Türkçe | Kurdî    yazarlar
Çöküşten Önceki Son Kurşun

2025-06-13

Trablus’un kilit ismi Abdulgani al Kikli, bir süre önce beraber hareket etmek için anlaştığı kişilerle görüşmek için oturduğu masada vurularak öldürüldü. Bu infaz, sadece bir adamı değil, başkentin dengesini de ortadan kaldırdı. İhanetle gelen ölüm, Libya’yı yeni bir iç savaşın eşiğine sürükledi. Milisler, petrol, ihanet ve rüşvetle örülü yeni düzende halkın özlediği şey artık sadece bir ordu değil, bir gelecek.

CİHAT ARPACIK

Libya’da Birleşmiş Milletler’in tanıdığı hükümet, hâlâ başkent olan Trablus’u iç çatışmalardan güç alarak yönetirken, Rusya Devlet Başkanı Putin ülkenin doğusunu kontrol eden Halife Hafter’i daha birkaç hafta önce Kremlin’de ağırlıyordu. Türkiye nezdinde de durum farklı değildi. Hafter güçlerinin “Kara Kuvvetleri Komutanı” olarak tanımladığı Halife Hafter’in oğlu Saddam Hafter, Ankara’da devlet protokolü ile misafir edildi ve Anadolu Ajansı bu gelişmeyi “Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Libya Ulusal Ordusu Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Khalifa Hafter’i kabul etti” spotuyla haberleştirdi. Yani Hafter milisleri artık “Libya Ulusal Ordusu”ydu ve ordunun kara güçlerini yöneten Saddam Hafter de artık rütbesinin başına “sözde” ibaresi konulmadan haberlerde kendisine yer bulabiliyordu. Elbette bütün bunların hemen arkasından Türkiye’nin Hafter tarafına artık silah ambargosu uygulamayacağına ve Libya Ulusal Ordusu’na Türk üretimi SİHA’ların satışına izin verileceğine dair haberler geldi.

Geçen haftalarda Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu, Bingazi’de “Şeref Günü” münasebetiyle bir askerî geçit töreni düzenledi. Geçit töreninde 2020 yılında Trablus’u ele geçirmek için taarruza geçen ancak Türkiye’nin de destek verdiği Trablus ve Misrata güçleri tarafından yenilgiye uğratılan Hafter güçlerinin gerçek bir orduya dönüştüğü görüldü. Resmî olarak ülkenin ordusu olmayan Ulusal Ordu, çeşitli yeteneklere sahip insansız hava araçları kullanan, savaş uçaklarını modernize edebilen, ciddi bir tank ve diğer zırhlı araç altyapısı kurabilmiş bir güç hâlini almıştı. Libya’nın doğusu kendisini hızla devlete dönüştürürken batısında ise ekran hızla “siyaha” düşüyordu.

2021 yılının başında Libya Siyasal Diyalog Forumu tarafından başbakan olarak atanan Abdülhamid Dibeybe’nin o yıl bitmeden ülkeyi seçime götürmesi gerekiyordu. 2021’de başbakan olabilmek için delegelere kuzeni Ali Dibeybe aracılığıyla rüşvet dağıttığı da iddia edilen Abdülhamid Dibeybe ülkeyi seçime götürmedi ancak geçen yıl ülkenin geleceği için “ilginç” bir çözüm üretti. Ülkede siyasi istikrarın sağlanması için Muhammed el Senusi’nin kral ilan edildiği bir Libya monarşisinin kurulmasının öneriyordu. Aradan geçen yıllar boyunca ülkenin doğusu kendi içerisinde siyasi birliğini kurumsallaştırırken ülkenin batısında Birleşmiş Milletler’in tanıdığı hükümet ise devleti monarşiye çevirmeye çalışıyordu.

2025’e gelindiğinde artık Dibeybe’nin iktidarı bütün taraflar için çekilmez bir hâl aldı. İki hükümetin üzerinde anlaşabildiği tek konu petrol ve gaz gelirlerinin paylaşımıydı. Ancak ülkenin doğusunda bu gelirler kamu düzenine ve hizmete dönüştürülebilirken batıda kayda değer gelişme olmadı. Aksine Dibeybe artık geçici olma vasfını da kaybederek seçimsiz bir şekilde kalıcı hâle getirdiği iktidarını korumak için çok tehlikeli bir oyun kuruyordu… Dibeybe, Trablus’ta zayıflayan iktidarının devamı için şehirdeki milis güçleri düşmanlaştırıyordu.

Her biri ya Başkanlık Konseyi’ne ya da bakanlıklara bağlı birer kuruma dönüştürülen bu milis güçler ise milyarlarca doları bulan petrol gelirlerinden paylarını alıyor, fakat aslan payını alan hükümetin bu gelirleri kamu hizmetine dönüştürmediğini de görüyordu. Dibeybe hükümeti hem şehrin en nüfuzlu milis lideri konumundaki Abdel Ghani al Kikli’nin hedefindeydi hem de ülkedeki Selefi/Medhali tabana dayanan Özel Caydırıcılık Güçleri (RADA) ile sorunlar yaşamaya başlamıştı.

ABD’nin istediği bazı şüpheli Libyalıları Washington yönetimine teslim ettiği için “ihanetle” suçlanan Dibeybe hükümetinin, aynı zamanda yetkisini Başkanlık Konseyi’nden alan RADA’nın tutukladığı bazı isimleri de istediği biliniyordu. İki taraf arasındaki görüş ayrılıkları artık şehirde geniş kabul gören kötü bir beklentiye dönüşmüştü. Mitiga Uluslararası Havalimanı’nı kontrol eden RADA, artık Dibeybe güçlerinin kendisine saldıracağı anı bekliyordu.

Trablus hükümetinin askerî istihbarat birimini de komuta eden 444.Tugay’ın komutanı Mahmud Hamza, Mayıs ayının başında İstikrar Destek Birimi’nin (SSA) komutanı ve Trablus’un önemli milis komutanlarından Abdulgani al Kikli’yi, Ebu Salim’deki karargâhında ziyaret etti. Hem Mahmud Hamza’ya hem de Abdulgani al Kikli’ye yakın isimlerden aldığım bilgilere göre görüşme boyunca Mahmud Hamza hükümetten şikâyet ediyor ve Dibeybe’nin devrilmesi gerektiğini söylüyordu. Mahmud Hamza’nın özel bir de ricası da vardı. Kikli’den (ya da Trablus’taki lakabıyla Ghneiwa) 444.Tugay mensuplarına maaşlarını ödeyebilmek için borç istiyordu. Ghneiwa bu ricayı kırmadı. SSA’in muhasebe birimini yöneten (o da çatışma sürecinde Dibeybe’ye sığındı) Usame Taliş’ten 15 milyon Libya dinarı getirmesini istedi. Yaklaşık 3 milyon Amerikan doları Mahmud Hamza için yeterliydi. Görüşmenin sonunda taraflar Dibeybe hükümetini kısa zamanda göndermek için mutabık kaldılar. Mahmud Hamza mutluydu, çünkü Ghneiwa, Hamza’ya yeni hükümette savunma bakanlığı koltuğunu vaat etmişti. Hamza, 2023’te RADA ile kanlı bir savaşa girmişti ve 55 kişinin hayatını kaybettiği çatışmanın ardından kabinedeki bir koltukta Ghneiwa’nın desteği olmadan oturması da RADA’ya rağmen o koltukta kalması da imkânsızdı.

Karanlıkta Kalan Saatler

Bu görüşmeden birkaç gün sonra Savunma Bakanı Müsteşarı Abdusselam el Zubi, Başbakan Dibeybe ile Ghneiwa arasındaki sorunları çözmek için Mahmud Hamza’dan arabuluculuk yapmasını istedi. Çünkü Dibeybe şehirdeki gücünü neredeyse tamamen kaybetmişti ancak Misratalı güçler başkentteki etkinliğini kaybetmek istemiyordu. Bu nedenle Misrata’nın en büyük milis gruplarından birini komutan eden Abdusselam el Zubi, Ghneiwa ile bir müzakere süreci başlatmak istiyordu. Fakat o görüşmede ne olduysa oldu ve Mahmud Hamza ile Abdusselam el Zubi, birkaç korumasıyla 444.Tugay’ın merkezi olan Tekbali Kampı’na gelen Ghneiwa’yı, içeri girere girmez korumalarıyla birlikte öldürdüler.

Trablus’un efsane milis komutanı Abdulgani al Kikli, başından iki kurşunla vurularak öldürülmüştü. Trablus’u bilenler, artık herkesin birbiriyle savaşmasının önündeki tek engelin de kalktığını söylüyordu. Ghneiwa ve SSA herkesle savaşıp yenecek güçte değildi belki ancak kimsenin birbiriyle savaşmamasını sağlayacak kadar kritik bir bağlantı noktasıydı.

Ghneiwa öldürülür öldürülmez şehre getirilen Misratalı milisler ve 444.Tugay birlikleri SSA’in bütün merkezlerini birkaç saat içinde bastılar. Ghneiwa’ya sadık bazı birlikler dışında hiçbir güç direnmedi. SSA aynı zamanda içeriden de teslim alınmıştı. Muhasebeci Usame Taliş taraf değiştirmiş ve kurumun alt seviye komutanlarının pek çoğu süreç öncesinde Mahmud Hamza tarafından ikna edilmişti. Ghneiwa’nın kardeşi Fethi al Kikli de hedefteydi. Evi ve ofisi basıldı. Ailenin ve milis grubun kasası konumundaki Fethi, Mısır’a kaçmak zorunda kaldı.

İhanetin Renkleri

Öldürüldüğü güne kadar Ghneiwa’nın kendi grubu ve Ebu Salim dışında pek seveni olmadığı herkesin bildiği bir gerçekti; ancak sadece görüşmek için çağrıldığı bir yerde arkadan vurulması da Arap örfü açısından büyük bir faciaydı. Aynı zamanda işin içinde Misratalı Abdusselam el Zubi’nin ve yine bir diğer Misratalı, Başbakan Dibeybe’nin olması durumu daha da karmaşık hâle getirmişti.

Üç gün süren iç savaşın temelinde de bu fay hattı vardı. Başkentteki bütün kaynaklarım yaşananlara ve Ghneiwa’nın bu şekilde öldürülmesine o kadar tepkili ki birbiri ile ilgisiz toplumsal kesimlere mensup isimlerin tamamı Trablus’taki son Misratalı başbakanın artık Dibeybe olduğunu söylüyor. Çünkü Dibeybe bu süreçte Ghneiwa’nın yargısız şekilde infazını üstlenme hatasında bulundu ve meselenin milis grupların tasfiyesi olduğunu söyledi. Oysa tasfiye ettiği grup (SSA), aynı geçici hükümet gibi Başkanlık Konseyi’ne tabiydi ve eğer kurum yöneticileri suç işliyorsa başlarından vurularak infaz edilmek yerine yargılanmalıydılar. Trablus’ta yaşanan ise sadece Misrata’dan şehre getirilen silahlı milis grupların bir başka milis grubunun karargâhlarına el koymasından ibaretti.

Sürecin merkezindeki isimlerden Mahmud Hamza, birkaç gün önce kapısına gidip maaş ödeyebilmek için borç istediği Ghneiwa’nın öldürülmesini “şer odaklarının tasfiyesi” olarak tanımladı. “Şer odağı” olarak tanımladığı bir kurumun başkanından neden borç aldığını ve neden hükümetin devrilmesi için birlikte plan yaptığını bilmiyoruz. Ancak Mahmud Hamza, saldırıya katılan tugay mensuplarını tebrik ettiği konuşmasında, Ghneiwa’nın Doğu Avrupa’dan mühimmat dolu 10 uçak getirdiğini ve savaşa hazırlandığını öne sürüyordu. Bu iddia elbette tümden yalan değil. Garip olan ise Başbakan Dibeybe’ye yakın bir isimden elde ettiğim bir belge. Belgede Başbakan Dibeybe’nin imzası var ve Mahmud Hamza’nın gelişinden şikâyet ettiği uçakların Başbakan’ın izniyle geldiğini gösteriyor.

Öldürüldüğü güne kadar devletin dayanak isimlerinden biri olan Ghneiwa, bu şekilde bir gecede Trablus’taki bütün yolsuzlukların merkezindeki isim hâline getirildi. Oysa Libya halkı neredeyse Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana ülkenin bütün gelirlerinin bir kısmının Dibeybe tarafından sırtını dayadığı milis gruplara dağıtıldığının farkında. Bu nedenle gösterilerde sadece Dibeybe’nin gitmesi istenmiyor. Ülkede fiilen iki hükümetin olması da bütün bölgelerin çeşitli isimlerle devlet kurumuna dönüşen milis grupların pervasızlığı da gösterilerde atılan sloganların konusu. Zira Libya halkı düne kadar Ghneiwa’ya dayanarak bir yıllık geçici başbakanlığını dört yıldır sürdüren Dibeybe’nin, bu kez Misrata kartını kullanarak konumunu korumak istediğini anlamış durumda.

Kapanmayacak Hesaplar

Hikâyenin en sonunda Bingazi’de Afrika’nın en büyük sivil havalimanlarından birisi inşa edilirken, Trablus, merkezinde Mitiga Havalimanı’nın bulunduğu yeni bir iç savaşın eşiğinde. Bu iç savaşa çözüm bulmak için Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın işini gücünü bırakıp Libya’ya uçtu.

Bu ziyaretten önce Misratalı gruplar, tanklarını ve zırhlı araçlarını RADA’ya yönelik saldırı için Trablus’a sevk etti. Diğer taraftan RADA ve Trablus’ta Misrata darbesine itiraz eden Trabluslu gruplar ise Hafter tarafıyla sıkı bir görüşme sürecine girdi. Ülkedeki sistemin diğer ayağı konumundaki Temsilciler Meclisi oturumlarında Dibeybe’nin artık meşru başbakan olmadığı savıyla yeni başbakan adayları projelerini anlatıyor.

Birkaç sene önce Fethi Başağa’nın Trablus’ta iktidarı devralamamasının sebebi Trablus’taki milis grupların sert mukavemetiydi. Trablus’a meclisin göndereceği bir başbakanın iktidarı devralıp alamayacağını bilemiyoruz. Ancak Trablus’ta RADA’ya karşı girişilecek bir saldırının ayak sesleri her geçen daha şiddetli şekilde duyuluyor.

Hafter güçlerinin Sirte’ye büyük bir yığınak yapması, Zaviye’de Mahmud bin Recep’in başını çektiği güçlerin Misrata güçlerine karşı RADA’yı destekleyeceğini söylemesi, Ghneiwa’ya ait ve henüz statüsü belli olmayan SSA kurumunun başına Hafter hükümetinin İçişleri Bakanı Isam Ebu Zriba’nın öz kardeşi Hasan Ebu Zriba’nın geçmesi ve kuruma sadık unsurlarının RADA’ya katılmasının ardından, eğer Dibeybe hükümeti gidip yeni bir mutabakat sağlanmazsa birkaç hafta içerisinde Libya’nın başkenti kanlı bir iktidar savaşının merkezi olabilir.

Üç gün süren ve anlaşmayla değil ateşkesle duran çatışmaların ardından Batı hükümetinin üzerinde durduğu fay hattı kırılmak üzere. Böylesi bir kırılma ise elbette ülkede askeri üsleri bulunan Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Doğal olarak ülkenin petrolünü ticari olarak işleten Türk şirketleri de olan biteni yakından izliyor.

Sadece Türkiye değil, herkes olan biteni yakından izlemek zorunda. Libya’nın gazını İtalya’ya taşıyan boru hattında İtalya’nın kârı bir gecede neden olduğunu kimsenin bilmediği bir şekilde yüzde 30’dan yüzde 38’e çıkmıştı. Libya Ulusal Petrol Şirketi ise Misratalı milis lideri El Mirinda tarafından basıldı ve şirket yöneticilerine kendilerinden bağımsız anlaşma yapılmaması için ültimatom verildi. Başkenti deniz ticaret yoluna bağlayan Trablus Limanı da artık Misrata milislerinin kontrolünde.

Gelinen noktada Libya’da yeni bir monarşi kurulmasa da yeni bir siyasi denklem ortaya çıkmak zorunda. Halkın, devrik lider Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfulislam’ın aslında babası gibi olmadığını söylemeye başlaması da tesadüf değil. Herkes doğal olarak her şeyin halk açısından normal olduğu günleri özlüyor. Seyfulislam Kaddafi işte o günlerin sembolü. Seyfulislam kurtarıcı olarak dönmeyecek olsa dahi ülke kendi kurtarıcısını bulmak zorunda. Bahse konu kurguda da en güçlü iktidar alternatifi, ülkenin doğusunu neredeyse sorunsuz şekilde yöneten Hafter. 2019 yılında değiliz ve Trablus halkı da bir seçim yapacaksa ve seçim için önüne bir sandık konulmayacaksa Misratalı milislerin askerî araçları yerine Hafter’in tanklarını tercih edecek gibi görünüyor. Çünkü artık Trablus’ta herkesin savaşmaması için kendisini bir yumruğa dönüştüren Ghneiwa yok. Ghneiwa’nın olmadığı bir Başkanlık Konseyi de temelde fikri bir araştırma kurumundan farksız. Ülkedeki durumun istikrarını sağlamaktan sorumlu Birleşmiş Milletler misyonu da artık durumu “Lütfen savaşmayın, rica ediyoruz” türü cümlelerle kotaramıyor.

Hâliyle her şeyi çözecek mucizevi bir mutabakat sağlanmazsa, ufukta görünen her şeyi bitirecek bir iç savaş…

Perspektif

DÜNYA