

2025-11-22
2013-2015 arası AK Parti yalnız başınaydı, Öcalan’la baş başaydı. Şimdi CHP’nin itirazlar ve çekincelerini azalttığını, dahası çözüm sürecini desteklediğini görüyoruz; MHP’nin ve liderinin açık ara ön açan taşıyıcılık yapmasını izliyoruz. Kürt kesimi önemli ölçüde tek ses hâlinde. Birkaçı dışında Meclisteki siyasi partiler çözüm fikrinden yana… Bu durum Türkiye için büyük bir fırsat tablosu oluşturuyor.
Sık söylenir, tekrarlamakta beis yok. Kürt sorununda açılım ile ülkede demokratik alanın genişlemesi her zaman doğru orantılı yürüyen iki konu olmuştur. Keza demokrasiyi rafa kaldıran güvenlik devleti uygulamalarıyla Kürt meselesini baskıyla denetim altında tutmaya çalışan uygulamalar da birbirinin içinden doğmuştur.
Bu anlamda kültürel kimlik savaşlarıyla Kürt meselesi, Türkiye’de demokrasinin niteliğini ve alanını belirleyen asli unsurlardır.
Onun içindir ki her çözüm hamlesi, Kürt yarasının dindirilmesinin yanında ülkeye demokrasi vadeder.
Onun içindir ki çözüm politikaları karşısında alınan olumlu ve olumsuz tavırlar aynı zamanda demokratik açılım hakkındaki destekleyici ya da endişeli derin düşünceleri de içerir. Çözüme doğru gidişin iktidarı ödüllendireceğini varsayan, üniter yapıyı tehdit ettiğini düşünen baskın Kemalist eğilimlerin ya da baskın milliyetçi bakışların dirençleri, tedirginlikleri bu çerçevede okunabilir.
Çözüm süreçlerinin vadettikleri köklü değişimlerin toplumlarda tedirginlik ve soru işaretleri oluşturması doğaldır. Bu nedenle başı çeken hemen her örnekte siyasi iradeler olmuştur.
Bu kez özellikle bu bakımdan şanslı bir dönemdeyiz. 2013-2015 arası AK Parti yalnız başınaydı, Öcalan’la baş başaydı. Şimdi CHP’nin itirazlar ve çekincelerini azalttığını, dahası çözüm sürecini desteklediğini görüyoruz; MHP’nin ve liderinin açık ara ön açan taşıyıcılık yapmasını izliyoruz. Kürt kesimi önemli ölçüde tek ses hâlinde. Birkaçı dışında Meclisteki siyasi partiler çözüm fikrinden yana…
Bu durum Türkiye için büyük bir fırsat tablosu oluşturuyor.
AK Parti’nin milliyetçi seçmen bakımından adım atmakta tedirginlik yaşadığı her konu ya Bahçeli’nin çıkışlarıyla ya da Meclisteki komisyonun sorumluluğu paylaştıran ortak kararlarıyla gideriliyor.
İmralı’da Öcalan’ın ziyaret edilmesi meselesi de en azından şimdilik bu çerçeveye oturuyor. Ülkenin sıkıntı yaşadığı, boğulduğu pek çok konu yanında en azından bu “mesele” iyiye doğru gidiyor.
Silah bırakma ve entegrasyon hukuku konusunda komisyondan önemli ve yapıcı öneriler geleceği kesin. Bunun Öcalan’ın da dahil olduğu bir çerçevede yapılacak olması, sorunsuz bir işleyiş bakımından oldukça önemli.
Geriye iki konu kalıyor.
İlki Suriye’deki Kürt varlığı ve PKK uzantılarının durumu…
Bu konuda uluslararası dengeler ve zorunluluklar tarafları uzlaşma istikametine doğru götürüyor. Zaman içinde SDG direnci yerini entegrasyonun biçimi tartışmasına bıraktı. Türkiye, “Suriye Kürt hareketinin buharlaşması” tutumunda ısrarlı olsa da yol öyle yürümüyor. Bu konu zaman alan, etkileşimler ve kaçınılmaz pozisyon değişiklikleri içeren, güven gerektiren bir nitelikte. Ve esasen Irak’taki Kürt modeline yakın bir yere doğru yol alıyor.
Burada mesele, tarihin geldiği ve işaret ettiği noktadır: Kürtlerin bulundukları ülkelerde haklarını koruyarak o ülkeyle demokratik entegrasyona girmeleridir. Öcalan bunu vurguluyor; bence Türkiye de adım adım bu noktaya yaklaşıyor.
Böyle bir gelişme Ankara’nın derin korkularını zaman içinde yatıştıracaktır. Bu yatışma geriye kalan ikinci konuda yol açıcı olabilir.
Bu ikinci konu, Türkiye Kürtlerinin sisteme demokratik entegrasyonu meselesidir.
Demokratik entegrasyon, farklılıklardan ileri gelen kimi hakları koruyarak, istekleri tatmin ederek Türkiyelileşmeyi ifade eder. Ana dil, yerel yönetimler reformu, anayasal vatandaşlık tanımı bu hakların ve entegrasyon araçlarının önde gelenlerindendir.
İstikamet bence buraya doğru…
Türkiye’nin demokratikleşmesinin imkânları da burada yatıyor.
En azından bu umut var…
Serbestiyet
2025-11-22Rawin Sterk: Takım elbiseli 'general' ve 'Doğu Cephesi'nde değişen dengeler
2025-11-21Yetvart Danzikyan: Bahçeli İmralı’ya gitseydi, neler konuşulacaktı?
2025-11-21Fethiye Çetin: Usul esasa mukaddemdir
2025-11-18Özgür Amed: 1239 nolu kanunun ilhamı neyi çözer?
2025-11-18Tarık Çelenk: Üsküdar dergâhlarının düşündürdükleri
2025-11-14Ali Bayramoğlu: İddianame: Görülmemiş bir seviye
2025-11-11İbrahim Kiras: Düşmanımız kimdir bizim?
2025-11-11Umur Talu: Haklısınız, “işçi sınıfı” ölüyor!
2025-11-08Umur Talu: Sınıf mücadelesi öldü mi, işçi sınıfı kaldı mu!
2025-11-07Mesut Yeğen: Ortadoğu 2.0’a Hazır mıyız?
2025-11-06Çetin Çeko: ‘Türkiye'nin Hayrı İçin Dokuz Yıldır Cezaevinde Tutulan Demirtaş
2025-11-01Gökhan Bacık: Kürt siyasetinin eleştirisi
2025-10-31Selahattin Demirtaş: Sürecin muhasebesi
2025-10-29Yusuf Ziya Cömert: Rüşvet parasıyla cami yapılır mı?
2025-10-28Yetvart Danzikyan: PKK hükümete ‘top sende’ diyor
2025-10-28Murat Sevinç: Yoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu?
2025-10-28Yıldıray Oğur: PKK neden Schrödinger’in kedisine benzedi?
2025-10-28Vahap Coşkun: Menzile doğru bir adım daha
2025-10-26Yetvart Danzikyan: Kıbrıslılar dertlenmesin
2025-10-28Berrin Sönmez: 11.Yargı Paketi: Rejim bulanık suda balık avlar