların susturulmasını beklemek gerçekçi değildir. Bugün susar yarın başka isimle başka şekilde başlar.
O yüzden siyasi sorunları ancak siyasi çözümlerle ortadan kaldırabilirsiniz, asayiş tedbirleriyle değil. Zaten 40 yıllık asayiş tedbirleri sonuç verseydi iş bu noktaya varmazdı.
Sürecin başarılı olması başarılı bir siyasi çözümün bulunmasına bağlıdır. Ondan sonra silahların gömülmesi, silahlı unsurların normal hayata katılımı, diasporanın ve cezaevlerindekilerin durumu vs., çözüme kavuşturulur.
En son olacak olanı en başta istemek beklenti ve umut oluşturmak için iyidir ama sürecin gerektirdiği siyasi adımlar yerine getirilmez ve başarısızlık olursa, hayal kırıklığı sonrasında yaşanacak olanların maliyeti de büyük olur.
Medyascope
POLİTİKA