yazarlar makaleler
Özgür Amed: Hangi Kürt inkâr edilmemiş biz burada yoğ iken?
12.02.2024

Kürt ve Kürtçeye dair herkesin bir aklı var. Zaten ülkede en bol şey! Bir bor madeni bir de Kürtlere akıl verme… Bu iki yeraltı kaynağı kadar çok bir şey yok! Akıl bol lakin Kürt yok! Olmayan özneye, kimliğe ne anlatıyorsun abê?

Hangi Kürt inkâr edilmemiş biz burada yoğ iken?

Herkesin Suruç'ta sınıra yığıldığı Kobanê savaşı zamanıydı. Her kesimden, partiden insanların Suruç'a akın eden halka katılması, gelip bir açıklama yapması rutin bir durumdu. Malum, karşıda IŞİD vardı ve en amansız savaşını veriyordu.

İşte o zamanlar sınırda halk ve polis-jandarmalar sürekli karşı karşıya geliyordu, bazen ortam bol gazlı oluyordu.

Bir üst düzey yetkili, albaydı sanırım, yine öyle gerilimli bir günde her şeyi bırakıp, daldan dala atlayarak Kürtçe konuşmalara atar yaptı: "Anadil Türkçedir, yetmiyor mu? Kürtçeyi evinde konuşsun okulda ne yapacak? Kürtçe'nin ne yararı var?"

Albay adeta devletin sürekliliği içinde OHAL Valisi Ünal Erkan’ın Mayıs 1992’de "Güneydoğu'da şimdilik temel sorun güvenliktir. Bugünkü koşullarda Kürtçe yayın bölgeye yarar değil zarar getirir. Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay'ın düşünceleri beni ilgilendirmez" deyişini güncelliyordu.

Neyse, albay bu nadide fikirlerini söylerken akşam TV'de de başka olaylar dönüyordu. Yine aynı dönemler, Habertürk'ün Bilgi Edinme Yasası kapsamında "Kürt" kelimesinin anlamını sorduğu Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin "Kayın ağacı, bundan yay, kamçı, değnek gibi şeyler yapılır" (Divanü Lugati't-Türk) ve "Kerestelik bir tür ağaç" diye cevap veriyordu.

"Kürtçe eğitim şeytana uymaktır" diyen AKP vekili Burhan Kuzu'nun çabalarına rağmen ilk seçmeli dersler gündeminin de başladığı ve bayağı kişinin de kayıt yaptırdığı bu zaman diliminde önce Kürtçenin bir yararı olmadığı, evde yettiğini öğrendik. Bu da yetmedi, Kürdün de bir ağaç olduğunu netleştirmiş olduk, hem de kereste ağacı…

***

Kürt ve Kürtçeye dair herkesin bir aklı var. Zaten ülkede en bol şey!

Bir bor madeni bir de Kürtlere akıl verme… Bu iki yeraltı kaynağı kadar çok bir şey yok!

Akıl bol lakin Kürt yok! Olmayan özneye, kimliğe ne anlatıyorsun abê?

Mardin’de Kürtlük ile ilgili bir olay basına yansıyınca taşlar daha yerine oturmaya başladı!

“Hakkında açılan bir soruşturma kapsamında Mardin Emniyet Müdürlüğü’ne ifade vermeye giden BDP Mardin İl Eş Başkanvekili Şaban Karakaş’tan Kürtçe ifade verebilmesi için Kürt olduğunu ispatlayan belge ibraz etmesi istendi.” (2013, Ocak)

Hadê kanıtla Şaban Karakaş! Neren Kürt? 10 adımda nasıl Kürt olunur? İşin yoksa söyle.

Ocak ayından mart ayına geçtiğimizde o dönemin Sabah gazetesi yazarı Emre Aköz’ün bir anekdotu önümüze düşer.

Olduğu gibi aktarıyorum:

"Yıl 1998... Haziran... G.Doğu'da bahar havası esiyordu.

O zamanlar çalıştığım gazetenin yönetimi karar verdi: Yazar, çizer takımı Şırnak'a gittik.

İzmir Türk-Amerikan Derneği, Şırnak Valiliği'ne piyano bağışlamış.

Avusturya yapımı kuyruklu piyanoyu getirip Öğretmen Evi'ne koymuşlar.

Şahane tezat refleksiyle piyanonun fotoğrafını çekti arkadaşlar, bir-iki garsonla birlikte.

İstanbul'a geçildi foto. Ve yarım saat sonra fırça: 'Hani bunun Kürdü?'

Hemen Kürt avına çıkıldı. Diyeceksiniz ki 'Şırnak'ta ha deyince Kürt yoksa nerede var? Niye arıyorsunuz ki?'

Çünkü Şırnak yapay bir ildi o sıralar. Merkezi memur kaynıyordu: Subaylar, yargıçlar, savcılar, polisler, öğretmenler...

Merkezde Kürde rastlamak zordu. Derken bir Kürt bulundu.

Piyanonun tuşlarına parmaklarını koyup kameraya baktı. Fotoğraf hemen geçildi.

İstanbul'dan yine fırça: 'Kürdün Kürt olduğu belli değil. Hani bunun poşusu?'

Tekrar arayış... Poşulu bir Kürt yakalandı.

Hatırlamıyorum: Belki de poşu bulunup, Kürdün boynuna takıldı.

Yine fotoğraf, yine İstanbul... Herkes heyecanla bekliyor. Çünkü vakit yok, gazete basılacak.

Ses seda çıkmadı. Derken fotoğrafın birinci sayfada yayınlanacağını öğrendik.

Yanlış hatırlamıyorsam, Doğu'ya çağdaşlık geldi şeklinde bir başlıkla çıkmıştı o fotoğraf.

Gülmüştük ağlanacak halimize. Hep merak etmişimdir: Paralelini Kürt medyası yapmaya kalkışsa; Türkü nasıl fotoğraflar?” (2013, Mart)

***

Şimdi özetleyelim. Yaklaşık 10 yıl önceki bazı fragmanlardan anlıyoruz ki:

- Kürtçe en fazla evde, sessiz, ev içinde konuşulabilir bir dildir.

- Kesinlikle bir güvenlik sorunudur. Kesinlikle bir işe yaramıyor.

- Kürt olan ise kereste ağacıdır. Kürtlük bir ağaçtan ibaret.

- Biri kendine Kürt diyorsa belgesini sunmalıdır. Noter onaylı ispata gitmelidir.

- Kürdün Kürt olduğu belli olmalı. Poşudur başka şeylerdir, bir aksesuar olmalı.

Peki bugün durum ne?

Kürdün nasıl algılandığı, Kürtçenin nasıl görüldüğü ve kabul edildiğini en iyi kayyım siyasetinden görebilirsiniz. Örnekler o kadar şok edici ki buraya yazma takatim dahi yok.

***

Artık konuya geçebilirim.

Birkaç gündür sosyal medyada anlamsız bir tartışma var(!)

HÜDA PAR’ın bir vekili Batman’da giydiği ulusal kıyafetler eşliğinde bir şov yaparak "Bundan yirmi yıl önce bizi inkâr ediyorlardı. Varlığımızı kabul etmiyorlardı. Bugün okullarda dilimizi derslerde çocuklarımıza öğretiyorlar. Biz bu imkanları kullanmıyoruz… Dili yasaklamak bir insanlık suçudur. Kelimenin tam manasıyla budur. Bu insanlık suçu maalesef yıllarca bu topraklarda yapıldı yaşandı. Bir daha yaşansın istemiyoruz. Bugün Kürdün inkârı yok, Kürt dilinin inkârı yok" dedi.

Bu cümlenin siyasal analizi basitçe: "Ben göstere göstere yalan atıyorum"dur.

Ötesi kurtarmıyor haliyle esas analizine gerek yok.

Biz odağa odaklanalım:

Demek ki neymiş? Kürdün inkârı yokmuş! Neymiş? Kürt dilinin inkârı yokmuş.

O bunu söylerken, tam bir gün sonra, Batmanlı bir tiyatro grubunun "Qral û Travîs" adlı Kürtçe oyun Antep'te yasaklandı. Bu oyunun bir ay içinde ikinci yasaklanışı.

Şimdi HÜDA PAR vekili tabi şirinlikler yapayım, dil konusunda hassasiyetimiz varmış gibi gösterelim derken mayınlı bir alana girdiğini görmüyor. Aslında görüyor ama etkileşimi ve verilen gaz tatlı. Konfor kısmına yaslanıyor.

Mesela bu oyunun neden yasaklandığını bilmek istemez.

Vekili olduğu kentin yol tabelalarından, Kürtçe kurslarına kadar hepsinin neden birkaç yıl önce kapatıldığını ve hala kapalı olduğunu soramaz. Sormaz da…

Kürtçe dilini her gün yasaklayanlarla ittifak olup, vekil seçilip; ertesi gün valla Kürtlere dair bir sorun da yok demek temiz olay. Tertemiz… Keşke bu şanslar tüm ‘Kürtlere’ nasip olsa!

Peki nedir bu tantana?

Vekile sadece şunu söylemek lazım: Mardinli Şaban’a dedikleri gibi, buyur Kürt olduğunu kanıtla. Buyur bugün en büyük güvenlik sorunu kabul edilen Kürt ve Kürtlüğün inkâr edilmediğini kanıtla. Çünkü Şaban yargılanmaya devam ediyor.

Kürt ve dilinin inkârı yokmuş! Gerçekten çık kanıtla olmadığını.

Hangi Kürt’ten bahsediyorsun? Evde konuşan mı her yerde konuşup bunun bedelini ödeyen mi? Poşulu mu poşusuz olandan mı?

TRT 6’nın şaş û beş Kürt ve Kürdî’sinden mi?

Önce hangi "Kürt"ten bahsettiğini netleştirelim. Çünkü meselenin bam teli burası! Bak 90’lara falan girmiyorum, hiç gerek yok.

Tamam, hatırınız için tüm bunları bir kenara bırakıyorum.

Bizleri geçtim. Kürtleri ve diğer halkları da geçtim.

"Mayoz Bölünme Hikayeleri" diye bir kitap var vekil bey.

Okudunuz mu?

Okursanız bahsettiğiniz konunun ne kadar ciddiyetsiz olduğunu anlarsınız.

Kitapta bahsi geçen, hikayesi anlatılan o hayvanların Kürtlükle imtihanını aşın, hal edin, hatta hakkında soru önergesi falan da verin; sonra biz 'insan' kısmına gelin.

***

Karacaoğlan "kim var imiş biz burada yoğ iken" der.

Ji bo Xwedê hele söyle/yin, hangi Kürt inkâr edilmemiş biz burada yoğ iken?

Bianet

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar