Türkçe | Kurdî    yazarlar
Hüseyin Çelik: “Ben evde annemle Kürtçe konuşurum”

2025-02-13

‘Bakanlığı döneminde neden Kürtçe eğitim için adım atılmadı’ sorusuna Hüseyin Çelik’ten yanıt

Kendi bakanlığı döneminde neden Kürtçe eğitim için adım atılmadığına dair soruyu yanıtlayan eski bakan Hüseyin Çelik, “O dönemde AK Parti güçlüydü diyorsunuz ya aslında AK Parti o dönemde iktidardı ama muktedir değildi. Çünkü ben Milli Eğitim Bakanıydım. Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanıydı. Sezer bizim yaptığımız her işe taş koymayı kendine vazife edinmişti. Mesela asker istisnasız her şeye karşı duruş sergiliyordu ve her şeye karışıyordu. Anayasa Mahkemesi başımızın üstünde adeta bir Demokles’in kılıcı gibiydi. Yargıtay benim bürokratlarımı içeri atmak için adeta pusuda bekliyordu. Danıştay beni çalıştırmamak için çıkardığımız bütün yönetmeliklerimizi iptal etmek için adeta pusuda bekliyordu” ifadelerini kullandı. 

 2025-2026 eğitim-öğretim yılı için 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okutulan seçmeli dersler kapsamında Kürtçe (Kurmanci ve Zazaki) dersine başvurular başladı.

Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz eğitim yılında 31 bin 199 öğrencinin Kurmanci, 3 bin 805 kişinin de Zazaki dersini seçtiğini duyurmuştu.

2025-2026 ders yılı için seçmeli dersleri seçme süreci 3 Şubat’ta başladı ve 17 Şubat’a kadar sürecek.

AK Parti kurucularından, Türkiye Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Rûdaw yayınına katılarak gündeme ve Kürtçe seçmeli derslere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Hevidar Zana’ya konuk olan Çelik, yayının başında Kürtçe konuştu.

“Ben evde annemle Kürtçe konuşurum”

“Sayın Çelik, Kürtçe seçmeli derslerle ilgili konuşacağımıza göre, sizinle biraz Kürtçe de konuşmak istiyorum. Kürtçeniz yeterli olur mu? Annenizle Kürtçe mi, Türkçe mi konuşursunuz?” sorusuna Çelik, şu ifadeleri kullandı:

“Ben evde annemle Kürtçe konuşurum. İlmi, siyasi bir konu hakkında konuşunca da benim Kürtçem maalesef yetmiyor. Bundan da rahatsızım.

Keşke benim Kürtçem de seninki kadar iyi ve güzel olsaydı…

Dediğim gibi benim Kürtçem ancak günlük konuşmalara yetebiliyor. Bu yüzden Türkçe konuşmayı tercih ediyorum.

Annemle konuşabiliyorum ancak dediğim gibi Kürtçem ilmi ve siyasi konulara yetmiyor.”

“Kürtçe seçmeli ders açısından geldiğimiz nokta maalesef yeterli değil”

Kürtçe seçmeli derslere ilişkin soruyu yanıtlayan Çelik, şunları dile getirdi:

“Benim Milli Eğitim Bakanlığım 1 Mayıs 2009'da sona erdi. Evet ben Türkiye'nin çok partili siyasi hayata geçmesinden bu yana en uzun süre Milli Eğitim Bakanlığı yaptım. Yani 1946'dan bu yana. Ama benim dönemimde bildiğiniz gibi biz birçok vesayetle boğuşuyorduk. O günlerde bu mesele benim dönemimde olmadı. Daha sonra 2012'den itibaren çıkarılan bir kanunla seçmeli Kürtçe dersleri mümkün oldu.

Gerçi seçmeli Kürtçe ders diye kanun çıkmadı. Bu Yaşayan Diller ve Lehçeler adı altında Kürtçenin iki lehçesi, birisi Kurmanci birisi Zazaki olmak üzere okullarda seçmeli ders olarak okutulabilir şeklinde.

Kurmancı ve Zazaki dersleriyle ilgili olarak böyle bir seçmeli ders imkanı sağlandı. Ancak geldiğimiz nokta maalesef yeterli değil. Bunun önünde bazı engeller var.

Birinci engel bizim hala yöneticilerimizin, Milli Eğitim Teşkilatımızın bu meseleyi çok fazla sindirememiş olması.

İkinci engel, 2012'den itibaren o zamanki HDP'nin, bugünkü DEM Parti'nin bu dersleri boykot etmesidir.

“Öğretmen sayısı da aslında son derece yetersiz”

Düşünebiliyor musunuz? Bugünkü Türkiye'de yaşayan Kürt kitlesi ve okuldaki Kürt çocuklarının sayısı göz önünde bulundurulduğunda bugün bu dersi alan öğrenciler adeta okyanustan bir damla gibidir.

Ne kadar öğrenci bugüne kadar, mesela bu yıl 2025 yılı itibariyle, bugünü esas olarak söylüyorum. Şu anda Türkiye'de 27.050 öğrenci Kurmanci ders alıyor.

3.505 öğrenci de Zazaki dersi alıyor. Bunların hepsine toplamda da 108 öğretmen ders veriyor. Öğretmen sayısı da aslında son derece yetersiz. Öğrenci sayısı da son derece yetersiz.

Halbuki bir insanın dili, ana dili ağzında annesinin sütü gibidir. Her ırk ve her dil Allah'ın birer ayetidir. Madem ki Türkiye demokrasiyle idare edildiği iddiasındadır, bir hukuk devleti olduğumuz iddiasındayız. O zaman hukuk devleti olmanın, demokrasi olmanın gereğini yerine getirmemiz lazım.”

“AK Parti o dönemde iktidardı ama muktedir değildi”

Kendi bakanlığı döneminde neden Kürtçe eğitim yapılması konusunda bir yasanın çıkarılmadığına ilişkin soruyu yanıtlayan Çelik, şunları söyledi:

“O dönemde AK Parti güçlüydü diyorsunuz ya aslında AK Parti o dönemde iktidardı ama muktedir değildi.

Çünkü biliyorsunuz mesela ben Milli Eğitim Bakanıydım. Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanıydı. Ahmet Necdet Sezer bizim yaptığımız her işe taş koymayı kendine vazife edinmişti.

Mesela asker istisnasız her şeye karşı duruş sergiliyordu ve her şeye karışıyordu. Anayasa Mahkemesi başımızın üstünde adeta bir Demoklesin kılıcı gibiydi. Yargıtay benim bürokratlarımı içeri atmak için adeta pusuda bekliyordu.

Danıştay beni çalıştırmamak için çıkardığımız bütün yönetmeliklerimizi iptal etmek için adeta pusuda bekliyordu. Medya üç günün ikisinde efendim aleyhime manşet atsa ben neyse üçüncü günü kurtardık diyordum.

“Bugün açıkçası AK Parti çok daha güçlüdür”

Meclis için muhalefet, Türkiye'deki statükocu güçler ve anlayışlar maalesef sayısal olarak biz iktidara gelmiş olmamıza rağmen yani hükümeti kurmuş olmamıza rağmen ama muktedir değildik o günlerde.

Fakat bugün açıkçası AK Parti çok daha güçlüdür. Güç sayısal meclisteki sandalye sayısıyla ölçülen bir şey değil. Neleri nasıl yapabileceğinizle ilgilidir.

O gün buna engel olan bütün güçler bugün yok durumundadır. Bugün de AK Parti'nin MHP ile ortaklık kurmuş olması bu ve benzeri meselelerin önündeki engellerden birisidir ne yazık ki. Ben bu konudaki fikirlerimi daha önce çeşitli vesilelerle söylemiştim.”

“İstanbul gibi büyük bir metropolde hala doğru dürüst bir Kürtçe sınıfının açılmaması büyük bir eksikliktir”

Kürtçe ders seçen öğrencilerin ileride bir sorun yaşayıp yaşamayacağına yönelik soruya Çelik, şu yanıtı verdi:

“Bu durum aslında Türkiye'deki siyasi atmosferle ilgili bir durumdur. Bu konuda velilerin bazı endişeleri olabilir ama tekrar altını çizmek istiyorum. Mesela İstanbul gibi büyük bir metropolde hala doğru dürüst bir Kürtçe sınıfının açılmaması bence büyük bir eksikliktir.

Velilerin endişelerini anlamak mümkündür. Ancak insanların kendi ana dillerine saygılarından dolayı bence bunu zorlamaları gerekiyor. Yani sadece bir çocuk seçmeli Kürtçe ders aldı diye onun geleceğinin kararması, onun karar listelere alınması söz konusu olamaz. Ben böyle bir şey olacağını da düşünmüyorum ve tahmin de etmiyorum.

“Ana dilinize saygı duyuyorsanız çocuklarınızı da bu konuda teşvik etmelisiniz”

Netice itibariyle eğer siz kendinize saygı duyuyorsanız, farklılığınıza saygı duyuyorsanız, annenizin sütü olarak kabul ettiğiniz kendi ana dilinize saygı duyuyorsanız çocuklarınızı da bu konuda teşvik etmelisiniz.

Elbette çocuklarınız en iyi şekliyle Türkçeyi öğrensinler. Ama kendi ana dillerini de öğrensinler. Bu onların en tabii hakkıdır. Bakın ben Kürt olduğum halde şu anda ben sizinle çok rahatlıkla meramımı Kürtçe ifade edemiyorum ama geçmişte böyle bir imkan olsaydı eğer ben Kürtçe ders almış olsaydım bugün böyle bir zorluk yaşayamazdım ve sizinle de çok daha rahatlıkla konuşabilirdim. Bence bu konuda biraz medeni cesaret lazım.

Yani ben bu konuda yani bu isteksizliğin tekrar altını çiziyorum. Geçmişte DEM Parti çevrelerinin bu meseleyi boykot etmesinin de bir etkisi var. Ama bizim okul yöneticilerinin bu konudaki isteksizliği öğrencileri teşvik etmemesi belki de zaman zaman onları caydırma yönünde bazı tavırlar sergilemesiyle de ilgili olabilir. Ama bir karar listesi olabileceğini düşünmüyorum.

Kendinize eğer kendinize saygı duyuyorsanız bazı riskler varsa bu riskleri de göze almanız lazım, ama ben böyle bir risk olabileceği kanaatinde değilim.

 “Türkiye'deki siyasi atmosferle ilgili bir meseledir”

İstanbul'dan birkaç gün önce bir dernek, bu amaçla kurulmuş olan bir dernek üyeleri beni aradılar. Bu konuyla ilgili olarak hem İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü nezdinde hem de Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde girişimde bulunmamı istediler. Onların da bazı taleplerinin olduğunu söylediler.

Hatta etkili ve yetkili kimselerden kendileri için randevu almamı talep ettiler. Ben de bunu memnuniyette yapacağımı söyledim.

Bu meseleyi ben de hem Sayın Milli Eğitim Bakanı'yla hem Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki dediğim gibi üst düzey yöneticileriyle konuşacağım. Bu velilerin isteksizliği tabii ki Milli Eğitim Bakanlığı'nın veya velilerin endişesi, korkusu dediğim gibi birinci dereceden mesele değil.

Çünkü biraz önce söylediğim gibi bu Türkiye'deki siyasi atmosferle ilgili bir meseledir.

Ancak öğrencilerin bu dersi almasını kolaylaştırmak gerekli zemini hazırlamak, sınıfları hazırlamak, öğretmen yeteri kadar öğretmen atamaları yapmak Milli Eğitim Bakanlığı'nın görevleri arasındadır. Bu konuyu Sayın Bakan'la konuşacağım ben.”

“Kürt meselesi sadece PKK ve Abdullah Öcalan'dan ibaret değil.”

Şu anda Kürt sorununun çözülmesi adına yürütülen sürece dair soruyu cevaplayan Çelik, şunları kaydetti:

“Bu konuda ben de sizin gibi ümitvar olmak istiyorum.

Bugüne kadar maalesef birçok kötü tecrübe yaşadığımız için Türkçede güzel bir atasözü var. Diyor ki ağzı sütten yanan yoğurdu üfleyerek yer. Sütten ağzımız çok yandığı için doğrusunu isterseniz ben ihtiyatlı bir iyimserlik içerisindeyim.

Yani bu konuda hemen çok sevinemiyorum. Bir de açıkça şunun da altını çizmek isterim. Kürt meselesi sadece PKK ve Abdullah Öcalan'dan ibaret değil.

Türkiye'de 20-25 milyon Kürt var. Bunların hepsi Abdullah Öcalan'a, onun yoluna, çizgisine, ideolojisine sempati duyan insanlar değil. DEM Parti'ye bile Türkiye'deki Kürtlerin üçte birisi oy veriyor.

Ancak şu çok önemli; bu terörün bitmesi, akan kanın durması son derece önemlidir fakat ben şunu anlamakta güçlük çekiyorum: Bir taraftan tamam; Abdullah Öcalan gelsin ümit hakkından yararlansın DEM grubunda Mecliste konuşsun diyor Sayın Bahçeli.

Bir taraftan da diyelim ki Abdullah Öcalan'a sempati duyduğunu söyledikleri veya iltisaklı diye bir kelime var Türkiye'de son zamanlarda moda olan. Efendim şu belediye bu belediye başkanı görevden alınıyor yerine kayyım tayin ediliyor.

“Büyük çelişkiler var”

Diyelim ki Ahmet Türk, Mardin Belediye Başkanı ondan sonra da Türkiye'ye getiriyorsunuz Türkiye'nin başkentinde Türkiye'nin en tepedeki makamlarıyla görüştürüyorsunuz bu meselenin çözümü için. Şimdi bizde bir atasözü var diyor; bu ne perhis bu ne lahana turşusu.

Şimdi buralarda büyük çelişkiler var. Bu büyük çelişkileri yaşadığımız için çok ümitli olamıyoruz. Onun için ben de temenni ediyorum Türkiye'de bu akan kan dursun, insanlar silahları bıraksınlar ve demokrasi içerisinde, hukuk içerisinde herkes ne konuşması gerekiyorsa bunu konuşsun.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ortadadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ortadadır. Bizim binlerce yıllık kardeşliğimiz ortadadır.

“İrade ve istek olunca bu meseleler çözülür”

Bütün bunlar aslında bizim için yol göstericidir, yol haritasıdır. Yeter ki bir konuyu çözmek için irademiz ve isteğimiz olsun. İrade ve istek olunca bu meseleler çözülür.

 Ümit ederim ki dediğim gibi çok büyük bir iyimserlik içinde değilim, ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyim.”

Rudaw

POLITIKA