

2025-12-20
MHP’ye göre “Kürt sorunu” yok
Umut hakkına muğlak çerçeve, koşullu yasal düzenleme, dünya deneyimlerine çelişkili yaklaşım
Özgecan Özgenç
Meclis’teki komisyona partilerin sunduğu raporları incelemeye MHP ile devam ediyoruz. MHP’nin 120 sayfalık raporu, “Kürt sorunu değil, terör sorunu olduğunu savundu. Vatandaşlık tanımı ve anadilde eğitimin anayasal düzlemde tartışılmasına yekten karşı çıkıldı. Raporda uluslararası çatışma tecrübeleri nedenleriyle ve çözüm süreçleriyle ele alınırken, Türkiye için “Terörün sebebi olmaz, terörle müzakere edilmez” tutumuyla çelişkili bir yaklaşım ortaya kondu. Umut hakkı söylem düzeyinde kabul edildi ancak uygulanması için yasalarda değişiklik önerisi veya uygulanamayacağı yönünde bir şerh raporda yer almadı.
MHP Kürt sorununa nasıl bakıyor?
TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun nihai raporunu oluşturmak üzere komisyondaki partiler kendi raporlarını iletmeye devam ederken, Medyascope partilerin önerilerini detaylarıyla inceliyor.
DEM Parti’nin ardından MHP’nin raporunda öne çıkanları ve geride kalanları mercek altına alıyoruz. MHP’nin raporunda tariflenen “Terörsüz Türkiye Projesi”, silahların susmasını mümkün kılabilecek araçları içerirken; kalıcı ve adil bir barış için gerekli olan hukuki ve toplumsal onarım mekanizmalarını sistematik biçimde dışarıda bırakıyor.
“Kürt sorunu yok, terör sorunu var”
MHP’nin komisyona sunduğu rapor, daha ilk sayfalarda temel tezini net biçimde ortaya koyuyor: Türkiye’de bir Kürt sorunu yok; Türkiye’nin karşı karşıya olduğu mesele, “bölücü terör” sorunu. Bu yaklaşım, raporun tamamına yön veren ana çerçeveyi oluşturuyor. “Kürt sorunu” kavramsallaştırması reddedilirken, “milli birlik”, “beka” ve “devletin bölünmez bütünlüğü” vurguları öne çıkarılıyor.
“Terörle mücadelenin başarısı yalnızca örgütlerin bertaraf edilmesiyle değil, aynı zamanda vatandaş-devlet ilişkilerinde güven ile ölçülebilir” çıkarımını yapan raporda, Türkiye’nin izlediği stratejilerin salt güvenlik alanıyla sınırlı kalmadığının altı çiziliyor. Ancak raporun tamamında “Türkiye mecburiyetten değil, gücünün zirvesindeyken ve terörü artık işlevsiz hale getirmişken, bunu kalıcılaştırmak için Terörsüz Türkiye sürecini başlatmıştır” çizgisi hakim durumda.
“Müzakere ya da pazarlık yok, terörle mücadele devlet refleksi”
Raporda demokratik kurumların güçlendirilmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve sosyo-ekonomik kalkınmanın desteklenmesi, güvenlik politikalarının tamamlayıcı bileşenleri olarak açıklandı. “Terörsüz Türkiye” ideali askeri operasyonların ötesinde; hukukun üstünlüğü, ekonomik refah, demokratik katılım ve toplumsal dayanışma ilkeleriyle temellendirilmiş bir devlet vizyonuna dayandırıldı.
Beka kavramının, Anayasa’nın ilk dört maddesinde tanımlanarak devletin dili, bayrağı, başkenti ve üniter yapısı gibi unsurların hukuki güvenceye bağlandığı kaydedilirken “Bu unsurları tartışmaya açan her söylem veya eylem, doğrudan beka ekseninde bir tehdit algısına yol açmaktadır” denildi.
“Terörle müzakere” örgütlere meşruiyet kazandırdığı gerekçesiyle reddedilirken, raporda “Terör örgütleriyle yapılan pazarlıklar kısa vadeli sakinleşme sağlasa bile uzun vadede ayrılıkçı taleplerin normalleşmesine yol açar. Türkiye’nin terörle mücadelesi ‘beka’ ekseninde kurumsallaşmış tarihsel bir devlet refleksidir” ifadelerine yer verildi.
Üç aşamalı özel düzenleme önerisi
Uzun siyasal ve tarihsel değerlendirmelerin ardından MHP, raporunda önerilerine yer verdi. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “etkin pişmanlık” hükümlerinin, en az bir yıl, en fazla üç yıl denetim altında tutmak kaydıyla cezalandırmamaya ve suça karışmamış olup örgütten gönüllü ayrılan kimseler hakkında da ceza verilmemesine imkan tanıdığına dikkat çekildi. MHP “örgütün tasfiyesi ve örgüt üyelerinin yeniden topluma kazandırılması için” üç aşamalı özel bir düzenleme önerdi:
1-Silahların tam olarak bırakılması,
2-Örgüt mensuplarının resmi işlem sebebiyle adli mercilere teslim olması,
3-Rehabilitasyon süreci.
Yasal düzenleme yapılabilmesi için MHP’nin koşulu, silahların tam olarak imha edilmesi ve örgüt yapısının tamamının dağıtılması, devletin emniyet güçlerince tespit edilmesi ve örgütün fiili varlığının sona erdiğinin resmî merciler tarafından ilan edilmesi oldu. Bu noktada örgüt mensuplarının mutlaka adli bir sürece tabî tutulması ve örgüt içindeki konumuna göre kademeli şekilde belirli şartlarda indiren, öteleyen ve ceza sorumluluğunu düşüren bir sistem öngörülmesi gerektiği ifade edildi. Ancak üçüncü aşamadaki rehabilitasyonun hangi kurumlar tarafından, hangi yasal statüyle yürütüleceği ise belirsiz bırakıldı.
“Özel bir ‘yargılamanın durdurulması’ müessesesi”
“Yürütülen sürecin ruhuyla bağdaşmayacağı için” PKK ile bağlantı sebebiyle açılan soruşturmaların ertelenebileceği ancak bu süreçte kişilerin denetime tabî tutulması ve denetim süresince siyasi faaliyet yasağı getirilebileceği ifade edildi.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) ilgili hükümlerine dayanarak kamu davası açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesi, bu sürede şüphelinin gözlemlenmesi önerildi. PKK üyeliği nedeniyle hakkında dava olanlar içinse “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararı verilebileceği ifade edildi. Raporda şu ifadeler yer aldı:
“Yargılamaya devam edilmesi yürütülen sürecin ruhuyla bağdaşmayacağı için bu sistem yerine yine belli şartlar altında kovuşturmaya devam etmemeyi, yani yargılamanın durdurulmasını öngören, özel bir ‘yargılamanın durdurulması’ müessesesi kabul edilebilir. Durdurma kararı, yargılamaya konu fiilin mahiyetine göre belli bir süreyle sınırlandırılmalı, bu süre zarfında ilgili kişi bakımından denetim ve yükümlülük öngörülmeli, neticede suça avdet edilmemesi ve tedbirin gereklerine uygun davranılması halinde, düşme kararı verilmesi düşünülebilir.”
Ayrıca henüz kararı kesinleşmemiş dosyalarda sanık lehine hükümlerin uygulanacağı, çıkarılabilecek olası bir ceza indirimi yasasının kesinleşmemiş bütün davalara uygulanacağı da hatırlatıldı.
Umut hakkı: “TMK ve İnfaz Kanunu’nda değişiklik olmadan uygulanamaz”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çıkışlarının ardından umut hakkının “amacı bilinmeden tartışıldığı” savunuldu. PKK lideri Abdullah Öcalan için “umut hakkı” tartışmalarına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) çerçevesinde değinildi. “Umut hakkı” ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilen hükümlünün cezaevinde uzun bir süre kaldıktan sonra infazla ilgili yeniden değerlendirilme isteme hakkı olarak tanımlandı. AİHM içtihadına göre hükümlünün ölene kadar hapishanede kalmasının insan onuru ile bağdaşmadığı da eklendi.
Rapor, umut hakkının nasıl uygulanacağına, hangi kriterlerin esas alınacağına ve hangi kurumların karar vereceğine dair net bir çerçeve sunmadı. Umut hakkı söylem düzeyinde kabul edildi ancak uygulanması için bir değişiklik önerisi veya uygulanamayacağı yönünde bir şerh raporda yer almadı. Yalnızca mevcut yasal çerçevede umut hakkının uygulanamayacağı anlatıldı:
“Türkiye’de, idamdan dönüştürülmüş veya doğrudan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmış terör suçluları koşullu salıverilmeden faydalanamaz. Toplum güvenliği, kamu düzeni ve terörle mücadele politikaları gereği bu cezaya mahkûm edilen kişilerin infaz rejimi oldukça sıkı kurallara tabidir. Terörle Mücadele Kanunu’nun 17. maddesinin dördüncü fıkrası ve İnfaz Kanunu’nun 107. maddesinin 16. fıkrası ile geçici ikinci madde yürürlükten kaldırılmadan koşullu salıverilme değerlendirilmesi yapılamaz.”
Neden değil sonuç: Ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etkiler
Raporda MHP’nin önerilerine geçmeden önce geniş siyasal değerlendirmeler yapıldı ve “terörün çok boyutlu etkileri” ekonomik, demografik ve sosyolojik, psikolojik ve toplumsal boyut olmak üzere üç başlıkta ele alındı. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) çalışmalarına göre, toplam ekonomik maliyetin 1,8 trilyon doları aştığı; bölgesel yatırımların azalması, işsizlik oranlarının artması ve tarımsal üretimin düşmesiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gelir dağılımı eşitsizliğinin ve göç eğiliminin arttığı kaydedildi.
Kent merkezlerine yoğun göçün kontrolsüz nüfus artışına ve plansız yerleşim alanlarının oluşmasına, sağlık ve eğitim sistemleri üzerinde ciddi baskıya ve kültürel adaptasyon sorunlarına neden olduğu belirtildi. Raporda terör saldırılarının “toplumda kalıcı bir güvensizlik ve korku atmosferi yarattığı” ve bu durumun toplumsal kutuplaşmayı artırdığı yazıldı. Şehit ailelerine, gazilere ve mağdurlara yönelik toplumsal sahiplenme ise “milli birliği pekiştiren unsur” olarak değerlendirildi.
“İsrail’in hegemonyası için Kürt devletçiği”
Bölgesel ve küresel boyutlar, Suriye ve Irak’taki yapılanmalar, İsrail ve İran’daki gelişmeler, Doğu Akdeniz ve enerji güvenliği, Ortadoğu’da güvenlik mimarisi çerçevesinde ele alındı.
Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren PYD/YPG’ye uluslararası destek verilmesi “Türkiye açısından en büyük tehdit” olarak ifade edildi. Ayrıca şu değerlendirme yapıldı:
“İsrail’in Ortadoğu’da hegemonyası için garnizon devlet, Kürt devletçiği gerekmektedir. Başka türlü emellerine ulaşamaz. Bu ortamda Türkiye hem diplomatik hem askerî araçları eşgüdüm içinde kullanarak caydırıcılığını güçlendirmiştir. ‘Terörsüz Türkiye’ vizyonu yalnızca iç barışın değil; aynı zamanda bağımsız, etkin ve dengeli bir dış politikanın da teminatıdır.”
“Terörizmin yıkıcı tesirleri” başlığı altında, geçen 41 yılda 14 bin 902 resmi görevli ve sivil şehit olduğu, şehitlerin 8 bin 486’sının da Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu askerler, polis ve güvenlik korucuları olduğu aktarıldı. Ayrıca “öz yönetim” ilanlarıyla devletin egemenliğine meydan okunduğu ve ABD’nin PYD/YPG’yi desteklemesinin de ikili ilişkilerde gerilim kaynağı olduğu kaleme alındı.
“PKK El-Kaide ve IŞİD’den taktik ve yöntemler devşirdi”
MHP’nin raporu 1978’deki kuruluşundan gelişimine, örgütlenme biçiminden motivasyon kaynaklarına, ideolojik yapısından eylem yöntemlerinin dönüşümüne PKK incelemesine yer verdi. Raporda PKK şöyle anlatıldı:
“Zamanla değişen şartlara intibak sağlayan, El-Kaide ve IŞİD gibi diğer terör örgütlerinden taktik ve yöntemler devşiren, ‘öğrenen bir örgüt’ karakteri sergilemiştir. Kuruluşunda Marksist-Leninist bir ideolojiye raptedilmiş olan PKK, zamanla katıksız bir pragmatizm sergileyerek, hedef kitlesinin dini hassasiyetlerini istismar etmek maksadıyla İslam’ı araçsallaştırmış; El-Kaide ve IŞİD’den öğrendiği yöntemlerle intihar saldırıları ve bombalı araç eylemlerini terör repertuarına dâhil etmiştir.
Ayrıca 2013-2015 çözüm sürecinin nasıl başladığı ve nasıl ilerlediği, hukuki hazırlıklar, Meclis araştırma komisyonu, akil insanların çalışmaları raporda ele alındı. Sürecin nasıl bittiği ise “Devletin iyi niyetli adımlarına rağmen, PKK terör örgütünün bu süreci, güç toplamak, şehirlere silah ve militan yığmak ve siyasi meşruiyet kazanmak için istismar ettiği acı bir tecrübeyle sabittir. Nitekim süreç, örgütün ‘hendek terörü’ olarak bilinen meskûn mahal saldırıları başlatmasıyla sona ermiştir” diye anlatıldı.
Dünya örneklerinde izahat, Türkiye’de çelişkili yaklaşım
Raporda uluslararası çatışma çözümü tecrübelerine geniş yer verildi ve bu süreçlerin karmaşık, ülkeye özgü dinamiklere bağlı olduğu tespiti yapıldı. Çatışmanın yokluğu anlamına gelen “negatif barış” kavramına değinildi. Negatif barışın sürecin bir parçası olduğu vurgulandı ancak şiddetli çatışmalara neden olan yapısal nedenler ile koşulların ortadan kaldırılması olarak “pozitif barış” tanımı da yapıldı.
Kolombiya’da FARC ile barış görüşmeleri; İspanya’da ETA’nın önce kültürel ve ekonomik eylemlere, daha sonra şiddete yönelmesi; Nepal’de Maoist gerillaların silahsızlanmasının reformlarla desteklenmesi, İrlanda’da IRA’nın İngiltere’nin baskılarına karşı yükselen milliyetçilikle doğması gibi pek çok örnek tarihsel ve ekonomik, sosyal, kültürel gerekçeleriyle ele alındı.
Raporda referans verilen örneklerin tamamı, yalnızca silahsızlanmayla değil; siyasal reformlar, yerel demokrasi, mağdur tazminleri ve hakikat mekanizmalarıyla birlikte ilerlemiş süreçlerdi. Dünya örneklerinden yola çıktığında rapor “Özetle, başarılı bir çatışma çözümü, ilgili tarafları dinleyerek, her birine ihtiyaçlarını karşılama imkânı oluşturularak ve süreçten tatmin olmalarını sağlamakla mümkün olabilmektedir” sonucuna ulaştı.
Ancak sıra Türkiye’ye geldiğinde “Terör neden mi sonuç mu” sorusuna “Terör başlı başına bir sorundur, hiçbir sorunun neticesi değildir bilakis birçok sorunun bizzat nedenidir” yanıtı verildi. Terörün nedenini aramanın, onu makul ve meşru göstermeye yarayacağını savunan raporda “Terör neye dayanırsa dayansın kullansın, bizatihi kendisi kabul edilemez olduğundan, sebep ilişkisi sorgulaması yapılmaz ve yapılmamalıdır” denildi.
Anadilde öğretim olabilir ama anadilde eğitim kabul edilemez
MHP’nin raporu, DEM Parti’nin dile getirdiği ve komisyona sunduğu raporda da yer verdiği taleplere, muhatabına işaret etmeden yanıt verdi. Osmanlı modernleşmesinden başlayarak “Türkiye’nin milli devlet yapılanması ile Türk ulus inşası” anlatıldı. Cumhuriyet’in kuruluşuna uzanan eleştiriler “Marjinal bir kesimin bilimsel ve tarihsel gerçeklerle uyuşmayan söz konusu ideolojik söylemleri” diyerek reddedildi.
Anadilde eğitime ilişkin üç sayfalık uzunca değerlendirmede “Çok dilli üniter devlet yapısı eninde sonunda siyasal çatışma ve bölünme demektir” teziyle hareket edilirken, anadilin kültür alanının, resmi dilin ise kamu alanının olgusu olduğu üzerinde duruldu.
Herkesin anadilini öğrenme hakkı olduğuna Kürtçe devlet kanalı, kamuda tercüman hizmeti, TDK sözlükleri, seçmeli ders ve lisans bölümleri örnek gösterildi. Raporda “Yabancı dille eğitim ancak işgal altındaki ülkelerde, anadille eğitim ancak federasyonlarda geçerli bir eğitim şeklidir. Anadil öğretimi önünde hiçbir engel bulunmamalıdır. Ancak milli birliğimizi parçalayacak anadille eğitim kabul edilemez” denildi.
“Anayasa’da Kürtlerin yer almaması varlıklarının inkârı değil”
Anayasa’nın “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” ifadesini içeren 66. maddesine ilişkin tartışmalara da Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran halka Türk denir” sözleriyle yanıt verildi.
“Devletin anayasal olarak Kürtleri yok saydığı, Kürtlerin her şey olabildiği ancak Kürt olamadığı” yönündeki iddialar için bilgi eksikliği ya da çarpıtma denirken, raporda şu ifadelere yer verildi:
“Anayasa’nın 66. maddesi doğrudan vatandaşlığı değil, vatandaşlık temelinde oluşan bir milleti tanımlamaktadır. Dolayısıyla, Anayasa’da Kürtlerin doğrudan bir tanımının yer almaması, varlıklarının inkâr edildiği anlamına gelmemektedir. Bazı sorunlar yaşanmıştır ama bunlara yapısal sebep arayalım diye kendimize, tarihimize iftira atmanın, gerçekliği ters yüz etmenin ve yaşanmamış bir tarih inşa edip bunu bir anlatı haline getirmenin kimseye faydası yoktur.”
Terörsüz Türkiye: “Terörü fiilen bitirmiş bir devletin resmen nokta koyma çabası”
Türkiye’ye özgü bir çözüm modeli olarak “Terörsüz Türkiye Projesi”ni sunan rapor, Kürt sorunu değil terör sorunu olduğunu savundu. Ancak “Kürt kökenli vatandaşlarımızın da sorunları ve talepleri vardır ve olması da doğaldır” denirken, sorunun Cumhuriyet’in kuruluşuna dayandırılmasına “Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası öncesini tartışarak süreci sabote etmeye çalışanlara müsamaha gösteremeyiz” diyerek itiraz etti.
Raporun şu kısmı özellikle dikkat çekiciydi:
“Ne bölgemizde ortaya çıkan dengeler ve oluşan yeni dinamikler, ne uluslararası konjonktür, ne de Türkiye’nin iç siyasi dengeleri Türkiye’yi bir terör örgütüyle müzakere ve muhataplığa mecbur bırakmış değildir. Türkiye mecburiyetten değil gücünün zirvesindeyken ve terörü artık işlevsiz hale getirmişken bunu kalıcılaştırmak için Terörsüz Türkiye sürecini başlatmıştır. Onun için kimse bu süreci bir mecburiyet olarak görüp maksimalist ve hiçbir zaman kabul edilmeyecek talepleri gündeme getirmeye çalışmamalıdır. Bu faaliyetler tamamen terörü fiilen bitirmiş bir devletin resmen de bu işe nokta koyma çabasıdır.”
“Öcalan’ın mektubu devletin resmî söylemiyle paralel”
Raporun temel tespitlerinde asıl amacın, PKK’nın tamamen silahsızlandırılması ve tasfiyesi için gerekli olan siyasi ve hukuki zeminin inşası olduğu kaydedildi. MHP’nin toplumsal ve siyasal mutabakatı zorunlu gördüğü vurgulandı. Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te grup toplantısında Abdullah Öcalan’ın Meclis’te örgütün lağvedildiğini ilan etmesi ve umut hakkından yararlanmasının önünün açılması sözleriyle ezber bozduğu belirtildi.
Öcalan’ın 27 Şubat’taki silah bırakma çağrısında “PKK ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır” mesajı verdiği ve mektubunun devletin resmi söylemine ve Türk milliyetçilerinin değerlendirmelerine paralel olduğu ifade edilerek “Yolun sonuna gelindiğini terör örgütü kurucusu kabul etmiştir” denildi.
Raporda, PKK’nın kendini feshetmesinden sonra güvenlik mimarisinin iyi tasarlanması, Medya Savunma Alanları olarak bilinen Kandil, Şengal ve Mahmur bölgesinin terör merkezi olmaktan çıkarılması ve PYD-YPG’nin tamamen tasfiye edilmesi gerektiği ifade edildi. Raporda “PKK terör örgütü, anlamsız ve işlevsiz hale gelmiş bir örgüt olarak ön şartsız, müzakeresiz ve muhatapsız bir şekilde kendini feshettiği gibi; devletin ilgili birimlerinin tasdik edeceği şekilde tüm silahlarından arındırılmalıdır” denildi.
Öcalan ile görüşme tutanakları MHP raporunda
1 Ekim 2024’ten bu yana sürecin kilometre taşlarının anlatılmasının ardından, MHP, AKP ve DEM Parti’den komisyon üyelerinin 24 Kasım 2025’te Öcalan ile görüştüğü hatırlatıldı. Komisyonun 19. toplantısında okunan, Öcalan ile görüşmenin özet tutanağına da yer verildi. Öcalan’ın “Verdiğim tüm sözlerin arkasındayım” sözü, TUSAŞ eylemine üzüldüğü, 27 Şubat’tan bu yana hiç çatışma çıkmaması, sürece desteğin artması ve kamuoyunun aklındaki bazı soru işaretlerinin giderileceğini de düşündüğünü görüşleri raporda yer aldı.
Öcalan’a SDG ile Suriye hükümeti arasındaki 10 Mart Mutabakatı’nın hatırlatılarak “Ferhat Abdi Şahin’i (Mazlum Abdi) tanıyor musunuz, talimatınızı dinler mi” diye sorulduğu, Öcalan’ın “Kendisine yakın kişilerden biri olduğunu, kendisine bağlı olduğunu” söylediği aktarıldı.
Medyascope
POLITIKA
2025-12-19Prof. Bozarslan: Bir sözleşmeye ihtiyaç var
2025-12-19Bursaspor başkanının açıklaması üzerine
2025-12-19Komisyonun nihai raporuna adım adım (1)
2025-12-19PSK: Maraş’ın Yarası Kanamaya Devam Ediyor!
2025-12-18PSK: Leyla zana’ya Edilen Hakaret Ve Küfürler Halkımıza Edilmiştir!
2025-12-1510 Mart Mutabakatından Kim Ne Anlıyor, Neyi Hedefliyor?
2025-12-14Adalet, Dostlar Arasında Paylaşılan Bir Ganimet Değildir
2025-12-12Çözüm Sürecini Riske Sokan Büyük ve Görünür Engeller
2025-12-12Erdoğan Türkiye’nin siyasi serüveni içinde nereye oturuyor?
2025-12-13Saçmalamak Suç Değildir
2025-12-09PSK: Uyuşturucu kullanımı geleceğimizi tehdit ediyor
2025-12-07Adil Bakewan: Erdoğan ve Mazlum Abdi anlaştı, sırada Öcalan var
2025-12-07Barzani Karargahı’ndan Bahçeli’ye Yanıt: Eski bozkurt hâlâ koyun postunda
2025-12-06‘Sürecin başarısı toplumsal destekle mümkün’
2025-12-06Kürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız?
2025-12-05PSK: Mesud Barzani’nin Şahsına Yapılan Saldırı Kürt Düşmanlığının Dışa Vurumudur
2025-12-01Bayram Bozyel: Gelinen aşamada Kürt yükselişi durdurulamaz
2025-11-25PSK: Kürd kadınları iki kat baskı altında yaşamaktadır
2025-11-25Yeni Çözüm Süreci: Bir Devlet Projesinin Anatomisi
2025-11-24Türkiye’de barışı yeniden öğrenmek