2025-01-14
Suriye'de şu anda iktidarı elinde bulunduranlar, Suriye'nin fiili lideri Ahmed Şara'dan başlayarak, bakan olarak atadığı kişilere, güvenlik kurumlarındaki ve Savunma Bakanlığı'ndaki üst düzey askeri görevlilere kadar hepsi, El Kaide'nin rahiminden çıkmış ve radikal İslami cihatçı örgütler içinde büyümüşlerdir.
Daha önce Ebu Muhammed Colani adıyla tanınan Ahmed Şara, Saddam'ın düşüşünden önce Irak'ta El Kaide saflarına katılmış. Amerika'nın Irak'a girişinden sonra, El Kaide örgütü içinde bir militan olarak Amerikan güçlerine ve Irak güvenlik kurumlarına karşı savaşmış 2006 yılında Amerikalılar tarafından terörist olarak yakalandıktan sonra Irak hapishanelerinde 5 yıl boyunca kalmış bir isim.
Arap Baharı'nın başlaması ve 2011'de Esad rejimine karşı Suriye devriminin ilk kıvılcımlarıyla eş zamanlı olarak, Colani serbest bırakıldı. Suriye devrimine katıldı ve 2012'de El Kaide'ye bağlı cihatçı bir örgüt olarak Nusra Cephesi'ni kurdu ve örgütün emiri oldu. Daha sonra benzer örgütlerle birleşerek, Ebu Muhammed Colani'nin liderliğinde silahlı bir muhalif cephe olan Heyet Tahrir Şam'ın kurulmasına öncülük etti.
Nusra Cephesi'nin kuruluşundan Şam'ın kontrolünü ele geçirdiği ana kadar geçen 12 yıllık süreçte, Colani ve örgütünün Nusra ve HTŞ döneminde dâhil olduğu birçok olay yaşandı. Cinayet, yağmalama, tutuklama, insanlara işkence ve eziyet etme bu grubun yansıyan belirgin özellikleriydi. Bu nedenle ABD ve uluslararası toplum tarafından hem Colani şahsen, hem de örgütü terörist grup olarak uluslararası terör listesine kaydedildi.
Ancak Esad ve rejiminin Suriye halklarına yönelik katliamlarını sürdürmesi ve Suriye'nin bölgede Rusya ve İran ekseninin bir parçası olarak uluslararası çatışma ve dengelerdeki rolü nedeniyle, sihirli bir senaryo ile bir hafta içinde Esad ailesinin 50 yıllık iktidarının tahtını devirdiler. O güne kadar dünya güvenliği ve istikrarı için tehlikeli bir güç olarak tasvir edilen bu örgütü iktidara getirdiler. Sanki demokratik bir sivil güç bir diktatörün iktidarına son vermiş ve Batı'nın demokrasi ve özgürlük ilkelerinin kapısını Suriye halkları ve Orta Doğu'ya açmış gibi, ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından Şam'daki başkanlık sarayı siyasi trafiğe açıldı ve her gün bir Batılı ülkenin temsilcisi destek mesajları getiriyor.
Bu olayın macerası bize ne siyasette ne de dünya güçlerinin tutumunda hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösteriyor. Bu yüzden, Nusra Cephesi'nin Heyet Tahrir Şam'a dönüştüğü gibi, IŞİD'in Heyet Tahrir Irak'a dönüştürülmesi için bir senaryo olduğunu duysam şüphe duymam, çünkü Suriye'de Esad'ın devrilmesini sağlayan faktörlerlerin aynısı, Irak'ta Şii iktidarının sonu için de mevcut.
Batılı ülkelerin halkların özgürlüğü ve insan hakları konusunda endişelerine inanmadığım gibi bu ülkelerin Doğu ülkelerinde demokrasiyi hayata geçirme konusundaki samimiyetlerinden de şüpheliyim. Kesinlikle inanıyorum ki onlar kendi çıkarlarının peşindeler, çıkarlarını güvence altına almaları da bu tür sloganları gerektiriyor, bu yüzden bunları dillerine pelesenk ettiler.
Ancak diyelim ki ben yanılıyorum ve Batı gerçekten demokrasi, özgürlük ve insan hakları konusunda endişeli, varsayalım ki Suriye'deki bu değişikliklerin nedenlerinden biri Esad'ın vatandaşlara karşı diktatörce politikalarıyla ilgiliydi. O halde Irak'ın geleceği için de aynı beklentiye sahip olmamız normaldir, çünkü Şii derin iktidarının devlet adına Suriye’deki bileşenlere karşı uyguladığı zulüm ve baskı, ayrıca Lübnan Hizbullahı, Kudüs Ordusu, İran Devrim Muhafızları ve Afgan Şiileri'ne bağlı milislerin Suriye'de yaptıklarının aynısı Irak'ta da yapıldı. Yüz binlerce Iraklı Sünni, derin Şii devleti ve Heşdi Şabi'ye bağlı gruplar tarafından öldürüldü.
Şii iktidarına son verildiğinde o zaman Irak'taki hapishanelerin de Halep ve Şam'daki Sidnaya hapishanelerinden az olmadığı ortaya çıkacaktır. Kürtler ve Hristiyanlara uygulanan baskıların Sünnilerin toplu tutuklanması ve katledilmesinden az kalır yanı yokur.
Irak’ın İran ve Batı karşıtı cepheye hizmet etme konusundaki rolü ve uluslararası denklemdeki yeri rolü Suriye'ninkinden az değildir. O halde, Batı'nın çıkarlarının önündeki engellerin yıkılması dalgasının Irak'ı da kapsayacağı söylenirse, neden şaşıralım? Bölgede yaşananlar; İsrail'in hegemonyasının güçlendirilmesi, İran'ın pozisyonuna darbe vurulması ve Şii rolünün zayıflatılması, Sünnilerin yeniden yükselişi, Rusya'nın elinin kesilmesi, Çin'in girişinin engellenmesi, Avrupa'nın yeniden dönüşü, radikal cihatçı grupların kullanılması - veya başka bir isim verilsin - ekonomik pazar, enerji kaynakları ve enerji rotalarının Batı ülkelerine ulaşması konusundaki temel gerçekten uzak değildir.
Yukarıdaki başlıklardan herhangi biri değişim için gerekçe ve sebep olarak gösterilirse, tam olarak Irak'ın ölçüsüne göre dikilmiş bir kaftan gibidir. İsrail'in önündeki engeldir, İran'ın pozisyonu ve ekseninin bir parçasıdır ve Şii hegemonyası için bir kaynaktır, Irak sahası Sünnilerin canlanması için temel bir gerekliliktir, Çin ekonomisi için açık bir pazardır, Rusya'nın etkisi altında Avrupa'ya gaz ulaşımını engellemek için kilit bir oyuncudur.
Suriye'ye benzer şekilde, Irak'ta Şii iktidarının yerini alacak alternatif olarak demokratik sivil bir muhalefet ve güç yoktur. IŞİD de Nusra Cephesi gibi radikal Sünni cihatçı bir güçtür. Tek farkları, sonradan Heyet Tahrir eş-Şam olan Nusra Cephesi'nin kontrolünde bir coğrafya parçasının bulunmasıydı. IŞİD'ın şu anda uyuyan hücreleri dışında, dağınık ve görünmez silahlı bir gücü var ve üyelerinin çoğu Rojava’daki Kürt güçlerinin kontrolündeki hapishanelerdebulunuyor. Suriye'deki bu değişikliklerden ve Nusra Cephesi'nin iktidara gelmesinden sonra Kürt güçleri üzerindeki baskılar da gözönündedir. Bu baskıların ana nedenlerinden birinin, 10 yıldır hazır tutulan, uyuyan hücreleri olan IŞİD üyelerine kapıların açılması uzak bir ihtimal değildir.
Suriye'deki değişikliklerden sonra, Şii yetkililer ve dini merciler tarafından kutsal güç olarak adlandırılan milis grupların dağıtılması için Irak'a da çok fazla talep ve baskı yapılıyor. Bu gücün ihlallerine yönelik eleştiriler “kırmızı çizgiyi aşmak olarak” görülürken, dağıtılması talebine ne denir? Bu nedenle Irak'taki Şii iktidarı için Heşdi Şabi'nin dağıtılması kararı, zehir kasesini içmek gibidir çünkü bu gücün ortadan kalkması rakiplerinin yükselmesi için zemin hazırlayacaktır. Varlığını sürdürmesi ise Irak'ın Suriyeleşmesinin gerekçesi ve bahanesidir. Bu yüzden her durumda Irak'ın düşüşünü beklemek, ister sivil bir gücün iktidarı ele geçirmesi veya isterse de IŞİD’in Heyet Tahrir Irak (Irak Kurtuluş Heyeti) olarak iktidara getirilmek üzere hazırlanması şeklinde olsun, yakın bir ihtimaldir.
Rudaw
BASINDAN