yazarlar makaleler
Kemal Can: Bağırsak boşaltma, “sağlık” işareti mi?
11/27/2023

Siyasetin itibar, irtifa ve ilgi kaybı, neredeyse altı aydır en sık dile getirilen konu. Hatta sadece bu tespiti tazeleyerek idare eden, her şeyi bu reaksiyonla açıklamaya kalkan, bu noktadan başlayarak memlekete ve dünyaya gelecek çizen yaklaşım genişliyor. Bu baskın tepkiye eşlik eden gündem başlıkları, her gün yeni rezaletlerle atmosferi besliyor. Yakası açılmamış iddialar, bilinenleri ifşa eden belgeler uçuşuyor ortalıkta. Bu hakim ve ağır hissiyat, tartışmanın canlı, bol köpüklü ama sığ zeminde devamını sağlıyor. Üstelik hadiseler, kurumsal siyasetin dar koridorlarından taşarak hayatın her alanına yayılıyor. Kirlenme, çürüme, çökme her taraftan fırlayarak önümüze düşüyor. Son yargı krizinde ayyuka çıkmış “kurum (kavram) kırım”, magazin figürlerinden mafyaya, spor camiasının ünlülerinden sanat dünyasına kadar her alandan aşırı safra ifrazatıyla yayılıyor. Yanlış anlaşılmasın, bu bir arınma, yüzleşme çabasıyla ilişkili gibi durmuyor. İktidar içindeki çatlaklarla ilişki iddiası da olup biteni, “temiz eller” tablosuna çevirmiyor. Aksine “her şeyin çivisi çıkmış” lafındaki kanıksama, “çivi çiviyi söker” veya “elindeki çekiçle her çiviyi çakmaya kalkmak” şeklindeki seçeneklerin tırmanmasına yol açıyor.

Açıkça yapılan -ve liyakatle pek ilgisi olmayan- tarihin en büyük servet transferi, yine tarihin en fütursuz mala çökme hamlesiyle taçlandırılmak isteniyor. Açık siyasi talimatlarla yürütülen yargı operasyonları, “değişimin” işareti sayılan yeni kabine üyeleri “makul ve anlaşılır” bulunuyor. Anayasa darbesiyle, gök kubbe kimsenin başına inmediği gibi yerli yerinde duruyor. Ponzi, nitelikli dolandırıcılık, kara para veya tefecilik mi olduğuna bir türlü karar verilemeyen ve galiba hepsi birden olması muhtemel, “özel fon” soruşturmasını izliyoruz. Bunu haber yapanları televizyon ekranından tehdit edenleri görüyoruz. “Fenomen” olup milyonlarca lirayla kayıplara karışanlar veya fazla gürültü çıkarıp kendini yakanları seyrediyoruz. İnterpol tarafından aranan uyuşturucu baronu vatandaşlık alıyor. Bu sürece yol vermiş eski bakan, “beni yalnız bırakmayın” sitemine tehditler eklemekten geri durmuyor. Tefessüh etmiş siyaset, kurumsal kapasite, bütün kılcallarına kadar kirlenmiş bir sistem ve belki de ölçüleri, ayarları bozulmuş toplum hatta bir dünya var karşımızda. Bireysel şiddetten ağır depresif görünümlere kadar genel ayarsızlık da cabası. Bu dengesizliğin küresel kaynakları ve sonuçları var.

Peki bütün bunlar, sürdürülemez bir tabloyu, çarkların dişlilerini kıran çakıl taşlarını veya sistemin çözülmesini mi gösteriyor? Normalde, kirli, kokuşmuş, çürümüş olması yanında, kalabalık yığınları canından bezdiren, endişelere sevk eden gelişmelerin, güçlü bir itirazı ve etkili bir değişim talebi beslemesi beklenir. Fakat dünyada -radikal- “değişim” olarak gördüğümüz şey, Arjantin’in akıl dışı macerası veya Hollanda’nın seçimi gibi olaylar. “Değişimin” kendiliğinden pozitif içeriği olmayacağını göstermesi açısından çarpıcı. ABD’den İsrail’e, Hindistan’dan Brezilya’ya Filipinler’den Macaristan’a, Hollanda’dan Arjantin’e koca gezegende, “acayip” adamların karşısına, onlardan daha acayip ittifaklarla baraj kurmanın pek bir işe yaramadığı, sihirli formül olmadığı anlaşılıyor. Ayrıca güya bu acayip adamların otoriter dünyasının karşısında yer aldığı iddiasındaki “özgür dünya”, milenyumun bütün çok taraflı çatışma ve savaşlarında, fütursuzluğa kılıf aramayı bile boşlayan bir performansa yöneldi. Çünkü aklın ve siyasetin prekarizasyonu, bugünü kurtarmak veya geleceği kurmak için ölçüsüz bir yıkıcılıktan veya onu göstererek yarattığı korkudan alternatif otoriter konsolidasyon sağlamayı öneriyor. Sistem, “herkes kazanır” yalanını, herkes kaybeder” korkusuyla yer değiştiriyor.

Neyse, biz yine memlekete dönelim. Her alandan ortalığa saçılan ve her biri aylarca tartışılacak skandalların, sistemin sürdürülemez hale geldiğinin kanıtı sayıldığını çok duyuyoruz. Neredeyse 6-7 senedir bu iktidarın kaçınılmaz olarak sonunu geleceğine dair, gayet mantıklı, ikna edici argümanlar ileri sürülmesi gibi. Ancak aynı sürede, “sürdürülemez olanın nasıl sürdürüldüğünü de izledik. İki yıl önceden birkaç satır:

“Yarına dair küçük bir ışık bile kalmadığı için gelecek imha olmuş, dayanılmaz bir umutsuzluk haline gelmiş olabilir. ‘Bu durum sürdürülemez’ iddiasını haklı çıkarmaya yeter mi? Yetmez.” Diğer taraftan, yaşananların sistemin ve iktidarın çatısındaki (tavanındaki) sert çatışmalar ve çatlakların mahsulü olduğu söyleniyor. Bu gerilimler ve çatışmalar elbette önemli, ayrıca ciddi sonuçları da olabilir ama bunlar hiç yeni değil, yeni olanın ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Ayrıca belirleyici olan bu kırılganlıkları kimin yönettiğini de. Bir başka ciddi argüman, sistemin çürümesi yüzünden kanalizasyonların taştığı veya “bağırsakların temizlendiği” iddiası. Kullanım değeri kalmayanların dışarıya atılması, toksik ilişkilerin ifşa olması pekala iyi bir şey olabilir. Fakat “bağırsakların boşaltılmasını” her durumda sağlık alameti saymaya en çok tabipler itiraz edecektir.

Doğrudan yaşadığı için hatırlayanlar artık azınlıkta ama merak edenler için taze ve etraflı yeni bir kaynak yayımlandı. 80’li yıllarda, banker krizinden mafyanın palazlanmasına, kent rantlarının yağmasından gücün ve servetin el değiştirmesine kadar pek çok acayiplik biraz abartılı bir gösteri halinde ortalığa saçılmıştı. Siyasetin, kurumların ve kavramların ağır bir saldırı altında olduğu, her şeyin tamamen değişmesi gerektiği fikrine, özel destek programı uygulanıyordu. En katı otoriterliğin, çok sert bir baskının gölgesinde, tamamen kontrol dışına çıkmış ilişkilerin, düzenlerin hatta suç organizasyonlarının ifşa olmasına göz yumuluyor bazen de göze sokuluyordu. Çünkü kuralsızlığın, keyfiliğin, ölçüsüzlüğün gücünü, endişeyle terbiye edilmiş kalabalıklara kabul ettirmenin yollarından biri, sistemin kendisini iyileştirme yeteneğinin olduğunun (kaldığının) gösterilmesi. Koca Amerikan sinema endüstrisi, bu ana hikâye üzerine kurulu. Bozuk olan bir şeyi yine sistemin ve hakim elitlerin çözebileceği, “bağırsak temizleme” ve tavan çatışmaları anlatısıyla tahkim ediliyor. Bu anlatı tabanda çatlak yaratmaya takati hatta niyeti olmayanlar için de sağlam bahaneler sağlıyor. Olup bitenler bu kabalıkta bir “algı oyunu” demek istemiyorum elbette. Ama aksine çok bu ihtimale erken teslim olmayan şüpheciliği yardıma çağırıyorum. Ayrıca Arjantin ve Hollanda’daki acayipler nereden ve hangi boşaltmanın ürünü?

Medyascope


İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar