yazarlar makaleler
Murat Sevinç: ‘Ben bir tek kişinin, bir milletten akıllı olacağını sanmıyorum’
5.02.2024

Başlıktaki cümle Demirel’in 12 Eylül sonrasındaki konuşmalarından birinden ve şöyle devam ediyor: “Kendi çıkardığını, kendinden akıllı sanan millete yazık.”

Tanıl Bora’nın Demirel biyografisine devam…

İlk yazı, Demirel’in birbiriyle bağdaşmaz görünen tutumları kolaylık ve doğallıkla takındığının altını çiziyordu. Zira, çok uzun bir siyasi kariyer söz konusu ve uzunluğu ölçüsünde değişkenlik göstermiş, buna mukabil, bütün uçlar dönüp dolaşıp aynı yerde birleşiyor: ‘Devlet fikrinin adamı’ olmakta.

Demirel’in siyasi yaşamını Türkiye’nin son yarım asırlık macerası içinde resmeden dokuz başlıktan oluşuyor biyografi ve her başlık, o açıortayın bir çizgisini anlatıyor. Okur, yalnızca bir insan, oğul, öğrenci, mühendis, eş, arkadaş ve siyasetçi Demirel’i değil; onu Demirel yapan, bazen Demirel gibi davranmaya zorlayan ya da Demirelliğinden kaynaklanan, kimi zaman Demirelliğinin dahi başa çıkamadığı bir siyasal yaşamı takip ediyor, sayfalar boyu. Tanıl Bora’nın ‘açıortay’ saptaması, o ‘Demirellerin’ buluştuğu nokta: “Süleyman Demirel, Türk sağının açıortayıdır. Milliyetçi-muhafazakâr, İslamcı, liberal, devletçi vs. sağ söylemleri ortalayan merkez sağ diye bir şey varsa, o açıortay, Demirel’dir.” Demirel’in Türkiye ile kaynaşan hikâyesi, söz konusu nitelikleriyle ve kuşkusuz siyaset yapma biçimiyle, şimdiki zamanı da ilgilendiriyor.

Demirel’in bir mesleği var, mühendis. Bir başka söyleyişle, Demirel siyaseti, -biraz naz yaparak- tercih ettiğinde, önemli bir meslek alanı, yetenekli ve hevesli bir mensubunu kaybetmişti. Günümüzdeki çoğu ‘mesleksiz’ siyasetçiden önemli bir farkı bu. Su müdürü, mühendis. Siyasi yaşamını ve söylemini, ‘medeniyete’ bakışını önemli ölçüde belirleyen bir olgu, mühendislik. 1990’larda, “Ben mühendisim, benim işim yapmaktır… Ben, yapmanın adamıyım” demiş. Mühendislik, yani ‘yapmak’, kahramanca bir eylem; 1992’de “Kahramanlık sadece kılıçla, kalkanla, topla, topla, tüfekle olmaz. Kazmayla, kürekle, hizmetle de olur” demiş. 1966’da, Almus Barajı’nın açılışında sarf ettiği iki sözcük, mesleğine bakışını Demirel lisanıyla anlatıyor: “Yaparsanız yapılır.” Tanıl Bora, Demirel’in ‘su’ konusuyla aşkî bir ilişkisi olduğunu belirtmiş: “Onun konuşmalarında, susuz hayat olamayacağının şuuruna varmaya, bunu hiç unutmamaya çağıran su ontolojisi anlatısı, genellikle, erotik denebilecek betimlemelere bağlanır. Suyun kudretini, güzelliğini ve gazabını hayranlıkla resmeden betimlemeler, yer yer basbayağı romantiktir.”

İki başlığa yakından bakmaktan yanayım.

‘Cepheci’ başlığını taşıyan Beşinci Bölüm’de (229-319) ele aldığı milliyetçilik ve sol karşıtlığı konusu, günümüz sağ-milliyetçi siyasetin reflekslerinin ve Demirel bakiyesinin anlaşılabilmesi bakımından önemli. Mühendislik ve ‘yapmak’, Demirel’in milliyetçilik söyleminde belirleyici etmenlerden. Milliyetçiliğinin bir yanı, ‘müspet’ ya da ‘hamasete karşı’ olan, ülke sevgisini hizmet etmekle bir tutan sözleri. Buna ‘medeniyetçilik’ diyelim. Daha çok 1960’larda hâkim bu söylem; 70’lerde baskın olan hamaset. Örneğin, 1968 bütçe görüşmesinde milliyetçiliğin hedefini ‘Türk insanının haysiyetli olarak yaşaması’ biçiminde tanımlıyor ki, bunun yolu ‘kalkınma’dır. Kalkınma ve haysiyetli yaşama hedefi, Batı medeniyeti övgüsü gerektiriyor, ancak, ‘milli karakter’ edinmeyi ihmal etmeyen bir batıcılık, Batı’ya özenme. Lakabının ‘Morrison Süleyman’ olduğunu hatırda tutalım.

Diğeri, bildiğimiz/hamasi milliyetçilik, anti-komünist, hatta anti-sol. Ancak söz konusu ‘düşmanca’ milliyetçi ifadeleri de duruma göre değişiyor, pragmatizmiyle uyumlu biçimde. Bugüne kalan en bilinen sözlerinden biri, malum, “Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz.” Demirel’in ‘milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz’ vecizesi Temmuz 1976’da Abdi İpekçi ile söyleşisinden. İpekçi, sağ ‘tedhiş’ eylemlerini hiç kınamadığını dile getirince soruyu Demirelce yanıtlar, İpekçi üzerine gider, Demirel “Memleketi komünizme götürmek isteyenler karşısında… reaksiyon…” deyiverir. Otuz yıl sonra bu sözleri hatırlatıldığında, bir gazetecinin, cinayetleri sağcıların işlediği konusunda ısrar ettiğini söyleyip devam eder: “Bana ‘sağcılar cinayet işliyor’ dedirtemezsiniz. ‘Cinayeti kim işliyorsa o canidir’ dedim. Ama o sözlerin bir bölümü hafızalara kazındı. Gazeteciyi susturmak için efelik yaptım, sonra ayağımıza dolandı…” Gazetecinin adını anmıyor ve o gazetecinin de kısa süre sonra, o ‘sağcılar’ tarafından öldürüldüğünü, görmezden geliyor Demirel; ‘Demirel’ olduğu için.

Milliyetçiliğinin mütemmim cüzü müdür, değil midir, bilemiyorum; ancak dindarlığı Demirel kimliğine eklememek olmaz. Nitekim, 1960’larda Amerikancılıktan sonra en çok itham edildiği suçlama ‘irticaya’ destek. Demirel’in dinle ilişkisi de, ‘mutedil sağın’ tarih okumasının tekrarı ve Demirel siyasetinin bir görünümü aslına bakılırsa. Erken Cumhuriyet devrinin katı laiklik siyasetini sorgular. Halk çocuğu, Çoban Sülü, dindar… dine ve dindara ‘hürmet’ gösterecek kuşkusuz: “Herkes göğsünü gere gere ‘Ben Müslümanım’ diyecek.” (1965) Çok sayıda imam-hatip okulu açtı Demirel, ‘dînî hayatın başıboş bırakılmaması’ için, ‘bir ihtiyaca cevap vermek’ için, ‘Türkiye’de hurafe ve taassup olmaması’ için, ‘korkulacak bir şey olmadığı’ için. Ezcümle, ‘devlet fikrinin adamı’ ağırlığıyla yanıtlamıştır eleştirileri. Gerçi, otuz yıl sonra artık laik ‘endişenin’ farkına varacak ve (kitabın Sekizinci Bölümü) “o endişenin tarafında” yer alacak.

“Yollar yürümekle aşınmaz” sözüyle hafızalarda yer etmiş -1960’lardaki- ‘göreli liberal’ Demirel’in 1970’ler milliyetçiliğinin hâkim görünümü, anti-komünizm, TİP karşıtlığı. Tanıl Bora’ya göre, “Demirel ana hatlarıyla… anti-komünist vasatın parçasıydı.” Anti-komünizmi derinlikli bir analizden kaynaklanmıyor: “İngiliz mektubunuzun açılıp okunmasına rıza göstermez. Posta grevinin neticesine razı olur. Sovyet Rusya’da grev yoktur, ama mektup da yoktur. Çünkü mektubu açarlar, adamın başına dert olur.” Sol karşıtlığının TİP’le sınırlı olduğu düşünülmesin, CHP’yi de aşırı sol saydığı vardır! Ve tabii, MC (Milliyetçi Cephe) hükümetleri. MC hükümetleri bir zorunluluğun sonucuydu. 1973 seçimi ardından Demirel, “Vatandaş bize muhalefet görevi verdi” demişti, ancak Bora’ya göre, “Demirel’i hayal kırıklığına iten bu seçim sonucu, milliyetçi ve muhafazakâr radikal sağın artık ‘merkez sağ’ şemsiye altına sığmadığını, asıl önemlisi 12 Mart’ın gadrine rağmen solun dip dalgasının ne kadar güçlü olduğunu göstermişti.” Demirel’in 1970’lerdeki hamasi milliyetçiliğinde ve ‘sol karşıtı cephe’ siyasetine yönelmesinde, soldan duyulan rahatsızlığın, ürküntünün payı olduğuna kuşku yok. Nitekim ilk cephe hükümeti kurulmasının ardından Tercüman gazetesi bunu sevinçle karşılıyor ve MC’yi, “Mustafa Suphicilere karşı Mustafa Kemalcilerin zaferi” sözleriyle kutluyor. Tercüman’ın bitip tükenmez Demirel övgüsü bu kadarla sınırlı değil kuşkusuz. Demirel’in, sol düşmanlığı ve MC nedeniyle hak ettiği ‘milli’ iltifatı azımsamamak gerek, Demirel hakkında açıkça bir ‘hakaretname’ yazan (Süleymanname) Necip Fazıl’ın dahi ‘şefkatini’ kazanmıştı. Kısakürek’e göre, Demirel, ‘düşmanların düşmanı’ olduğu için desteklenmeliydi.

Demirel’in siyasetteki ilk yıllarını ve sağın heybesindeki bazı kavramlarla nasıl haşır neşir olduğunu anlatan ‘İkbal’ başlığını taşıyan Üçüncü Bölüm (67-187) ise, günümüz sağ-İslamcı-milliyetçi çizginin sahiplendiği mirasa ilişkin.

Milli iradeci ideoloji, hâlâ kitleleri yönlendirme gücüne sahip ve sağın, özellikle otoriter sağın en sık el uzattığı can simidi. Kökeni büyük ölçüde 1950-1960 arasındaki siyasal-sınıfsal mücadelede; DP’nin, 1954 seçimleri ardından yaptığı (1924 Anayasası’nın egemenlik tanımına sığınarak) milli irade-temsil tanımında. Buna, ‘Bayarcı milli irade’ yorumu diyebiliriz. Buna mukabil, Demirel’in ilk yıllarındaki milli irade tanımı ile Bayar arasında bazı farklar var, Bayar’dan daha köşeli. Mayıs 1966’da Kayseri’deki bir konuşmasında, Türk demokrasisinin ‘tepeden inmeci inkılâplar’ yoluyla ve ‘kanun gücüyle’, ‘devlet zoruyla’ yapıldığına dair sağ ezberi yineliyor. Tanıl Bora’ya göre; “Buradan, -o tarihlerde siyasal hasmı olan- Mehmet Ali Aybar’ın tabiriyle – ‘ceberut devlet’- reddiyesine varır: Halkın iradesinin rağmına her istediğini yapan, yapabilen devlet Türkiye’de tarihe karışmıştır… Türkiye’de eli kırbaçlı bir devlet anlayışına bir daha yer verilmeyecektir.” O yıllar için cesur sayılabilecek bu ifadelerin sarf edilmesinde, herhalde 1965’te son derce zorlu bir seçim sistemine karşın tek başına iktidara gelmiş olmanın büyük payı olsa gerek. Birkaç yıl sonra, 12 Mart’ta ‘şapkasını alıp’ gidecek olsa da, Demirel için ‘milli irade’, milli iradeciliğinin ‘sihirli kavramlarından’ olan ‘vesayet’, ‘seçim’ ve ‘Tebaayı vatandaş yapan seçme hakkı‘, yani ‘rey’, siyasi kariyerinin başat ilke ve sözcükleri olmuştur.

Yukarıdaki iki bölümü, Demirel’in, Türkiye’nin sağ yelpazesine bugün dahi hitap eden hangi kavram, tartışma ve eğilimleri miras bıraktığını hatırlatmak için özellikle andım. Demirel’in mirası ya da sağcılığın her düzeyde inşasına katkısı yalnızca söz konusu tutumlarla sınırlı değil. İlginç bir biçimde, artık bir merkez sağı olmayan, bu hattı hasbelkader deneyen siyasetçilerin rotayı kısa süre sonra ‘merkezin sağına’ kırdığı Türkiye’de, 1960’lar ve 70’ler merkez sağ jargon ve siyasetinin değişik biçimlerde gündemde oluşu. Genç devrimcilerin idamına arzuyla el kaldıran, ikbali için oyunbozanlıktan kaçınmayan, 12 darbesi ardından ilişkilerde yumuşama olsa da ömrünü sol karşıtlığıyla geçiren, niyetlense de niyetlenmese de siyasal İslam’ın tomurcuklandığı koşulların yaratılmasında ön alan, hiç pes etmeyen, yaşam tarzı ve özel-kamusal ilişkileri bugünün sağcısına pek benzemeyen, her zaman pragmatik ve bazen oportünist, ‘kanun devletine’ saygılı Süleyman Demirel’in başat özelliği, Bora’nın ifadesiyle ‘açıortay’ vasfı. Yinelemekte yarar var, sağın açıortayında duruşu, her zaman ve koşulda ‘devlet fikrinin adamı’ oluşuyla ilgili. Artık ‘devlet adamı’ olduğu son yıllarında da öncesinde de hep devlet fikrinin adamı. ‘Temkini’ elden bırakmayan, ölçüp biçerek hareket eden, mühendis siyasetçi. O ‘temkin’, bugün iktidardaki İslamcı sağ için, eski ‘ezik’ Türkiye’nin bir özelliği. Bir de sanırım, ‘merkez sağın’ bir niteliğiydi.

Yarım asır siyaset yapmış, gelinebilecek tüm makamlara gelmiş Süleyman Demirel kişiliğinde, Demirelce davranan birinin bazı davranış ve sözlerinin, idare anlayışının, 2024 yılında zaman zaman ‘özlemle’ anılması ise Türkiye’nin halini anlatıyor.

Tanıl Bora’nın ‘Demirel‘ biyografisini okumanızı öneririm.

Diken



İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar