Türkçe | Kurdî    yazarlar
Almanya'da ırkçılık ve cinsiyetçilikte rekor artış

2025-06-04

Oliver Pieper

Almanya'da geçen yıl Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi'ne 11 binden fazla başvuru yapıldı. Ayrımcılıktan en fazla etkilenenler ise hem ırkçılığın hem de cinsiyetçiliğin hedefi olarak kadınlar.

Federal Hükümetin Ayrımcılıkla Mücadele Sorumlusu Ferda Ataman, Salı günü Berlin'de kurumun 2024 yılına ait raporunun sonuçlarını açıkladı. Ataman, raporun Almanya'da ırkçılık ve cinsiyetçiliğin görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaştığını ortaya koyduğuna dikkat çekti.

Geçen yıl kendilerine gelen başvuru sayısının kurumun kaydettiği en yüksek sayı olduğunu belirten Ataman, "Almanya'da ayrımcılık giderek büyüyen bir sorun. Irkçılık konusunda büyük bir sorunumuz var. Cinsiyetçilik konusunda büyük bir sorunumuz var. Ve engelli insanlara eşit katılım hakkı tanımaya yönelik büyük bir isteksizlik söz konusu" diye konuştu.

Kurumun 2024'te kayıt altına aldığı 11 bin 405 vaka, 2023'e kıyasla yüzde 6 oranında bir artışa işaret ediyor. 2019'dan bu yana ise ayrımcılık temelli başvuru sayısının ikiye katlandığı belirtiliyor.

Ayrımcılıkla Mücadele Sorumlusu Ferda Ataman, ilgili yasada acil bir reform ihtiyacı bulunduğunun altını çiziyor.

Ayrımcılık artarken bilinçli hak mücadelesi de ivme kazandı

Rakamlardaki artış Almanya'da giderek derinleşen ciddi bir soruna işaret ederken Ataman, bu tabloda olumlu bir noktanın da altını çizdi. Ona göre, kendilerine gelen başvurulardaki artış aynı zamanda hukuk devletine duyulan güvenin bir göstergesi olarak değerlendirilmeli. Ataman, bu artışın ülkede giderek daha fazla insanın hakları konusunda bilinçlendiğini ve "ayrımcılığa karşı kendini savunduğunu" ifade etti.

Bu bilinç, özellikle de ırkçılıkla bağlantılı vakalarda kendini gösteriyor. Geçen yıl 3 bin 800'ü aşkın kişinin yaşadığı ırkçılığı kuruma bildirdiği, bunun da neredeyse Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi’ne yapılan her iki başvurudan birine denk düştüğü kaydedildi.

Doğu Almanya'daki Göçmen Örgütleri Çatı Derneği DaMOst’un genel müdürü Ayman Qasarwa, Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi'nin yıllık raporunda özellikle göçmen kökenli gençlerin, okullarda sık sık ırkçı saldırılara maruz kaldığını belirtti. Qasarwa, bu konuda durumla ilgilenecek yetkin muhatapların dahi bulunmadığına dikkat çekti.

En fazla ayrımcılığa uğrayan grup kadınlar

Irkçı saldırılara sık sık hedef olan bir diğer grup ise siyah kadınlar ve başörtülü kadınlar. Qasarwa, bu kadınların "Sokakta hakarete uğradığını, üzerlerine tükürüldüğünü ya da saldırıya maruz kaldıklarını; kimi zaman da başörtülerinin zorla çıkartıldığını" belirtti.

Bu grubun iş yerlerinde de sık sık ırkçılıkla karşı karşıya kaldığını kaydeden Qasarwa, "Örneğin, hastanelerde görevli kadın doktorlar, bazı hastalardan 'Bu kadına tedavi olmak istemiyorum' sözlerini işitiyor" ifadelerini kullandı.

Pek çoğu çifte ayrımcılığa maruz kalan kadınların ırkçılığın hedefi haline gelmesi tesadüf değil. Federal Ayrımcılıkla Mücadele Sorumlusu Ataman, "Cinsiyete dayalı ayrımcılıklar toplumumuzda hala derinlere işlemiş durumda ve yeniden artış gösteriyor" dedi.

Irkçılık en yaygın ayrımcılık biçimi olmaya devam ediyor

2024'te cinsiyet temelli ayrımcılıkla ilgili 2 bin 133 başvuru yapıldı. Bu rakam, beş yıl öncesinin rakamlarına kıyasla iki katından fazla bir artışa işaret ediyor.

Yardım arayışı özellikle iş hayatında öne çıkıyor. Kadınlar işyerlerinde sık sık cinsel tacize maruz kaldıklarını, müstehcen el hareketleri, rahatsız edici bakışlar, istenmeyen fiziksel temas ve cinsel içerikli e-postalarla karşılaştıklarını bildiriyor.

Ayrıca kadın çalışanların hamileliklerinde ya da ebeveynlik izninin ardından işlerine döndüklerinde terfi konusunda da dezavantajlarla karşılaştıkları belirtiliyor.

Eşit işe alım fırsatlarının eksikliği de kadınlar için; özellikle de başörtülü Müslüman kadınlar için öne çıkan bir ayrımcılık faktörü. Bu grup, çoğu zaman iş başvurularının dikkate dahi alınmadığını aktarıyor.

Aynı işe daha az maaş: Kadınlar hala daha az kazanıyor

Peki ya eşit ücret?

Almanya'da kadınlar hala erkeklerden yüzde 16 oranında daha az maaş alıyor. Bu uçurum ise kadınların daha fazla yarı zamanlı çalışması ya da toplumsal açıdan elzem olmasına rağmen daha az kazandıran bakım gibi sektörlerde daha fazla yer almasıyla açıklanıyor.

Diğer yandan kadınlar erkeklerle aynı işi yapsalar dahi ay sonunda maaş bordrolarında daha düşük bir meblağ ile karşılaşabiliyor.

Baden-Württemberg eyaletindeki Müllheim'ın Belediye Başkanı Astrid Siems-Knoblich de onlardan biri. Knoblich, selefi ve halefi olarak göreve gelen erkek meslektaşlarından daha az kazandığını görünce bu duruma seyirci kalmadı ve konuyu yargıya taşıyarak açtığı davayı kazandı.

Belediye Başkanı, Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi'nin raporunda "Bunu yalnızca kendim için değil, bu tür bir ayrımcılıkla karşılaşan tüm kadınlar için yaptım" diyor ve ekliyor:

 

"Eşit ücret sonuçta temel bir hak ve ülkemizde hiç kimse temel haklarını talep etmekten geri durmamalı."

Ayrımcılıkla mücadelede acil reform talebi

"Almanya'da hatalı park etmek, insanlara ayrımcılık yapmaktan daha sert biçimde cezalandırılıyor."

Ülkedeki hukuki düzenlemelerin yetersizliğini bu sözlerle özetleyen Ayrımcılıkla Mücadele Sorumlusu Ferda Ataman, ilgili yasada acil bir reform ihtiyacı bulunduğunun altını çiziyor.

"Ayrımcılıkla mücadele politikaları hiç bu kadar önemli olmamıştı" diyen Ataman'a göre Federal Hükümetin ayrımcılıkla kararlı bir şekilde mücadele etmesi ve Genel Eşit Muamele Yasası'nda (AGG) gerekli reform adımlarını atması büyük önem taşıyor.

Ataman, 2006'da yürürlüğe giren yasanın ayrımcılığa karşı bir dönüm noktası olsa da şu ana dek hiç güncellenmemesi nedeniyle çağın gerisinde kaldığına işaret ediyor. Ayrımcılıkla Mücadele Sorumlusu, yasanın devlet kurumları tarafından yapılan ayrımcılıkları kapsamadığına, örneğin resmi dairelerdeki, adli kurumlardaki, devlet okullarındaki ayrımcılığın veya polis tarafından yapılan ayrımcılıkların yasanın dışında kaldığına dikkat çekti.

"Ayrımcılık, yalnızca doğrudan buna maruz kalanların değil, hepimizin sorunu" diyen Ataman, bu sorunun ekonomiye zarar verdiğine, demokrasiyi tehlikeye attığına ve hukuk devletini topyekün tehdit ettiğini kaydetti.

DW

DÜNYA