

2025-09-08
Yara bere içindeki demokrasisi, diken üstünde duran ekonomisi ve sadece Suriye’de oyun kurucu kalmış haliyle iktidarı sürdüren mevcut yönetim, görünürde ağır aksak ilerleyen ama perde arkasında çetin müzakerelerle devam eden bu barış sürecini bozmaz ve bozamaz.
Topluma sunabileceği yegâne başarı hikâyesine dönüşen bu süreci devam ettirmek zorunda olan bir siyasal yönetimle karşı karşıyayız. Durum bu haldeyken ortalıkta dolaşan sert ve negatif söylemlere aldırmamak gerekir. Hele ki bölgedeki gelişmeleri analiz etme kabiliyeti neredeyse sıfır olan iktidar yanlısı gazetecilerin sözlerine hiç inanmayın. Onlar ancak kulaklarına fısıldanan abartılı ve soyut söylemleri dile getirebilirler.
Geçmişte cemaatin devleti ele geçirmek için kullandığı bütün yöntemleri bugün devlette kalmak için kullanan bir iktidar var. Bu iktidar, “Biz gidersek ülke parçalanır” düşüncesine kendisini inanılmaz derecede ikna etmiş durumda. Bu nedenle güvenlik ve yargı bürokrasisini siyasallaştırarak kendini buna hazırlıyor.
Bu hazırlıkta engel gördüğü her oluşumu, siyasal hareketler dâhil, birer tehdit ve bertaraf edilmesi gereken unsur olarak okuyor. Arap Baharı ile bölgesel düzlemde elde ettiği oyun kurucu kabiliyetini yitirerek sadece Suriye’de sürdürebilen iktidar açısından, var olan çözüm sürecini devam ettirmek hayati önem taşımaktadır.
Son on yılda Kürt meselesini PKK üzerinden şeytanlaştırması, bugün için kendisinin ayağına bağ olmaktadır. Bu nedenle süreci daha şeffaf yürütmekten imtina ediyor. Bu durum da süreç adına her türlü negatif söylemin üretilmesine yol açıyor.
Sorun, sürecin devam edip etmediğinden ziyade, dün yaratılan politikaların bugün engelleyici bir hal almasından kaynaklanıyor. Bu tablo, süreci canlı tutacak yeni medya aktörlerinin de ortaya çıkmasını engelliyor. Eski ve itibarı zayıf medya figürleri ise sürece pozitif katkı sunmakta yetersiz kalıyor.
Kaygısı ve siyasal duruşu, demokrasi ve ülkenin demokratikleşmesinden çok güvenlik ve yargı bürokrasisini güçlendirmeye yönelen mevcut iktidar, doğal olarak Suriye’deki görüşmeleri de olumsuz etkiliyor. Her şeyi güvenlik konseptinde değerlendirdiği için, Suriye ayağında ciddi bir tıkaç işlevi görüyor.
Özellikle Suriye’de Süveyda olaylarından sonra değişen algıları okumakta son derece zayıf kalıyor. Ancak Kürtlerin Suriye’de yüzünü Şam’a çevirmesi bu zayıflığı bir ölçüde örtüyor ve Türkiye’nin rahatlamasına neden oluyor. Eğer Şam yönetimi çok bariz yanlışlar yapmazsa, önümüzdeki Aralık ayına kadar sorunların büyük bölümü çözülebilir.
Her ne kadar süreç üzerinden negatif söylemler artsa da, esas tehlike, iktidarın siyaseti yargı yoluyla tasfiye etme girişiminin ters tepmesidir. Toplumun ezici çoğunluğu bu girişimi bir yolsuzluk operasyonu olarak değil, bir siyasal operasyon olarak görmektedir. İktidar dışındaki bütün muhalefetin de bu şekilde okuması, sürecin selameti açısından en zorlu hususlardan biri olmuştur. Buna CHP’nin bu durumu konsolide etmedeki başarısı da eklenince, önümüzdeki dönemde büyük değişimlerin yaşanması sürpriz olmayacaktır.
Türkiye’nin demokrasi yolculuğu, barış süreciyle doğrudan bağlantılıdır. Demokrasi zayıfladığında süreç de yara alır; süreç ivme kazandığında ise demokratikleşme adımları güçlenir. Bu nedenle süreci yalnızca güvenlik perspektifinden değil, toplumsal barış ve demokratikleşme açısından da okumak gerekir.
Unutulmamalıdır ki, bu topraklarda barış yalnızca silahların susması değildir. Barış; eşit yurttaşlık, özgürlük, adalet ve ortak yaşam iradesiyle anlam kazanır. Aksi halde geçici ateşkesler, kalıcı bir toplumsal barışa dönüşemez.
Mevcut siyasal iktidarın barış sürecini tek başına yönetme kapasitesinin sınırlı olduğu açıktır. Bu noktada muhalefetin, sivil toplumun ve medya organlarının sürece katkı sunacak politikalar geliştirmesi elzemdir. Aksi takdirde süreç, sadece iktidarın siyasi çıkarlarına göre yönlendirilen kırılgan bir zeminde kalır.
Toplumun geniş kesimlerinde hâlâ güçlü bir barış talebi vardır. Özellikle genç kuşak, çatışmaların gölgesinde değil, ortak yaşamın umuduyla büyümek istemektedir. Bu talebin siyasete yansıması, barış sürecini daha sağlam bir zemine taşıyacaktır.
Sonuç olarak, barış sürecinin geleceği yalnızca hükümetin iradesine bırakılmamalıdır. Toplumun ortak aklı, muhalefetin dengeleyici rolü ve uluslararası gelişmelerin doğru okunması, sürecin kalıcılığı için kritik önemdedir. Aksi halde, bugünkü kazanımların yarın kaybedilmesi işten bile değildir.
Serbestiyet
BASıNDAN
2025-10-26Yetvart Danzikyan: Kıbrıslılar dertlenmesin
2025-10-28Berrin Sönmez: 11.Yargı Paketi: Rejim bulanık suda balık avlar
2025-10-08Sedat Ulugana: Barutun yanında bıyık yağı ve puro
2025-10-08Yıldıray Oğur: Çözüm sürecinde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor
2025-10-07Ayşe Hür: İrade
2025-09-30Yıldıray Oğur: Komisyon’da bir gün
2025-09-23Özge Mumcu: Kara kutu, sabun ve tuğla
2025-09-23Yıldıray Oğur: Şara, SDG’yi Türkiye ile tehdit etti mi?
2025-09-20Berrin Sönmez: Gonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar
2025-09-18Taner Akçam: Kürt açılımına iki engel
2025-09-18Fethiye Çetin: Adım adım
2025-09-18Özgür Amed: Barışın triyajı
2025-09-17Taner Akçam: İkinci Tanzimat
2025-09-14Yusuf Ziya Cömert: Faizi tesettüre soktuk
2025-09-11Yıldıray Oğur: AK Parti CHP’siz yapabilir mi?
2025-09-10Murat Sevinç: Yenilenen CHP iktidarın CHP'sine karşı…
2025-09-09Ahmet Taşgetiren: Hayra alamet şeyler değil
2025-09-09Yıldıray Oğur: Savcılık Jennifer Lopez’i nasıl kaçırdı?
2025-09-08Şeyhmus Diken: Barışı dilerken
2025-09-08Vahap Coşkun: Mesele CHP Değil!