Türkçe | Kurdî    yazarlar
Ahmet Kardam: Abdürrezzak Bedirhan bağımsız birleşik bir Kürdistan idealiyle hareket ediyordu

2025-07-29

Abdürrezzak Bedirhan bağımsız birleşik bir Kürdistan idealiyle hareket ediyordu

Ahmet KARDAM

Mir Bedirhan’ın beşinci kuşaktan torunu Ahmet Kardam’ın yakın zamanda ”Kürt Tarihinin Unutturulmuş Bir Sayfası Abdürrezzak Bedirhan” ismiyle bir eseri yayınlandı. Ahmat Kardam söz konusu eserinde Abdürrezzak Bedirhan’ın bağımsız bir Kürdistan  kurma yolundaki mücadelesini, siyasal, düşünsel ve örgütsel faaliyetlerini belgelerle anlatıyor. Deng Dergisi olarak 20. Yüzyılında başında Bedirhanileri tasviyeye yönelik Osmanlı devlet politikasını, Abdürezzak Bedirhan’ı bağımsız Kürdistan çizgisine sürükleyen faktörleri ile Rusya ile ilişkiler kurmaya zorlayan nedenleri ve benzerlerini Sayın Ahmet Kardam’a sorduk. Sayın Kardam’a sorduğumuz soruları ve yanıtlarını aşağıda okuyucumuza sunuyoruz.

DENG Dergisi

1-Sayın Kardam yakın zamanda “Kürt Tarihinin Unutturulmuş Bir Sayfası Abdurrezzak BEDİRHAN” ismiyle bir çalışmanız dipnot yayınlarında çıktı. Öncelikle böylesi bir değerli eseri okuyucuya sunduğunuz için teşekkürler. Bu eserle ilgili her okuyucunun muhtemelen aklına gelen ilk soru şu; neden Abdurrezzak Bedirhan? Sizi bu çalışmaya iten etkenlerden söz eder misiniz?

Beni Abdürrezzak Bedirhan üzerine bir kitap yazmaya iten iki neden olduğunu söyleyebilirim. Birincisi, Abdürrezzak Bedirhan babaannemin dayısı, dolayısıyla benim de büyük dayım oluyordu. Onun yaşamı ve mücadelesi bu yakın aile bağı nedeniyle, bir Bedirhanî olduğumu öğrendiğimden itibaren yakın ilgi alanımdaydı. Bu neden ta baştan beri mevcut olduğu halde bu çalışmayı ancak yakın zamanda yapmış olmamın nedeni, 1908-1918 yılları arasındaki Kürt tarihinde, hem Abdürrezzak Bey’in hem de diğer dört Bedirhanî’nin (Hüseyin Kenan, Kâmil, Hasan Fevzi ve Süleyman Bedirhanların) Osmanlıdan ayrılmayı hedefleyen “siyasi milliyetçi” mücadelelerine yer verilmediğini, o mücadelenin bir bakıma fiilen “unutturulduğunu”, yok sayıldığını, “bağımsız Kürdistan” hedefinin ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Wilson prensiplerinin ilanıyla birlikte gündeme geldiği biçimindeki tarih anlatımının gerçeği yansıtmadığını kavramam oldu. Büyük dayım Abdürrezzak Bedirhan’ın fiilen liderliğini yaptığı bu mücadeleyi gün ışığına çıkartmaya böyle karar verdim.

2. Abdurrezzak Bedirhan’ın odağında olduğu son eserinizi daha iyi anlamak için İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa’nın öldürülmesi üzerine 1906 yılında yaşanan Bedirhanilerin sürgün olayını biraz açar mısınız? Bu bağlamda öncelikli soru; Abdurrezzak Bey söz konusu sürgünün neresindeydi? İkincisi; 1906 sürgün olayı Bedirhanilerin varlığı ve İstanbul’daki ağırlığı üzerinde ne tür bir kırılmaya yol açtı?

Abdürrezzak Bedirhan ile Ali Şamil Bedirhan, İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Rıdvan Paşa’nın öldürülmesinin baş aktörleridir. Bu suikastı tetikleyen olay, Saray içindeki Arnavut hizbinin başındaki Sadrazam Ferit Paşa ile Arnavut hizbiyle birlikte hareket eden İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa, Bedirhanların Sultan Abdülhamit tarafından devlet aygıtı içinde “hak etmedikleri bir güçle donatıldıkları” iddiasındaydılar. Sultan Abdülhamit ise Saray içindeki ve etrafındaki bu iki güç odağını birbirlerine karşı kullanarak onları kendi kontrolü altında tutma politikası izliyordu. Üsküdar Bölgesi Komutan Yardımcısı Ali Şamil Bedirhan ile Sultan Abdülhamit’in protokol şefi Abdürrezzak Bedirhan sahip oldukları önemli pozisyonlar onları ister istemez Saray odaklı hizipler arası güç mücadelesinin önemli bir parçası haline getiriyordu.

Abdürrezzak Bedirhan’ın Şişli’deki evinin bulunduğu sokakta yapılan onarım çalışmasının onun evine kadar uzanmaması nedeniyle çıkan anlaşmazlık bu gerilimi patlama noktasına getirir. Rıdvan Paşa’nın has adamı Ahmet Ağa’nın Abdürrezzak Bey’in talebine “üzerine vazife olmayan işlere burnunu sokmasın” şeklinde cevap vermesi nedeniyle Abdürrezzak Bedirhan bu Ahmet Ağa’yı kendi evine kapatıp döver. Bunun üzerine Rıdvan Paşa, tabanca ve sopalarla donatılmış bir grup belediye çöpçüsünü Abdürrezzak Bey’in evine saldırtır. Ateşli silahların da kullanıldığı bu çatışmada Abdürrezzak Bey’in kardeşi Bedirhan başından ve bacağından yaralanır. Abdürrezzak Bey Rıdvan Paşa’nın bu hareketini “ancak kanla temizlenecek bir hareket” şeklinde niteleyerek durumu Sultan Abdülhamit’e bildirir. Ama Sultan’ın bu olay karısındaki duyarsızlığı karşısında öfkesi daha da büyür ve meseleyi Bedirhanların aile toplantısına taşır. Ali Şamil Bedirhan’ın yönettiği bu toplantıda “Rıdvan Paşa’nın Bedirhanîleri küçük düşürmesinin bedelini hayatıyla ödemesine” karar verilir. Bu kararın uygulanmasını Ali Şamil ile Abdürrezzak Bedirhan üstlenir. Rıdvan Paşa 23 Mart 1906 günü Göztepe’deki evine gitmek üzere trenden inip arabasına binerken dört Kürt tarafından çapraz ateşe alınarak öldürülür.

Suikastın ikinci gününün gecesinde, aralarında Ali Şamil ile Abdürrezzak’ın da bulunduğu 14 Bedirhanî evlerinden alınıp 26 Mart 1906 gecesi Mekke gemisiyle Trablusgrap’a gönderilip zindana atılırlar. Bu 14 kişi muhtemelen Rıdvan Paşa’nın öldürülmesi kararının alındığı toplantıya katılanlardır. Bunlardan dördü idama, diğerleri ömür boyu ya da uzun süreli hapis cezalarına çarptırılırlar. Bu 14 Bedirhanî dışındaki, Osmanlı imparatorluğunun çeşitli vilayetlerinde çeşitli yetkili görevlerde bulunan istisnasız bütün Bedirhanlar görevlerinden alınıp imparatorluğun çeşitli yerlerinde sürgüne gönderilirler. Böylece, Osmanlı devlet aygıtında şu ya da bu ölçüde önemli görevlere getirilmiş Bedirhanlar bu olay bahane edilerek devlet aygıtından tümüyle tasfiye edilmiş olurlar.

İdam cezaları infaz edilmez. 22 Temmuz 1908 günü Sultan Abdülhamit rejimine son veren Meşrutiyet ilan edilince Bedirhanlar da peyderpey affedilerek İstanbul’a geri dönerler ama bir daha devlet aygıtındaki o önemli konumlarına iade edilmezler.

Rıdvan Paşa olayının bir diğer önemli sonucu, Bedirhan ailesi içinde Abdürrezzak Bey’e karşı şu ya da bu oranda karşı bir tutumun ortaya çıkması olur. Rıdvan Paşa hakkındaki ölüm kararının bir aile toplantısında alınmış olmasına rağmen uğradıkları mağduriyetin sorumlusu olarak onu görürler.

3- Abdürrezzak Bedirhan, Hüseyin Kenan, Kâmil, Hasan Fevzi ve Süleyman Bedirhan’ı siyasi milliyetçiliğe iten, onları kültürel milliyetçiliği savunan İstanbul merkezli Bedirhaniler ile yol ayırımına hangi faktörler getirmiş olabilir sizce?

Abdürrezak Bedirhan, daha 1891’de, henüz 27 yaşındayken, Osmanlı boyunduğundan kurtulabilmek için Rusya’nın yardımıyla Osmanlıya karşı mücadele etmek gerektiği görüşüne varmıştır. Bu planını gerçekleştirmek amacıyla 1894’te, 30 yaşındayken Tiflis’e kaçar. Orada Rusya’nın resmi sorumluluklarıyla yaptığı görüşmelerde Rusya’nın yardımıyla bir Kürt isyanı örgütleme planını onlara anlatıp destek ister. Fakat Ruslar Sultan Abdülhamit’in ısrarı üzerine Abdürrezzak Bey’i Rusya’dan ayrılmak zorunda bırakırlar ve gittiği İngiltere’den, babasının ısrarı üzerine İstanbul’a dönmek durumunda kalır.

Onun “siyasal milliyetçi” görüşlere sahip olmasını sağlayan etmenler şöyle sıralanabilir:

     Torunu olduğu Mir Bedirhan’ın 1847 yılında, bütün mal varlığına el konularak, tüm aile fertleriyle birlikte, Kürdistan’a bir daha geri dönmemek üzere sürgüne gönderilmiş olması;

     Amcaları Hüseyin Kenan ile Osman Nuri’nin 1878-79’da örgütledikleri ayrılıkçı Botan isyanı;

     Aynı tarihlerde 15 yaşındaki Abdürrezzak’ın İstanbul’da Hecî Qadirê Koyi’nin öğrencisi olup ondan Mem û Zîn’i, Übeydullah isyanını, vb. öğrenerek siyasi milliyetçi görüşler edinmesi.

Hüseyin Kenan Bedirhan’ın “siyasal milliyetçi” görüşleri nasıl edindiği konusunda bir bilgiye sahip değilim. Ama daha 1878-79 yıllarında, Übeydullah isyanından bir yıl önce, kardeşi Osman Nuri’yle birlikte Cizre-Bohtan’da ayrı bir beylik kurma hedefiyle isyan ettiğini biliyoruz.

Kamil ve Hüseyin Fevzi Bedirhanların da Osmanlı’dan ayrı bir Kürt beyliği fikrine nasıl ulaştıklarına dair bir bilgim yok. Muhtemelen içinde yer aldıkları İstanbul merkezli Kürt hareketinin “kültürel milliyetçilik”le sınırlı Osmanlıcı faaliyetinin Kürtlere eşitlik ve özgürlük sağlamakta yetersiz kaldığı sonucuna varmışlardır.

Bedirhan Bey’in torunu, 16-17 yaşındaki Süleyman Bedirhan ise, daha o yaşta Rıdvan Paşa olayı nedeniyle Trablusgarp zindanında ömür boyu hapse çarptırılanlar arasındadır. Yaşadığı bu zulüm onu Osmanlıya karşı isyan etmek gerektiği sonucuna vardırmış olsa gerektir.

 

4. 1908-1918 arasındaki on yıllık dönemde İstanbul merkezli Kürt hareketinin önemli bir güç merkezini oluşturan Bedirhanîler arasında herhangi bir Rus yanlısı eğilim bulunmamasına rağmen, o dönemde Abdurrezzak Bedirhan’ın yüzünü Rusya’ya çevirmesini nasıl açıklayabiliriz?

Abdürrezzak Bedirhan’ın Rusya’ya bu kadar umut bağlamasının nedenlerini bizzat kendi anlatımlarından hareketle mealen şöyle ifade edebiliriz:

Abdürrezzak Bedirhan’ın “özgür Kürdistan” için çok ayrıntılı olarak çizdiği yol haritası siyasi, sosyal, kültürel ve askeri boyutu olan bir programa dayanıyordu. Bu program 19’uncu yüz yılın sonları ile 20’nci yüz yılın başlarında Kürt hareketinde boy vermiş Rus yanlısı eğilimin bir uzantısıydı. Rusya’nın Kürtler nezdindeki saygınlığı her zaman çok yüksek olagelmişti. Bunun nedeni, Rusya’nın Küçük Asya topraklarına hiç göz dikmemiş olması ve Türklerle yaptığı savaşlarda Kürdistan topraklarına girdiği her seferinde halka her zaman iyi davranmış olması, yağmaya başvurmamış olmasıydı.

Kürtlerin hem maddi hem de kültürel geri kalmışlıklarının nedeni Türk ve Acem tahakkümüydü. Bu tahakkümün yarattığı kuşatılmışlık nedeniyle Kürtler Avrupa kültürüyle temasa geçme imkânına sahip olamamışlardı. Kürdistan’ın çok uzağında olan Avrupa devletlerinin Kürtlere yardım etmeleri zaten pratik olarak mümkün değildi. Hele Yakındoğu’ya yönelik yayılma politikası uygulamakta olan İngiltere’den ne ekonomik ne de kültürel yardım ummak hepten anlamsızdı. “İngiltere Kürtleri hep aldatan bir devlet olagelmişti.”

Abdürrezzak Bedirhan Kürtlerin geleceğinin kurtarılıp inşasının ancak Rusya’nın desteğiyle mümkün olabileceğine gençlik yıllarından beri inanmıştı. Rusya Kürtlere herkesten daha yakındı. Kürtlerin kültürel çalışmalarını Rusya üzerinden yürütüp örgütlemeleri çok daha kolaydı. Kürtler tıpkı Ruslar gibi Hint-Avrupa halklarının bir parçasıydı ve dilleri Hint-Avrupa dil grubuna dahildi. Kürt aydınlanması “kuzeyden gelecek”ti. Rus kültürüne açılma, Abdürrezzak Bedirhan’ın Kürt milli kültürünü canlandırma idealinin önemli bir parçasıydı.

Abdürrezzak Bedirhan Kürtlerin bağımsızlıklarını elde etmek amacıyla hazırlanacak bir ayaklanmanın başarısının Ruslarla kurulacak dostluğa bağlı olduğunu düşünüyor ve Rusya’nın Kürtleri bu konuda yalnız bırakmayacağına güveniyordu.

5. Abdürrezak Bedirhan’ın bütün beklentilerine rağmen Ruslardan gerekli desteği almadığını görüyoruz.  Ruslar “sizinle işimiz bitti” deyinceye kadar Abdurrezzak Bedihan’ın Ruslara ilişkin beklentisin devam etmesini nasıl açıklarsınız? Ruslara aşırı angaje olma hali çaresizlikten mi, dönemin Rusya siyasetini yeterince okuyamamaktan mı, siz ne dersiniz?

Bu soruyu yanıtlayabilmem ne yazık ki mümkün değil, çünkü bu konuda kendisinin herhangi bir açıklamasına rastlamadım. Olsa olsa bazı tahminlerde bulunulabilir ki, o da yanıt sayılmaz.

6. Konuyla bağlantılı olarak Rusya’nın o dönemdeki bir Kürt politikasından ve bu politikanın temel parametrelerinden söz edilebilir mi?

Rusya’nın o dönemde Kürtlere yönelik politikasının ne olduğunu Abdürrezzak Bey’le kurduğu ilişkiye beklentilerine bakarak anlamak mümkündür.  Çarlık Rusya’sı Abdürrezzak Bedirhan’ı sadece, Osmanlı İmparatorluğu ile olan sınırın her iki tarafındaki Kürtlerin Rusya’nın yanında yer almasını sağlamaya yarayacak bir araç olarak görüyordu. Abdürrezzak Bedirhan’ın “bağımsız/özerk bir Kürdistan” mücadelesinin Osmanlıyla olan sınır boyunca yaratacağı istikrarsızlığın İngiltere ile Fransa’nın işine yarayacağını düşünüyor, o nedenle Abdürrezzak Bedirhan’ın “özgür Kürdistan projesi”ni desteklemeye yanaşmıyor, hatta o projeyi sabote edici önlemlere başvuruyordu. Üstelik, birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Rus ordusu içinde gayet güçlü bir konuma sahip olan “Ermeni lobisi”nin Abdürrezzak Bedirhan’a karşı uyguladığı “yalıtlama politikası”nın Abdürrezzak Bedirhan’ı Musul’da öldürülmekle sonuçlanan büyük bir umutsuzluğa sürüklediği anlaşılıyor.

7- Abdürrezzak Bedirhan’ın dönemin açıklamalarına bakılırsa Rusya’nın destek vermesi halinde Osmanlı sınırları içinde harekete geçmeye hazır olduğu ve Van ve çevresinde kısa sürede egemenliği ele geçirecek bir özgüven içinde olduğu anlaşılıyor? Söz konusu dönemde Abdurrezak Bedirhan’ın Osmanlı kontrolündeki Kürdistan’da yeterli toplumsal desteği, örgütlü bir potansiyeli var mıydı? Sizin değerlendirmeniz?

Abdürrezzak Bedirhan, örgütlemeye çalıştığı isyan hazırlıklarının başarısını her zaman Ruslardan alacağı desteğe bağlıyordu. Ruslardan destek alamadığı durumda dahi isyanı başarıya ulaştırabileceğine dair herhangi bir düşünceye sahip olduğunu göremiyoruz. 28 Nisan 1910’da tahliye olur olmaz 14 Eylül 1910’da Rusya’nın İstanbul Başkonsolosluğuna sığınma başvurusunda bulunur. Mart 1911’de Rusya’nın Van Başkonsolos Yardımcısı S. P. Olferyev’le yaptığı görüşmesinde, “Özgür Kürdistan” projesinin başarılı olabilmesinin temel koşulunun Rusya’nın desteğine bağlı olduğunu açıkça ifade etmektedir. Sizin sorunuzda ifade ettiğiniz gibi, bu görüşme sırasında “Van’ı hemen bugün alabilirim” dedikten hemen sonra, ama böyle bir şeyi yapmayı anlamlı bulmadığını, çünkü işgal edilmiş pozisyonları savunabilecek durumda olmadığını, bunun için önce İran Kürdistan’ında sağlam bir dayanak yaratmak gerektiğini belirtmektedir. Bu sözler Abdürrezzak Bey’in 1880 Şeyh Ubeyulah isyanını incelediğini ve ondan esinlendiğini göstermektedir. Şeyh Ubeydullah da, isyanın başarısını önce görece zayıf olan İran’la savaşmaya bağlıyor, ancak ondan sonra Osmanlıyla hesaplaşabileceğini düşünüyordu. Abdürrezzak Bedirhan da Osmanlı Kürdistanı’nda başlatılacak isyanın başarısının önce İran Kürdistanı’nda sağlam bir mevzi yaratılmış olması koşuluna bağlıyordu. Bu açıkça dile getiriyor ve Rusya’dan özellikle ve öncelikle İran üzerindeki gücünü ve etkisini kendisinin İran Kürdistan’ında sağlam bir mevzi kazanması için seferber etmesini talep ediyordu.

Ne Abdürrezzak Bedirhan ne de onunla birlikte, aynı doğrultuda hareket eden diğer dört Bedirhan Rusya’dan hiçbir zaman böyle bir destek alamamışlar, Osmanlı Kürdistanı’nda ne ölçüde toplumsal desteğe sahip oldukları hakkında bir fikre sahip olabilmemizi sağlayacak bir ayaklanma deneyimi yaratamamışlardır.

8- Abdurrezzak Bey’in İran’daki Kürtlerle de yakın ilişkiler içinde olduğu ve burada belirli faaliyetlerde bulunduğu anlaşılıyor. Abdurrezzak Bey’in hem Osmanlı hem de İran Kürdistan’daki eşzamanlı etkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Onun sınırın iki yakasındaki eşzamanlı faaliyetinin bağımsızlıkçı Kürdistan fikriyatı ile bir ilişkisi olabilir mi sizce?

Abdürrezzak Bedirhan’ın hem Osmanlı Kürdistan’ında hem de İran Kürdistanı’nda eş zamanlı örgütlenme çalışması yürütmesi, ayrıca Şeyh Abdüsselam ile de ilişki ve örgütsel bağ kurması onun “bağımsız birleşik bir Kürdistan” idealiyle hareket ettiğinin en güçlü kanıdır.

 

9- Abdürrezzak Bey’in 1912 yılında kurulan İrşad örgütünün kuruluşundaki rolü ve bu örgütün amacı neydi? Kürt tarih çalışmalarında adı pek zikredilmeyen İrşad örgütü hakkında ne dersiniz?

İrşad örgütü İstanbul merkezli Kürt hareketinden yollarını ayırarak Kürdistan’a giden Abdürrezzak Bedirhan, Hüseyin Kenan, Kâmil, Hasan Fevzi ve Süleyman Bedirhanların yerel Kürt liderleriyle birlikte, bağımsız/özerk bir Kürdistan kurma amacıyla yapılacak genel bir isyanı gerçekleştirme amacıyla kurdukları bir örgüttü. Şubat 1912’de Erzurum’da yapılan ön toplantısından üç ay sonra, Mayıs 1912’de kurulur. Örgütün kurulmasında ve amacının belirlenmesinde kilit rolü Abdürrezzak Bedirhan’ın oynadığı anlaşılıyor.

Ayaklanmanın coğrafyası şu şekilde belirlenir: Bitlis Vilayeti (Siirt, Garzan, Bohtan, Şirvan, Eruh, Hizan, Mutki, Huyut); Diyarbekir Vilayeti (Mardin, Nusaybin, Midyat, Cizre, Silvan); Musul Vilayeti (Zaho, Iztahir, Süleymaniye, Kerkük); Van Vilayeti (Başkale, Çelikhan, Gorcıkan).

Bu bölgelerde başlatılacak ayaklanmayla Türk idaresine ve silah depolarına el konacak, Türk devleti zor kullanılarak kovulacak ve onun yerine Kürtlerin yönetiminde hükümetler oluşturulacaktı.

Kuruluş toplantısında ayaklanmayı örgütleyecek bir komite de seçilir. İrşad’ın bir mührü ve her üyenin ayda 10 para ödediği bir kasası vardır. İrşad örgütü içinde yer alan kişilerin bir listesine sahip değilsek de, örgütün ayaklanma planına şu ya da bu şekilde dahil olan geniş bir Kürt kesimi mevcuttu. Değişik kaynaklarda adları zikredilen, kitle bağları güçlü bu kişilerden tespit edebildiklerim şunlar oldu:


Abdürrezzak Bedirhan

Hüseyin Kenan Bedirhan

Kâmil Bedirhan

Hasan Fevzi Bedirhan

Süleyman Bedirhan

Hayreddin Berazî

Sıbkı Aziz Bey

Akid Efendi

Eleşkirt Şeyhi Osman Efendi

Mele Selim Efendi (Bitlis)

Seyit Ali (Bitlis)

Şeyh Şehabettin (Bitlis)

Bekir Efendi

Şakîr Gravî

Mîr Mihê

Bişare Çeto

Şeyh Abdüsselam Barzanî

Karçıkanlı Hacı Musa


 

İrşad’ın kuruluş toplantısından üç ay kadar sonra, isyan hazırlık komitesinin başkanı Hayreddin Berazî Erzurum’daki Rus Konsolosluğuna başvurarak hazırlanmakta olan isyan için destek talebinde bulunur, ama bu talep reddedilir. Talebi reddedilen İrşad örgütü Kürt bölgelerinden vergi toplanmasına karar verir. Bu karar üzerine Siirt sancağına bağlı bazı bölgelerin Kürtleri devlete veregeldikleri vergileri İrşad örgütüne (Bedirhanlara) vermeye başlarlar.

Bir yıl içinde, 1913 ilkbaharına gelindiğinde, Kürdistan’da Osmanlı yönetimine karşı tepkiler çok yükselmiş, bir ayaklanma beklentisi çok yükselmiş durumdadır. Ne ki, ayaklanma için nesnel koşulların olgunlaşmış olmasına karşın, bir yandan Rusya’dan geleceği umulan politik, parasal ve silah desteğinin gelmemesi, öte yandan Rıdvan Paşa olayı nedeniyle diğer Bedirhanîlerin Abdürrezzak Bedirhan’ın liderliğine karşı çıkmalarının yarattığı anlaşmazlıklar nedeniyle planlanan ayaklanma gerçekleşmez. Buna ek olarak Hüseyin Kenan Bedirhan’ın sağlık sorunları nedeniyle Mayıs 1913’te ölümüyle İrşad örgütü fiilen dağılmaya başlar.

Buna rağmen, 31 Mart - 1 Nisan 1914 arasında gerçekleşen Bitlis isyanı İrşad örgütünün kadroları tarafından planlanıp uygulanır. Bitlis isyanının önde gelen kadrolarından Mele Selim, Seyit Ali, Şeyh Şehabettin, Bişare Çeto, Kâmil ve Süleyman Bedirhanlar Bitlis isyanının da önde gelen örgütleyicileridirler. Ayrıca Bitlis isyanının ana hedefi de İrşad örgütünün hedeflediği isyanınkiyle aynıdır. Ne var ki, Bitlis isyanı hazırlıkları tamamlanmadan, zamanından önce başlatılmış ve Bitlis’e sıkışıp kalmış olması nedeniyle başarıya ulaşamaz.

10. Geçen yüz yılın başında Barzaniler dışındaki Kürt ailelerinin; Bedirhaniler, Nehriler ile diğerlerinin yenilgisindeki temel faktörün Kürdistan coğrafyasından kopuk olmaları, İstanbul’a sıkışmış olmaları olarak ifade edilir. Siz bu analize katılır mısınız?

Evet, katılırım. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağıldığı koşullarda ve Lozan sürecinde İstanbul merkezli Kürt hareketinin özerk/federal/bağımsız bir Kürdistan kurulmasını sağlayamamış olmasının temel nedenlerinden biri, sizin de belirttiğiniz gibi, Kürdistan’dan kopukluktur. Buna bağlı bir diğer neden de, İstanbul merkezli Kürt hareketinin, 1908’den başlayıp Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar uzanan zaman diliminde, “bağımsız bir Kürdistan hedefine hiçbir zaman sahip olmaması, “Osmanlıcı” ve “Osmanlılaşmacı”, sadece “kültürel milliyetçilik”le sınırlı faaliyet yürütmüş olmasıdır.

Sorularımıza verdiğiniz yanıtlar için teşekkür ederiz.

Son çıkan kitabıma ilişkin sorularınızla beni onurlandırdınız. Deng Dergisi’nde emeği geçen hepinize teşekkür ediyor, selam ve sevgilerimi iletiyor, başarılarınızın devamını diliyorum.

Deng Dergisi, sayı: 136

 

POLITIKA