2025-01-06
Vahap Coşkun: “MHP’nin varlığı bu süreci çok daha avantajlı kılıyor”
Göksel Göksu
Geçen yıl tartışılmaya başlanan ve Devlet Bahçeli’nin Meclis çağrısıyla ivme kazanan “yeni çözüm süreci”, DEM Parti’nin 2024 yılı bitmeden gerçekleştirdiği İmralı ziyaretiyle yeni bir boyut kazandı. Görüşme sonrası atılan adımlar Cumhur İttifakı’nın da DEM Partinin de sürecin ilerlemesi konusundaki iradesini ortaya koyuyor. İçeriği henüz açıklanmayan görüşmenin hedefi, PKK’nın silah bırakması ve Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek.
Yeni süreç akıllara 2013-2015 yılları arasında başlayan ancak sonuçsuz kalan çözüm sürecini getirdi. O dönem hukukçu, akademisyen, sanatçı, gazeteci ve iş insanlarından, farklı siyasi görüş ve kesimlere mensup 63 kişi, dokuzar kişilik heyetler halinde Türkiye’nin yedi bölgesine dağıldı ve çözüm sürecinin başarıya ulaşması için peş peşe toplantılar düzenledi. Gittikleri bölgelerde hem sürecin önemini ve hedeflerini anlattılar hem de toplumun farklı kesimlerinin görüş ve önerilerini alarak bir rapor hazırladılar. 63 kişiden oluşan akiller heyetinde yer alan isimlerin çoğu halen eski mesleğini devam ettiriyorken, aralarında bugün hayatta olmayanlar da var.
Göksel Göksu, 2013 yılında başlatılan süreç kapsamında oluşturulan “Akil İnsanlar” heyetinde yer alan akillerden hem kendi dönemlerini hem de yeni çözüm sürecini değerlendirmelerini istedi. Medyascope’ta bugünden başlayarak ulaşabildiğimiz ve sorularımızı cevaplamak isteyen herkesin değerlendirmesini yayınlamaya başlıyoruz.
İlk bölümde Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun’a sürece dair görüşlerini sorduk. Kürt sorununun çözümü ve insan hakları konusunda 3 kitap yazan Coşkun, 2013 yılında İç Anadolu Bölgesi’ndeki akil heyette yer aldı.
“Bu kez daha ümit verici bir hava var”
MHP, AKP’nin 2013’te başlattığı çözüm süreci için “ihanet” nitelemesi yapıyordu bugün ise sürecin kapısını aralayan bizzat MHP lideri Devlet Bahçeli oldu. Görüşmenin içeriği tam olarak açıklanmadı ama adı konulmayan ve en azından müzakere süreci denilebilecek bir süreç de başladı. Bu süreçten beklentiniz nedir?
Süreçte önemli bir eşik aşıldı. DEM Heyeti Öcalan ile görüştü ve Öcalan da sürecin ilerlemesini temin edebilecek pozitif bir mesaj verdi. Ardından heyet, Öcalan’ın talebine uygun olarak, Meclis Başkanı ve siyasi aktörlerle görüşmeye başladı. Görüşmelerin de olumlu seyrettiği görünüyor. Bu kez daha ümitvar bir hava var heyette. Umarım olumlu hava sonuna kadar korunur ve Türkiye bu en kadim meselesini silahların gölgesinden çıkarmayı başarabilir.
Bahçeli ön safta görünüyor olsa da, 2024 Ekim’inden itibaren başlatılan sürecin oyun kurucusu Cumhurbaşkanı Erdoğan. Sizce Erdoğan sürece dair neden daha az konuşuyor?
1 Ekim’den itibaren Bahçeli ile Erdoğan arasında bir farklılık olup olmadığı, Bahçeli’nin Erdoğan’a rağmen mi bu süreci başlattığına dair birçok spekülasyon yapıldı. Kendi adıma buna hiç ihtimal vermedim. İki sebeple:
Bir, iktidar ortaklarının Kürt meselesi gibi bir konuda, birbirinden habersiz ve birbirine çelme takar gibi davranmaları, zannımca mümkün değildi. Ancak bir taraf ittifakı bozmak isterse diğerine böyle çelme takar gibi davranabilirdi. Oysa buna ilişkin de bir alamet yoktu; aksine iktidar ortaklarının ittifakı koruma iradeleri tamdı.
“Bahçeli kosterin İmralı’ya gitmesini istiyor ama gönderecek olan Erdoğan”
İki, iktidar mekanizmasının başında Erdoğan vardı. Onun talimatı olmadan herhangi bir iktidar aparatının bu konuda inisiyatif alması düşünülemezdi. Herhalde Bahçeli de bunun farkındaydı; o nedenle onun Erdoğan’dan olur almadan bir girişimde bulunması beklenemezdi. Nihayetinde Bahçeli kosterin İmralı’ya gitmesini isteyebilirdi ama onu oraya gönderecek olan Erdoğan’dı. Bahçeli gönderemezdi.
Şüphesiz, Erdoğan ve Bahçeli iki farklı lider, tarzları birbirinden ayrı olabilir ama hayati bir konuda bu iki liderin ana çerçevede mutabık olmadıklarını düşünmek, çok gerçekçi değil. Erdoğan’ın başlangıçta çok sahne almamasının ise üç nedeni olabilir:
Bir, Bahçeli’nin çıkışının toplumda, bilhassa milliyetçi ve muhafazakâr çevrelerde, nasıl yankılandığını görmek istemiş olabilir. İki, çok heveskâr bir intiba bırakmaktan imtina ederek dengeleyici bir pozisyonda durmayı ve pazarlık kartlarını elinde tutmayı düşünmüş olabilir. Üç, süreç tekrar bir başarısızlıkla sonuçlanırsa, bunun siyasi maliyetini asgaride tutmayı hesaplamış olabilir.
Fakat süreç ilerledikçe, hele bir de olumlu ilerlerse, Erdoğan’ın daha fazla söz alacağını düşünüyorum.
“Yeni süreç konusunda daha iyimserim”
2013 yılında başlayıp 2015’de sona eren çözüm sürecinin temel amacı, silahların bırakılması, barış ortamı ve toplumsal bütünleşmenin sağlanmasıydı. Bugün de hedef aynı olsa da koşullar çok değişti. Siz 2013’te mi daha iyimserdiniz bugün mü daha iyimsersiniz?
Üç hususa değinmek isterim:
Bir, 2013-2015’te MHP, sürecin tam karşısındaydı ve CHP de sürece aktif bir destek sunmaktan kaçınıyordu. Bugün MHP’nin direksiyonun başına geçtiği bir süreç var ve CHP de bir önceki dönemden daha müspet bir pozisyonda yer alıyor.
İki, 2013-2015’te başlangıçta toplumsal düzeyde sürece karşıtlık çok yüksekti, zamanla destek artmaya başladı. Bugün ise, tabu yıkan açıklamalar yapılmasına rağmen sokakta net bir karşıtlık görünmüyor; toplumun siyasi aktörlere verdiği bir “sessiz onay” var.
Ve üç, 2013-2015’te süreç Suriye’deki gelişmelerden ötürü çökmüştü. Bugün ise, tarafların Suriye’de uzlaşma ihtimallerini artıran bir tablo var.
Bu üç sebepten ötürü geçmiş sürece nazaran daha iyimserim.
“Süreç ‘Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı yolunu açma’ söylemi üzerinden kuruluyor”
2013-2015 arasında gidilen bölgelerde hükümetin tutumu taviz olarak niteleniyor ve karşılaştığınız eleştirilerin başında bu tavizin ne karşılığında verildiği sorgulanıyordu. Bugün değişen nedir?
Aradan geçen süre zarfında devlet, PKK’ye karşı etkin bir mücadele sergiledi. PKK’nin Türkiye’deki mobilizasyonunu önemli ölçüde azalttı. Irak’taki operasyonlarla PKK’nın alanını daralttı. Suriye’de PKK ile bağlantılı yapıları Fırat’ın Batısından çıkardı. Elbette PKK’yı bitirmedi, bunun imkanı da yok zaten, ama PKK’ya karşı bir askeri üstünlük sağladı. Dolayısıyla ortada “taviz” olarak adlandırılmayı mümkün kılan bir tablo yok. O nedenle sürece karşıtlık bu kez “taviz” söylemi üzerinden değil, daha çok “Erdoğan’ın kendi bekasını kurtarma” ve “tekrar Cumhurbaşkanı adayı olmanın yolunu açma”söylemi üzerinden kuruluyor.
“DEM Parti iktidara yakınlaşabilir”
Başlatılan müzakere sürecini 2028’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilişkilendirenler var. Asıl hedefin bu sayede DEM’in desteğini alarak muhalefeti küçük parçalara bölmek olduğu yorumları yapılıyor. Sizin düşünceniz nedir?
Zannımca iktidarı Kürt meselesinde böyle bir araya iten esas motif; bölgesel dinamiklerdir. Ortadoğu’daki belirsizliğin Türkiye için hem tehlike hem de bir fırsat olduğu düşüncesi, iktidarı yeni bir okumaya itti ve iktidar muhtemel tehlikeleri azaltmak ve fırsatları artırmak için Kürt meselesinin silahtan arındırmayı önceleyen bir adım atmaya karar verdi.
Bana göre asıl neden budur; ama bu, iktidarın adım atarken iç politikaya dair bazı hesaplarının olmadığı anlamına gelmez. Eğer süreç iktidarın beklediği gibi yürürse, bu siyaset sahnesinin yeniden tanzim edilmesini beraberinde getirir. Anayasa değişikliği gündeme gelir ve DEM Parti iktidarla yakınlaşabilir. Bu da 2018’den beri şekillenen ve DEM Parti’yi muhalefetin bir parçası haline getiren yapının değişmesine neden olabilir.
“MHP sürece mihmandarlık yapıyor”
2013 -2015 sürecinde akil heyet Anadolu’da en çok MHP’lilerin başını çektiği milliyetçi kesim ile ulusalcıların tepkisiyle karşılaşmıştı. Bu gün ise aksine sürecin başını çeken MHP. Bu tablo mevcut süreci daha avantajlı kılıyor mu?
Türkiye’de öteden beri, Kürt meselesinin siyasetten çözülmesine en büyük itiraz milliyetçi kanattan ve o kanadın en büyük partisi MHP’den gelmiştir. 2013-2015’te MHP, sadece Meclis’teki değil, sokaktaki protestoları da örgütlüyordu. Akil İnsan Heyetlerinin hemen her ilde karşılaştığı tepkilerin merkezinde MHP ve MHP bağlantılı yapılar vardı.
Oysa bugün MHP sürece bir nevi mihmandarlık yapıyor. MHP’nin varlığı, sürece başlıca dört noktada katkıda bulunur: Bir, milliyetçi cenahtan gelebilecek itirazları absorbe eder. İki, bürokrasinin sürece dahil olmasını veya en azından bozucu bir etkide bulunmamasını sağlar. Üç, AK Partinin hareket alanını büyütürken olası siyasi faturasını küçültür. Ve dört, MHP’nin açtığı tartışma alanı diğer siyasi partililerin ve aktörlerin de sürece katılımı için uygun bir zemin yaratır.
Hülasa, MHP’nin de içinde bulunması bu süreci bir öncekine nazaran kuşkusuz çok daha avantajlı kılıyor.
“Süreç başarıyla sonuçlanırsa, PKK silah bırakacaktır”
Süreç başarıya ulaşır mı ve sürecin sonunda PKK silah bırakır mı?
Sürecin temel gayesi, PKK’nin silah bırakmasıdır. Dolayısıyla süreç umut ettiğimiz gibi başarıyla sonuçlanırsa, PKK silah bırakacaktır. Aslında bana göre, süreçten de bağımsız olarak, PKK’nin Türkiye’de silahlı bir mücadele yürütmesinin ne bir mantığı ne de bir zemini vardır.
Bugün PKK’nın silahı Kürtlere kaybettirirken devlete muazzam bir manevra sahası sağlıyor. Zira devlet, PKK’nin silahını bir taraftan Kürtlerin demokratik taleplerini bastırmanın, diğer taraftan da kendisinin gayri-hukuki tasarruflarını meşrulaştırmanın manivelası yapıyor. Silahın miadının dolduğunu Öcalan’ın da birçok defa ifade ettiğini hatırlatmak gerekir.
Keza, bu meyanda, Türkiye’de Kürtlerin sosyolojisinde meydan gelen derin bir değişimi de göz ardı etmemek gerekir. Kürtler, 1990’ların Kürtleri değil; daha şehirli, daha eğitimli, daha orta sınıf bir sosyoloji var ve bu sosyoloji, Kürt meselesinin silahla değil siyasetle çözülmesini arzuluyor. 2015-2016’da hendek ve barikatlara sırt çevirmesinin altında yatan da buydu.
İç ve dış koşullar bakımından, çözüm için 2013-2015’e oranla daha elverişli bir iklim var. Lakin bu süreçler dinamiktir, neticesi hakkında mutlak bir hükme varmanın imkânı yoktur. Temennim mevcut hali doğru yorumlamaları ve ülkeyi bu 40 yıllık şiddet sarmalından çıkarmalarıdır.
Serbestiyet
POLİTİKA