

2025-12-24
AKP “müstakil ve geçici yasa” önerdi, hukuki adımlar için örgütün tasfiyesinin teyidini şart koştu
Özgecan Özgenç
Komisyona raporunu en son sunan AKP, süreci “barış”tan çok “terörün sonlandırılması” perspektifiyle ele aldı. Raporda AKP’nin çok cesur olduğu geçmiş girişimlerin PKK yüzünden bittiği savunuldu. AKP silahsızlanma ve geçiş süreci için “müstakil ve geçici bir yasa” önerdi. Örgütün tamamen tasfiye edildiğinin devletin yetkili kurumlarınca tespit edilmesini, tüm hukuki adımların ön şartı olarak tanımladı. Umut hakkı ve Öcalan raporda hiç geçmedi, Kürt sorununun nedenlerine dair tespitler de sınırlı kaldı.
TBMM Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun nihai raporu için siyasi partilerin önerilerini incelemeyi, raporunu son sunan parti AKP ile noktalıyoruz. AKP’nin raporunda “müstakil ve geçici bir yasa” önerilirken, PKK’nın tamamen tasfiye edildiğinin yetkili kurumlarca tespiti yapılmadan bir adım atılmaması gerektiği vurgulanıyor.
Nihai rapor için yazım ekibi
Komisyonda grubu bulunan partilerin koordinatör grup başkanvekilleri yarın (22 Aralık) Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ile bir araya gelecek ve nihai rapor için hazırlıklar başlayacak. Nihai rapor için 51 kişilik komisyon değil, partilerden birer temsilcinin olduğu bir yazım ekibi çalışacak. Ardından komisyon kararını alarak TBMM Genel Kurulu’na sunacak. Öneriler raporun ekleri olarak Meclis kayıtlarına girecek.
CHP’den Murat Emir, DEM Parti’den Cengiz Çiçek ve MHP’den Feti Yıldız yazım ekibinde olacak.
177 kez “terör”, altı kez “barış” diyen rapor
AKP’nin 23 yıllık iktidarı boyunca “Kürt sorununun çözümü için daha önce cesaret edilemeyen adımlar attığı” raporun en güçlü vurgularından biri. Raporda, AKP’nin sorunu çok iyi tespit ettiği ve çok kapsamlı demokratikleşme adımları attığı ancak geçmişteki girişimlerin PKK yüzünden bittiği savunuldu.
MHP’de olduğu gibi AKP raporu da sürece “barış” değil, “terörün sonlandırılması” perspektifiyle yaklaştı. MHP’den farklı olarak Kürt sorununun varlığını kabul etti fakat sorunun kök nedenlerine dair bir görüş belirtilmedi. Raporda, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın adı hiç anılmadı ve umut hakkı tartışmalarına yer verilmedi. Tercih edilen kelimelerin sayısı, raporun ruhunu da ortaya koydu.
21 kez “Terörsüz Türkiye” denirken terör kelimesi toplamda 177 kez geçti. 60 sayfalık raporda, altı kez barış gerçek anlamıyla kullanıldı. Demokrasi-demokratik ise 114 kez metinde yer aldı. En sık kullanılan kelimelerden biri “daha” oldu. “Daha demokratik, daha ileri, daha da güçlendirilmiş, daha çok refah” gibi şekillerde toplamda 44 kez kullanılan kelime, raporun “AKP’nin zaten her şeyin en iyisini yaptığı, daha iyisini yine kendisinin yapacağı” mesajını vermesi açısından dikkat çekiciydi.
Komisyonun sorumluluğu: Terör sonrası döneme hazırlık
AKP’nin komisyona sunduğu raporda “Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde bir ‘devlet ve millet projesi’ haline gelen Terörsüz Türkiye hedefinin taşıyıcısı olmanın sorumluluğuyla tarihin doğru tarafındayız ve sorunu çözmek için milletimizden aldığımız ilham ve destekle çalışıyoruz” denildi.
Komisyonun, terörle mücadeleyi “ideolojik bir tartışma alanı” olarak değil, toplumsal kardeşlik ve kamu düzeninin sağlanması çerçevesinde ele aldığı ifade edildi. Komisyonun sorumluluğunun mevcut durumu değerlendirmekten ibaret olmadığı “toplumsal talebi, kurumsal tecrübeyi ve hukuki gereklilikleri ortak bir akıl zemininde buluşturarak Türkiye’nin terör sonrası döneme güçlü, güvenli ve sürdürülebilir bir geçiş yapmasını sağlayacak siyasal, hukuksal, yönetsel ve ekonomik çerçeve” oluşturmak olduğu vurgulandı.
Çözüm için üçlü çerçeve: Güvenlik, demokratikleşme ve kalkınma
AKP’nin meseleyi “demokratikleşme meselesi” olarak gördüğü, “Bizim siyaset anlayışımızda Kürt meselesi Türkiye’nin kendisiyle imtihanı meselesidir” diye ifade edildi. AKP’nin 2001 programında çözüm için ortaya koyduğu perspektif, aynı anda ilerleyen üçlü çerçevede “güvenlik, demokratikleşme ve kalkınma” olarak açıklandı.
Parti programının bölgedeki kamu hizmetlerinin yetersiz olmasının, işsizlik, fakirlik ve baskının terörün beslenmesine zemin hazırladığına ilişkin yaklaşımı ele alındı. AKP programına göre, sorunun sadece ekonomik kalkınma politikaları ile çözülemeyeceği, farklılıkları “demokratik hukuk devleti ilkesi” çerçevesinde gören yaklaşımların sorunun çözümüne önemli bir katkı sağlayacağı kaydedildi.
Muhalefetin “Kaldırılsın” dediği kanunlar AKP için “demokratik adım”
AKP’nin 3 Kasım 2002’de iktidara gelmesinden bu yana atılan demokratikleşme adımlarının “sorunun normalleşmesi ve çözüm yollarının açılması” bakımından hayati işlevi olduğu söylendi. 1987’den itibaren süren OHAL’in AKP iktidara geldiğinde kaldırılması “bölge insanının olağanüstü dönem rejiminin baskısından kurtulmasının ilk aşaması” olarak değerlendirildi.
Muhalefet partilerinin kaldırılmasını önerdiği Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlamakla eleştirilen Türk Ceza Kanunu, Basın Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndaki değişiklikler demokratik adımlar olarak ifade edildi. “Yerinden yönetim” ilkesi çerçevesinde yerel yönetimlerin görev, yetki ve kaynak bakımından güçlendirildiği söylendi.
Jandarma İnsan Hakları İhlallerini İnceleme ve Değerlendirme Merkezi’nin (JİHİDEM) kurulması, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kapatılması, TRT’nin Kürtçe ve Arapça kanalları açması, Kürtçe seçmeli ders ve kurslar, özel okullar, harflerin kullanımı, “Alevi açılımı” ve “Roman açılımı” hatırlatmalarının ardından şöyle denildi:
“Kürtçe kasetlerin yasak olduğu, vatandaşlarımızın çocuklarına ‘Berfin, Rojda, Welat, Azat’ ismini koyamadıkları dönemden devlet televizyonunda 24 saat Kürtçe yayın yapılan döneme bizim zamanımızda gelinmiştir. Dolayısıyla bu adımlar terörü tam olarak durduramasa da terörizme desteği zayıflatmıştır.”
“Geçmişteki girişimler PKK yüzünden bitti”
“Bir yandan terörle mücadeleye kararlılıkla devam edeceği, eş zamanlı olarak terörü doğuran nedenlerin ortadan kaldırılacağı” yaklaşımıyla raporda 2005, 2009 ve 2013 çözüm girişimlerine değinildi. Raporda bu süreçlerin, PKK şiddete başvurduğu için bittiği savunuldu:
“Terör örgütü 2009 Demokratik çözüm sürecinde Arap Baharını yanlış yorumlayarak, emperyalist güçlerin kapalı kapılar ardında verdikleri vaatlere kulak vererek süreci sonlandırmıştır. Örgüt Arap Baharını kendi maksimalist talepleri için araçsallaştırmıştır. Aynı tarihsel yanılsama 2013 Çözüm sürecinde yaşanmıştır. Suriye sahasında fırsat gören örgüt süreci sonlandırarak ‘çukur ve hendek eylemelerini’ başlatmıştır. 2013 Mayıs ayında başlayan Gezi Parkı sürecini bozucu bir unsur olarak okumuş ve tarihin yanlış tarafında yer almıştır.”
AKP’nin 23 yıllık iktidarı boyunca attığı adımlar “Eski Türkiye’de telaffuz bile edilmeye çekinilen sorunlarla açık bir şekilde yüzleşerek demokrasimizin derinleşmesini sağladık. Ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına son verdik” diye anlatıldı ve böylece “Terörsüz Türkiye” sürecine gelindiği belirtildi.
Erdoğan’ın “iç cepheyi tahkim” mesajından “Terörsüz Türkiye”ye
Rapor yeni çözüm sürecini “Türkiye Yüzyılı ile Terörsüz Türkiye vizyonu” çerçevesinde ele alarak, Erdoğan’ın 25 Ağustos 2024’te Ahlat’ta “ortak geçmiş ve ortak gelecek” vurgusunu, ardından da 30 Ağustos’ta bölgesel risklere karşı iç cephenin tahkimine dair konuşmasını hatırlattı. Raporda şu ifadeler yer aldı:
“Kürt meselesi terör bağlamından net şekilde ayrıştırılarak, siyasi, hukuki ve kültürel boyutlarıyla ele alınması gereken bir demokratikleşme meselesi olarak kodlanmıştır. Bu yaklaşım, bugün ‘Terörsüz Türkiye’ vizyonunun ve örgütün kendini feshi ile açılan yeni dönemin tarihsel arka planını oluşturmaktadır.”
“Komisyonun raporu hukuki, idari ve toplumsal çerçeveye temel olacak”
5 Ağustos 2025’ten bu yana çalışmalarını sürdüren Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu’nun 19 toplantıda 134 kişi ve kurumu dinlediği aktarıldı. Güvenlik birimleri ile istihbarat ve savunma kurumlarının komisyona sunduğu bilgilerin “örgütsel çözülme dinamiklerine, bölgelerdeki güvenlik algısının değişimine, toplumdaki normalleşme eğilimlerine ve genel güvenlik risklerinin güncel durumuna dair çok yönlü bir çerçeve” ortaya koyduğu vurgulandı.
Böylece sahadaki genel tablonun ve geçiş sürecinin ihtiyaç ve önceliklerinin daha sağlıklı şekilde kavrandığı ve komisyonun değerlendirmelerinde ortak zemin oluşmasına katkı sağladığı kaydedildi. Akademisyenler ile sivil toplum kuruluşlarının da katkılarına değinilirken, şehit aileleri ile gazilerin dinlenmesine dair “mağdur adaletinin, toplumsal kabulün ve devlet otoritesinin eş zamanlı gözetilmesi gerektiği” değerlendirmesi yapıldı.
Komisyonun nihai raporunun yalnızca bir değerlendirme metni değil; önümüzdeki dönemde uygulanacak hukuki, idari ve toplumsal çerçeveyi şekillendirecek temel bir referans dokümanı olacağı belirtildi. “Rapor, hem TBMM’nin kurumsal sorumluluğunu hem de milletimizin huzur ve güvenlik talebini aynı zeminde buluşturan stratejik bir belge niteliği taşıyacaktır” değerlendirmesi yapıldı.
Kritik eşik: Örgütün tasfiyesinin tespiti
Sürecin en önemli noktası “Terör örgütünün kendisini tasfiye ettiğinin devlet tarafından tespit ve teyit edilmesi” olarak ele alındı. Bunun hukuki işlemler için başlangıç olacağı, bu tespit edilmeden hiçbir ileri aşamaya geçilmemesi gerektiği ifade edildi. Yanlış veya zamansız bir tespitin toplumun adalet duygusunu sarsacağı, güvenlik riskleri yaratacağı ve hassasiyetle yürütülmesi gerektiği belirtildi. Tespit ve teyit süreci şöyle açıklandı:
“Tespit ve teyit süreci devletin ilgili güvenlik kurumları arasında sağlanacak koordinasyonla, objektif, ölçülebilir ve kriterlere bağlanmış göstergeler üzerinden yapılmalı; bu sürecin usul ve esasları yürürlükte bulunan uygulamalar dikkate alınarak yürütülmelidir. Örgütün silahlı kapasitesinin ortadan kalktığına, lojistik ağların sürdürülebilir bir tehdit oluşturamayacak ölçüde dağıtıldığına ve silahların sahada tekrar kullanılmasına imkân bırakmayacak biçimde imha edildiğine dair somut tespit ve delillerle ortaya konulmalıdır.”
Ayrıca uygulanacak yöntemlerin şeffaf olması, toplanan bütün verilerin arşivlerde saklanması; böylece ileride doğabilecek bireysel başvuru, anayasal denetim veya Meclis’in denetim yolları için sağlıklı inceleme yapılabilmesi gerektiği kaydedildi.
AKP, “toplumsal hafızayı manipüle etmeye, şehit aileleri ve gaziler üzerinden kutuplaştırıcı söylemler üretmeye yönelik girişimler” diyerek süreç karşıtlarının provokasyonları olabileceği konusunda uyardı. “Sürecin her aşaması milletimizin hakemliğinde yapılmalıdır” denerek, toplumsal güvenin devamı için atılan adımların bütün yönleriyle topluma anlatılması ve toplumun sürece sahip çıkması gerektiği vurgulandı.
SDG’yi anmadan 10 Mart Mutabakatı’na uymaya çağrı
Raporda milli güvenlik, bölgesel güç dengeleri ile birlikte “Terörsüz Bölge” kapsamında ele alındı. “Suriye ve Irak sahasında, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden hiçbir terör yapılanmasının yaşamasına ve genişlemesine asla müsaade edilmeyecektir” dendi.
Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesi için “8 Aralık 2024’teki devrimle birlikte oluşan yeni konjonktür etnik, mezhebi ve dini kesimleriyle bir bütün olarak Suriye için çok büyük bir kazanım ve fırsat penceresidir” yorumu yapıldı.
AKP raporunda YPG-PYD’yi veya Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) anmadı. Ancak “PKK’nın bölgedeki ve Suriye’deki bütün unsurlarının, örgütün bileşen ve uzantıları” olduklarını söyleyeren SDG’nin Suriye hükümeti ile imzaladıkları, entegrasyona ilişkin 10 Mart Mutabakatı’na uyması istendi. Bunun Suriye’de tüm kesimler için “kazan-kazan durumu” yaratacağı savunuldu.
AKP’nin önerisi “müstakil ve geçici yasa”
Çatışma çözümlerinde uluslararası örneklerin Türkiye’nin ihtiyaçları ile karşılaştırmalı olarak ele alınması fakat nihai çerçevede sürecin Türkiye’nin özgün şartlarına göre inşa edileceği kaydedildi. Ancak dünya deneyimlerine ilişkin analizlere raporda yer verilmedi.
İktidar partisi “Türkiye modeli” çerçevesinde müstakil ve geçici bir yasa önerdi. “Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, İnfaz Kanunu başta olmak üzere, ilgili tüm düzenlemelerin terör sonrası dönemin ihtiyaçlarına uygun şekilde revize edilmesi mümkündür” dendi ancak kanunlara belirli bir terör örgütünü konu alan hükümler eklenmesinin uygulamada yüksek hukuksal risk taşıdığı uyarısı yapıldı. “Temel mevzuatta yapılacak değişiklikler, tamamen müstakil kanunun hukuki mantığını esas alan ölçülü ve geçici istisnalar niteliğinde olacaktır” dendi.
Hazırlanacak kanunla ilgili detaylar tariflenmedi ancak “izleme ve doğrulama mekanizmaları, denetimli serbestlik ve infaz düzenlemelerini, kapsam ve süre sınırlarını, idari makamların görev ve yetkilerini, gözlem süreçlerini ve istisnai hükümleri” düzenlemesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca müstakil kanunun kapsamı belirlenirken, düzenlemenin yalnızca varlığını sona erdirdiği tespit edilen ve doğrulanan terör örgütleri bakımından uygulanacağına da dikkat çekildi.
Ölçülü ve denetlenebilir yasal çerçeve
Temel amaç “silahı ve şiddeti reddeden bireylerin topluma yeniden kazandırılmasını mümkün kılacak düzenli, öngörülebilir ve denetime açık bir çerçeve oluşturmak” olarak ifade edildi. Raporda, “terör örgütü mensupları” açısından bireysel sorumluluğun esas alınacağı, örgütsel aidiyetin tek başına yeterli sayılmayacağı belirtildi.
Kişinin örgütteki konumu, somut eylemleri ve eylemin toplumsal etkisi dikkate alınarak soruşturma, kovuşturma ve infaz süreçlerinde “ölçülü ve orantılılık ilkeleri” çerçevesinde hukuki mekanizmaların çalıştırılması önerildi. Böylece adalet duygusunu zedelemeyen, öngörülebilir ve denetlenebilir bir uygulama zemini tesis edileceği kaydedildi.
Bireylerin sürece uyumunun izlenmesinin de müstakil kanunla düzenlenmesi, belirlenen süre içinde yeniden suç işlenmesi halinde bu kişilere sağlanan imkanların ortadan kaldırılması gerektiği dile getirildi. Süreçteki yaklaşım “Devlet bu noktada kudret ve şefkati birlikte kullanacaktır: Kudret güvenliği sağlar, şefkat toplumsal onarımı mümkün kılar” diye açıklandı.
Toplumsal uyum için şeffaflık, doğru iletişim ve farkındalık
Uyum politikaları ile bireyin topluma uyumunun yanı sıra, toplumun da bu uyumu kabul edebilecek kapasitede olmasının amaçlandığına dikkat çekildi. Ekonomik uyum en önemli unsur olarak ele alınırken, sivil yaşama sağlıklı dönüş için psikososyal destek mekanizmalarının ve güçlü kurumsal koordinasyonun da sağlanması gerektiği kaydedildi.
Topluma uyum sürecinin başarısının toplumun sürece güven duymasına ve desteğine bağlı olduğu vurgulandı. “Bunun için şeffaf süreç yönetimi, doğru iletişim stratejileri ve toplumsal farkındalık oldukça önemlidir” dendi.
Raporun tasfiye sonrası demokratikleşme perspektifine ilişkin bölümünde, PKK’nın varlığını kendi iradesiyle sonlandırması “Türkiye’nin demokratikleşme tarihinde yeni bir eşik” olarak değerlendirildi. “Terör örgütüyle ilişki kurmayı, terörü meşrulaştırmayı ve vesayetçi pozisyonlar geliştirmeyi kökten reddetmek” yeni dönemin gerekleri olarak sıralandı. Buna karşılık, silahı ve şiddeti reddeden ve meşru siyasal zeminde hareket eden tüm partilerin demokratik sistemin doğal bileşenleri olduğunun da altı çizildi.
Medyascope
POLITIKA
2025-12-24HÜDA PAR’dan Kürt sorununa radikal çözüm önerileri
2025-12-24Galbraith: Türkiye PKK'yla savaşı 1999'da kazandı
2025-12-22Komisyonun nihai raporuna adım adım (4)
2025-12-21Komisyonun nihai raporuna adım adım (3)
2025-12-20Komisyonun nihai raporuna adım adım (2)
2025-12-19Prof. Bozarslan: Bir sözleşmeye ihtiyaç var
2025-12-19Bursaspor başkanının açıklaması üzerine
2025-12-19Komisyonun nihai raporuna adım adım (1)
2025-12-19PSK: Maraş’ın Yarası Kanamaya Devam Ediyor!
2025-12-18PSK: Leyla zana’ya Edilen Hakaret Ve Küfürler Halkımıza Edilmiştir!
2025-12-1510 Mart Mutabakatından Kim Ne Anlıyor, Neyi Hedefliyor?
2025-12-14Adalet, Dostlar Arasında Paylaşılan Bir Ganimet Değildir
2025-12-12Çözüm Sürecini Riske Sokan Büyük ve Görünür Engeller
2025-12-12Erdoğan Türkiye’nin siyasi serüveni içinde nereye oturuyor?
2025-12-13Saçmalamak Suç Değildir
2025-12-09PSK: Uyuşturucu kullanımı geleceğimizi tehdit ediyor
2025-12-07Adil Bakewan: Erdoğan ve Mazlum Abdi anlaştı, sırada Öcalan var
2025-12-07Barzani Karargahı’ndan Bahçeli’ye Yanıt: Eski bozkurt hâlâ koyun postunda
2025-12-06‘Sürecin başarısı toplumsal destekle mümkün’
2025-12-06Kürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız?