yazarlar makaleler
Bilgehan Uçak: Ahlakını, merhametini, vicdanını yitiren Müslümanlık
10/13/2024

Hiç size “ah, nerede o eski Ramazanlar!” diye hayıflanacağımı sanmayın.

Öyle çok eskilere de gitmeyin, benim çocukluğumda, hatta ilkgençliğimde bile “Müslüman adam” denen insana herkes saygı gösterirdi.

Allah korkusuna sahip o kişinin kul hakkı yemeyeceğine, her koşulda adaleti savunacağına dair bir inanç vardı.

Üstelik taşradan değil, Türkiye’nin en seküler mahallelerinden birinden söz ediyorum.

Ben orada doğdum, ilkokula orada gittim, ilk arkadaşlarımın hepsi oradaydı.

“Sonra âlem değişiverdi,” Külebi’nin şiirinde dediği gibi, Müslüman adamın imajı günden güne yıprandı, hoyratça kullanılan kanepenin kumaşı gibi eskidi, çürüdü, döküldü.

Edebiyatımızda geniş yer tutan ve genellikle mistik güçleriyle insanlığın hukukunu gözeten ermişler olarak çizilen eskinin imamları, mürşidleri, şeyhleri tarih sahnesinde birer birer çekildi.

Yerlerine sarıklı holding patronları geçti.

Asırlar boyu tevarüs edilerek bugüne gelen büyük bir kültür, muma tutulan buz gibi erirken toplum belki de tarihinde ilk defa dindarlıkla kendi imtihanına girdi.

Şeklen herkes Müslüman oldu, her köşebaşı camiyle doldu, minarelerin hoparlörlerinde ses sonuna kadar açıldı, cuma öğle saatleri gayriresmi bir tatile dönüştü, dua okuyarak açılış yapmak, kamusal alanda besmele çektiğini göstermek, her cümleye dini atıflar iliştirmek vaka-i adiye haline geldi.

Ne yazık ki, belki de diyalektik icabı demek lazım, Müslümanların iktidarı, toplumun yabana atılmayacak bir kesiminin Müslümanlıkla arasını açtı.

Tabii ki kentlileşme, eğitim, küreselleşme başta olmak üzere başka pek çok etkeni de bu uzaklaşmanın sebepleri arasında saymamız gerekir ama insanlar okuyarak, araştırarak değil genellikle rol modelleri üzerinden bir ideolojiyi benimserler.

Köşedeki solcu bakkal iyi bir insansa, en azılı sosyalistlerin o sokağın gençlerinden çıktığını görürüz.

Ya da muhtar iyi bir Müslümansa, yan mahallenin bile içten gelen bir şekilde alışkanlıklarını terk ederek dindarlığın şefkatli kollarına kendilerini bıraktığını görürüz.

Bence yapacakları en korkunç şeyi yaptılar ve o Müslüman adamı yok ettiler, yetmedi kamusal alandan attılar, siyasetten dışladılar, akademide, dergilerde, gazete köşelerinde barındırmadılar.

Sonuçta, Müslümanların neredeyse tamamı, asla taviz veremeyecekleri “haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır” hadisini görmezden gelmek için ellerinden geleni yapmaya ve bu yaptıklarını “dava” gibi kılıflarla süsleyerek meşrulaştırmaya çalıştılar.

Hangi çalışmaya bakarsanız bakın, torunun dinle alakasının dedesinin ölçülerine göre “zındık” mertebesine gerilediğini göreceksiniz.

Asla el uzatılmaması gereken kul hakkı öylesine pervasızca yeniyor ki, “Müslümanlık buysa, ben sizden değilim,” diyen gençlerin oranı her nesilde artıyor.

Gazze’de bir soykırım var, resmi rakamlara göre ölü sayısı 45 binden fazla.

Düşünün ki, o Gazze’nin nüfusu 2.2 milyon.

2.2 milyonda 45 bin ölü.

Yani, aynı ölçek burada olsa, en az 2 milyon insan bir sene içinde ölecek demektir.

Sayısız yaralıyı, bebeğini kaybeden gebe kadınları, hastaları, muhtaçları hesaba katmıyoruz bile, hesaplanamayan kimbilir kaç bin ölü daha var Gazze’de.

Bu şartlar altında bile ticaret devam ediyor İsrail’le.

Nasıl olmuşsa olmuş, aylar sonra İsrail’le -güya- ticaret kesildiğinde Filistin’e ihracatımız patlamış.

Meğer ne çok Filistinli Türkiye’den mal ithal etmek istiyormuş; meğer ne çok Türkiyeli girişimci Filistin pazarına girmeye meyilliymiş.

Herhalde Gazze’de refah epey yükseldiği için böyle oldu, talep arttı, biz de ihracatımızı artırdık.

Bu yalana inanmamızı istiyorlar.

İşte şimdi dökülüyor ortaya, Filistin’e diye yola çıkan gemiler, denizin ortasındayken bir satış daha yapıyormuş ve mallar İsrail’e gidiyormuş.

Neredesin ey Müslüman?

Bugün değilse ne zaman?

Neden hiç sessiniz çıkmıyor?

Dünya malı için ahireti yakmaya değer mi?

Bu haftanın haberleri, bir Müslüman’ın ahlakına sığacak şeyler değil.

Hakiki Müslüman olduğu iddiasındaki bir partinin bir il başkanı, sahte zeytinyağlarını doğal zeytinyağı diye satmış.

Yalan söylemiş.

Suç işlemiş.

Ama daha önemlisi, ağzından Müslümanlığı düşürmezken buna nasıl tevessül edebilmiş?

Kaç lira kârdır sizin imanınızı satın alacak?

Kaç paraya bırakırsınız inancınızı?

Söylesenize, hak yemez o Müslüman adam sizin dedenizdi, kaç paraya sattınız mirasını?

Bir başkası daha matrak, İsrail’e destek verdiği için boykot listesinde olan bir firmanın mümessili olmaya devam eden bir belediye başkanı, yine boykot edilen bir lokantanın açılışına katılmış, ama yemek yemediği için suça ortak olmayacağını ifade etmiş.

Açılışa katıl, yemek yeme.

Bu kadar kolay mıdır bir Müslüman’ın vicdanını rahatlatması?

Bana sorarsanız, siz dindarlığı, Müslüman vicdanını çok hafife alıyorsunuz.

Bizi kandırdığınızı sanabilirsiniz; şartlarımız eşit değil, güçlerimiz bir değil, ama şunu unutmayın, ne tarih susar ne de hakikat.

Bir diğerinin köftelerine domuz eti eklediği ortaya çıkmış.

Yüz küsur şubesi olan bu köfteci, yüzbinlerce insana domuz eti yedirmiş.

Lafa geldi mi herkes dindarlığından dem vuruyor, hakikatte ise maliyetleri düşürmek için her yol mubah kabul ediliyor.

İş cinayetlerinden her gün ortalama altı kişi ölüyor.

Nerede işçisinin yaşam güvenliği sağlamayı ilke edinen patronlar?

Daha geçen gün, 79 yaşında bir işçi, çalıştığı inşaatın terasından düşüp öldü.

Kaza demeye dilimin varmadığı bu cinayet, Türkiye’nin en dindar şehirlerinden birinde oldu.

79 yaşında birini çalışmaya, dahası inşaatta çalışmaya mecbur bırakan sistemin yöneticileri ile güvenliğini sağlamayan, o şantiyeyi denetlemeyen herkes cuma namazında birlikte saf tutuyorlardı muhtemelen.

Balık baştan koyuyor tabii, kendi bakanlığına dezenfektan satan bakana görevinden teşekkür ederek el çektirdiler.

Yetmediyse, en acı örneklerinden bir tane daha vereyeyim.

Rektör atanmak için üç senelik profesör olma şartını bir günlüğüne kaldırdılar ve profesörlüğünü geçen ay alan biri rektör yapıldı.

Onun rektör olduğu günün gecesinde üç sene şartı geri getirildi.

Benim anladığım şekliyle bir Müslüman kendisine böyle bir iltimas geçilmesini zul addeder, böyle süfli bir şeyi ona teklif dahi edemezsiniz.

Burada teklif ettiler, daha sonra tebrik ettiler, en sonunda da taltif ettiler.

Ahlaktan, merhametten, vicdandan arındırılmış bir Müslümanlık, Müslümanlık mıdır?

Secdeye alnınız değerken aklınız banka hesaplarında, kalbiniz başka yerdeyse sizce imtihanı geçmiş olabilir misiniz?Nihayetinde herkes kendi vicdanına hesap verecek.

Medyascope

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar