2025-07-16
Evrim Kepenek
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nden Begüm Osma Yılmaz, "Kolluk güçleri hakkında idari süreç başlatılması için de başvurularımız olacak" diyor.
Erkek şiddeti bir kamu politikası haline geldi.
Bu cümleyi defalarca yazdım, anlaşılan daha çok yazacağım. Ne yazık ki.
Her seferinde karşımıza aynı tablo çıkıyor: Kadınların şiddetten korunmak için başvurduğu kurumlar, onları koruyamıyor. Şiddetin içinden, bir biçimde devletin yapıları çıkıyor.
Örneğin, eski polis memuru Cemil Koç, 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Ayşe Tokyaz’ı öldürdü. Ardından Ayşe’nin bedenini bir valize koyarak yol kenarına attı. Davayı Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği üstlendi.
Dernek yaptığı açıklamada şöyle dedi:
“Kadın cinayetlerinin artışı kadar, öldürme biçimlerinin vahşileşmesi de politiktir. Her gün kadınları hedef gösteren, kadına yönelik öfkeyi besleyen siyasal iklim, hem bu cinayetlerin hem de yöntemlerinin zeminidir. Hesabını sadece faillerden değil, bu düzenin tamamından soracağız.”
Peki, erkek şiddeti nasıl bir kamu politikası haline geldi?
İlk kırılma noktası İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesiydi. O sözleşme, şiddetin sorumlusunu açıkça işaret ediyor ve çözümün de devletin yapıları eliyle sağlanacağını belirtiyordu. Sözleşme yürürlükten kaldırılınca, sanki devletin bu konudaki sorumluluğu da ortadan kalkmış gibi bir algı oluştu. Oysa durum böyle değil. Kadınları şiddetten korumak, kolluk güçlerinden yargıya kadar tüm kurumların görevi.
AKP erkek şiddetini nasıl devlet politikası yaptı?
Daha önceki bir yazımda bu soruya şöyle yanıt vermiştim:
2010 ve 2024 verileri incelediğimde AKP’li yıllarda erkek şiddetini iki biçimde devlet politikası haline geldiğini söylemek mümkün.
Doğrudan Politikalar:
İstanbul Sözleşmesi’nin feshi: Kadınların şiddete karşı korumasını zayıflatarak erkek şiddetini teşvik etti.
6284 sayılı yasayı tartışmaya açma: Şiddet gören kadınların korunmasını hedefleyen bu yasaya yönelik saldırılar, kadınların yaşam hakkını savunmasız bırakıyor.
Dolaylı politikalar:
Toplumsal cinsiyet eşitliğine saldırılar: “Kadın erkek eşit değildir,” “Kadının öncelikli görevi anneliktir,” gibi söylemlerle kadınların toplumdaki konumunu sınırlayan bir ideoloji benimsendi.
Kürtaj ve nafaka hakkına müdahaleler: Kadınların bedenleri ve ekonomik hakları üzerindeki kontrol, erkek şiddetini destekleyen yapısal sorunları derinleştirdi.
Cemil Koç yalnız değil
Bu bilgilerle birlikte tekrar baktığımızda Ayşe Tokyaz’ın failinin eski bir polis olması, şiddetin devlet yapılarında nasıl yerleşik hale geldiğini gözler önüne seriyor.
Elbette “bu münferit bir olay” diyenler çıkacaktır. Değil. Hatırlayalım: İpek Er’i intihara sürükleyen kişi de bir üniformalıydı. Yeşim Akbaş’ı öldürmekle suçlanan kişi yine bir polis.
"Kardeşi susturulmaya çalışıldı"
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nden Begüm Osma Yılmaz, bianet’e şu bilgileri verdi:
“Henüz 22 yaşındaydı. Hayattan koparıldı. Kardeşi günlerce ulaşmaya çalıştı, yardım istedi. Kapı kapı dolaştı, her seferinde geri çevrildi. ‘Abartıyorsun, reşit bir kadın, çıkar ortaya’ gibi sözlerle susturulmaya çalışıldı. Oysa gerçeğin üzeri örtülüyordu. Kolluk güçleri hakkında idari süreç başlatılması için de başvurularımız olacak.”
Cemil Koç yalnız değildi. Olayla bağlantılı altı kişi daha bulunuyor. En çarpıcı detaylardan biri ise, ihraç edilmesine rağmen Koç’un maddi durumunun oldukça güçlü olması. Diğer şüphelilere yüklü miktarlarda para teklif ettiği, cinayeti organize ettiği yönünde ciddi iddialar mevcut.
Avukat Osma Yılmaz’ın anlatımına göre, daha da sarsıcı olan ise, cinayetin ardından bazı şüphelilerin bir meyhanede bir araya gelerek maktulün bedenini nasıl ortadan kaldıracaklarını konuşmaları. Bazı şüphelilerin olaydan habersiz olduklarına dair savunmaları var, ancak hayatın olağan akışı bu iddiaları inandırıcı kılmıyor.
Ayşe’nin yaşam hakkı elinden alındı. Bu bir erkek şiddeti, cinayet. Aynı zamanda bir kamu suçu. Fail belli, ama sorumluluk sadece ona ait değil. Cezasızlık, kayıtsızlık ve görmezden gelme ile beslenen bir sistemle karşı karşıyayız.
Kadın düşmanlığını “üstü” örtük bir şekilde kamu politikası haline getiren zihniyetle mücadele etmek, öldürülen kadınlara borcumuz, hayatlarımıza sahip çıkma çabamızdır.
Susmuyoruz, korkmuyoruz!
Bianet
KADıN