Türkçe | Kurdî    yazarlar
Umur Talu: Ahmed bize ne anlattı?

2025-12-20

Ahmed “Kral çıplak” dedi adeta: İsrail’in “soykırımcı” ve Şili’nin, Alman kökenli ve Nazi evladı, faşizan yeni cumhurbaşkanı Kast’ı hararetle tebrik ettiğine göre, “celladına da aşık” olan Netanyahu Akdeniz’den okyanusa balıklama atladı

Avustralya'nın Sidney kentindeki Bondi plajında düzenlenen silahlı saldırıda 15 kişi hayatını kaybetti, 42 kişi yaralandı

Avustralya’da 17 kişinin öldürüldüğü plaj katliamını yapan baba oğul “Müslüman”dı… Sayının daha da artmasını önlemek için saldırganlardan birinin üstüne atlayıp tüfeğini alan da öyle!

Ahmed el Ahmed, Suriyeli göçmen, Avustralya vatandaşı, manav. Yanındaki arkadaşına “ölebileceğini, ailesine haber vermesini” söyleyip bir otomobilin arkasından fırlayıp gitti, “Cesaret Ahmed.”

İlk anlattığı buydu: Bazı anlarda, işte o bir kişinin cesaretine, korkusunu belki yanında taşısa bile, adım atmasına, koşmasına ihtiyacı olabilir bu cehennemi dünyanın. Her zaman ölümüne de olmayabilir; bazen biat etmeyi bırakarak, bazen direnerek, bazen yazarak, bazen konuşarak, bazen başkalarıyla omuz omuza vererek, bazen “gerçekten doğru davranış nedir” diye düşünerek. Bazen de ölümüne.

“Cesaret” çoğu zaman savaş ortamında ölçülür. Elbette orada vardır, çünkü ölmeye öldürmeye gidiyorsundur. Genellikle emir-komuta çerçevesinde tabii. O yüzden de gündelik hayatta epey ihmal edilir; oysa “doğru” için, sadece kendisi için değil, zor durumdakiler adına da doğru olanı yapan, sakınmayan, tereddüt etmeyen, hayatıyla ya da hapisti, işkenceydi, zulümdü, çalınan ömrüyle bedel ödeyenlerin, kalabalıkların baskısına rağmen bunlarda ısrar edenin “cesaret”i başka türlü kıymetlidir.

Sonra şunu anlattı, fazla bir şey de söylemeden: Etnik, dini, milli veya kimlik üstünden genellemeler sık sık yanlış olur. Kolaydır, ama yanlıştır. “İki Müslüman Yahudileri katletti… Bir Müslüman çok sayıda Yahudi’nin hayatını kurtardı”nın hangi tarafını genelleyeceksiniz?

ABD’de, bilhassa medya dilinde, “zanlı ya da suçlu” siyahsa, bu özellikle belirtilir. Çünkü “ırk ile suç” arasında servise hazır, kafalarda yeri sabit bir bağlantıyla çoktan tesis edilmiştir. Dilin bu seçici, ayırıcı, ayrımcı kullanımı sık sık kadınların üzerine de boca edilir. Çünkü erkek dilinde ve kafasında da “kadınlara dair önyargı” zaten sağlamdır!

Burası da genellemeler ülkesi: Çok sayıda insan devlet ile o devletin ve iktidarın yönettiği, o sırada o şekilde yönettiği bir ülkedeki insanları özdeşleştiriyor. “Nefret” kusacaksak, ötekilerin hiçbiri kendini kurtaramıyor. Oysa devletler ve iktidarlar ile insanların en azından önemli bir kısmı arasında, zihinsel, düşünsel, ideolojik farklılıklar var. Öyle ya, “kendi devletiniz ve iktidarınız” belki de en çok “sizin insanlarınızın bir kısmı”na acı çektiriyordur. Ki, yine savaş, işgal, sömürgecilik vb. tarihi dönemler dışında, genellikle de böyledir.

Hıristiyanlar tarih boyunca başka Hıristiyanları katlettiği gibi, Müslümanlar da başka Müslümanları katletmiş, “dindaşlık” kimseyi kimsenin zulmünden muaf tutmayabilmiştir. Bugünkü “Hıristiyan ülkeler-İsrail kankalığı” ekonomik-stratejik-siyasi-ideolojik bir dizi nedenle tesis edilmiş olabilir ama tarihte Endülüs’ten Çarlık Rusya’sına, Avrupa pogromlarından soykırıma, büyük zulüm unutulacak gibi değildir ki!

İşte Ahmed tam burada da “Kral çıplak” dedi adeta: İsrail’in “soykırımcı” ve Şili’nin, Alman kökenli ve Nazi evladı, faşizan yeni cumhurbaşkanı Kast’ı hararetle tebrik ettiğine göre, “celladına da aşık” olan Netanyahu Akdeniz’den okyanusa balıklama atladı. Hemen dedi ki, “Silahı alan kişi bir Yahudi. Bilmemesine imkan yok ama, ülkenizden de tanıksınızdır ki, “yalan” hakikati tam ezmediğinde bile iş yapabilir! O an kimi beyne nakşolur yalan. Yoksa kimse ne Netanyahu gibi ne de başkaları gibi onca yıl iktidarda kalabilir zaten!

Orada kalmadı İsrailli mezalimci: Netanyahu, Filistin yanlısı en büyük Gazze eylemlerinden birinin yapıldığı, etnik çeşitlilik ülkesi Avustralyalıları “Bak gördünüz mü” diye aşağılamaya kalktı. Sanki onlar ya da Gazze’nin binlerce ölüsü, ölü ve aç çocuklarıydı plaj katliamının sorumlusu.

Bu da bize bir şey anlatır aslında: Birçok gelişmiş ülkede, sağ iktidarların bulunduğu ülkelerde de, “Gazze vicdanı” dinle, etnisiteyle açıklanamayacak kadar yankılandı, yankılanıyor. En büyük katılımlı gösteriler, “Hıristiyan” ülkelerde yapıldı. Çünkü faşizm karşıtlığının, zulüm karşıtlığının ve vicdan kardeşliğinin dini, milliyeti pek olmaz. Bu ilkedir, vicdandır, bilgidir, bilinçtir, sık sık da cesarettir. Nitekim İsrail’de olduğu gibi, dünyanın pek çok yerinde de, çok sayıda Yahudi de bu “vicdan enternasyonali”ne katıldı.

“Ahmed’in cesareti”ni, belki de hayatında böyle bir cesaret göstermemiş ya da gösteremeyecek 50 bine yakın kişi, Avustralya ve dünyanın birçok köşesinden gönderdikleri meblağlarla en az 2,5 milyon Avustralya doları toplayarak ödüllendirdi. Onun yaralı vücuduyla yattığı hastane yatağındaki cevabı ise “Bunu hak ediyor muyum” oldu.

Hayat, mücadeleler, cesur insanlar veya vicdan toplulukları hep şunu anlatır: Genelleme yapmayacaksın! Ezberlere tutunmayacak, sarılmayacaksın! Her şeyi bildiğini sanmayacaksın! İnsanları paralize eden, efsunlayan, biat ettiren, sürüleştiren, koyunlaştıran, aklını ve kalbini dumura uğratan yalanlara teslim olmayacaksın! Bazen uzun uzun düşünerek, bazen tam o anda pek düşünmeden, vicdanınla hesaplaşacaksın!

Bu da, çok zor olmamalı. Yoksa, elde var bir ömür, onu da kıymetsiz kılmanın ne anlamı var!

T24

BASıNDAN