yazarlar makaleler
Serbest Ferhan Sindi: ABD'nin İran proksilerine saldırısı ne anlama geliyor?
6.02.2024

ABD'nin İran'a bağlı milislere Suriye ve Irak'ta 2020'deki Kasım Süleymani suikastından bu yana (beklentilerin çok gerisinde olsa da) en ciddi operasyonları düzenlemesi, Washington yönetiminin iddia edildiği gibi Ortadoğu'dan kolay kolay vazgeçmeyeceğini ve sahayı İran-Rusya'ya terketmeye niyetli olmadığını gösteriyor.

Ancak Biden'ın beklentileri karşılamaktan uzak ve İran'a alan açan tavrı gelecek için kuşkulara yol açıyor…

ABD'nin "caydırıcılık politikası" Biden döneminde yeniden rafa kalktı

ABD, strateji olarak askeri hedeflerine yapılan saldırılara misliyle cevap vererek "caydırıcılık politikası" yürütüyor.

Hatırlanacağı gibi 3 Ocak 2020'deki Kasım Süleymani suikastı öncesi de Haşdi Şabi ABD'nin Irak'taki üslerine muhtelif saldırılar düzenlemiş ve en son da Bağdat Büyükelçiliğini işgale yeltenmişlerdi.

Büyükelçilik baskınında Haşdi Şabi'nin ileri gelenleri de hazır bulunmuştu. ABD bu hamlelere karşılık Süleymani ve Ebu Mehdi el-Mühendis'i öldürmüştü.

Süleymani suikastının ardından "intikam" yeminleri eden İran'a en üst perdeden cevabı Trump vermişti ve ABD hedeflerinin vurulması halinde İran'a ölümcül darbeyi içeriden vuracakları tehdidinde bulunmuştu.

Bu yüzden "misilleme" olarak İran, 7 Ocak 2020'de önce Irak'taki Ayn el-Esed Üssünü vurmuş, bundan 3-4 saat sonra da panik halinde kendi vatandaşlarını taşıyan uçağını düşürmüş ve 178 sivili öldürmüştü.

2 Şubat 2024 gecesi düzenlenen saldırılar da 3 Ocak 2020'de yapılan operasyonu hatırlatsa da beklentilerin çok altında olduğunu ifade etmek lazım.

ABD, 3 askerine karşılık İran proksilerine ait Suriye ve Irak'ta 85 hedefi vurdu.

Saldırıda Irak'ta Nuceba-Irak Hizbullahı'na ait Anbar'daki silah deposu vuruldu.

Haşdi Şabi saldırıda 16 milisin öldüğünü 36'sının da yaralandığını duyurdu.

Suriye'deki saldırıda da İran'ın Devrim Muhafızları Ordusu mensubu 23 kişi ölürken, onlarcası da yaralandı.

Biden, selefi ve eski başkanı Barack Obama'nın Suriye'de Esed'e karşı yaptığı hatayı şimdi İran'a karşı yapıyor.

Obama da 2013'te Esed'e karşı bir kırmızı çizgi çizmişti ve "Esed kimyasal silah kullanırsa müdahale ederiz" demişti.

Ancak Esed kimyasal silah da kullandı ve Obama'nın tüm kırmızı çizgilerini de çiğnedi ancak bunun karşılığında birkaç göstermelik hava saldırısı ile durum geçiştirildi.

Şimdi Biden da İran proksilerinin saldırılarına ses çıkarmıyor, kırmızı çizgi olarak Amerikalı askerlerin öldürülmesini belirliyor.

Ürdün'de 3 ABD askeri öldürüldü ve Biden bundan İran'ı sorumlu tuttu.

Cevap olarak da Irak ve Suriye'deki milis güçlerin boşaltılmış karargahlarına saldırı düzenledi.

Biden aslında bu şekilde sözünde durmuyor ve güvenilirliğini de yitiriyor.

Hem Körfez'deki müttefiklerinin güvenilirliğini kaybediyor hem de içeride ABD kamuoyunun beklentilerini karşılamaktan uzak bir politika izliyor.

Uluslararası alanda da İran'a bir ders verilmesi gerektiğini düşünen ülkeleri hayal kırıklığına uğratıyor Biden.

Esasında "Ortadoğu'da savaştan ve sıcak çatışmalardan yana olmadığını" daha önce söylemişti ve bu yöndeki stratejisini uyguluyor.

Fakat ABD askeri öldürülmesine rağmen İran'a beklenen şekilde caydırıcı bir yanıt vermemesi İran'ı bölgede daha da agresifleştirecektir.

Beklenen saldırıydı ve Haşdi Şabi yeraltına çekildi

Irak ve Suriye'deki varlığı tartışma konusu olan ve son olarak hafta içinde Bağdat yönetimi ile çekilme görüşmelerine başlayan ABD, İran'ın proksilerine son ayların en ciddi saldırısını düzenledi ancak "dağ fare doğurdu" yorumlarına yol açtı.

Bu saldırıyı da geçen hafta Ürdün'deki üsse düzenlenen ve 3 askerin öldüğü saldırıya misilleme olarak gerçekleştirdi.

ABD'li yetkililer ilk dakikadan itibaren saldırının İran'a bağlı gruplar tarafından düzenlendiğini açıkladılar.

Nitekim üstlenme de çok gecikmedi ve Irak İslami Direnişi adlı Haşdi Şabi paravan örgütü bu eylemi gerçekleştirdiğini duyurdu.

ABD'nin bir misilleme yapacağını herkes biliyordu. Washington yönetimi bunu ilk günden dünyaya ilan etti ve İran proksilerinin hedef alınacağını söyledi.

Bundan kaynaklıdır ki Irak Hizbullahı olarak bilinen en radikal Haşdi Şabi grubu, hafta içinde ABD'ye karşı saldırıları askıya aldığını duyurdu.

Örgütün lideri Ebu Hüseyin Humeydavi tarafından 30 Ocak'ta yapılan açıklamada "Irak hükümetinin zor durumda kalmaması için saldırıların durdurulduğu" iddia edilse de asıl maksadın ABD öfkesini dindirmek olduğu genel bir kabuldü.

Ürdün'ün kuzeydoğusunda ve Suriye sınırına yakın ABD üssüne 28 Ocak'ta yapılan saldırıda 3 asker ölmüş ve 35 asker de yaralandı.

Bu saldırıdan hemen sonra Irak'taki Haşdi Şabi komutanları ve üst düzey yetkililerinin neredeyse tamamı yeraltına çekildi.

ABD misillemesinin "kaçınılmaz" olduğunu bilen Haşdi Şabi yetkilileri, ne evlerinde ne de karargahlarında kalabildi.

Konumları belli olmasın diye sürekli alarm ve hareket halindeydiler. Aslında hala o durumda olduklarını söyleyebiliriz.

Zira ABD saldırıları bitmedi. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, 2 Şubat gecesi yapılan operasyonun, bir dizi operasyonunun başlangıcı olduğunu ve devamının geleceğini söyledi.

Bir ihtimal daha var mı?

Biden'ın İran'a karşı sergilediği "uzlaşmacı" tavrın ve "Ortadoğu'da savaştan yana olmayan" stratejisinin bu haliyle devam etmesi halinde İran bölgenin mutlak hakimi olacak.

İşte burada akla bir soru geliyor: Bir ihtimal daha var mı?

Bu soru ışığında şunu söyleyebiliriz: ABD aslında bu saldırıyla sadece misillemede bulunmadı, uzun süredir İran proksilerinin Irak-Suriye sınırındaki bağlantısını koparmayla ilgili planını da sahada uygulamaya başladı.

ABD, geçen seneden bu yana İran'ın Irak üzerinden Lübnan'a kadar varan geniş alandaki hareketliliğini engellemek ve Irak-Suriye bağlantısını kesmek için bir dizi adım attı.

Suriye-Irak sınırında bu amaçla askeri yığınaklar yaptı ve geçişleri engelledi ancak bölgeyi kontrol etmediği için İran hareketliliği de devam etti.

2 Şubat'taki hava saldırısı bu doğrultuda da atılmış bir adım olarak görülmelidir.

ABD, 85 hava saldırısını 30-40 milisi öldürmek için yapmadı. Bu açıdan bakılırsa bu kadar büyük bir hava harekatının 30-40 milis için yapılması ABD açısından "başarısızlıktır".

Fakat burada asıl amaç lojistik kanalları harap etmek, sınırdaki karargahları yok etmek ve milislerin buranın kendileri için "güvenilir bir alan" olmadığını idrak etmeleri.

Haşdi Şabi-DMO-Fatımiyyun-Zeynebiyyun hareketliliği devam ederse bundan sonraki harekatlar daha büyük ve etkili olacaktır.

ABD Savunma Bakanı Austin'in "başlangıç" vurgusu da İran'a yönelik mesaj taşımaktadır.

Saldırıda İran'dan gelen füzelerin ve droneların montajlandığı tesisler hedef alındı.

Biden, doğrudan İran'daki hedefleri vurmaz ve caydırıcı bir hamlede bulunmazsa İran bu savaşın mutlak kazananı olarak kalacaktır.

Savaş vekil güçler üzerinden yürüdüğü ve İran topraklarına sıçramadığı için Tahran yönetimi çatışmaları tırmandırmaktan perva etmiyor.

Irak'taki dengeler ve Şiilerin farklı tavırları

Suriye ve Irak'ta egemen devletlerden bahsetmek çok zor. Suriye'de de Irak'ta da İran-Rusya etkisinde devletler var.

O yüzden "egemenliğin ihlali" açıklamalarının hiçbir karşılığı yok çünkü egemenliği ihlal eden güçlere yanıt verecek durumda değiller.

Irak hükümeti, saldırıyı "egemenliğin ihlali" olarak değerlendirdi ve "asayişi baltalayacağı" uyarısında bulundu.

AB de gerginliğin tırmandırılmasından kaçınma çağrısı yaptı. Rusya konuyu BMGK'ya taşıdı.

İran ise her zamanki çıkışlarını yaptı, konunun kendileriyle alakalı olmadığı sözlerini tekrarladılar.

Şii liderlerden Muktada Sadr'ın bu saldırı üzerine ortaya koyduğu tavır da çok ilginçti.

Sadr, 3 Şubat'ta yaptığı açıklamada Sadr Hareketi'ne bağlı tüm sivil toplum kuruluşlarının kapatılması talimatı verdi.

Şii lider, taraftarlarına üç aylar olarak bilinen Recep, Şaban ve Ramazan'da sadece ibadetle meşgul olmaları tavsiyesinde bulundu.

Sadr'ın bu hamle ile iyice içe çekilip fırtına dindikten sonra sahaya güçlü bir şekilde çıkmayı hedeflediği yorumları yapılıyor.

Şiilerin Irak'ta yekpare olmadığını ve ortak hareket etmediğini ortaya koyması açısından Sadr'ın bu tavrı çok önemlidir.

Çünkü eğer Sadr, saldırıların ardından ABD'ye karşı mücadele açıklaması yapsa, Haşdi Şabi'ye destek verse ve bir şekilde milisleri sahiplenseydi bu durumda İran'ın ülkede hala çok etkili olduğu sonucuna varabilirdik.

Washington da Tahran da olan bitenden "razı"

Yaşanan olaya ilişkin Tahran ve Washington'dan aynı tonda aynı cümleler çıktı.

İki taraf da "bize saldırı olursa yanıt veririz" diyor. Biden ve Reisi, aynı cümleleri kuruyor.

Burada arka kapı diplomasisinin başarılı olduğunu ve tarafların danışıklı hareket ettiğini söylemek mümkün. Fakat bu ne kadar devam eder orasını tahmin etmek zor.

İran eğer mesajı alırsa gerginlik azalır ve tansiyon düşer. Zira ABD şu aşamada tansiyonu yükseltme yanlısı değil.

3 askeri öldürmese şu süreçte böyle bir işe kalkışmazdı. Zira İsrail-Hamas savaşı onu yeterince meşgul etmiş durumda.

Üstelik Ukrayna-Rusya savaşının devam ettiği bir esnada bunların yaşanıyor olması ABD'yi iyice zorluyor.

ABD, bu nedenle yeni cephelerin açılmasını istemiyor. İşte bu noktada eli güçlü olan İran.

İran cepheyi genişletmek ve bu sayede daha fazla kazanım elde edebilmek için mümkün olduğu kadar tansiyonu yükseltecek.

Esasında İran, tansiyonu yükseltmek istemeyen taraf olarak görülebilir. Fakat bu yanıltıcı bir algıdır.

İran, şu an her zamankinden daha avantajlı, güçlü ve fırsat yakalamış taraftır.

O nedenle İran proksilerinden ABD'yi daha fazla kışkırtmak amacıyla yeni saldırılar bekleyebiliriz.

The Independentturkish

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar