

2025-11-21
Tabloya baktığımızda Komisyon’dan İmralı’ya ziyaret kararının çıkması artık sürpriz olmaz. Şimdi gelin bir zihin egzersizi yapalım ve bu tabloyu tersine çevirelim. Tamam, çok açık ki, Bahçeli’nin zaten İmralı’ya gitme niyeti yoktu, süreci hızlandırmak için bu çıkışı yaptı. Hızlandırdı da. Ama gazeteci ve vatandaş olarak şunu düşünmeden edemiyoruz: Ola ki gelişmeler hiç beklenmedik bir hal aldı ve Bahçeli İmralı’ya gitti. Ne konuşacaklardı acaba?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “İmralı Süreci” olarak adlandırmayı daha münasip bulduğum “süreç”le ilgili beklenmedik çıkışlar yapmaya devam ediyor.
Hatırlanacağı gibi zaten süreç de Bahçeli’nin “Öcalan gelsin Meclis’te DEM Parti grubunda konuşsun, örgütün lağvedildiğini açıklasın, umut hakkından faydalansın” sözleriyle başlamıştı.
Tüm bu süreçte Bahçeli, AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha ilerisinde diyebileceğimiz bir pozisyon aldı. Zaman içinde iş geldi, bu süreç için TBMM’de kurulan “Komisyon”un İmralı’yı ziyaret ederek bir görüşme yapıp yapmayacağına dayandı.
Aynı zamanda “Komisyon”a da başkanlık yapan TBMM Başkanı Kurtulmuş’un konuyla ilgili belirsiz sözleri, AKP’nin ve Erdoğan’ın bu konuda bir rezervi, çekincesi olduğunu düşündürecek nitelikteydi. Bu belirsizlik üzerine Bahçeli, zaten geçtiğimiz haftalarda “MHP’li vekiller İmralı’ya gitmeye hazırdır” açıklamasını yapmıştı.
Bu hafta başında ise şunları söyledi:
“Sürecin asıl muhataplarından birisiyle doğrudan temas kurulamayacaksa sonuç nasıl alınacak? İlerleme nasıl kaydedilecek? Şayet Meclis’te kurulan komisyon, bu çerçevede karar alamazsa hiç kimse bu ziyarete yanaşmazsa, herkes üç maymunu oynamanın merakında ısrar ederse açık açık söylüyorum; alırım yanıma üç arkadaşımı, kendi imkanlarımızla İmralı'ya gitmekten gocunmanın, çekinmenin, bir masa etrafında yüz yüze gelmekten imtina etmem.”
Gerçekten beklenmedik bu çıkış karşısında herkes Bahçeli’nin bu sözlerinin muhatabının kim olduğunu çözmeye çalıştı. Öyle anlaşılıyordu ki Bahçeli’nin muhatabı, Erdoğan’dı. Zira bir yılı bu bulan tüm bu gelişmeler boyunca Bahçeli’nin açıklamaları sonrası Erdoğan bir süre sessiz kalıyor, bir ya da birkaç gün sonra gönülden katılmasa da Bahçeli’yi nakzetmeyen beyanatlar veriyordu.
Bu sefer de böyle oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’nin sözlerinden yaklaşık olarak 24 saat sonra AKP grup toplantısında şunları söyledi:
“DEM Parti heyeti ve grubu gayet sağduyulu tavır içinde oldu. Cumhur İttifakı ortağımız MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de ilk günden itibaren yaptığı cesur açıklamalarıyla sürecin bugünlere gelmesine eşsiz katkılar sağladı. Komisyonun Türkiye, Türkiye’nin güvenli geleceği, milletimizin birlik ve beraberliği için en doğru, en isabetli kararı vereceğine yürekten inanıyorum.”
Bu tabloya baktığımızda Komisyon’dan İmralı’ya ziyaret kararının çıkması artık sürpriz olmaz.
Şimdi gelin bir zihin egzersizi yapalım ve bu tabloyu tersine çevirelim. Tamam, çok açık ki, Bahçeli’nin zaten İmralı’ya gitme niyeti yoktu, süreci hızlandırmak için bu çıkışı yaptı. Hızlandırdı da. Ama gazeteci ve vatandaş olarak şunu düşünmeden edemiyoruz: Ola ki gelişmeler hiç beklenmedik bir hal aldı ve Bahçeli İmralı’ya gitti. Ne konuşacaklardı acaba?
İki hafta önce bu sütunda yazdığım “Çatlak yok ama frekanslar farklı” başlıklı yazımda şunları söylemiştim:
“Bütün bu tablo içinde Bahçeli’nin -süreç özelinde elbette- Erdoğan’a kıyasla Öcalan ile daha fazla aynı frekansta olduğunu söylesek çok mu iddialı bir analiz yapmış oluruz? Muhtemelen. Ama özellikle ABD ve İsrail’in bölgedeki rolü hakkında Bahçeli ve Öcalan aynı kaygıları taşımakta. Erdoğan ABD’de Trump ile görüşürken Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin ittifakı önerdiğini hatırlayalım. Öcalan da sürece bilhassa İsrail’in zarar verebileceği yönünde uyarılarda bulunmuştu.”
Süreç konusunda özetle Bahçeli’nin zihninde Erdoğan’dan daha farklı bir kapsam ve tempo olduğu anlaşılıyor. Peki bu farklı kapsam ve temponun nedeni nedir? Bahçeli neden bu kadar acele ediyor? Evet elbette süreç, neyi gerektiriyorsa yapılmalı, Kürt meselesinin adil çözümü açısından kim dinlenecekse dinlenmeli.
Ancak Bahçeli ve Öcalan az evvel bahsettiğim “konsept” dışında hangi konularda ortaklaşıyor? Mesela Öcalan’ın geçtiğimiz haftalarda yaptığı “Kürt olgusunun tüm boyutlarıyla Cumhuriyetin yasallığına dahil edilmesi ve bunun için güçlü bir geçiş süreci temel alınmalıdır. Bütünsel bir olgu olarak yasallığa geçiş, Demokratik Cumhuriyetin hukuksal temellerini sağlamlaştıracaktır” sözleri, MHP’de ve Bahçeli’de nasıl yankı buldu? Buldu mu? Belki görüşseler ve görüşme notları kamuoyu ile paylaşılsa sürece dair daha net öngörülerde bulunabilirdik.
Agos
BASıNDAN
2025-11-21Fethiye Çetin: Usul esasa mukaddemdir
2025-11-18Özgür Amed: 1239 nolu kanunun ilhamı neyi çözer?
2025-11-18Tarık Çelenk: Üsküdar dergâhlarının düşündürdükleri
2025-11-14Ali Bayramoğlu: İddianame: Görülmemiş bir seviye
2025-11-11İbrahim Kiras: Düşmanımız kimdir bizim?
2025-11-11Umur Talu: Haklısınız, “işçi sınıfı” ölüyor!
2025-11-08Umur Talu: Sınıf mücadelesi öldü mi, işçi sınıfı kaldı mu!
2025-11-07Mesut Yeğen: Ortadoğu 2.0’a Hazır mıyız?
2025-11-06Çetin Çeko: ‘Türkiye'nin Hayrı İçin Dokuz Yıldır Cezaevinde Tutulan Demirtaş
2025-11-01Gökhan Bacık: Kürt siyasetinin eleştirisi
2025-10-31Selahattin Demirtaş: Sürecin muhasebesi
2025-10-29Yusuf Ziya Cömert: Rüşvet parasıyla cami yapılır mı?
2025-10-28Yetvart Danzikyan: PKK hükümete ‘top sende’ diyor
2025-10-28Murat Sevinç: Yoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu?
2025-10-28Yıldıray Oğur: PKK neden Schrödinger’in kedisine benzedi?
2025-10-28Vahap Coşkun: Menzile doğru bir adım daha
2025-10-26Yetvart Danzikyan: Kıbrıslılar dertlenmesin
2025-10-28Berrin Sönmez: 11.Yargı Paketi: Rejim bulanık suda balık avlar
2025-10-08Sedat Ulugana: Barutun yanında bıyık yağı ve puro
2025-10-08Yıldıray Oğur: Çözüm sürecinde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor