Türkçe | Kurdî    yazarlar
Ziryan Rojhılati: Suriye ile DSG arasındaki anlaşmanın perde arkası

2025-03-12

Suriye ile Demokratik Suriye Güçleri (DSG) arasında imzalanan 8 maddelik anlaşma, yeni Suriye’de önemli bir tarihi dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Kuşkusuz, Kürtlerin bu anlaşmayla elde edebileceği kazanımlar, 2011’den bu yana mümkün olabileceklerden daha az görünebilir. Ancak mevcut koşullar dikkate alındığında, bu bir kazanç olarak değerlendirilebilir. Zira yakın tarihte ilk kez bir Suriye yönetimi, Kürtlerin kimliğini, siyasi ve askeri katılımını resmen tanıyor. Bu anlaşma, Colani (Ahmet Şara) için de bir zafer olarak görülüyor çünkü artık daha rahat bir zihinle önündeki diğer engellerle mücadele edebilir. Ayrıca, daha önce çatışma riski taşıyan DSG kontrolündeki bölgelerin kilit noktalarında Suriye’nin üstünlüğü konusunda mutabakata varıldı. Suriye’nin kıyı bölgelerinde son günlerde yaşanan ve yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylar, aşırılık yanlısı İslami grupların yeniden güçlenme ihtimali nedeniyle birçok ülke, Ahmet Şara’nın merkezi Suriye yönetimini desteklemekten kaçınıyor. Öte yandan, Mazlum Abdi için de Öcalan’ın mesajı ve Suriye’deki değişen dinamikler ışığında, ABD ve uluslararası koalisyonun baskısı altında bu anlaşma en iyi seçenek olarak öne çıkıyor.

Anlaşmanın birinci ve yedinci maddeleri, genel hükümleri içerdiği için benzer anlaşmalarda sıkça rastlanan türden ifadeler barındırıyor. İkinci madde ise Kürtlerin Suriye devletinin asli bir topluluğu olarak tanımlanması açısından iki önemli dönüm noktasına işaret ediyor: Birincisi, önceki rejimin aksine, Kürtler artık göçmen olarak değil, vatandaşlık haklarına sahip yerli halk olarak kabul ediliyor. İkincisi, anlaşma metninde “Suriye Arap Cumhuriyeti” yerine “Suriye Devleti” ifadesinin kullanılması, sembolik bir değişim olarak öne çıkıyor. Bu durum, Kürtlerin gelecekteki ikili görüşmelerde bireysel haklarının ötesinde genel haklarının da tanınmasına zemin hazırlayabilir.

ABD ve uluslararası koalisyon, terörle mücadele kapsamında silahlı güçlere ihtiyaç duyduğu için anlaşmanın mimarları gibi görünse de, üçüncü ve beşinci maddeler Türkiye’nin de bu sürecin bir parçası olduğunu gösteriyor. Colani, Türkiye’nin onayı olmadan, Aralık 2024’ten bu yana DSG ile Türkiye yanlısı gruplar arasında devam eden Tişrin Barajı ve Karakozak çevresindeki çatışmaları durdurma sözü veremezdi. Ayrıca, Türkiye’nin 2018 ve 2019’da ele geçirdiği Efrin ve Serê Kaniyê gibi bölgelere mültecilerin geri dönüşü de Ankara’nın onayını gerektiriyor. Bazı gayri resmi bilgilere göre, taraflar bunu reddetse de

müzakerelerin bir kısmı doğrudan Türkiye ve DSG arasında gerçekleştirildi. Anlaşmaya göre, bir ay içinde binlerce Kürt’ün kendi bölgelerine dönmesi bekleniyor. Ancak bu sürecin ne kadar sorunsuz işleyeceği belirsiz, özellikle de Hamzat ve Amşat gibi grupların insan hakları ihlalleriyle ilgili raporların gündemde olduğu bir dönemde.

Anlaşmanın en kritik maddelerinden biri, Kuzey-Doğu Suriye’deki sivil ve askeri kurumların devlet idaresine entegre edilmesini öngören dördüncü madde. Bu, kurumların feshedilmesinden ziyade devlet kontrolüne alınması anlamına geliyor. Dolayısıyla DSG ve Özerk Yönetim varlığını sürdürecek, ancak yetkileri azalacak. Eğer anlaşma devletin tam kontrolü ve Özerk Yönetim’in feshi üzerine olsaydı, sınır kapıları, havaalanları ve petrol kuyuları gibi detaylara özel olarak değinilmezdi. DSG’nin Suriye ordusunun bir parçası haline gelmesi ve bazı DSG komutanlarının Savunma Bakanlığı’nda görev alması da beklenen bir gelişme olarak görülüyor.

Altıncı madde, Şara’nın bu anlaşmayı hızlandırmasının temel nedenlerinden biri olabilir. Anlaşma, geçen yıl Aralık ayından bu yana ABD, Fransa ve uluslararası koalisyonun arabuluculuğuyla hazırlandı. Suriye’nin kıyı bölgelerinde son günlerde yaşanan şiddet olayları, uluslararası toplumun HTŞ gibi cihatçı grupların dönüşümüne dair inancını sarstı. Yüzlerce kişinin ölümü, radikalleşme korkusunu yeniden gündeme getirdi ve Şara, DSG ile uzlaşma mesajı vererek uluslararası desteği artırmayı hedefliyor. Bu, yaptırımların kaldırılması ve Suriye’nin yeniden inşası için gereken 250-400 milyar doların sağlanması açısından stratejik bir adım. Ayrıca, Alevilerin memnuniyetsizliğinin yeni bir iç savaşa dönüşme ihtimali, Suriye Cumhurbaşkanı için ciddi bir endişe kaynağı.

Anlaşmanın özü, sekizinci maddede yatıyor. Bu madde, anlaşmanın yıl sonuna kadar uygulanması için çalışılmasını öngörüyor. Ancak Orta Doğu’da kâğıt üzerinde anlaşma yapmak ile uygulamaya geçmek arasında büyük bir fark var. Önümüzdeki sekiz ayda, yalnızca taraflar değil, bölgesel ve uluslararası aktörler de anlaşmanın kendi çıkarları doğrultusunda uygulanması için mücadele edecek. Sonuçta, tarafların sahadaki gücü ve uluslararası dengeler, anlaşmanın kaderini belirleyecek.

Rudaw

BASINDAN