2025-09-29
Evrim Kepenek
Yüksel Genç, 1999’da Türkiye’ye gelen Barış Grubu üyesiydi yani “dağdan inin, ovada siyaset yapın” denilenlerin en somut adımıydı.
“Pompalı tüfeği internetten satın aldım.”
Bu sözler, lise öğrencisi Helin Palandöken’i 13 Ekim 2017’de, Pendik’te okul çıkışında pompalı tüfekle öldüren fail Mustafa Yetgin’e ait.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, Helin Palandöken’i öldüren Mustafa Yetgin’e verilen ağırlaştırılmış müebbet ve 28 yıl 6 ay hapis cezasını 2019’da onadı.
Helin, henüz 17 yaşındaydı. Ölümünden sadece birkaç gün önce sosyal medya hesabına, “Gizli bir platonik sapığım var, sokağa çıkmaya korkuyorum” diye yazmıştı…
Bugün 28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü. Bu gün, ne yazık ki Türkiye’de giderek büyüyen bir soruna işaret ediyor: bireysel silahlanma.
İnternetten kolayca erişilebilen pompalı tüfekler, tabancalar, şiddet eğilimi taşıyanların elinde her gün yeni kadın ve çocuk ölümlerine neden oluyor.
bianet erkek şiddeti çetelesine göre, 2024’te erkekler 229 kadını ateşli silahla, 102 kadını kesici aletle, 35 kadını darp ederek ya da boğarak öldürdü. En az 2 kadın yakılarak öldürüldü, 10 kadının ölüm şekli ise basına yansımadı.
2025’in yalnızca Ocak–Ağustos döneminde ise 200 kadını öldürdü erkekler. Yine çeteleye göre kadınların 132’si (%66) ateşli silahla, 46’sı (%23) kesici aletle, 12’si (%6) darp edilerek, 6’sı (%3) boğularak öldürüldü. Bunun yanında 2 kadın yakıldı, 1 kadın balkondan atıldı, en az 1 kadının ölüm şekli ise bilinmiyor.
Hep söylüyorum, erkek şiddeti yalnızca kadınların hayatını değil, bütün toplumun huzurunu ve güvenliğini tehdit ediyor.
Şiddetin domino etkisi
Bu şiddet, evin içinde başlayan ve sokakta silahla, bıçakla, yumrukla devam eden kesintisiz bir zincir. Kadınların en güvenli hissetmesi gereken evlerinde öldürülmesi, boşanmak istedikleri için hedef olmaları, çalıştıkları iş yerlerinde veya sokakta şiddetin hedefinde olmaları, bize erkek şiddetinin bireysel değil, toplumsal bir mesele olduğunu gösteriyor.
Ve bu şiddetle birleşen bireysel silahlanma, kadın cinayetlerini, daha da yaygın hale getiriyor. Bugün ateşli silahların bu kadar kolay ulaşılabilir olması, yalnızca kadınların değil, çocukların, ailelerin, yani hepimizin yaşamını tehdit eden bir toplumsal güvenlik sorunudur.
Ayrıca, çetele verileri gösteriyor ki, çözüm sürecinin konuşulduğu, silahların susması için adımların atıldığı dönemlerde erkek şiddetinde de belirgin bir azalma oluyor. Çünkü toplumsal şiddet, birbirinden bağımsız değil, savaş, çatışma, militarizm kadınların ve çocukların yaşamına da doğrudan yansıyor. Şiddetin de hayatın pek çok detayı gibi domino etkisi var. Şiddet nerede başlarsanız başlasın kimden gelirse gelsin mutlaka yayılıyor.
Tam da bu nedenle, bireysel silahlanma ile toplumsal çatışmalar arasında görünür ve güçlü bir bağ var. Silahların sustuğu her dönemde şiddetin genelinde yaşanan düşüş, bize barışın yalnızca siyaseti değil gündelik hayatı da değiştirdiğini gösteriyor.
Demem o ki eğer Kürt sorunu demokratik yollarla çözülürse, sadece çatışmalar sona ermeyecek. Memleketin ekonomisi rahatlayacak, erkekler kadınlara, çocuklara daha az şiddet uygulayacak, yurdun demokrasisi güçlenecek, toplumsal huzur yeniden inşa edilecek. Bu topraklarda yaşayan herkes, ama herkes, barış içinde yaşama hakkına sahip. Belki şimdilerde Meclis’te kurulan komisyon bunun bir aracı belki değil, bilmiyoruz, fakat barış hayalinin gerçek olması için denemeye değmez mi?
Daha önce denenmiş süreçlerdeki gibi olmasın diye bu memlekette barışı dileyen binlerce insan var. Bugün Bireysel Silahsızlanma Günü ve birileri çıkıp silahını bırakıp yurda dönmüş bir kadını Yüksel Genç’i hedef gösteriyor.
Hemen hatırlatayım. Genç, 1999’da Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Türkiye’ye gelen Barış Grubu üyesiydi yani “dağdan inin, ovada siyaset yapın” denilenlerin en somut adımıydı.
Genç ve arkadaşları, silahsız, demokratik çözüm için Türkiye’ye geldiklerinde cezaevine konuldular. Genç, cezaevinden çıktıktan sonra da kalemiyle, araştırmalarıyla çalışmalarını sürdürdü. Bugünlerde Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Başkanlığını yapıyor.
Geçen hafta Meclis’teki Komisyon’da konuştu. O gün başka araştırma şirketleri de dinlenildi. Yani sadece Genç değil başka araştırma şirketlerinden temsilciler de konuştu.
Genç, kendisinin 26 yıl önceki çözüm sürecinde Türkiye'ye gelen ilk barış grubunun üyelerinden biri olduğunu söyledi."Yeni süreci kaybetme lüksümüz yok" dedi.
Onu hedef göstermek, aslında barışın ve demokratik çözüm arayışlarının kendisini hedef almakla eşdeğer.
Bugün 28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü.
Bazı siyasetçiler barış konusunda çoğu zaman toy bir cesaretsizlik sergileyebilir. Ya da kendi siyasi var oluşları için bunu yapmayı tercih edebilir. Bilmiyorum.
Barış için gerçek bir toplumsal barış için daha cesaretli olmak gerekmez mi? Tabanı onaylamasa da CHP’nin yaptığı gibi mesela, o Komisyon’a dahil olmak çok kıymetli. Evet bir yanıyla da büyük bir risk.
Ayrıca DEM Parti için de o masada yer almak, her sürecin bedelini göze almak anlamına geliyor.
Bugün, Bireysel Silahsızlanma Günü…
Hiçbir şiddet türü birbirinden bağımsız değil. Kadına, çocuğa, hayvana yönelen şiddet ile çatışmalar, bireysel silahlanma ile erkek şiddeti arasında kopmaz bağlar var. Hep başkalarının erkek şiddeti veya herhangi bir saldırı ile öleceğini sanıyoruz, tıpkı hep başkalarının tutuklanacağını sandığımız gibi…
Bilmiyoruz bu sürecin sonu ne olacak ? Belki karanlık günler daha da derinleşir. Peki ya tam tersi olursa? Ya bu sefer önceki denemeler gibi yarıda kalmaz, gerçek bir toplumsal uzlaşma sağlanırsa, düşünce özgürlüğü güvence altına alınır, hasta mahpuslar serbest bırakılır, kayyım uygulamalarına son verilir, hukuk gerçekten işlemeye başlarsa, yani hukuk “siyaseten rakipler” için değil Anayasa’ya göre olursa…
Gece uyurken “hangimizin kapısı çalınacak, hangi gazeteci gözaltına alınacak, kim tutuklanacak” diye tedirgin olmadığımız sabahlara uyanmak böylesi bir sıradan huzuru kazanmak neden mümkün olmasın? Hepsini geçtim ülkenin geleceği, kadınların ve çocukların güvenliği için daha huzurlu bir düzen kurmak için buna değmez mi?
Barış için cesaret göstermek riskli görünebilir, ama denememek, vazgeçmekten daha büyük bir kayıp.
Bu topraklarda yaşayan her birey, barış içinde yaşama hakkını hak etmiyor mu?
Bugün, Bireysel Silahsızlanma Günü.
Gelin bu hafta bir değişiklik yapalım. Yazıyı “şiddetsiz bir hafta” cümlesiyle değil de şöyle bitirelim…
Bu memleket artık yalnızca şiddetsiz bir haftayı değil, şiddetsiz ve silahsız günleri görsün… Özgür, adaletli ve elbette toplumsal bir barış içinde…
Bianet
TÜRKIYE