yazarlar makaleler
Elif Gökçe Aras: Vatandaşın rûhiçün El-Fatiha
12/2/2023

Kapaktaki fotoğrafı her gördüğümde aynı cümle düşüyor aklıma:

Yine kimin cenazesini kaldırıyorsunuz vicdansızlar?

El cevap = Vatandaşın.

Çok tuhaf değil mi gerçekten? MGK toplantısının yapıldığı salonun tam ortasında yabancı cenaze törenlerinde gördüğümüz türden tabut şeklinde bir masa var. Tabut şeklindeki masanın üzeri çiçeklerle süslenmiş ve tam ortasında prizma şeklinde bir saat var. Sanki masanın etrafındakilere bir mesaj veriliyor:

“Bizim için biçilmiş bir zaman var. O zaman zarfı içerisinde bu cenazeyi kaldırmalıyız.”

Ve hükümet üyeleri her kim gider ve yerine kim gelirse gelsin, kaldığı yerden devam ediyor o ajandayı takip etmeye. İşte ben de o fotoğrafa her baktığımda ortada yatanın bizim cenazemiz olduğunu hissediyorum. Salâmızın okunduğunu, hocanın son duamızı edeceğini, üzerimize bir avuç toprak atılıp sonra kazmalarla yükleneceklerini… Ve kurtlar kemirmeye başlar önce, sonra toprak işler içimize ve biz yeniden toprağa karışır, bir başağa dönüşür ve yeniden doğar mıyız acaba tertemiz? Çünkü çoktan ölmüşüz de ağlayanımız yok gibi geliyor bazen.

Gerçekten de çok şeyi öldürdüler iktidarları süresince. Hani parmakla gösterilecek bir halk değildik ama bu kadar berbat da değildik be. Eskiden de süte su katılırdı bu memlekette ama şimdi suya süt katılıyor, öyle rezil. Balık baştan kokarmış ya her gün ayrı bir rezilliğe, yolsuzluğa, dolandırıcılığa, suistimale, tecavüze uyanıyoruz. Bizim ortalama seçmen Sakar Şakir’deki Hacı Şen Bakkal’dır. Hükümeti de tastamam kendi gibidir. Ne eksik, ne fazla.

Muhalefetin bu zamana kadar bize yaptığı en büyük kötülük neydi biliyor musunuz? Tıpkı AKP’nin muhalif seçmeni görmezden gelip kendi seçmenini dikkate alması gibi, muhalefet de en çok AKP seçmenini dikkate aldı. Dillerini, politikalarını onların beklentileri üzerinden kurdu. Haliyle siyasetin içeriğini, dilini, sınırlarını bu seçmen kitlesinin vasatı belirledi. Ülkenin en cahil ve bencil kesimi hedef kitle olunca, bugün vardığımız sefillik tesadüf değil elbette. İnsan ilerleyebilmek için daha yukarıyı hedef almalı değil mi? Ama hayır, nasıl yönetileceğimize hükümet ve muhalefetin ortak seçmen kitlesi olarak yüceltilen vasat karar veriyor. Vasatın iktidarında hiçbir şey eskisinden daha iyiye gitmez, eşyanın tabiatına aykırı. Vasatın kendini aşması, aşağının daha da aşağısına varmasıyla mümkün. Elbette her şey daha kötüye gidecekti. Gitti.

Öyleyse mücadelemize vasatla mücadeleyi de eklesek iyi olur değil mi? Geç mi kaldık? Vallahi çok geç kaldık.

Yeni dönemden umutlanıyorduk ki Özgür Özel kaldığı yerden Kemal Bey’in hatalarına devam ediyor. Partisi yolsuzluk, ücreti mukabilinde vekillik, karşılıklı taciz iddiaları ile çalkalanan, AKMHP ortaklığından ihraç vekillerle siyasette yol almaya çıkan Akşener’le işbirliğine kalkıyor. Sanki İYİP’in seçmende bir kredisi kalmış gibi… Henüz İYİP kendini aklamamışken uzatılan bu el, kusura bakmayın ama sizin de ilke ve prensiplerde Kemal Bey’den daha evla olmadığınızı gösteriyor. Size lazım olan merkez sağ veya ilkesiz işbirlikleri değil. Lazım olan gerçekçi politikalar ve çözüm önerileri.

Radikal bir şekilde etik değerleri benimsemedikçe asla Erdoğan’ı yenemeyeceksiniz. Merdiven altında üretilip mahalle arasında satılan o rengârenk macunun en güzelini hala o üretiyor çünkü. Siyasette temiz eller hareketi başlamadıkça hiçbir şey değişmeyecek. Onun karşıtı olmadıkça Erdoğan’ın hanesine yazılacak her hareketiniz. Babadan oğula, senelerin tecrübesine sahip ne de olsa.

***

Netflix’te birkaç ay önce Celebrity isimli bir dizi izlemiştim. Mottosu şuydu:

Feci skandal dolu ve dehşet heyecan verici.

Dizinin hikâyesi, Kore’de sosyal medyada gördüğü fenomenlerin hayatına tanık olan bir kızın belli kodları takip ederek fenomen oluşu. Dizide o kızın, özendiği kişilerle birlikte bulaştığı rezaletler işleniyor. Bizim bugün yaşadığımızın senaryosu o dizide yazılmış sanki, benzer işler.

Haberlerin içeriğine tıklamasak bile gözlemleme şansımızın olduğu, boğazımıza kadar pisliğe battığımız bu kadar rezilliğin içerisinde en çok canımı sıkan ne biliyor musunuz? Bu insanların fenomen oluşu. Bu insanların milyonların ideali oluşu. İşin özeti, zenginliğin fenomen oluşu.

Gelecek hakkında en ufak bir ümidi kalmayan gençlerin insanca yaşama standardını yakalama ümitsizliği, bu insanların hayatlarına tanık olmalarıyla birlikte paranın kendisinin en büyük hedef haline gelmesine sebep oluyor. Emeksiz zenginlik, her nasıl olursa olsun, bir şekilde zenginlik. Uzun yıllardır bu ülkede kendini yetiştirmek, hayatta bir duruş sahibi olmak takdir edilmedi. Zaten bir tebaa geçmişi de var üstüne. Zenginliğin kendisi ideal oldu bunca hikâyenin nihayetinde. Bir sürüngenken omurgalı bir canlıya evrilen insan, evrimini geri sarıyor omurgası işe yaramayınca ve önce bir şebeğe, ardından sürüngene dönüşüyor yeniden.

Maalesef ülkemizdeki cahil ve görgüsüz insan enflasyonunda herkes gösterişte birbirini aşağı çekerken daha da iğrençleşiyor sosyal medya deneyimi. Sosyal medya üzerinden kendisine karton karakterler biçen insancıklarla yaşamak da daha çekilmez oluyor. Herkes aşırı havalı, aşırı cool ve bomboş.

Bomboş insanlarla dolu etrafımız. Çekirge sürüleri gibi tüketiyorlar eşyayı, insanları, duyguları ve bomboş hayatlarını. Haliyle yaşamak keyif vermiyor artık her şeyin içi bomboş olunca. Arkadaşlarla buluşmak sadece bir fotoğraf için. Doğum günleri, kutlamalar vs. Eskiden pudingle yapılmış yaş pastalarla kutlanan doğum günlerinin tadı yok, bir yaşında çocuğun ana babasının yeniden evlenir gibi kutladığı doğum günlerinde.

Gülmek… Birçoğumuz gülmeye çalışıyor bunca acının arasında. Ama ne pahasına gülmek? Her şeye rağmen gülmek değil yapılan, her şeye gülmek. Sanki gülmek için yapılınca her şey mübâhmış gibi her şeyle alay etmek ve gülmeyenleri de boomer olarak kodlamak.

Hiç cool değilsin dostum!

Hiç cool değilim dostum: Duyarlılıklarım var, vicdanım var, empati duygum var, değerlerim var, acılarım var, hüznüm var, ümitsizliğim var, kahroluyorum birçok şeyi görünce o yüzden, her şeye gülemem. Her şeye rağmen gülmeyelim. Her şeye rağmen gülüyoruz diye güle oynaya geçiyorlardır belki içimizden?

Şu okunan salâ mı? Bizim salâmız? Cenazede gülünmez, susun!

Vatandaşın rûhiçün, El-Fatiha meas salavat.

Medyascope


İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar