yazarlar makaleler
Taha Parla: Devlet suçları (I)
21.11.2023

Devletin, devlet organlarının ve ajanlarının, siyasi partilerin, parti-hükümetlerinin, siyasi liderlerin, organize sermayenin, mafya örgütlerinin, "devlet adamları"nın halka ve topluma karşı işledikleri suçlar ceza hukukuna ve kanunlarına dahil edilmedikleri için çoğunlukla eyleyicilerinin yanına kâr kalır, yaptırım ve ceza görmez

Anayasalar, ceza kanunları, kriminoloji bilimi devlete karşı suçlar ve bunların cezalarıyla dolup taşar. Buna karşılık halkların insan haklarına çok çeşitli şekillerde saldırılır; devlet terörizminden toplum aleyhine uygulanan politikalara kadar, devlet sürekli olarak suç sayılması gereken eylemlerde bulunur. Ama siyaset ve hukuk felsefesi, devlet teorisi ve demokrasi kuramının bugünlere kadar bu konuyla layıkıyla ilgilendiğini söylemek güçtür. Devletlerin halklara karşı işlediği çok vahim ama pozitif hukukta henüz kodifiye edilmemiş birçok suç vardır.

Devletin, devlet organlarının ve ajanlarının, siyasi partilerin, parti-hükümetlerinin, siyasi liderlerin, organize sermayenin, mafya örgütlerinin, "devlet adamları"nın halka ve topluma karşı işledikleri suçlar ceza hukukuna ve kanunlarına dahil edilmedikleri için çoğunlukla eyleyicilerinin yanına kâr kalır, yaptırım ve ceza görmez. Oysa bunlar, bireylere ve topluma verdikleri zararlar bakımından "kanunlu suç ve ceza"dan daha az vahim değildir.

Devlet suçları diye ele alınabilecek suçların çoğu "kapitalist devlet"in suçudur. ("Reel sosyalizm"lerdeki durum ayrı bir konu.) Bir kısmı insanlık tarihinde kapitalizmden önce de görülmüş zorbalık ve despotlukların devamıdır, bir kısmı da kapitalizm en son ve en gelişkin baskı ve sömürü rejimi olduğu için vahamet dereceleri artmış bulunan suçlardır. Yanlış siyaset felsefelerine dayanan, "reel politik"/gerçekçi siyaset adı altında insani değerleri iktidarlar lehine ve halklar aleyhine yontan statükocu legal pozitivizmi kırmak lazımdır. En başta emperyalist ve saldırgan savaşlar, başkalarının doğal kaynaklarını talan etmek ve sömürmek için yapılan işgaller ve istilalar gelir. Bir başka örnek, ülkelerin anayasalarının temel ve siyasal hak ve özgürlükler maddelerinin ilkeyi usulen ifade eden birinci fıkralarını izleyen ve "ama"/"fakat"/"hariç" gibi rezervler getiren ikinci fıkralarındaki kısıtlamalardır. İşlevi, koruma ve güvence altına almak olması gereken maddeler, özgürlükleri sınırlayıcı devlet suçlarına dönüşüvermektedir. Devlet ve hâkim sınıflar daha anayasa yaparken, istisna hallerinde hak ve özgürlükleri orantısız derecede kısıtlamanın kılıfını hazırlamaktadırlar.

Devlete karşı işlenen suçlar

Önce "devlete karşı halk" suçlarının bazı özelliklerine değinelim:

(1) Neyin suç olduğu kim iktidarda ise onun tarafından belirlenir.

(2) Kötü niyetli iktidarlar en temel hak ve özgürlüklerin kullanımını suç ilan edebilirler.

(3) Suçu "önlemeye" yönelik tedbirlerin kendileri suistimal edilip "devlet suçu" haline gelebilir.

(4) Yoz iktidarlar uluslararası hukuku ve kendi "istisna yasa"larını bile ihlal edebilirler.

(5) Burjuvaziye ve kapitalist devlete göre suç olan bazı eylemler, işçi ve emekçi sınıfına göre erdemli ve meşru olabilir.

Devletlerin temel ve siyasal hakları sınırlamak için bunların kullanımını suç ilan etmeleri yaygındır. Demokratik rejimlerden faşist rejimlere kadar uzanan bir tayfta bunun derecesi artar. Sahte bahaneler ve tehlike propagandaları yaratılır. Önlemlerin kendilerinin devlet ve siyaset suçlarına dönüştüğü haller az değildir. "Halkın devle karşı işlediği suçlar", "devletin halka karşı işlediği suçlara" dönüşüverir. Ayrıca, yüksek değerler olarak sunulan kanun ve düzen, asayiş, güvenlik, çıkar gibi kavramların "kimin için işlevsel" olduğu sorusu da hep sorulmalıdır.

Tarihte devletin ve yüksek rütbeli memurlarının görece dokunulmaz olduğu söylenebilir. Devletin ve başındakilerin din ile olan şaşmaz bağını da unutmadan ve bugüne gelen tortularını da hatırlayarak şunu eklemek gerekir: Tarihin saati ilerledikçe bu egemenlik zayıflatılmaya çalışılmış, devrimci ve laik sosyal sınıflar bunları bir ölçüde püskürtmeye çabalamıştır. Kişilerin yönetimi yerine kuralların yönetimi güçlenmeye başlamış, hukuk devleti dediğimiz gelişme hızlanmıştır. Egemenlerin halk korkusu ise şahıslardan devlet kurumlarının güvenliği fikri sabitine ve asabiyetine evrilmiştir.

* * *

Michael Head Devlete Karşı Suçlar (Surrey: Ashgate 2011) çalışmasında vardığı sonuçları, önemli örnekleriyle, aşağıdaki gibi özetliyor:

Kanuni nötralite bir mittir. Cinayetin yanı sıra, incelenen suçlar ceza hukukunun en ciddilerindendir. Bunlar mevcut devlet yapısını ve sosyo-ekonomik düzeni, algılanan siyasi tehditlere karşı savunmak için vardır ve uygulanır…. 1962 tarihli bir kararında İngiliz Lordlar Kamarası şöyle demiştir: Bir hukuk meselesi olarak "devletin çıkarları, münhasıran günün hükümeti (Yürütme) tarafından belirlenir."

Her şeyden önce, devlete karşı suçlar radikallere, düzen karşıtı aktivistlere ve devrimci sosyalistlere ve bunların desteğini kazanmaya çalıştıkları "sıradan halka" atfedilir. Aşağıdan gelecek isyan ve giderek toplumsal devrim korkusu, hukukun tarihsel gelişimini belirlemiştir. ABD'de Komünist Parti liderleri Marksizm-Leninizm ilkelerini savundukları için hapse atılmışlar; Ku Klux Klan üyeleri ırkçılığı yaymaya çalıştıkları halde mahkûm edilmemişlerdir.

Siyasal müdahalenin yokluğu bir başka mittir. Hükümetler yönetici sınıfların egemenliğine siyasal tehlike olarak algıladıkları kişilerin tutuklanmaları ve muhakeme edilmeleri için sık sık müdahale etmişlerdir. İngiltere, 1926 genel grevinden bir yıl önce, 1925'te, Komünist Parti'nin önde gelen 12 liderini fitne-fesat-bölücülük iddiasıyla tutuklanmıştır.

1776 Amerikan Devrimi'nde yer alan halkın devrim yapma hakkı hükümsüz kılınmıştır. İfade özgürlüğüne ve soyut olarak devrimi savunma hakkına usulen yer verilmişse de, sosyal ayaklanmaya dayalı belirli bir amaca yönelik eylemler ve savunmalar acımasızca cezalandırılmıştır.

Devletin korunmasına ilişkin ciddi tedbirler ve kısıtlamalar, ekonomik sosyal ve politik karışıklık dönemlerinde artmaktadır.

Hangi suçların kovuşturulacağı konusunda hükümetler ve adli makamlar siyasal seçimler/tercihler yapmaktadır.

Devlete karşı suçlar arasında birçok örtüşme olduğu için, bu, otoritelere hükümlerini geçici olarak uygulama olanağı vermektedir.

Devlete karşı suçların kapsamı ve erişim menzili ek önlemlerle daha da artmaktadır. Bunlar arasında komplo ve işbirlikçilik, tahrik ve destekleme, hazırlık ve teşebbüs de vardır.

Daha da hafif ikincil-üçüncül "küçük cürümleri"-barışı ve kamu düzenini bozmak, serserilik, polisi dinlememek, kanunsuz gösteri, broşür dağıtma, huzursuzluk, vs.,vb- kullanarak, otoriteler daha ciddi ithamlara ve yaptırımlara zıplayabilmektedir.

Devlete karşı suçların yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırılamasa da, daha geniş ve gözdağı verici sonuçlar yaratabilmektedir.

Kovuşturmalar, duruşmalar ve hükümler siyasi hesapların etkisinde kalmaktadır. Kanuni formüller, yorumlar, kaygılar kadar siyasi faktörler de belirleyici olabilmektedir.

Anti-terör kanunları hükümetleri ve güvenlik organlarını savaş karşıtlarına ve siyasi muhaliflere karşı yeni araçlarla donatmaktadır.

"Devletin çıkarları"nın ya da "ulusal güvenlik"in içeriğinin belirlenmesinde mahkemeler şaşmaz biçimde yürütme organını serbest bırakmışlardır.

Uluslararası insan hakları hukuku, devlete karşı suçların yargılanmasında, temel demokratik hakların ihlaline aldırmaksızın, güvenilir çok az koruma sağlayabilmektedir. Uluslararası sözleşmelerde (İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Temel ve Siyasal Haklar Uluslar arası Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi) listelenen temel ve kanuni hakların çoğu aşırı çekincelere ("milli güvenlik" ve "kanun ve düzen" dahil) maruz bırakılmıştır.

"Devlete karşı suçlar"ın en tipik örneklerden biri terör suçudur. Kanunî düzlemde de, uygulama düzleminde de, devlet-hükümet asıl terörist konumuna ve davranışına geçer, "devlet terörü" ortaya çıkar. "Olağanüstü hâl"de kapsam o denli genişler, şiddet o derece artar ki artık "devlete karşı terör" değil, "halka karşı devlet terörü" söz konusu olur. Öyle bir noktaya gelinir ki olağanüstü hâl kanunlarına, sonra istisnalara, diktatoryal tek-adam rejimlerine, keyfi suç tanımlarının norm haline gelmesine varmaya çeyrek kalır. Bundan sonrası, hukuk ne kelime, kişisel ve kolektif zorbalık, monokratik ve otokratik düzenlerin baskısıdır.

1933'teki Reichstag Yangını'ndan sonra Adolf Hitler'in kabinesi "Halkın ve Devletin Korunması İçin" olağanüstü Hâl Kararnamesi'ni çıkardı. Tek bir paragrafta Weimar Anayasası'ndaki özgürlükler (ifade özgürlüğü, dernek ve basın özgürlüğü, posta ve telefon iletişiminin mahremiyeti) süresiz askıya alındı. Bir ay sonra Nazi kontrolundaki Yasama Meclisi ünlü "Yetkilendirme" kanununu çıkardı. Buna göre, Yürütme (aslında yürütmenin başı) yasama yetkisini gaspetmiş oluyordu. Bu düzenlemelerin temelinde önde gelen Nazi hukukçularından [şimdilerde yine moda olan] Carl Schmitt'in görüşleri yatıyordu: Yürütmeye verilen yüksek yetkilerle Almanya'daki "istisnaî durum", yani ekonomik ve politik kriz ve devrim tehdidi atlatılacaktı. Schmitt'in iddiası, bir milli kriz zamanında yürütmenin üstün yetkisinin sınırsız olması gerektiğidir.

Devletlerin halklara karşı suçları

"Devlete Karşı Suçlar" disiplini ne denli eskiyse, "Devlet Suçları" veya "Devletlerin Halklara Karşı Suçları" kategorisi siyaset teorisinde ve ceza hukukunda o derece rötarlıdır demiştik.

Devletlerin gayrı meşru pratiklerini incelemek üzere 2012'de kurulan Devlet Suçları (State Crimes) dergisinin 1. cildinin 1. sayısındaki (Bahar 2012, s.5-7) "Devlet Suçu Araştırmacılığının Gelişmesi" adlı makalede bugünün dünyasındaki ciddi kriminal faaliyetin çoğunu oluşturan şiddet ve yolsuzluğun devletler/hükümetler tarafından yapıldığını veya kışkırtıldığını söyleyen editörler devlet suçlarının giderek kriminolojinin yerleşik bir alt-disiplini haline gelmesi gerektiğini ifade ediyorlar. (5)

Derginin bu ilk sayısında darbeci generallerin 1980'lerde Guatemala'daki "katliam kampanyası", Brezilya'daki işkencecilerin 1964-1985'teki işkenceleri, Ruanda'daki 1994 soykırımının tetikçilerin değil elit işbirlikçi ve seyircilerin ve İngilizler'in vebali olduğu, Saddam-sonrası Irak'taki devlet-şirketler işbirliğinde yapılan fırsatçılıklar, Papua-Yeni Gine'deki yolsuzluklar incelenmektedir. Araştırma programında Kolombiya, Sierra Leone, Tunus, Türkiye ve Kamboçya'nın da bulunduğu belirtilmektedir.

İki editör (Green&Ward) devlet suçunu "devlet tarafından gerçekleştirilen illegal ya da sapkın faaliyetler" olarak tanımlıyor. Bu suçlar, politikalarını gerçekleştirmek amacıyla, ulus-devlet adına devlet bürokrasisi tarafından işleniyor.

Başka bir yazar (Macloughlin) devlet suçunu dört kategoriye ayırıyor:

Güvenlik güçlerinin işlediği suçlar (soykırım, işkence, duruşmasız hapis, muhaliflerin "kayıp" edilmesi)

Siyasal suçlar (sansür ve yolsuzluk)

Ekonomik suçlar (sağlık ve güvenlik kanunları)

Sosyal ve kültürel suçlar (kurumsal ırkçılık)

Dergide vurgulanan bir başka nokta da modern dünyadaki en ciddi suçların, hükümetler ve devlet görevlileri tarafından işlenen, kışkırtılan ya da onaylanan eylemleri olduğudur. Örneğin, soykırım, savaş suçları, işkence, yolsuzluk, vs. Ne var ki devlet suçlarının üzerinde popüler ve akademik yazarlar tarafından gereğince durulmamaktadır. Oysa bu fiillere suç demenin tartışmasız yerinde kabul edilmesi gerekir. Devlet suçunun salt legalist tanımını yapmak ise yetersizdir: Çünkü geçtiğimiz yüzyılın en büyük kitlesel insan hakları ihlallerini (1959-61'de Çin'deki açlık gibi) dışarıda bırakacaktır. Oysa bu açlıkta 30 milyon insanın öldüğü tahmin edilmektedir. Onlar devletin ehliyetsizliğinin, kandırmacasının ve aşırı ekonomik sömürünün kurbanıydılar ve Çin hükümetleri kendi kusurlarını gizlemeye çalışmıştı.

Tutucu hukukçular tanımı dar tutarak ilk bakışta politik gibi görünmeyen ama pekâlâ politik cepheleri de olan, ama olmasa da devletlerin kastı ya da ihmali yüzünden vahim gayrı insani sonuçları olan eylemleri (ve de eylemsizlikleri) dışarıda bırakmak eğilimindedir. Sel, yangın, deprem hallerindeki hükümet yetersizlikleri önde gelen örneklerdendir.

* * *

"Modern devletler şimdiye kadar hiçbir haydut çetesinin umamayacağı ölçüde cinayet işlemekte ve talan yapmaktadır." (Green&Ward) Bu suçları sayısal olarak ifade etmek hiç kolay değildir ama iyi kötü hesaplanmıştır ki 1900'den- 1987'ye kadar 169 milyondan fazla insan hükümetler tarafından katledilmiştir. Bu sayıya savaşlarda ölenler (35 milyon), adli infazlar dahil değildir.

Tabii, rüşvet çok yaygındır ama bunlar küçük yolsuzluklar olarak siyasal elitlerin grand yolsuzluklarının yanında gölgede kalmaktadır. Örneğin, Nijerya diktatörü Sani Abacha ülkesinin hazinesinden 4 (milyar?) dolar çalmakla itham edilmektedir ki bu meblağ İngiltere ve Galler'de son yıllarda çalınan veya hasar verilen malların tümünün değerinden daha yüksektir.

"Haydut çeteleri"yle "adaletsiz devletler" arasında, salt ölçek farkının ötesinde, bir aşikâr fark daha vardır: Neyin "adil" olduğuna da devlet karar vermektedir; kimin haydut olduğuna ve kimin vergi-toplayıcı olduğuna da. (s.1)

Green ve Ward Devlet Suçları : Hükümetler, Şiddet ve Yolsuzluk (Londra: Pluto Press, 2004). adlı çalışmalarının "Devleti Suçlu Olarak Tanımlamak" adlı giriş bölümünde şöyle diyorlar: "Kriminalin ne olduğunu devletler tanımlıyorsa, o zaman ancak kendi kanunlarını ihlal ettikleri ve itirafta bulundukları ender durumlarda suçlu sayılabilirler. Belki de bunun içindir ki, bazı kayda değer katkıları dışında kriminoloji disiplini hiçbir zaman devlet suçunu konusunun ayrılmaz bir parçası olarak görmemiştir."

"Bu sorunu hafifleten iki nedenden söz edebiliriz: (1) Uluslararası toplumda belli davranış normları olup çoğu kanuni kurallar halindedir ve devletler bunlardan tümüyle muaf değillerdir. (s.1) Katil ve cani devletlere uygulanan yaptırımlar ne denli cılız olursa olsun, iç ve dış kamuoylarının baskıları, ekonomik yaptırımlar ve boykotlar vs. de tamamen küçümsenemez. (s.2) Bu normların bazıları -evrensel insan haklarını tanımlayanları- mükemmelen olmasa da, kriminologların desteklemesi gereken adalet ilkelerini temsil etmelidir. Kriminoloji insan hakları ihlalcileri ile bunların kurbanları arasında nötr olamaz."

"Bu argümanlar da bizim devlet suçunu insan haklarını ihlal eden organizasyonel devlet sapkınlığı olarak tanımlamamıza yol açıyor." (s.2)

İnceledikleri suçlardan bazıları şunlar:

Yolsuzluk

İşkence

Devlet-Şirket Yolsuzluğu

Savaş Suçları

Doğal Afet

Soykırım

Devlet Suçunun Ekonomi Politiği

Bütün Suçlar: Irak ve Kurtarıcıları

Polis Suçları

Organize Suç ve Derin Devlet

Devlet Terörü ve Terörizm

"Devlet suçları"nı içeren liste uzatılmalı ve siyasi partilerin, hükümetlerin, liderlerin ve "büyük adamlar"ın politikaları ve eylemleri, halka karşı suçları da buna dahil edilmelidir. Buradaki bir alt-bölgenin de, patolojik ve kriminal "karizmatik" liderlerin topluma ve halklara verdikleri zararlar olduğuna dikkat edilmelidir. (Mussolini, Hitler, vd.)

Yeterince problematize edilmemiş bir başka siyaset suçu -üsttekiyle akrabalığı da olmak üzere ve liberal parlamenter demokrasinin formel sınırları içinde kalsa da- yasama organını zayıflatan, yargının bağımsızlığını kısıtlayan, tek-adam monokrasilerine dönüşen "yürütmenin üstünlüğü" uygulamalarıdır.

Green and Ward'a ekleyebileceğimiz kalemler az değildir. Onları da içeren daha geniş bir liste şöyle olabilir (karışık):

İçeride

Adaletsiz yargılama

(Ağırlaştırılmış) müebbet hapis cezası

Anayasayı ihlal

Rızasız askere alma, savaşa gönderme

Askeri müdahale

Apartheid

Azınlıklara ayrımcılık

Baskı ve kısıtlama

Çevre Suçları

Çocuklara karşı suçlar

Darbe, askeri müdahaleler

Davaları uzatma

Derin Devlet

Devlet Terörü

Diktatörlük

Dini/la-dini inançlara saygı göstermemek

Doğal afet yolsuzlukları

Düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlama

Fişleme

Geciken iddianame

Göçmenlere karşı

Grevi yasaklama

Habeascorpus yokluğu

Hak ve özgürlüklerin kısıtlanması

Halka ihanet, hakaret

Halkı kandırmak

Hapis cezasında yaş sınırı gözetmemek

Hücre hapsi

Hükümsüz tutuklama

Irkçılık, ayrımcılık

İç kolonizasyon

İç savaş

İdam

İdarenin kanun dışına çıkması

İhale hileleri

İmza atılan uluslar arası antlaşma ve sözleşmelere uymama

İnsan ticareti

İnsanlığa Karşı Suçlar

İşkence, eziyet, dayak, kötü muamele Kadınlara karşı suçlar

Kanunda Olmayan Suç ve Ceza Yaratmak

Kaybetme (faili meçhul)

Kayırma, arazi peşkeşi

Keyfi suç tanımları

Kredi, PeşkeşLaikliği ihlal etmek

O-Hal, Sıkıyönetim

Otokrasi

Özel mahkemeler kurmak

Polis devleti

Rüşvet, zimmet, yolsuzluk

Sansür

Savunma Hakkının İhlali

Sivillere karşı savaş

Soykırım

Suikast

Sürreel cezalar vermek

Şiddetsiz ve silahsız gösteri ve eylemi yasaklamak

Şirket-devlet iş birliği/yolsuzluğu

Tecrit

Tehcir, etnik temizlik, katliam, kıyım

Tutuklamanın Suistimali

Uzayan tutukluluk

Üye olunmayan kuruluşların propagandasını yapmakla suçlama

Vicdani reddi yasaklama

Vicdan ve inanç özgürlüğünü kısıtlama

Yargısız İnfaz

Yargılamada ve infazda usul bozuklukları

Yetersiz/zararlı politikalar

Yürütme'nin üstünlüğü

Dışarıda

Askeri müdahale

Kimyasal-Biyolojik

Bombardıman

Kolonyalizm

Boykot, ambargo

Köle ticareti, emeği

Darbe

Nükleer silahlama

Emperyalizm

Psikolojik savaş

Haydutluk

Savaş, savaş suçları

Irk ayrımcılığı

İç savaşı tahrik

Silah ticareti

İnsanlığa karşı suçlar

Soykırım, etnik temizlik

İstila

Sömürgecilik, talan

İşgal

Suikast

Paralı katil şirketleri

KAYNAKÇA

Biermann, Werner ve Klönne, Arno, Kapitalizmin Suç Tarihi. Ankara : Phoenix Yayınevi, 2007.

Gerger, Haluk, Kan Tadı : Belgelerle ABD'nin Kara Kitabı. İstanbul : Ceylan Yayınları, 2004.

Green, Penny ve Ward, Tony, State Crime : Governments, Violence and Corruption. London: Pluto, 2004.

Head, Michael, Crimes Against the State. Surrey : Ashgate, 2011.

Kurtgözü, Kerem (çev.), Kapitalizmin Kara Kitabı. İstanbul : Evrensel Yayınevi, 2012.

Rothe, Dawn ve Mullins, Christopher, haz. , State Crime : Current Perspectives. New Jersey : Rutgers, 2010.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, İşkence Raporu, II cilt. (İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sema Pişkinsüt ve arkadaşları tarafından hazırlanan TBMM yayını.)

T24

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar