yazarlar makaleler
Murat Sevinç: Neyse ki seçimlerde bir de seçmen faktörü var!
13.02.2024

Yaklaşık sekiz ay önce muhalefet partileri, milletvekili ve cumhurbaşkanı seçimlerini ‘Cumhuriyet’in en önemli seçimi’ olarak tanımlıyordu. Haklıydılar, pek çok bakımdan Mayıs 2023 tarihimizin en kritik seçimiydi.

Muhalefet bu hayati seçimi büyük ve örgütlü bir beceriyle kaybederek tarihsel bir başarısızlığa imza attı. Aynı zamanda, çok sayıda hukuka aykırılığa gerekli tepkiyi göstermeyerek bugüne varılan yolun son taşlarını döşedi.

Seçimden birkaç hafta sonra, muhalif seçmen bunalımdayken milletvekili seçilenler TBMM’nin turkuaz renkli halıları üzerinde, aileleriyle birlikte, yakalarına rozet takılırken poz veriyordu.

Muhalefetin, rejim değişikliğine yönelik derin endişe ve uyarılarıyla gidilen 2023 seçimlerinden yalnızca sekiz ay sonraki yerel seçim ise İsviçre’de yapılıyormuş gibi. Herkes kendi adayını çıkardı ve gerek Türk gerekse Kürt siyasetinde kimin elinin kimin cebinde olduğu pek anlaşılamayan gelişmelere tanıklık ediyoruz. Altılı Masa’dan ağzı yanan muhalif figürler, o masanın çevresinde hiç yer almamış gibi davranmaktan rahatsız olmuyor.

Partiler, bir seçime tek başına ya da ittifak halinde girer ve başarı kazanmak ister kuşkusuz; düşünce kulübü olmadıklarına göre her birinin diğerinden az çok farklı amaç ve hedefi olması eşyanın tabiatı gereği. İttifaklar, koalisyonlar, karşılıklı jestler vs. oyun içinde denenen, bazen başarılı, bazen işe yaramaz araç ve taktikler. Muhalefet 2019 yerel seçim başarısı ardından bir ittifak modeli denedi, belli başlıklarda ilerleme kaydetti, ancak nihai hedef olan seçimi kaybedince, o ittifak hafızalarda kötü bir anı olarak kaldı.

Ancak, artık bir anı olan Millet İttifakı’nın, herhangi bir seçim sonucuyla doğrudan ilgisi bulunmayan bir kuruluş mantığı vardı ya da kamuoyuna öyle söyleniyordu. Partilerin bir araya geliş nedeni, çıkış noktası, ülkenin ve demokratik rejimin geleceğinden duyulan endişeydi. Söz konusu endişenin nedenleri varlığını koruduğuna göre muhalefetin halihazırdaki tutumunu bu bağlamda ele almak iyi olabilir.

Muhalefet ülkenin geleceğinden endişe duyduğu için mi bir araya gelmişti, yoksa ‘endişelerini’ dile getirirken samimiyetsiz miydiler? Ola ki içten davranmış olsunlar, o halde şu anki parçalanmışlığı ve daha da vahimi ‘birbiriyle didişme’ eğilimini nasıl adlandırmak gerek? Eğer bir rejim kaygısı, gelecek ve ülke kaygısı, demokratik rejim kaygısı var idiyse, herhangi bir seçimi yalnızca bir seçim olarak görmek olanaksızsa, şimdi tanık olduğumuz nahoş manzaraya ne demeli?

Mazide kalan ittifakın küçük sağ-muhafazakâr kanadını anlamak mümkün; içinde başta Saadet Partisi olmak üzere çok çaba harcayanlar da vardı yan gelip yatanlar da. Nihayetinde oy oranlarının üzerinde vekil çıkararak kendileri açısından başarılı oldular.

İYİP bir âlem, Akşener sekiz ay önce tutulduğu öfke nöbetinden çıkamadı ve CHP karşıtlığındaki heves bir yana, gaf üzerine gaf yapıyor. İYİP ilk günden itibaren ‘diyalog kurulabilir’ milliyetçiliği temsil etme iddiasındaydı, ancak sonunda rotayı, ‘sen, ben, bizim oğlan milliyetçiliği’ne kırmış görünüyor. Ya fark edilmesi güç bir politik deha ve manevra yeteneğine tanıklık ediyoruz ya da son derece sıradan bir ‘son’a.

Kendi küçük çıkardığı gürültü büyük birkaç parti hakkında bir şey söyleyip söylememekte kararsız kalıyor insan. Gerek Memleket, gerekse Zafer Partisi’nin, muhalefeti yıpratma (eleştiri değil, yıpratma, lekeleme) dışındaki dertlerini anlamak güç. Neyse ki her şeyi anlamak şart değil. Hadi, siyasetini ergen milliyetçilerin gönlünü hoş tutmak üzerine kuran partiyi anladık, hayli açık sözlüler ve Batı’da da muadilleri var. Buna mukabil Memleket Partisi’nin, bir avuç sempatizanını oyalama ve içinden çıktığı partiye verip veriştirme haricinde nasıl bir hedefi olduğunu kavramak gerçekten kolay değil. ‘Bana bunu yapmayacaktınız’ partisi kurmuşlar gibi.

DEM Parti? Oya Baydar T24’teki yazısında DEM Parti’nin biraz rahat bırakılmasını önermiş, ben de, çok yerinde bulduğum bu öneriye uymaktan yanayım. Yine de önce Başak Demirtaş’ın adaylık önerisini, ardından aday yapılmamasını, sonunda Selahattin Demirtaş’ın ‘açıklaması’nı anlamama ‘hakkımı’ kullanmak isterim. Eş dost alınmasın, ancak, bir parti hem çok demokratik hem çok gizemli olabilir mi?

Ana muhalefet partisi CHP’de yaşananlar bambaşka bir karnaval. Eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu hâlâ seçim şokundan çıkamamış görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun bazı sosyal medya paylaşımlarını artık hayret verici bulmuyorum. Allah sağlık versin, kendisine ilişkin şaşkınlık eşiğini aşalı çok oldu. Çevresindeki haleden kimileri, CHP’nin yeni yönetimine demediğini bırakmıyor ve üstelik bunu yerel seçim sürecinde yapıyor. Tahmin ediyorum, yetenekli bir siyasetçi bulduğu için telaşlandı CHP müesses nizamı!

Gözünün üstünde kaşı var… ama… acaba… İmamoğlu’nda eleştirecek çok şey bulmak mümkün. Öte yandan, ‘Her gelin kızın rüyası Zetina dikiş makinası‘ gibi bir siyasetçi İmamoğlu; seslenmediği eğilim, iletişim kuramadığı yurttaş yok ve 2019’da Erdoğan’ı iki kez yendi. Şu anda, muhalefetin parçalanmışlığına ve aleyhine çalışmasına karşın kazanma ihtimali var ve çok düşük bir ihtimal değil bu. Peki, kırk yılın başı böyle biri çıkmış senin partinden, belanı mı arıyorsun! Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel aleyhine, bir yerel seçim arifesinde (her seçimin ‘hayati’ olduğunu iddia ederken) can havliyle aleyhe propaganda yapan CHP’lileri hayretle karşılamamak mümkün değil. O Özgür Özel ve CHP yönetiminin, yurttaşın açıkça karşı olduğu kimi münasebetsizleri ve ihaleci kılıklıları aday yapmaktaki ısrarı ise anlaşılması güç bir diğer anormallik. Herhalde, çaresiz seçmeni çantada keklik görmekten kaynaklanıyor bu gereksiz ısrar.

Yerel seçim sürecinde, yerellik ve yerel demokrasi konuşulmuyor pek. Zaten yerel yönetimle yerel demokrasinin ne ilgisi olur ki! Bir de, türlü zırva polemikler arasında, seçmenin, halkın, insanın varlığı unutuluyor sanki. Oy verecek olanların. Bana öyle geliyor ki 2023 seçimlerinde partilerinin acınası haline tanıklık eden, derin hayal kırıklığı ve umutsuzluk yaşatılan ve umulur ki parti-kişi bağları biraz olsun çözülen seçmen, kendi göbeğini kendisi kesecek. Bu, daha ziyade bir temenni.

Ben herhangi bir seçmenim, ülkemin durumunun farkındayım, geleceğe yönelik muhtelif endişelerim var, sempati duyduğum parti ya da partilerin kimi aday çıkardığıyla ilgilenmiyorum ve kazanmasını dilediğim adayın-adayların başarısı için oy kullanacağım. 31 Mart günü elimdeki mühürle oy kabinine gireceğim ve oyumu canım kime istiyorsa ona vereceğim. Milyonlarca seçmen gibi.

Yazı önerisi: Meslektaşımız Yunus Emre Erdölen’in, Güney Afrika’nın İsrail aleyhine başvurusuyla ilgili uzun, ayrıntılı ve bilgilendirici yazısını öneririm. Güney Afrika İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiği iddiasıyla UAD’ye giderken, bizim ahalinin neden kaldırımlara meşrubat döktüğünün anlaşılması için de önemli bir yazı.

Diken



İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar